SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Anevrizma Risk Grupları

Merhabalar Kıymetli Okuyucularım,

Sizlere bu hafta 'Anevirma Risk Grupları'ndan bahsedeceğim.

Hemen her yaş grubunda görülen beyin anevrizmasının, 25 yaş üstünde görülme sıklığı artmaktadır.

Çoklukla 50-60 yaşları arasında görülen anevrizmalar, kadınlarda erkeklerden 3 kat daha sık görülür.

Yapılan araştırmalara göre ülkemizde her yıl ortalama anevrizmaya bağlı beyin kanaması riski taşıdığı kabul edilmektedir. Beyin anevrizmalarında hastaların yaklaşık 1/3’ü hiçbir sağlık kuruluşuna başvurmadan hayatını kaybetmektedir. Bu noktada erken teşhis ve tedavi yönlendirmeleri büyük önem taşımaktadır.

Genetik Faktörler Etki Ediyor

Beyin anevrizmalarında genetik faktörler eğilimleri etkilemektedir. Dolayısıyla ailesinde anevrizma hikayesi olanlar risk altında kabul edilmektedir.

Anevrizmanın sebepleri net olarak bilinmese de etkili faktörler şöyle sıralanabilir:

- Hipertansiyon (Yüksek kan basıncı)

- Ağır kaldırmak, ıkınmak

- Öfke, üzüntü gibi duygusal durumlara bağlı kan basıncının yükselmesi

- Nikotin kullanımı

- Şeker hastalığı

- Aşırı alkol tüketimi

- Bazı ilaçlar ve uyuşturucu madde kullanımları

- Genetik yatkınlık

- Damar hasarları (Damar sertliği)

- Travmalar

- Bazı enfeksiyonlar

%50'si Ölümle Sonuçlanıyor

Beyin anevrizma kanamalarının %50’si ne yazık ki ölümle sonuçlanmaktadır. Yaşayan hastaların %25’ine yakınına kalıcı nörolojik bozukluklar gözlenmektedir. Bu bozukluklar sadece akli fonksiyonlarınla sınırlı kalmayıp vücut fonksiyonlarına da yansıyabilir.

Bilinen en yaygın vücut fonksiyon bozukluğu kısmi felçtir. Kanamanın beyin hücrelerinde ağır hasara yol açması halinde hasta komaya girebilir. Büyük anevrizmalarda gelişecek pıhtılar ve bu pıhtıdan kopan parçalar felçlere sebep olabilir.

Anevrizma kanaması beyin ödemine de sebep olabilir. Beyin ödemi, beyin fonksiyonlarını etkileyerek çok ciddi problemlere yol açar. Basıncının artması ve beyin dokusunun şişmesi beyin dokusuna zarar verir. Beyin ödemi damarlarda baskı oluşturarak beyne kan gitmesini yavaşlatabilir.

Beyin anevrizmalarının kanamadan tespit edilmesi oldukça zordur. Risk grubunda kabul edilen kişilerin hastalıkla bağlantılı şikayetleri için mutlaka doktorları ile görüşmeleri gerekmektedir.

Kanamamış beyin anevrizmasının tespitinde aşağıdaki görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir:

- Beyin Anjiyografisi

- Bilgisayarlı Tomografi-Anjiyografi (BTA)

- MR

- Anjiyografi

Görüntüleme yöntemleri ile anevrizması tespit edilen kişiler; hikayeleri, sağlık durumları, anevrizmanın büyüklüğü ve yerine göre takibe alınabilir. Bu durumda düzenli radyolojik incelemeler sürdürülmelidir. Müdahale gereken durumlarda özellikle erişimi zor ve riskli bölgelerde girişimsel nöroradyoloji alanında özel eğitim almış uzmanlardan görüş alınarak kafatası açılmadan kısa sürede ve müdahale sonrası etkileri minimuma indiren seçenekler değerlendirilmelidir.

Yazının devamı...

Anevrizma Hakkında Merak Edilen Detaylar

Anevrizma Nedir?

Anevrizma, atardamarların duvarında oluşan “” şeklindeki patolojik genişlemeleri tarif eden genel tıbbi tanımlamadır. Beyin atardamarları ve aort damarı, anevrizmaların en sık yerleştiği bölgelerdir. Anevrizmalar, morfolojilerine göre ve olarak sınıflandırılırlar.

Damar duvarının belirli bir noktasından çıkıp, nispeten yuvarlak bir şekle sahip anevrizmalara, adı verilir. Damar duvarında “iğ” şeklinde bir genişleme şeklinde olan anevrizmalar, olarak tanımlanır. Ayrıca, anevrizmalar, duvar yapılarına göre ve “” olarak sınıflandırılırlar.

Anevrizmalar, genellikle vücutta baş ağrısı hariç belirti yaratmazlar. Bu yüzden, geç fark edildiği için tedavi süreci oldukça zordur. Anevrizma duvarları, çok ince yapıda oldukları için, zamanla incelerek patlar ve beyin kanamasına sebep olur. Patladıktan sonra farkedilen anevrizmalar, insan hayatı için hayati bir önem taşır.

Anevrizma Kimlerde Görülür?

Anevrizma, doğuştan olan genetik bir hastalık değildir. Hastalığın görülme olasılığı, yaş ile doğru orantılı bir şekilde artar. Kişinin 1. derece akrabalarında çok fazla anevrizma hastalığına rastlanıyor ise, hastalığın görülme riski artar. Bu yüzden böyle bir durumda, düzenli aralıklarla görüntüleme ile kontrol sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra, polikistik kistik böbrek hastalığı, feokrositoma, aort koartasyonu, fibromusküler displazi gibi bir hastalığı bulunan kişilerde, anevrizma görülme olsalığı artar.

Anevrizma Belirtileri Nelerdir?

Beyin atardamarları ve aort damarı, anevrizmaların en sık yerleştiği bölgelerdir. Beyin anevrizmalarının toplumda görülme sıklığı, %2-3’dür. Polikistik böbrek hastalığı tanısı almış hastalarda ve yakınlarında, anevrizmaya bağlı subaraknoid kanama hikayesi olan kişilerde, beyin anevrizma gelişme riski daha yüksektir.

Anevrizmanın çeşitli belirtileri vardır. Bunlar;

• Baş ağrısı

• Göz arkasında ağrı hissi

• Bulantı-kusma

• Göz kapağında düşüklük

• Çift veya bulanık görme gibi şikayet ve bulgular oluşturabilir.

Anevrizması Olan Hastalar Nelere Dikkat Etmelidir?

Anevrizmalar patlamadan önce teşhis edilirse, panik yapmaya gerek yoktur.

Geliştirilen yöntemlerle artık, anevrizma çok düşük riskler ile tedavi edilmektedir. Anevrizma tedavisinde genellikle kapalı yöntem ile cerrahi müdahele tercih edilmektedir. Teşhis konulduğu anda, alanında uzman bir doktora görünülmelidir. Eğer tedavi aksatılırsa, anevrizmalar ciddi sonuçlara yol açabilmektedir.

Bu süreçte ağır sporlar yapmamaya, eşya kaldırmamaya dikkat edilmelidir. Ayrıca, tansiyon hastalarında kan basıncı kontrol altına alınmalıdır. Anevrizmalar vücudun kasılması ve zorlanması esnasında patlayabilir. Bu yüzden, kabızlık sorunu yaşayanlar, vücudu zorlamamak için bazı önlemler almalıdır. Sigara ve alkolde patlamayı tetikleyen etkenlerdir. Bu süreçte, sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.

Tedavisi Nedir?

Anevrizma tedavisinde, 2 tür yöntem vardır.

Bunlar;

1.Kapalı Anevrizma Tedavisi (Endovasküler Tedavi)

Kapalı yöntemde, hastanın kafatası açılmaz ve damar yolu ile anevrizma tedavisi gerçekleştirilir. Tedavinin başında, atardamarın içine boyutlarında bir kateter yerleştirilir. Ayrıca, çapında bir mikrokateter, anevrizmayı kapatmak için kullanılır. Mikrokateterin içi tellerle doludur ve kateterden geçerek, anevrizmanın içine bu teller yerleştirilir. ‘Koil’ adı verilen bu teller, anevrizmanın içini doldurarak kan girişini engeller. Kan girişi engelledikten sonra, mikrokateterler geri alınır. Bu işleme ‘koilleme’ denmektedir. Bu işlemin birçok avantajı vardır.

Bunlar;

– Kapalı anevrizma tedavisinden sonra hasta, 2-3 gün içerisinde normal hayatına geri döner.

– İşlem kapalı olarak gerçekleştirildiği için, vücutta herhangi bir yara izi olmaz.

– Yan etkilerin gelişme riski daha düşüktür.

– Birden fazla anevrizması olan hastalar, tek seansta bütün anevrizmalardan kurtulabilir.

2. Açık Anevrizma Tedavisi (Klipsleme)

Açık anevrizma tedavisinde, hastaya genel anestezi yapılır ve beyine ulaşmak için hastanın kafatasından bir parça alınır. Anevrizmaya sebep olan atardamar, mikroskop sayesinde bulunarak, anevrizma boynu arasına klips yerleştirlir. Bu sayede, anevrizmaya kan girişi engellenir.

Peki Anevrizma Tedavi Yöntemleri Risk Taşır mı?

Kapalı anevrizma tedavi yönteminin riski, açık tedavi yöntemine göre daha düşüktür. Fakat, anevrizma tedavi yöntemlerindeki risk faktörleri, anevrizmanın kanayıp kanamamasına göre değişiklik gösterir.

Kanamış olan anevrizmalarda, risk faktörü daha fazladır. Kanama olmadan müdahele edilirse, kapalı yöntemde risk ’e kadar düşer. Ayrıca risk oranı, hastanın durumuna göre değişiklik göstermektedir.

Anevrizmanın boyutu, yeri, damarla olan ilişkisi, hastanın yaşı risk faktörlerini etkilemektedir.

Anevrizma Taramasının Önemi

Ortalama olarak her seneinsan, nedeni ile yaşamını yitirir.

Rüptüre anevrizmalar, 50 yaşının üzerindeki erkeklerde sıkça görülen bir ölüm nedenidir. Rüptüre anevrizmaların çok önemli bir kısmı, erken tanı ve medikal tedavi ile önlenebilmektedir.

Anevrizmalar herhangi bir bulgu vermeden önce gelişip büyüyebilirler. Bu yüzden yüksek riskli kişilerde anevrizma taraması yapmak büyük önem arz etmektedir. Anevrizma tanısı konulduğu anda anevrizmalar genellikle ilaç veya cerrahi yöntemlerle başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler.

Aort anevrizması tanısı konulduğunda, Girişimsel Nöroradyoloji doktorları kalp hızını ve kan basıncını azaltacak ilaçlar verirler, bu da patlama riskini azaltır. Geniş aort anevrizması tanısı konulduğunda, genellikle aortun hastalıklı kısmının replase edilmesi şeklindeki cerrahi ile tedavi edilebilir. Bu durumda sonuçlar, çok büyük bir oranda başarılıdır.

Yazının devamı...

Mild Tedavi Yöntemi Nedir?

Merhabalar Sevgili Okurlarım...

Sizlere bu hafta '' konusunda bilgi vermek istiyorum.

Minimal Invaziv Lomber Dekompresyon anlamına gelen MILD ABD'de geliştirilmiş ve açık cerrahiye gerek duymaksızın omurga kanalındaki darlıkları gidermeye yarayan güvenilir, yeni bir tedavi yöntemidir.

İşlem, ayaktan tedavi şeklinde hastanede kalmaya gerek duyulmadan yapılır.

Bütün işlem aspirin büyüklüğündeki bir delikten gerçekleştirilir. İşlem genel anesteziye gerek duymaksızın dikiş bile gerektirmeden, 1 saatten kısa sürede tamamlanır.

Mıld Nasıl Çalışır?

Amerika’da binlerce hastaya güvenli bir şekilde uygulanan bu yöntem ülkemizde de kullanılmaktadır.

Girişimsel nöroradyoloji konusunda uzman bir doktor, görüntüleme (floroskopi) eşliğinde özel ameliyat aletleri kullanarak işlemi gerçekleştirir. Doktor sırttaki küçük bir kesiden girerek, omurga kanalından ufak kemik ve fazla doku parçacıklarını çıkartır. Böylece omurga kanalının sinirlere yaptığı baskı giderilir, hastanın ağrısı diner ve hareket kısıtlaması ortadan kalkar.

Mıld Olmayı Düşünen Hastaları Neler Bekliyor?

MILD hasta açısından oldukça kolay ve hızlı bir uygulamadır.

İşlem lokal ve damar yolundan sakinleştirici anestezi uygulaması ile gerçekleştirilir. Genel anesteziye gerek duyulmaz.

Hastaya işlem sırasında dikiş atılmaz.

Kesi üzerine uygulanan bir yara bandı ile hasta taburcu edilir.

Omurgaya hiçbir implant (çivi, tel vb) yerleştirilmez.

Hasta aynı gün evine gidip, birkaç gün içinde normal aktivitelere döner.

Mıld Hangi Hastalarda Yararlı Bir Tedavi Yöntemidir?

MILD uygulaması için, omurga kanalı darlığına bağlı olarak, kısa süreli yürüyüşlerde bacaklarına ve kalçasına ağrı giren ancak otururken çok fazla ağrısı olmayan hastalar idealdir. Radiküler ağrı denilen tek bir sinirin sıkışmasına bağlı lokalize ağrılarda aynı başarı sağlanamayabilir.

Yazının devamı...

Geçici İskemik Atak Nedir?

Selamlar Sevgili Okuyucularım,

Halk arasında “geçici felç” olarak adlandırılan, 24 saatten daha kısa süren ve kalıcı sakatlık bırakmayan geçici iskemik ataklar, eğer ciddiye alınmazsa kalıcı inmenin habercisi olabilir.

Geçici iskemik atak, beynimize giden kanın kısmi ya da tamamen kesilmesi ile 24 saatten az süren, kalıcı olmayan belirtilere denir. Sıklıkla bir beyin damarının pıhtı ile kapanması sonucunda meydana gelen geçici iskemik ataklarda, pıhtının yok edilmesi halinde belirtiler geçer ve kalıcı inme (felç) riski azalır. Ancak, pıhtının büyük olması halinde ya da eritilmesi sağlanamazsa çok ciddi felç ve ölüme kadar giden beyin hasarıyla karşı karşıya kalınabilir.

Bu sebeple geçici iskemik atak, tıpkı kalp ağrısı hastalarında olduğu gibi çok ciddi bir şekilde tetkik ve teşhis edilmeli ve tekrarlaması önlenmelidir. Beynimiz maalesef kalbimizden çok daha hassas bir dokudur ve çok küçük alanların hasarı bile geri dönüşümü olmayan çok büyük fonksiyon kayıplarına sebep olabilir.

Geçici İskemik Atak (Geçici Felç) Belirtileri Nelerdir?

Genellikle dakikalar içinde geçen ancak 24 saate kadar uzayabilen, vücudumuzun bir tarafında yüz, kol ve veya bacakta his kaybı, hareket kaybı, geçici körlük, konuşamama ya da konuşulanları anlayamama, çift görme, şiddetli baş dönmesi, denge kaybı ve şuur kapanması gibi belirtiler geçici iskemik atak habercisidir. Pıhtının erimesi halinde bu bulgular kaybolur ve beyinde kalıcı hasar bırakmaz.

Geçici İskemik Atak Nedenleri

Atakların bilinen en sık nedeni pıhtı atılmasıdır. Pıhtı 3 kaynaktan birinden beynimize ulaşır:

Kalp (atrial fibrilasyon, kapak düzensizlikleri, enfarktüs, kalp cerrahisi sonrası gibi)

Karotis (şah) damarı sertleşme ve/veya daralması

Beyin damarı sertleşme ve/veya daralması

Hastalar Ne Yapmalı?

Yapılan araştırmalara göre, geçici iskemik atak hastalarının en az % 30’u, bir ay gibi kısa süre içinde bir atak daha geçirip kalıcı inme tehlikesi ile karşı karşıya kaldıkları gözlenmiştir. Bu sebeple acil bir şekilde gerekli tetkiklerin yapılması, atağın nedeninin bulunması ve uygun tedavinin başlatılması hayati önem taşımaktadır.

Geçici İskemik Atak Ardından Yapması Gereken Testler

Öncelikle kan paneli, şeker ve elektrolit değerleri ile, kan basıncı tetkikinden sonra hastadan kalp EKG ve ekosu, karotis dopler ultrasonografisi ve beyin MRI ve MR Anjiosu yapılmalıdır. Gerekli görülmesi halinde, Beyin CT Anjiosu da yapılabilir. Bu testler sayesinde sorunun kaynağı tespit edilir ve sağlıklı bir tedavi planlaması yapılabilir.

Geçici İskemik Atak Tedavisi Nasıl Yapılır?

Geçici iskemik atağın teşhisinden sonra eğer pıhtı kaynağı kalp ise kan sulandırıcı ilaç tedavisi çoğunlukla yeterli olmaktadır. Karotiste (şah damari) bir darlık tespit edilmesi ve darlığın %60’ın üzerinde olması durumunda stentle tedavi önerilebilir. Atak sebebi olarak beyin damarlarında bir darlık ya da tıkanıklık tespit edilmesi halinde balonlama ya da stent yöntemi ile sorun tedavi edilir ve kalıcı hasar önlenebilir.

Yazının devamı...

Faset Sendromu Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Herkese Selamlar

Bundan böyle her hafta sizler için uzman olduğum alanla ilgili çeşitli yazılar yazarak kafanıza takılan soru işaretlerini gidermeye çalışacağım.

İlk yazım ve detaylarını içeren bir yazı olsun istedim.

Birçoğunuz, bel, boyun ve sırt ağrılarınızdan şikayetleniyor ve bu ağrılardan bir an önce kurtulmak istiyor olabilirsiniz. Bu ağrıların pek çok sebebi olabilir. Göz ardı edilen ağrı kaynaklarından biri de halk arasında çok bilinmeyen dur.

Peki ’’Faset Sendromu’’ Nedir?

Faset Sendromu’nun bel ağrısının üzerinde yeterince durulmayan ancak sık görülen bir nedeni olduğunu söyleyebilirim. Halk arasında bel omurlarında kireçlenme olarak bilinen bu durum, çoğu kez bel ve boyun fıtığı ile birlikte bulunabilir. Bu nedenle bir ağrı kaynağı olarak göz ardı edilebilir. Faset sendromu, özellikle 50’li yaşlardan sonra bel ağrısının en sık görülen nedenidir. Buna rağmen faset sendromu bir yandan halk arasında, diğer yandan da doktorlar tarafından yeterince tanınmayan, ihmal edilen ve üzerinde durulmayan bir hastalıktır.

Doğru teşhis koyulamamış, anlaşılmamış, yeterince tedavi edilmemiş birçok bel ağrısı hastası, uzun süreli (kronik) bel ağrıları nedeni ile doktor doktor dolaşır, değişik ağrı kesici ilaçlar alır, sonu gelmeyen ve yeterince fayda görmedikleri fizik tedavi uygulamalarından fayda umarlar.

Ağrılarına çare bulamayan bir kısım hasta ise bel ağrısını tedavi ettiklerini iddia eden birçok tıp dışı uygulamacının kapısını dahi çalar, internette ya da televizyonda gördükleri istismar amaçlı ürünlerden fayda beklerler.

Oysa ki omurganın arka yüzünde bulunan faset eklemlerinin yıpranması sonucunda ortaya çıkan faset sendromuna bağlı kronik bel ağrısının tedavisi vardır. Son derece basit işlemlerle, hastaların yaşam kaliteleri önemli ölçüde artar. Faset eklemler, omurganın arka tarafında yer alan omurları birbirine bağlayan ve omurganın hareketinde önemli rol oynayan küçük eklemlerdir. Bu eklemlerin çok karmaşık bir sinir ileti sistemleri mevcuttur.

Bu nedenle de ağrıya duyarlı oldukları açıktır. Yaşlanmaya, darbelere, travmalara bağlı olarak faset eklemlerde oluşan bozulmalar şiddetli boyun, sırt ve bel ağrılarına sebep olabilir. Omurganın boyun ve bel bölgesi sırt bölgesine kıyasla çok daha hareketli olduğundan faset eklem bozukluklarına bağlı ağrılar daha çok bel ve boyun bölgesinde görülür.

Ağır İşler ve Sert Spor Bu Hastalığı Tetikliyor

Faset eklemlerde bozulmalar, yaşlanmanın sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi, ağır işlerde çalışan gençlerde, sert spor yapanlarda da görülebilir. Ayrıca dengesiz yük taşıma da faset sendromuna yatkınlığı artırır.

Faset eklem bozulmalarına bağlı ağrılar, belin yan tarafında hissedilir. Ağrı; kalçaya ve orta hattan yanlara doğru yayılır.Bel fıtığı ağrısı öne eğilmekle artış gösterirken, faset sendromu ağrısı daha çok geriye yaslanmak ve yana dönmekle şiddetlenir. Faset eklemlerde ortaya çıkan kireçlenmelerin çok artması durumunda omurilikten çıkan sinirler baskı altında kalabilir. Bunun sonucunda da bel ya da boyun fıtığı ağrısına benzeyen bir ağrı ortaya çıkabilir. Bu durumda olay boyundaysa omuza ve kola yayılan boyun ağrısı, beldeyse kalçaya ve bacağa yayılan bel ağrısı karşımıza çıkar.

Farklı Tedavi Yöntemleri Mevcut

Bu sendromun neden olduğu ağrıların tedavisinde faset eklem enjeksiyonu ve faset eklem denervasyonu gibi girişimsel yöntemleri uygulanır. Bu yöntemler, özel girişim odasında ve "Floroskopi" adı verilen radyolojik görüntüleme yöntemi kılavuzluğunda gerçekleştirilir. İşlem için genel anesteziye yani narkoza gerek yoktur. Hastaya uygun pozisyon verildikten sonra damardan sakinleştirici ilaçlar verilir ve lokal anestezi (mevzi uyuşturucu) ilaçları uygulanır. Ardından, floroskopi cihazıyla ilgili eklemler ve eklemlerin sinirlerinin geçtiği yerler görüntülenir. Eklem içine özel iğnelerle girilerek ilaç enjeksiyonu yapılır. Bel ve boyun fıtığı ile faset sendromu birlikte sık görüldüğünden bu enjeksiyonlar bel ve boyun fıtığı için uygulanan epidural ve transforaminal enjeksiyonlarla aynı seansta da yapılabilir.

Faset sendromu için uygulanan bir diğer girişimsel tedavi yöntemi ise faset eklem denervasyonudur. Bu işlemde faset eklemlerin ağrısını ileten sinirler bloke edilir yani ağrıyı iletmeleri engellenir. Bu sinirler hareket ya da duyuyla ilgili sinirler değildir. Sadece ağrı iletiminden sorumludur. Bu nedenle bu sinirlerin duyarsızlaştırılması sonucunda herhangi bir fonksiyon ya da his kaybı oluşmaz. Sadece ağrı ortadan kalkar. Faset eklem denervasyonu için kullanılan en modern yöntem radyofrekans termokoagülasyon yöntemidir. Bu yöntemde sinire yüksek frekanslı radyo dalgaları ile oluşturulan kontrollü ısı uygulanır ve sinirin ağrıyı iletimi kesilir.

Tüm bu girişimsel tedavi yöntemleri uzun seanslar boyunca değil, tek bir seans olarak uygulanır. Girişimden sonra hastalar 3-4 saat ya da en fazla 1 gece gözlem altında tutulup evlerine gönderilirler. Ardından hastalara yapmaları gereken egzersizler ve vücutlarını doğru kullanmak için dikkat edilmesi gereken noktalar anlatılır. Bu şekilde uygulanan sistematik bir tedaviyle faset sendromu ağrıları yok edilebilmektedir.

Sağlıklı Günler Dilerim...

Sorularınız İçin :

Telefon : 0531-363-14-43

Instagram

Facebook

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.