SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hep demokrat kaldı

Hep demokrat kaldı

|

ZEKİ Müren öleli bir yıl oldu. Ne çabuk geçti 365 gün? Televizyon ekranlarındaki "Zeki Müren'i kaybettik" altyazıları sanki daha dün akmış, gazetelerin "Zeki Müren artık yok..." başlıklarının mürekkebi sanki henüz kurumamış gibi...
Onun adının önüne ya da ardına "Sanat Güneşi", "Büyük Sanatçı" ya da "Batmayan Güneş" sıfatlarını eklemeye gerek yok.
Zeki Müren, Zeki Müren'di...
Kendisiyle, genç kızlığa adım attığım yıllarda "hayranı" olarak tanıştım. Zaman ilerledikçe bu tanışıklık "arkadaşlığa", "dostluğa" sonra da "sırdaşlığa" dönüştü.
30 yılı aşkın meslek yaşamımda, başta yakın tarihimiz, hep siyaset yazdım. Aynı süreçte kendileriyle röportaj yaptığım üç sanatçının ilki Zeki Müren'di ama, konu gene "politika"ydı! Ve kendisi benden, (ölümünden sonra) bu gerçekleri de yazmamı istedi.
O, "Türkiye'de beni en doğru yazabilecek gazeteci sensin" derdi. Belki iltifattı, fakat bu kanıdaydı.
Dizide, ülkemizin dörtbir yanında şarkıları dinlenen, ekranlarda filmleri gösterilen, yani "Yaşayan ve tanıdığım Zeki Müren'i" anlatacağım.
NS.




Sanat yaşamında "üç darbe", "iki darbe girişimi", "30 hükümet" görmesine, "50'ye yakın taklidi"nin çıkmasına karşın tam 46 yıl zirvede kaldı. Kim ne denli ısrar ederse etsin, siyasi rengini bir türlü açıklamadı!
EVET... Artık her yerde o vardı. 3 - 5 yaşındayken kurmaya başladığı hayalleri gerçek olmuştu. Türkiye onu radyo, plak ve kasetlerinden dinleyip keyifleniyor, çalıştığı gazinoda "Faça masa" için bir ay öncesinde rezervasyon yaptırılıyor, filmleri yurtiçinde olduğu gibi Ortadoğu ve Balkanlar'da da gişe rekorları kırıyor, törenlerine zor yetiştiği "Altın Plak"ların sahibi oluyor, çevresinde etten duvar oluşturan gazeteci ordusu, adeta onursal "koruma" görevini üstleniyordu.
Peki, nasıl olmuştu da adım adım, aşama aşama istediği bu noktaya ulaşmış ve sanat yaşamında "üç darbe", "iki darbe girişimi", "altı mutlak iktidar", "30 hükümet" görmesine, "50'ye yakın taklidi"nin çıkmasına karşın tam 46 yıl, yani ölünceye dek, konumunu aynen koruyabilmişti!..
Bu sorunun elbette birkaç yanıtı vardı. Biri "Makyavelist" olması, yani "Rüzgara göre yelken açması", ya da "etliye sütlüye karışmama ilkesi"ydi. İkincisi, aynı sürece yakın oranda Türkiye gündeminde bulunan ünlü siyasetçi gibi, kendini hep olayların dışında tutması, "Benim de kusurum olmadığı değil" gerçeğini kabullenmemesi ve suçlamalara hep "başka adres" göstermesiydi. Üçüncüsü de, ulusuna duyduğu sevgi ve saygı, yurtdışında kazandığını anında ülkesine transfer etmesi, mal varlığını vatanına yaymasıydı.
Bir politikacıdan daha çok, günde ikibin kişiyle el sıkıştı, öpüştü, fotoğraf çektirdi, "gık" dediğini duyan olmadı.
Basında hakkında (eşcinselliği, despotluğu, ağzının bozukluğu, cimriliği gibi iddialar başta olmak üzere) yazılmayan kalmadı. "Tekzip buna yakışmaz" kararını hiç değiştirmedi!

Siyasal görüşü hep "demokrat"tı. 60'ların ortasında "sağ"da olan tandansı, bu tarihten sonra "sol"a kaydı. Fakat kim ne denli ısrar ederse etsin, rengini bir türlü açıklamadı! O yıllarda benim İsmet Paşa'yla birlikte çekilen fotoğrafımı görünce çok beğendi, "Bana da imzalat n'olur" diye rica etti, İnönü'nün "git imzalamam" sözlerini hiçbir zaman öğrenemedi ama, emeline ulaşamadığı için üzüldü.
Sanatın her dalına ilgi duyardı. Sürekli kitap okur, sinema, tiyatro ve konsere gider, yurtdışına çıktığında ziyaret ettiği yerlerin başını tarihi alanlarla sanat mekanları çekerdi.
46 yılda, "Öncelikle hepinize hoşgeldiniz demek istiyorum" türünden bir Türkçe yanlışı hiç yapmadı, dilimizi hep güzel kullandı. Bodrum'da birlikte olduğu İstanbullu dostlarını uzun uzun konuşturur, "Hay Allah razı olsun, kulağımın pası silindi" der, aynı anda kendisi de Ege lehçesiyle espriler yapmaktan, fıkralar anlatmaktan geri kalmaz, çevresindekileri kahkahalarla güldürdü.
46 yılda bir gün sahnede halka arkasını dönmedi. Finalde bile perde arkasına geri geri yürüyerek, halka saygı, sevgi ve teşekkürlerini sunarak girdi.
İçine mi doğmuştu ne, ölümünden (13 gün) önce TRT ekranından sevgili ulusuyla adeta vedalaştı, helallaştı:
"... Ben bazen ölümü de özlüyorum. Ölüm özlenir mi? diyeceksiniz... Elbette özlenir. O beni özlemeden ben yakınlık kurarım... Yeter ki Tanrı onun bile hayırlısını versin, gecinden versin..."
"... Ben gidince ne mi olacak?.. Plaklar kalacak, bantlar kalacak, CD'ler kalacak, filmler kalacak ve elbette ki bunlar insanı ölümsüzleştirecek!.."

Adını babaannesinin koyduğu Zeki Müren, özgeçmişi sorulduğunda söze, "1931 yılının 6 Aralık Cuma sabahı (ezanlar okunurken) Bursa'nın Hisar semtinde Ortapazar Caddesi'ndeki iki katlı ahşap evde doğdum" diye başlardı.
Kereste Tüccarı Kaya Bey'le Hayriye Hanım'ın tek çocukları Zeki Müren'in kulağına müzik sevgisini ilk kez, büyüyünce "Hayruş" diye sesleneceği annesi, ninnilerle aşıladı.
1944'te Bursa Tahtakale'deki İkinci Ortaokul'a başlayan Zeki Müren, bir yandan da Tamburi İzzet Gerçeker'le "şarkılar" geçiyordu. Fakat bununla yetinmiyordu delikanlı. Büyük kente gitmeli, daha yüksek okumalı, Türk Musikisi'ni iyice öğrenebilmek için "Üstatlar"dan da ders almalıydı.
Gönlünde yatan büyük kenti "İstanbul"du.

Zeki Müren'in 35 yıllık dostu, 33 yıllık avukatı, danışmanı, sırdaşı, dert ortağı Mithat Özkök, Sanat Güneşi'nin ölümünün birinci yıldönümü için Milliyet'e konuştu.
Şu günlerde Zeki Müren'in kitabını yazan Özkök, sanatçı için, "O, ulu Tanrı'nın Türk ulusuna bir lütfudur" dedi. "Müren'in ölümünden TRT'yi suçlayanlar oldu, ama ben buna katılmıyorum" diye konuşan Özkök, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayısız hastalıkları nedeniyle hergün 38 ilaç alıyor, iki insülin iğnesi yapıyor, Bodrum'da yalnızlıkla savaşıyor, çok sevdiği halkına görünmüyor, birkaç kişi dışında kimseyle telefonla bile konuşmuyordu.
Her gece telefonla görüşürdük. Ölümü özlediğini söylüyordu. `Ölüm özlenir mi? Ben özledim' diyordu. Kaç kez, `Beni yakında yıldızlarda bulacaksınız. Yıldızların, evrenin sonsuzluğuna gideceğim' demiş, belgesel yayınlanınca çocuklar gibi sevinmişti.
Yaşamını noktaladığı gün tek bir ilaç almamış, insülinlerini yapmamış, çalışanlarıyla helalleşmiş, doktor ve ambülans istememişti. Son kostümüne `Son Gece', son şiirine `Elveda Boş Dünya' adını vermişti.
Müren, Bodrum'da tek başına son nefesini vermektense çok sayıda gazeteci ve TV'cinin, çok sevdiği yüce halkının karşısında kendisine yakışacak bir şekilde `Muhteşem final'ini düşündü, tasarladı ve Ajda Pekkan'la Muazzez Ersoy gibi iki sanatçı ve TRT yetkilileri eşliğinde hiç korkmadan planını uyguladı.
Bu yüzden `İntihar etti' diyemedim ama, `Ölümü davet etti' dedim. 1988 yılında bir röportajında da intihar etmek istediğini açıkça anlatmıştı. TRT'den Kürşat Özkök'le yaptığı söyleşide intihar etmek istediğini ve korkmadığını söylemişti."
Mithat Özkök, Müren'in vasiyetnamesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
"Zeki Müren, düzenlediği vasiyetnamelerle trilyonu aşan varlığının tümünü yarı yarıya paylaşılmak üzere Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na bağışladı. Yasal mirasçılarınaysa bir şey bırakmadı. İlk vasiyetini 15 Ocak 1988 gecesi kendi el yazısıyla kaleme alan Müren, ikinci vasiyetini 4. Levent'teki evinde, 7 Mart 1990 Çarşamba günü yazdı, tüm varlığını Türk Eğitim Vakfı'na bıraktı.
Üçüncü ve son vasiyetname, Bodrum 2. Noterliği'nde 26 Mart 1996'da düzenlendi ve servetini yarı yarıya Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na bıraktı.
Vefat ettiğini öğrendiğimde, Müren'in de çok yakın arkadaşı Behzat Şenyıldız'la birlikte ilk uçakla yola çıktık. Onun çıplak vücudunu din görevlileri dışında yalnızca Behzat'la ben gördüm ve fotoğraf çekilmesine izin vermedim. Zeki Müren, bütün organlarını bağışlamıştı. Ölümünden sonra kimbilir kaç kişiye hayat verecekti, ancak organların en geç altı saat içinde alınması gerekirmiş. O panik içinde bu gerçekleşmemiş. Akrabalarının isteği üzerine Bursa'da toprağa verdik.
Vasiyetnamelerinde son isteklerini açıklayan Müren, trilyonu aşan servetiyle 'Müren Hastanesi' ve 'Müren Konservatuarı' kurulmasını istemektedir. Tereke mahkemesinde işlemler tamamlanamadığından, TEV ve Mehmetçik Vakfı henüz bu yolda harekete geçemedi."


YARIN: Radyo günleri


© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.