İzmir’in kadifesi
İzmir’in kadifesi
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, son sınıf öğrencisi olan İzmirli genç, iş bulabilmek için Babıali’yi arşınlamaya başlar. Eski yazı da bildiği için Yeni Sabah gazetesinin kapısını çalar. Derdini anlatır; imtihan ettikten sonra işe alırlar. 21 gün müsahhihlik (düzeltmen) yapar ama “para veremeyeceklerini" söyledikleri zaman başından aşağıya kaynar sular dökülür. Bir hışım yazı işleri müdürünün odasına çıkıp, sorununu anlatınca Mahmut Yanardağ genç talebenin haline acır:
- Madem üniversite talebesisin seni muhabir yapalım, ister misin?
Gazeteciliğe aday genç çok sevinir ama kendini güvenceye almaktan da kaçınmaz.
- Hafta sonu maaşımı verecekseniz muhabir olurum.
Yanardağ biraz şaşırır.
- Hüviyetini göreyim.
Delikanlı gururla şebekesini gösterince yazı işleri müdürü de hemen işe başlamasını ister. Ertesi sabah, lacilerini çektiği gibi gazeteye gider. Yazı işleri müdürünün tanıştırdığı İstihbarat Şefi Muzaffer Bey, kurt gazeteci. Öylesine zor bir iş verir ki delikanlıya, işin içinden çıkmasına imkan yok. O gazeteci olacak ya, çalmadık kapı bırakmaz. Haberi biraz toparladıktan sonra yazıp, şefinin önüne koyar.
Şef haberi okuduktan sonra, yazıyı buruşturup çöp tenekesine atar. Arkasından da “yeniden yaz" diye bağırır. Tam beş kez yazmasına rağmen, haberi beğendiremez. Muhabir arkadaşı Necdet Taknak, ona yardım eder. Haberi yazar, o kopya eder. Yine yazar, sonunda başarır. Haberini tekrar şefe verdiği zaman artık çöp kutusuna gitmez yazdıkları. Kıvrılıp, atılan kağıt ise ona büyük ders olur. Bir hafta sonra gazeteden üç kişi askere gidince işler genç adamın sırtına yüklenir. İstihbarat Şefi’nin beğenmediği delikanlı 15 gün sonra polis hariç hemen hemen tüm sahalardan haber toplamaya başlar.
Kadife bir gazeteci
Askerden sonra iş yok
Aradan 1.5 yıl geçmiş, Babıali’de kimse tanımaz Sivri’yi. Çalmadık kapı bırakmaz ama nafile. Tam umudunu kestiği sırada yakın arkadaşları Hasan Pulur ve İzzet Sedes yetişir imdadına. Sedes, onun Vatan gazetesine girmesine yardımcı olur.
Sağa sola bakmayı unutma
“Biz iki çömez gazetedeyiz. Hasan arkadaşlarına söz verdiği için hemen mırıldanmaya başlar, `Hadi İsmail izin iste’ diye beni öne sürerdi. Kemal abi bana karşı biraz daha yumuşak ama Hasan’la biraz çekişiyor. Ben `Abi işimiz bitti artık, vakit de doldu gidelim mi’ diye sorduğum zaman, Kemal Abi izin verirdi ama arkamızdan da, `Sağa sola bakmayı unutmayın. Bir yerde haber varsa onun peşinden koşun’ diye bağırırdı."
Bir gün Hasan Pulur, Sivri ve İstihbarat Şefi Kemal Bey birlikte gazeteden çıkarlar. Şefi Cağaloğlu’nda dolmuşa bindirmek üzere Mollafenari sokaktan geçerken Hasan Pulur sağa sola bakmaya başlayınca Kemal Bey meraklanır:
- Ne oluyor, bir olay mı var?
Pulur hiç istifini bozmaz:
- Ağabey siz demiyor musunuz çıkınca sağa sola bakın diye. Ben de sizin öğütlerinizi dinliyorum.
İsmail Sivri ve şef kıpkırmızı olurlar. Pulur ise oralı bile değildir.
Aydar dolmuşa bindikten sonra Sivri, arkadaşına çıkışıp, “yarın görürsün sen" deyince Pulur cevabı hemen yapıştırır:
- Ben Akşam’a geçtim.
Tercüman’a geçiş
Hasan Pulur nasıl atlattı?
“Yeni Sabah’ta çalıştığım, şehir haberlerine baktığım yıllar. Önemli iki yabancı insan Türkiye’ye gelmiş. Yakın dostum Hasan Pulur ve diğer gazeteci arkadaşlarla birlikte Yeşilköy Havaalanı’na gittik. Gerçekten güzel bir röportaj yaptım. Haber gazeteye girdi. İçim rahat bir şekilde evime döndüm ama ertesi sabah Hasan’ın, ‘Gelen konukların bavulundan yarımşar kilo kahve çıktı’ haberini okuyunca şoke oldum. Bende o ayrıntı yok. Hasan polis muhabiri olduğu için emniyetçilerden haberi kapmış. Bize bir şey söylemediği için atladık haberi. Maaşımdan da 20 lira kestiler. Hasan’a gittim, `Bu 20 lirayı bana ödeyeceksin, senin yüzünden oldu’ deyince o da bana köfte ısmarladı, barıştık."
Sivri, atlatma haber eline geçtiği zaman, sevdiği arkadaşlarına hep fısıldar. Bu davranışından ötürü de meslek hayatı boyunca pek haber atlamaz. Çünkü o fısıldar, başkaları da ona fısıldar. Onun bu tavrı haber kaynakları için de bir güven yaratır. Genellikle çoğu kişi önemli haberleri onun kulağına fısıldarlar. Ama bir gün çok ilginç bir olay gelir başına...
Bu sefer o ’atlattı’
Bağdat Paktı denince içinde İngiltere de var. Demek ki Kraliçe Elizabeth, İstanbul’a gelecek. Uçarcasına Yeni Sabah gazetesine gider. Keyifle haberini yazar. Yazı İşleri Müdürü bile zor inanır ama bomba haber manşetten girince ertesi gün yer yerinden oynar. Anlaşılan atlatma haberi bu kez kendine ayırır Sivri. Kimbilir, belki onu atlatan meslektaşlarından hıncını da almış olur.
Menderes yemek yemedi
Yemekten çıkarlar, partililer Sivri’yi omuzlar üstüne alırlar. Partililere göre, Menderes’in onu bekledikten sonra yemeğe başlaması, bir iltifat. Belki de bu adam Demokrat Parti’nin en önemli kişilerinden biri. Sivri omuzlardan iner. Bu kez kendini bir Cadillac’ta bulunca iyice dehşete düşer. Ancak İstanbul yoluna çıktıkları zaman partililer onu Cadillac’tan indirip, geldiği cipin içine atıverirler.
Milliyet’in ’turizm’ ilaveleri
- Milliyet bir turizm ilavesi hazırlasa nasıl karşılanır acaba?
Gazetede bir atılım yapılacağı zaman “herkesin" fikrini alan İpekçi, bu heyecanla büro şeflerini İstanbul’a çağırır. Turizm ilavesi konusunda onların fikirlerini sorar. Büro şefleri kendilerinin de büyük katkıları olacağı işe dört elle sarılırlar. Ancak 1961 yılında Akdeniz, Ege ve Karadeniz’e uzanacak yollar o kadar belalı ki. Ayrıca ne doğru dürüst otel, ne de lokanta vardır. Ama bu zorluk onları korkutmaz, İpekçi’nin başkanlığındaki ekibin hazırladığı 20 soruyu ceplerine koydukları gibi yollara düşerler. Bunlardan biri de Ege temsilcisi İsmail Sivri’dir tabii. Foto muhabiri Orhan Şahin’le birlikte bir otobüsten inip, öbürüne binerek Alanya’dan Çanakkale’ye kadar bütün turistik beldeleri aylarca dolaşırlar. Yazılar postayla yollanır İpekçi’ye. Bir ara İstanbul’a gelen gazeteci, her haberin “mükemmelini" istediği için “hiçbir şeyi beğenmeyen" Abdi İpekçi’nin odasına girer. Sivri’yi gören Genel Yayın Yönetmeni’nin yüzü aydınlanır:
- Ya İsmail sen kitap yazmışsın.
Beğenildiğini İpekçi’nin ağzından duyan Sivri çok keyiflenir:
- Abdi Bey sorularınızın cevabıydı o sanırım.
Tarihi yerler, yol uzaklıkları, konaklanacak oteller, lokantalar, yöre yemeklerinin özellikleri dahil birçok sorunun yanıtını usta gazetecinin kaleminden güzel bir lezzetle tadan İpekçi, Sivri’ye bakıp, gülümser.
O yıl Akdeniz ve Ege turizm ekleri çıkar. Yazılar büyük beğeni kazandığı gibi turizm patlaması yaşanır bu bölgelerde. Gazetenin tirajı ise alır başını gider!..
Tren kaçırmak istemedi
“İzmir’in Dükası", gönlümüzün baş tacı, ilkeli abimiz güneşin doğuşunu zamanla kavga etmeden seyreder artık. Ama ne gazeteye yazı yazmaktan vazgeçer, ne de küçüklere öğütler veren güzel kitapları armağan etmekten.