SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kadın!

Sen kadın dili bilir misin?

Mesela; küçük bir çınar fidanını, koca bir çınar ağacı yapabileceğini bilebilir misin?

Örneğin; bir kadına iplik versen, sana kışın üstüne örtebileceğin bir battaniye yapabileceğini bilebilir misin ?

Sen bilir misin, kadının sevgi demek olduğunu?
Sevmeyi ağır ağır, ilmek ilmek bir bedene dokuyabileceğini?

Kadınlık; kız çocuğu olmakla başlar. Zordur işi. Edep bilmekle, etek örtmekle, az gül, kahkaha atma, sakız çiğneme ile itham edilir. Ev işi öğretilir ki; bugün bana, yarın sanadır evladım denir. Akşam eve geç girme, aman haa kız çocuğusun sen erkeklerle birlikte gezme ile devam eder.

Sonra sever o tatlı, güzel kız çocuğu bir adamı. Belki aile münasip görmüştür bir erkeği. Neticede evlenir kadın. Tüm baskıları yutmuşlukla, evinin kadını, çocuğunun anası olur.

Peki erkek erkekliğini bilir mi bu ülkede? Bilene değil de bilmeyene sözüm.
Kadına el kalkmayacağını mesela. Saygı duyulması gerektiğini? Kadının da gezme, öğrenme hakkının olduğunu?

Bu ülkede kadın olmak zor zanaat. Birileri tarafından hep sesinin kısılmasıdır. Utanılacak herşeyin kadına yüklenmesi... Kadın; korkutulur, sözle, gözle, elle taciz edilir. Kadın; herşeyde mükemmel olmalıdır, olmadığında en ufak bir hata da hırpalanır, hem karşı cins, hem hemcinsi tarafından.

Oysa kadın; sevgi, mutluluk, huzurdur. Yuva yapandır. 1’i 2, 2’yi 10 yapandır. Üretir, büyütür. Yeter ki, ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi, şefkatı alsın. Güçlüdür, akıllıdır, güven verir. Gelecek nesillerin, senin, onun, herkesin hayatına dokunandır. Kadın, çiçektir.

Sevmeyi, sevilmeyi ister.

Bir de kadın; hayatın renkli kısmıdır. Aynadır, aydınlıktır...

Yazının devamı...

Çocuğuma Dokunma!

Seneler evvel yurtdışında tatildeyiz eşim ile. Ben bir çocuk gördüm. Gözleri bende, gülümsüyor. Bana doğru geliyor. Eşime ‘şuna bak bana geliyor.’ Dedim. Eşim; ‘Sakın kimsenin çocuğuna izinsiz dokunma. Burada çocuklara ailelerden izin almadan dokunmak yasak. ‘ dedi. Haliyle kendimi geri çektim. Gülümsemekle yetindim.

Sonra bu konuşmayı kafamda düşündüm, düşündüm, düşündüm.

İnanılmaz şekilde hoşuma gitmişti.

Ben hasta olabilirdim. En ufak bir boğaz ağrısı bile bir çocukta veya bir bebekte ciddi bir hastalığa sebep olabiliyor neticede. İki dakika sevecek, çocuk özlemimi gidereceğim diye, küçücük bir çocuğa zarar verebilirdim.

Veya herhangi x biri, kadın veya erkek sapık olabilir, ve çocuğa ebeveyni farkında olmadan iğrenç şeyler yapabilirdi.

Kafamda bunlar gibi binlerce neden sıralanırken, ‘dokunmama kuralını’ gitgide benimsiyor, gitgide sevmeye başlıyordum.

Küçücük masum bir melek, maalesef bu kadar pisliğin içinde zarar görebilir, istismara uğrayabilir. Hemde hiç farkında olmadan.

Şimdi bir çocuğum var. Üstelik kız değil. Ama ne farkeder. Artık cinsiyetin bile istismarda yeri yok! O kadar endişe doluyum ki. Gelecek beni korkutuyor. Belki sen bu satırları okuyan içimizdeki, kendini bizden gizleyen sapık, sen beni korkutuyorsun. !

Kimse çocuğuna hadi oğlum-kızım git amcanın yanağından öp, otur abinin kucağına çizgi film seyret demesin! Eskidenmiş o, geçti o zamanlar!

Kimse ama kimse çocuğuma dokunmasın! Avm de ‘Ay ne tatlısın’ diye o pis ellerinizi çocuğuma sürmeyin. Sapık değilseniz bile sizin yüzünüzden çocuğuma mikrop bulaşmasına izin veremem. Kimse evladımı öpmesin, gerek yok eksik kalsın. İstemiyorum çocuğuma dokunmayın. Hele hele ay yüzünden öpmeyeyim, elini öpeyim diyenlere aşırı derecede kızıyorum. O çocuk ellerini ağzına alıyor. Dokunmayın, dokundurtmayın, sevmeyin efendim, sizin saniyelik sevginize bizim ihtiyacımız yok.
Benim iznim olmadan dokunmayın çocuğuma. Evime gelen misafirime bile ricada bulunuyorken, sokakta gördüğüm x birisi dokunamaz evladıma.

İlla sevgi gösterecekseniz, kimsesiz çocuklara bağış yapın. Öyle daha sevimli olursunuz!

Ülkemizde binlerce çocuk istismara uğruyor. Binlercesi sessiz kalıp; beni döver, öldürür korkusuyla yaşamaya, berbat bir psikoloji ile devam etmeye çalışıyor. Sapıklar! Sapkınlar! Kim bunlar? İçimizdeler. Her zaman en yakınımızdalar. Kimseye ama kimseye güvenmeyin. O yapmaz, bu yapmaz demeyin. ‘Eyvah para etmez’ demişler. Her atasözünün güzel bir anlamı var. Büyüdükçe çok daha iyi anlıyorum.

Ellerinizi çocuklarımızdan çekin! Ve önce siz, sen, ben, o, bu, şu, herkes şunu benimsesin. Çocuğuma iznim olmadan dokunma! Bana ait olana zarar verme!

Adalet bakanlığına yalvarıyorum, yalvarıyoruz. Lütfen pedofili normalleştirilmesin, istismar bir suçtur. 2 sene ile sınırlı kalmasın.

İnsanları seviyorum, sevmeyi seviyorum. Ama insanlık dışı haberleri okudukça insanlığımdan utanıyorum!

Yazının devamı...

Skolyoz, Kifoz Ameliyatı

Evliliğimin 2. Yılında ağrılarımın artması , yapmam gereken şeyleri tam anlamıyla yerine getiremememle birlikte; doktorumun artık ameliyat olmalısın demesi üzerine karar verdim. Artık ameliyat olmalıydım.

O zamanlar Şevki bey Haydarpaşa Numune Hastanesindeydi. Öyle randevu almak hiç kolay değildi. Arayıp randevu alamıyorduk. Oraya gidip deftere adımızı yazdırıyorduk. Boşluk varsa en erken 3 ay sonrasına yer bulabiliyorduk. Her neyse ben adımı yazdırdım. Bir kış günüydü. Kendi başına iş beceren biriyimdir aslında ama konu hastane hastalık olunca elim ayağım titrer, soğuk terler dökerim. Tek başına gitmiş olmanın verdiği buruklukla adımı yazdırdım döndüm eve:) evet sadece adımı yazdırdım bunun için bile tek gitmek benim için üzücü:))

3 ay sonunda hastaneye Şevki Bey ile görüşmeye eşim ile gittik. Gittiğim gün hastalardan doktorumun özel hastaneye geçeceğini öğrendim. İlk bir afalladım. Yani ne demekti şimdi bu? Acaba evren bana bir sinyal mi yolluyor? Ameliyat olma mı diyor? Ne oluyor diye düşündüm.

Neyse röntgenler incelendi, konuşmalar yapıldı. Hocanın değerlendirmesi sonucunda ameliyat olmam gerektiğine karar verildi. 10 ay sonrasına bi boşluk bulundu.

Ama ben nasıl kötüyüm!. Hocanın muayenesinden çıktık. Arabaya doğru yola koyulduk. Eşim elimi sımsıkı tutuyor. Ama ağzından tek kelime çıkmıyordu. Biliyor ki bişey dese ağlıcam o noktadayım.

Arabaya oturdum. Annemi aradım. Bana sadece ‘Alo’ dedi. Benden boşalan yaşlar annemin bana verdiği telkinler, style="margin: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; font-family: ">

Korkularım vardı. Çok gençtim. Bu ameliyat beni nasıl etkileyecekti? Ölebilirim. Felç kalabilirim. Ömür boyu ağrılarla yaşayabilirim. Hiç mi ağır kaldırmayacaktım? Ne zaman araba kullanacaktım? Ne kadar acı çekecektim? Hamile kalabilecek miydim? Bir bebeğin sorumluluğunu alabilecek miydim? Bundan sonra sırtımda koca bir yarık ile yaşayacaktım. (İz konusunda cidden çok düşündüm. Eşim sırt dekoltesini dert etmediği için elbise&kıyafetlerimin çoğu sırt dekolteliydi... e nolcaktı şimdi?)

(Şimdi bu yazıyı okuyanların %90 ı bu rahatsızlığı yaşayan insanlar olduğunu varsayarak yazmaya devam edeyim.

Güzel arkadaşım. Ciddi bir ameliyat olacaksın . Korkuların olsun önemli değil. Önemli olan sen ne kadar güçlüsün? Psikolojik olarak ne kadar hazırsın bu ameliyata? Acı çekmeden hiç bir kazanç olmaz. No pain, no gain demişler.) Eşim ameliyat olan insanlarla irtibata geçiyordu. Babam her gün yeni biriyle konuşmam için bana baskı yapıyordu. Annem style="margin: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; font-family: ">

Birde benim vazgeçişlerim vardı. Yok ameliyat olmayacağım diyordum. Kesin, kararım kesin dediğimde hemen Şevki hoca aranıyor; bana resmen terapi uygular gibi beni rahatlatıp kapatıyorduk telefonu. Annem, babam, eşim az çekmediler benden. Hepsinden Allah razı olsun.

Neyse gemi ile sefere çıktık, geldik derken sayılı gün çabuk geçermiş ya geçti gitti zaman su gibi…

Ameliyata girmeden bir hafta önce; doktora gittim. Benden bir sürü röntgen ve mr istedi. Hepsini bir bir çektirdik. Sırt, bel ve boyundan mr a girdim. 1 saatten fazla sürdü. Benim gibi evhamlı biri style="margin: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; font-family: "> Röntgenler en kolayı, ne yapacağınızı söyleyen biri var; fotoğraf çekinir gibi çekiniyorsunuz :)

Ameliyat günü ; sabah erkenden kalktık. Gece hiç uyumadık zaten. Hazırlandık. Bi valiz içerisine tüm ihtiyaçlarımı koyduk.

(Çok ciddi hazırlandım hatta. Pijamalarımı özenle seçtim. Terliklerim hepsine uygun olmalıydı. Sanki dersin doğuma gidiyorum. O kadar özendim. 4 gün için 4 ayrı takım aldım yanıma. Önden düğmeli olması gerekiyor. Rahat ve kolay giyilmesi açısından. 2 çift terlik. Makyaj malz. Tarak, saç düzeltici . Yastık. 4 adet yastık kılıfı. Eşim için pijama 4 tişört 2 kot, 1 terlik, kahve ve çay için kupa) Benim yatışım için hemşire geldi. Damar yolu açıldı, kan alındı. Tahlil sonuçları geldi. Ameliyat için herşey tamamdı. Üstümü değiştirmem için hemşire mavi önlük getirdi . Annem yeltendi yardım için ama, eşim biz hallederiz dedi. Herkes çıktı ben giyindim. Sonra eşim bana kızarmış gözlerle bakıp sımsıkı sarıldı. Biz neleri aştık. Bu en kolayı Meloş hepsi geçecek bak görürsün. Ben burdayım çıktığında ellerini tutacağım dedi. Sımsıkı sarıldık birbirimize sonra yatağıma yattım ve beni ameliyathaneye götürdüler. Nedense çok güçlüydüm. Yolda annem başımda hıçkırarak ağlıyor, dua ediyorum sana yavrum diyor, eşim ağlıyor, bense şokta gibiyim. Sadece iki damla aktı gözümden. Herkes el salladı bana kapılar kapandı. Karşımda bana bakan gözler; ilaçlar verip sorular soran hemşirelerle doluydu. Derken ameliyat odama getirdiler beni. Etrafı seyrederken sen daha gitmedin mi dedi biri gülümserken bayılmışım. Gözümü açtığımda Meloş diyen eşim, yavrum diyen annem, bi curcuna kalabalık deli gibi. Odama geçtiğimde gözümü tam açamıyordum ama büyük bir ağrı hissediyordum. Çok büyük bir ağrıydı. Hemşire bana bi buton verdi ağrın oldukça buna bas diye. Ve sırt üstü yatırmışlardı beni hepde öyle yattım zaten. Bu narkoz nasıl bir şey ya. Rezil etmişim kendimi. Şevki hoca ziyaretime gelmiş. Nasılsın bakalım demiş. İyiyim amca Allah sizden razı olsun demişim. Ayy amca nedir ya adam doktor yani. Neyseki enteresan olan kimse gülmemiş. Aksine herkes ağlamış. Operasyon 5 saat sürdü. Çok ta başarılı geçti. Aşağıda before afterım var. Meraklısına tabiki. Belli bir saat boyunca hiç su içmedim, yemek yemedim. Susuzluk dayanamadığım bir şey annem dudaklarımı ıslatırken ben su verin nolur dediğimi hatırlıyorum. Vermemelerinin nedeni aksi bir durum olursa acil ameliyata alabilmek için imiş. İlaçlar, serumlar onları sayamıyorum bile ne içtim, ne serum aldım hiç bilmiyorum. Bildiğim ve hiç unutamadığım şey ise 20 dk bir morfin veren cihaz bağlamışlardı bana. Hani demiştim hemşire ağrın olursa bas dediği.

Röntgen çekinmeye götürdüler beni. Oradaki hemşire çocuk bakıyım butona kaç kez basmışsın dedi. Çocuk bi butona bi bana baktı 588 miii dedi. O zaman style="font-stretch: normal; line-height: normal; font-family: ">Adam şok oldu tabi gidip diğer hastaya bakıcam dedi . Ameliyat olan diğer hasta 18 kez basmış. Daha önce hiç böyle bişey görmedim dedi. Kendimi kaybetmişim demek.

İlk geceyi uyuyarak geçirdim. Sabahında doktorumu görmenin sevinci. E tabi bide Gelen giden ziyaretçilerle vakit geçirdik. Sonra yürüme vakti geldi. Evet ameliyat sonrası ikinci gün hemen yürütüyorlar. İki hemşirenin koluma girmesi ile yürütüldüm. Hatırlamıyorum tabiki ama videolarda izlediğim kadarıyla başarılıyım gayet. Başım dönmüş. Bir tur atıp dönmüşüm.

Hareketler verdi doktorum. ‘Her gün bunları yapacaksın, bol bol yürüyeceksin . Yatmak yok, bol bol yürüyüş.’ dedi. 4 gün boyunca bebekler gibi bakıldım. Hastane zaten bildiğiniz otel. Annem ve eşim yanımda kaldılar. Gelen ziyaretçilerle kafeteryaya inip çay, kahve içmeye bile gidiyordum. Ağrım vardı ama neticede ağrı yaşayacağımı bildiğim için sorun etmiyordum.

4 gecenin sonunda sabah erkenden Şevki Bey geldi ziyaretime. Bugün çıkabilirsiniz dedi. Eşim çıkış işlemleri için çıktı odadan, annem toparlanmaya başladı. Benim gitmeye hiç niyetim yoktu. Sanki başıma geleceklerden haberdarmışım gibi …

‘Arabada gidemem ben, ağrım olur, yok ilacımı unutursunuz siz, yok bana bakamazsınız.’ derken bir şekilde toplanıp çıktık.

Arabada ağrım oldu evet. Ama doktorum; ‘şehir dışından gelenler var, korkma az bi ağrın olur’ dedi. Eşim kaplumbağa hızıyla sürüyordu arabayı. Ben aksi, nalet. Her denilen şeyi ters cevaplıyor, çoğu şeye cevap bile vermiyordum.

Eczaneden yazılan ilaçları almıştı eşim. Annem yemek yememe yardımcı oldu. Sonra ilaçlarımı içtim. Derken çok geçmeden midem bulanmaya başladı. İçtiklerim çok ağır ilaçlardı. Ve benim midem ilaçları kabul etmiyordu. O ameliyatlı halim ile kustum. Dimdiktim eğilemiyorum kesinlikle. Dimdik bir halde zırlaya zırlaya çıkardım ilaçları. Sonra sadece ağrı kesici iğne olmamı istedi doktorum. Her sabah ve akşam eve hemşire geliyor, beni kontrol edip, iğne vurup gidiyordu. Tam 1 ay bi fiil iğne oldum. 2. Ayımda ağrı kesici içmeye başladım.

İlk 20 günün sonunda sırtımda olan telleri aldılar. Mavi bir şeydi. Dikişlilerim yoktu ama sırtımda olan bir demir vardı. Hayatımda yaşadığım en büyük vücut acımdı. Sesime eşim dayanamadı. Odadan çıkmadı, kaçtı. Ameliyat olmak daha kolaydı. Ama enteresan olan o anlık bir acı yaşadım. Sonrasında hatta daha da iyi oldum. O gün gezmeye çıktık eşimle yemek yedik. O kadar ki bian da iyileşmiştim.

Her gün söylenen hareketleri yapıyor, evin içerisinde bol bol yürüyordum. İlk iki hafta eşim ve annemin yardımı ile yatıp kalktım yatağa . Sonra kendi başıma halletmem gerekiyordu. Ve başarmıştım.

Eve geldiğim gün sırtıma eczaneden aldığımız bandajları takıp suya öyle girebildim. Hep o şekilde yıkandım.

Her gün batikon ile iki kez pansuman yapıyorduk, ardından yarayı kapıyorduk. Bunu genellikle eşim yapıyordu. O yapmıyorsa hemşire hallediyordu sırtımı.

İlk zamanlar değil ama sonrasında evdeki işlere yardımcı oluyordum. Hayata yeniden karışmak için elinden ne geliyorsa yaptım. Tam iki ay ne eğilebildim ne de doğru dürüst istediğim gibi hareket edebildim.

İkinci Ayın sonunda hiç ameliyat olmamış gibiydim. Tertemiz bir sayfa açtım kendime sonra yanımdaki herkesi yolladım. Kendi işimi, yemeğimi kısacası herşeyi kendim yapmaya başladım . Hatta akşamları eşimi iş dönüşü araba ile almaya gidiyordum. Eski hayatıma tam anlamıyla 2. Ayın sonunda dönmüştüm.

3 . Ayda eşim ile Amerika seferine katıldık. Yepyeni olmuştum. Ağrısız ve mutlu…

İşte 2 Kasım 2015 yılında başlayan ameliyat maceram bu şekilde iyileşmemle son buldu.

Herkese sağlıklı günler diliyorum. Sevgiler.

Yazının devamı...

Çalışan Annenin Çocuğu Olmak!

Annesiz büyümek !
Nereden başlasam bilemiyorum.
Öncelikle annem sağ. Ve onu çok çok çok seviyorum.
‘Çalışan annenin çocuğu ne hisseder. ‘ bunu yazmak istiyorum aslında.

Günümüzde bir çok çocuğa maalesef annesi bakamıyor. Ya bir bakıcı, anneanne veya babaanne, konu komşu bakıyor.

Ben de annesi çalışan bir çocuktum. Küçücük yaşımda hep annem var olduğu halde, yokluğunu yaşadım.
O yüzden bugünki o çocukların neler yaşadığını, hatta ne hissettiklerini biliyorum.

Günümüzdeki çocuğum ben! Annesi çalışan, akşam eve yorgun gelen anneden, ilgi bekleyen, göz gözleyen, yol bekleyen bir çocuk!

Kimi zaman o gelecek diye beklerken uyuyakalmış çocuk. Ertesi gün annesine sarılmak için uyanan, ama yanında bulamayan çocuk!

Gönlü, kalbi kırık he bide başkalarının annesini kıskanan çocuk!

Çocuk aklımla çokta kızamıyordum anneme. Ama hep sevgisine, ilgisine muhtaç oldum. Annem varken, herşey çok güzeldi. Ama evde yokken ev sanki ev değilde ne biliyim soğuk gelirdi bana. Özlerdim onu hep. Bi yanım eksikti, işte o da annemdi.

Büyüdükçe önce nefret ettim ondan. Bana vakit ayırmıyor pis kadın gidiyor tüm vaktini iş yerinde harcıyor derdim. Ergenlik bitip, biraz daha büyüyünce anladım elbette ne olduğunu. Güçlü çok güçlü bir kadın annem. Benim hissettiklerimi biliyordu elbette ama daha iyi bir gelecek için, benim için çalışıyordu. Bunu anlayınca sımsıkı sarıldım anneme.

Şimdi yeri geliyor olması gerektiği gibi benim annem oluyor, yeri geliyor kız kardeşim, bazen ben ona annelik yapıyorum, bazen o bana dostluk. Ama değişmeyen tek bişey var canımın cananı, sultanım, varlığım annem diyorum.

Çalışan anne iseniz; işte gerçekten çocuğunuz bunları hissediyor. Belki daha fazlasını belki daha azını.

Kırılıyor çocuk, üzülüyor çoğu zaman yalpalıyor. Ama gün gelip anladığında Gurur duyuyor!

@brisamomm
www.meltemmete.com

Yazının devamı...

Çocuklar Kaç Yaşında Ekran ile Tanışmalı?

Çocuklar kaç yaşında tv izler?

Öncelikli olarak, hepimiz biliyoruz ki günlük hayatımızın her alanında ekranlar var.

Maalesef bu ekranlardan çocukları korumak çok zor. Peki ne zaman başlanmalı ekranlarla tanıştırmaya çocukları? Veya ne zaman bir çocuğun telefonu olmalı?

Ben bir uzman değilim tabiki. Asla kimseye ahkam kesme gibi bir niyetimde yok. Amacım bildiklerimi aktarmak ve farkındalık yaratmak.

Okunulan kitaplar, danışmanlar vs. Tamamının toplamından bir çocuğun ekran ile tanışma yaşı 3!

Peki neden daha önce başlamıyoruz? Biliyoruzki bir çocuğu zapdeden, yemeyeni yediren, durmayanı durduran birşey bu ekran. (Çizgi film, çizgi müzikler, tablet oyunları, telefon vs. ) Bir kere ağlayan çocuğu susturmada büyük bir silah! Vakti kendinize ayırmada da oldukça başarılı çünkü, ekranla ilgilenen bir çocuğu rahatlıkla kendinizden uzaklaştırır ve kafa dinleyebilirsiniz. Dahası eviniz daha az dağılır ve rahat edersiniz!!!

Peki sizce, siz mi önemlisiniz yoksa çocuğunuzun gerileyen zihinsel gelişimi mi?

Ben ebeveynlerinde kafa dinlemeye hakları olduğunu düşünüyorum. Ama bunu farklı yollarla yapmalı!

Çocuklar doğası gereği oyun aşkı ile doğarlar. Oyun bir çocuk için; sosyalleşme, öğrenme, iletişim aracıdır. Örneğin; ip atlayan bir çocuk fiziksel olarak kendini geliştirirken, oyuncak oynayan bir çocuk paylaşmayı, sabretmeyi öğrenir.

Bizler şanslı çocuklardık. Sokakta annemizin yaptığı ekmek arası peynir ile akşamı eder, tüm enerjiyi sokakta atar, evlere mutlu girerdik.

Şimdi ekranlarla, çocukların beslenme bozuklukları doğuyor, hareketsizlik bir çok hastalığı beraberinde getiriyor. Obezite, gözlerde bozukluk, hatta radyasyon sebebi ile istenmeyen bir sürü kötü huylu rahatsızlık??

Ekran çocukların hayal dünyasını elinden alır! Hayal etmeyen çocuk, çocuk mudur? Çocuklar oyunlarının çoğunu hayal ederek kurgularlar bu da çocuğun gelişimi için bulunmaz bir nimettir. Ekrana bağlı kalan çocuk; zamanla o kadar alışkanlık edecektir ki, oyun oynamak onun için sıkıcı, tablet, tv izlemek onun için daha çekici hale gelecektir.

İzlediği çizgi film, dizi, programlar içerisinde bulunan şiddeti ekranlar öyle doğal sentezliyor ki çocuk, bir zaman sonra şiddetin normal bir davranış olduğuna karar veriyor ve etrafında daha saldırgan davranışlarda bulunabiliyor.

Dahası tvdeki film, dizi içerisindeki aşk, moda, cinsellik gibi kavramlar çocukların dünyasını olumsuz etkiler. Yetişkin kavramı ile büyüyen bir çocuğun dengesi bozulur. Bu kavramlarla büyüyen çocuk çocukluğunu tam yaşayamamış demektir. Bu da gelecekte büyük depresifliklerin habercisidir.

Tablet, telefon, bilgisayar gibi teknolojik aletlerle oyun oynayan bir çocuğun gelecekteki psikolojisi tehlike altındadır. Lütfen değerli vaktinizin en çoğunu çocuğunuz için harcayın. Ona oyun oynamayı öğretin, sevdirin. Zamanla size ihtiyaç duymadan oyun oynayacak ve çok daha mutlu, hayal dünyası geniş ve sosyal bir çocuk olacaktır.

Telefon yaşına gelecek olursak ise lise döneminden önce asla bir çocuğun iletişim aracı olmamalıdır.

Gelecek çocuklarındır, onu ellerinden almayın!

Yazının devamı...

Anneyim Artık, E Tabii Salıcam Kendimi!

Anneliğin içsel kavramını hepimiz biliyoruz , hadi birde dışsal kavramına birlikte bakalım.

Öncelikle yazımın başında belirtmeliyim ki, asla kimseyi kırmak, yaralamak değil amacım. Herkes olduğu gibi mutluysa diyecek söz yok!

Türkiye’de ‘annelik’ diye deli bir kavram var. Bu kavram öylesine dolu ki, akıllıyı delirtir; sabırlıyı yıldırır.

Anne oldun, otur evinde diye başlar. Sen anasın çocuğuna kalk bak, ne aynada kendine bakıyorsun! Pardon sen kendini insan mı sanıyorsun ? Ana oldun sen ana ana!!! O saçın bi süpürge edilecek, o burnun var ya, yerlerde sürüm sürüm sürtünecek, kendine dönüp bakma lüksün yok senin, çocuğun var. Sen ve çocuk eve hapsolcaksınız, çünkü çocuğunun bir düzeni var! Artık öyle akşamları dışarı çıkmalar, oje sürmeler, gezmeler tozmalar, oturup bi sıcak fincan kahve içmeler... pardon! yok daha neler??? Çocuğun var kızım senin geç bunları artık. Kölesin sen ye bakıyım şu baklavaları, börekleri, iç şu şerbeti. Heeeh tamaaam sütün olcak. Kalk gel otur sofraya yemek ye çocuk aç mı kalsın ? Çocuk ne emecek beni mi seni emecek seni!!!

Abartmış der misiniz? Derseniz ayıp edersiniz!

Bir çok kadın bunları yaşıyor. Bana yazılan Dm lerdeki sohbetlerden bunları çıkarıyorum. Öylesine dolu dolu konuşan, baskı kuran, kayınvalide-anne baskını geçtim, sosyal medya baskısı bile var!

Sonra olanlar belli. Anne psikolojik baskı ile psikolojik rahatsızlığa giriyor, bir buhran ile anneliğini yaşayamıyor, kocasına eskisi gibi değil, tüm bunların yanında evine yetişemiyor derken ipin ucu kopup gidiyor ve sonuç; mutsuz anne, bakımsız, sevimsiz anne!

Tavsiyem; kimseyi dinlemeyin! Yollayın yakınınızdakileri. Yapabiliyorsanız kalın başbaşa yavrunuzla. Bakın kendinize aynada doya doya. Yemeyin gereksiz yere baklava o bu şu. Ekmeksiz beslenin. Sebzenizi, etinizi, meyvenizi yediniz mi, birde bol bol su için moralde yerindeyse mis gibi sütünüzde olur. Sağlık el veriyorsa, soğuk demeden çıkıp 10 dk da olsa bi hava alın. Çocuktan uzaklaşmak size iyi gelecektir. Kiloların tamamı zamanla düzenli beslenme ile kolaylıkla gidiyor. Sağlıklı olun süslenin, eşinizeyse gülümsemeyi ihmal etmeyin.

Anne olduk biz. Köle olmadık. Mutlu olmak için doğurduk yavrumuzu.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.