Niğde’ye canım kurban
Niğde’ye canım kurban
Evlerini uzaklarda bırakıp Yunanistan’dan Anadolu’ya göç edenler, Rumlardan arta kalan bırakılmış evlere yerleşti. Her köşesine tarih düşülmüş, yaşanmışlığın kalıcı izlerini taşıyan bu evlere...
Yunanistan’ın Kozana kasabasından Niğde Ulukışla Kavuklu köyüne gelen göçmenlerden Osman Ballı (91), bu köye geldikten sonra “gavur kilisesini" camiye dönüştürdüklerini anlatırken, bu ot bitmez, gevenden başka hayvan yiyeceği bile olmayan bu çorak bozkırlara geldiklerinde ağladıklarını söyledi. “Geldiğimiz yerde tarlalarda adam boyu mısır yetişirdi. Bu köye ilk geldiğimizde, bize “gavur" diye kız bile vermediler. Un öğütecek değirmen bulamadık. Uzun yıllar bizden korktular ve yakın hiçbir ilişkide bulunmadılar. Türkiye’ye gelince zengin olacağımız söylendi. Ama hastalık, yoksulluk ve ölüm yakamızı bırakmadı.."
“Gündönümü zamanıydı. Anam yolda hastalandı ve öldü. Anamı gemiden aşağıya attılar. Bu toprakları ve bu çöle benzeyen kara dağları görünce babam da kahrından öldü..."
Güzelyurt’ta oturan Adil Akın (92) ve eşi Seher Akın (83), o günleri iç çekerek anlattı. “De gidi günler de..." diyerek lafa girdi Adil Akın: “Nea Kalvari’nin Zelin köyünden geldik. Köyümüzdeki evin avlusunda bulunan badem ağaçlarından bir teneke badem toplardık. Komşularımızla çok iyi dostluklarımız vardı.. Emir üzerine kendi vatanımıza geldik. Ama, o topraklarda bizim alın terimiz ve göz nurumuz kaldı. Bu dağ başlarında çok yabancılık çektik. Göç iyi bir şey değil."
Fasulye ve kiraz
Bit ve verem vardı
“Kağnılarla, at arabalarıyla ve eşek sırtında Kozana’nın Rahmanlı köyünden Ciciler’e geldik. Oradan da kara trenle Selanik’e ulaştık. İki gün burada bekledikten sonra, Türkiye’den gelen ‘Rize’ adlı bir gemiyle denize açıldık. İçimizde hiç deniz yüzü görmemişler de vardı. Çoğumuzu deniz tuttu. Uzun bir deniz yolculuğunun aradından İzmir Urla limanına yanaştık. Burada genel bir sağlık kontrolundan geçtik. Bit ve veremden yolda bazı hasta ve çocuklar öldü. Burada temizlendikten sonra, bizi getiren gemi tekrar denize açıldı. Dalgalı bir deniz vardı. Çok korkulu anlar yaşadık. Yolda ölen yaşlı bir komşumuzu denizciler balıklara attı. Uzaktan kara göründü. Vapur mu yol alıyor, yoksa evler mi anlamıyorduk. Mersin Limanı’na yanaşan gemiden çığlıklarla ve dualar ederek indik. Yaşlılar toprağı öpüyordu. Deniz yolculuğu hepimizi bir çuvala döndürmüştü. Açlık, yorgunluk, hastalık ve kayıplarımızı unutmuştuk.
‘Gavurlar geldi’
Ulukışla Ovacık Köyü’nden göçmen Rabia Şahin (97) ise, Selanik’teki köylerinden başlayan ve Ulukışla’da noktalanan bu göç destanını şu sözle özetliyordu:
“Anadolu vatan, Selanik can, Niğde’ye canım kurban...