SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

O mesleğine, dünya ona sarıldı

O mesleğine, dünya ona sarıldı

|


Çiçeği burnunda bir gazeteciyken yaptığı haberle yıldızı parlayan Seyfettin Turan, Türkiye’nin büyük gazetelerinin yanı sıra Reuter’s ajansı ve New York Times’a da imza attı


       Tarım Bakanı, CHP Parti Meclisi üyesi Cavit Oral’ın sahibi olduğu başkent gazetesi Hürses’in Yazıişleri Müdürü Rıza Atilla çiçeği burnunda gazeteciye talimat verir:
       - Baro toplantısını haber olarak izle.
       Mesleğe ilk adımını atan gazeteci biraz telaşlanır, ama kendine de güvendiği için heyacanı bir tarafa atıp, sabah erkenden baroya gider. Kapıda hızlı solcu Suphi Bey, avukat bir hanımla heyecanla konuşurlarken, o da gazetecilik dürtüsüyle kulak kabartır fısıltılı seslere. Konuşulanları dinledikçe kulaklarına inanamaz, kalbi küt küt atar. Yakaladığı haberin coşkusuyla baro toplantısını tam dinlemeden gazeteye koşar, haberini yazmaya başlar:
       - Beş liraların üzerinde, elinde üzüm olan genç kız haber verilmeden fotoğrafı kullanıldığı için devlete büyük tazminat davası açıyor.
       Atlatma haber ertesi sabah gazetenin manşetinde patladığı zaman, basın birbirine girer. Mesleğin ilk basamaklarında olan genç gazetecinin o gün telefonu çalar. Arayan önemli bir isim, Reuter’s ajansının Türkiye muhabiri Geralds Long’dur:
       - Haberiniz müthiş, bundan sonra Reuter’s ajansına da katkılarınız olabilir mi?
       Gazetecinin, hayalinden bile geçmeyen teklif karşısında nerede ise dili tutulur. Heyecanla sadece ,“Olur" yanıtını verdikten sonra Reuter’s ajansına gider. Artık hem Hürses’in, hem de Reuter’s ajansının muhabiridir. Üstelik genç yaşta Long’un yardımcısı bile olmuştur.

       Ankara’ya yürüdü
       Bursa Karacabey’in 25 hanelik Hayırlar köyünde doğan gazeteci Seyfettin Turan’ın hayata atılış öyküsü müthiş, azmi ise her gence örnek olacak nitelikte.
       11 yaşındaki Seyfettin okumak ister, ama köyde okul yok ki. Önce komşu köy Kirmikir’de okulda gider. Üç yıllık eğitim, iki yılda biter. Ardından Karacabey’de dördüncü sınıfı okur. Eğitimini yaparken pansiyoner olarak kaldığı evin sahibi dostları, küçük Seyfettin’in okutulması için babayı ikna etmeye çalışırlar ama nafile. Babasına iyice öfkelenen Seyfettin, çıkış yolu bulamayınca evden kaçar. Onun okuması için büyük çaba gösteren ayakkabı tamircisi dostunu da yanına kattığı gibi, 42 günde yürüyerek Ankara’ya varırlar. Ancak küçük Seyfettin, okumak için Ankara’da yanında kalmayı düşlediği akrabalarından yüz bulamayınca umutsuz bir halde köyüne döner. Baba okuma aşkıyla yanıp tutuşan oğluyla baş edemeyeceğini anlayınca onu, İstanbul’daki dostlarının yanına gönderir. Taksim lisesinde sekizinci sınıfa kadar gelir, ama işler yine çatallaşınca baba ocağına döner. Kirmikir köyünde rastlantı sonucu tanıştığı iki müteahhit, Seyfettin’in babasına, bu parlak çocuğun okutulması için baskı yaparlar. Çaba sonuçsuz kalınca çocuğu yanlarına alıp, babaya kağıt da imzatırlar. Artık Seyfettin’e eğitim yolu açılmıştır. Önce ortaokulu bitirir, ardından Maltepe Askeri Lisesi’ne girer. Bu arada Halk Evleri’nin açtığı hikaye yarışmasında Türkiye ikincisi de olur. Harp Okulu’na girdiği zaman törenlerdeki açış konuşmalarını, okul adına hep o yapar. Gözü uçuşta olduğu için pilotluk sınavını da kazanır. Hikayeleri, Yeditepe, Varlık, Pazar Postası, Vatan gazetesinde yayınlanmaya başlar. Kaynak dergisinin açtığı yarışmada “Yol Parası" öyküsüyle birinci olunca, ödül olarak hikayesi kitap olarak basılır.
       Hürses’e ilk adım
       Sağlık nedenleriyle ordudan emekli olunca 1952’de Ankara’ya gelir. Artık o, yazarların uğrak yeri Kürdün Meyhanesi ve Karpiç’in devamlı müşterisi olur. Dostları ise Çetin Altan, Yaşar Kemal, Can Yücel, Mehmet Kemal, Nusret Baban, Fahir Aksoy, Ahmet Arif, Cahit Sıtkı Tarancı, Fethi Giray, Turan Erol, Fikret Otyam, Cüneyt Arcayürek gibi önemli yazar ve gazetecilerdir. Ancak gencecik yaşta emekli olan Turan’ın işi yok ki. Bir gün Nusret Baban arkadaşlarına sitem eder:
       - Seyfi’nin parası, işi var mı hiç sormuyorsunuz.
       Hürses’in muhabiri Fethi Giray bu sitem üzerine ona, haftada birgün sanat yazıları yazması için teklifte bulunur. Seyfettin Bey, sanat yazıları yazdığı gibi adliyeye ve bakanlıklara da bakmaya başlar. Gazeteciliğin ilk basamaklarında iken önce Hürses’teki “Üzümlü Kız" haberiyle basını atlatır. Reuter’s ajansıyla birlikte France Press’in Türkiye muhabiri, yedi dil bilen Erol Güney’i de tanır. Cumhuriyet, Hürriyet, Vatan gibi büyük gazetelerden de ona iş teklif edecekleri duyumlarını aldığı zaman Erol Bey işe nokta koyar:
       - Aldığın duyumlar doğru. Ama ben senin yerine seçim yaptım, Hürriyet’e gireceksin. Hürriyet’in Ankara temsilcisi Emin Karakuş, Ajans France Press’e de haber veriyor. Ama bundan sonra bana sen yardımcı olacaksın. Ben Fransa’ya tatile gidiyorum. New York Times’a da bakacaksın.
       Teklif bombardımanına uğrayan gazeteci şaşırır, ama keyfinden de yanına varılmaz. New York Times’ın Türkiye Temsilcisi Welles Hangen yanında da çalışır. Hangen ise ona şaşırtıcı bir teklif daha yapar:
       - Erol’un zaten işi başından aşkın. Biz seninle yola devam edelim. Türk gazetelerinden bize haber yapacaksın.

       Times muhabiri
       New York Times’da çalışırken Reuter’s ajansının Ankara’yla işleri kesilince Turan’ın da yükümlülüğü ortadan kalkar. Hürses’ten ayrılmadan önce Ulus’ta da fıkra yazan, ama Hürses’in de parlamento muhabiri olan Çetin Altan, NATO davetiyle yurtdışına gider. Ancak kalış süresini biraz uzatınca Hürses’in Yazıişleri Müdürü Rıza Atilla’nın öfkesi kabarır. Çetin Altan’ın parlamentodaki görevi artık Seyfettin Turan’ındır. Yıl 1953’ü gösterdiği zaman DP Hükümeti CHP’nin mallarına el koyar. Bu haber de basında ilk Seyfettin Turan imzasıyla Hürses’in manşetine oturur. Hürses’ten ayrıldıktan sonra Erol Bey’in sözünü dinleyip, Hürriyet gazetesine geçer. Hem Hürriyet, hem de New York Times’da gazeteciliğini sürdürür. 1956 yılında New York Times’taki imzalı ilk uzun yazısı ise Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili bir makaledir.

       Gaziantep’te hazin son
       1957 yılının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Demokrat Partililer, törenin yapılacağı alanı abluka altına alırlar. İtfaiye de yolu kesince CHP’liler içeri giremezler. İki grup arasında arbede çıkar. Kurşunlar vızır vızır insanların üzerinden geçerken, uçaklar da Gaziantep semalarında alçaktan uçmaya başlar. Olaylar büyüyünce şehir, askerler tarafından kordon altına alınır.
       Aynı gün öğlen saatlerinde Hürriyet gazetesinin sahibi Haldun Simavi, Turan’a telefon eder:
       - Yavrucuğum, Halk Partisi’nde neler var, neler yok. Bu işe bir bak bakalım.
       Turan, Gaziantep CHP İl Merkezi’ne telefon edip, biraz bilgi toparlar. Olayın aslını öğrendikten sonra durumu Haldun Simavi’ye bildirir. Simavi ısrarla onun Gaziantep’e gitmesini ister.
       Gidecek, ama vasıta nerede? Patronu derhal uçak tutmasını, parayı da düşünmemesini söyler. Tanıdığı pilot arkadaşının yardımıyla uçağı ayarlayan gazeteci havaalanına gittiği zaman şok geçirir. Çünkü uçak Başbakan Adnan Menderes’e tahsis edilmiştir. Oradan oraya çırpınırken, Haldun Simavi ikinci ültimatomu verir:
       - Ne yap, ne et mutlaka Gaziantep’e git. Bunu halletmeden karşıma da çıkma.
       Turan, o sıkıntılı günleri anlatırken heyecanlanıyor:
       - Pilot arkadaşıma yine telefon ettim. Kargo uçağının olduğunu söyleyince telefoto aletini kaptığım gibi foto muhabiriyle birlikte koşarak alana gittik. Pilota, “İstersen beni uçağın altına bağla, ama mutlaka Gaziantep’e götür" dedim. Ancak Gaziantep havaalanı ışıksız olduğunu için mecburen Adana’ya indik. Büronun yolladığı araçla Gaziantep yollarına düştük. Gaziantep’e geldiğimiz zaman kordon altındaki ana merkeze giremeyince, şehir dışındaki valilik konutuna gittim. Vali korkudan pencerenin önüne bile gelemedi. Kızı vasıtasıyla aracın kaloriferinin işlemediği için araçta yatamayacağımızı, kapalı bir vasıta verirlerse şehirdeki bir handa konaklayacağımızı söyledim. Küçük yalanım doğrusu hemen kabul gördü. Biraz sonra kapalı bir ciple şehre indik. Etrafta bir tek Allah’ın kulu yok. Duvarlar kurşun delikleriyle kaplı. Hemen fotoğraflarımızı çektikten sonra emniyete gittik. Masanın başında kalantor, sivil bir adam. Meğer Ankara Emniyeti önemli işler müdürüymüş. Yetkili kişi bir bakana bilgi verir gibi olayı en ince detaylarına kadar anlattı. Sevinç içinde postaneye geldim, hemen Haldun Bey’i aradım. Telefon bağlanana kadar fotoğrafları da yollamaya başladık. Ben de haberimi yazdım. Gece yarısı telefon bağlandığı zaman sevinç içinde Haldun Bey’e olayı anlatmaya başlayınca karşı taraftan, “Zahmet etme yavrucuğum, yasak geldi" sözünü duyunca koltuğa çöktüm. Oysa dört dörtlük bir haber yapmıştım, herkesi atlatacaktım, ama çabalarımız boşuna gitti.
       Binbir zorlukla kotardığı, ama yasak yüzünden gazeteye giremeyen bu haberle birlikte Turan’ın Hürriyet gazetesinde itibarı iyice yükselir. Yazdığı haberi de atmaz, dosyasının içine koyar.

       Yeni Sabah macerası
       Ertesi yıl Yeni Sabah gazetesinin Yazıişleri Müdürü Hakkı Devrim, Turan’a Ankara temsilciliğini teklif eder. Gazeteci büronun yerinin değiştirilmesinden, çalışanların maaşlarının arttırılmasına kadar tüm isteklerini sıralar. Hakkı Devrim şartların hepsini de kabul eder, ama yarın arayacağım demesine rağmen günlerce ses çıkmaz.
       Seyfettin Bey birkaç ay sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın bursuyla ABD’ye gider, altı ay kalır. Haldun Simavi ise onun ABD’ye gideceğini bilmesine rağmen maaşını ikiye katlar. Amerikan gazetelerinde bilgisine bilgi katar. Türkiye’ye döndükten birkaç gün sonra telefonu çalar. Arayan Hakı Devrim’dir:
       - Seni, Yeni Sabah gazetesinin Ankara temsilcisi olarak görmek istiyoruz. Daha önce konuştuğumuz gibi ileri sürdüğün şartları da kabul ediyoruz. Yalnız bizim de bir şartımız var. Teklifimizi kimseye söylemeyeceksin.
       Gazeteci de teklifi, eşine ve Hürriyet Ankara Büro Şefi Necati Zincirkıran’a söylemesi şartıyla kabul eder.
       Ertesi sabah İstanbul’a geldiği zaman Yeni Sabah’ın sahibi Sefa Kılıçlıoğlu, gazeteler arasında birbirlerinden adam almamaları konusunda bir anlaşma olduğu için Turan’ın Hürriyet’ten istifa etmesini, bir ay sonra Yeni Sabah’da çalışmaya başlamasını ister.
       Ona büyük hoşgörü gösteren Simavi’lere atılacak kazık mı bu? Gazeteci öfkelenir:
       - Erol ve Haldun Bey’e mektup yazar, teklifinizi anlatırım. Eğer onlar, ‘Sana hiçbirşey vaad etmiyoruz, gitmeni de istemiyoruz’ derlerse Hürriyet’te kalırım. Karar sizin.
       Çetin cevize toslayan Kılıçlıoğlu kafasını sallar:
       - Senin dik kafalı olduğunu söylemişlerdi. Peki bildiğin gibi yap.
       Gazeteci dediklerini aynen uygular. Simaviler’den, “Üzülüyoruz, ama başarılar diliyoruz. Yolun açık olsun" cevabını alınca gönül rahatlığıyla 1958’de Yeni Sabah gazetesine, Ankara Temsilcisi olarak geçer. Önce büronun yerini değiştirir, sonra çalışan gazetecilerin tümünün maaşlarına büyük zam yapar.
       Sefa Kılıçlıoğlu, Adnan Menderes’in yakını olmasına rağmen CHP’nin yayın organı Ulus’tan daha iyi izlerler haberleri. 27 Mayıs ihtilalinden bir hafta sonra Milli Güvenlik Komitesi gazete patronlarını Çankaya’ya çağırır. Menderes’in yakın dostu olması Kılıç-lıoğlu’na pahalıya patlar. Çankaya toplantısından alı al, moru mor döner. O tarihten sonra da Ankara bürosunun haberleri ya makasa gider, ya da değiştirilerek yazılır. Seyfettin Bey’in artık tadı iyice kaçar. Ulus gazetesinden genel yayın müdürlüğü teklifi gelince hiç düşünmeden oraya atlar. Yassıada duruşmaları başladığı zaman İstihbarat Şefi Doğan Kasaroğlu’nun davaları takip etmesini ister. Hatta haberin nasıl, alınıp verildiğini yerinde incelemek için İstihbarat Şefi’yle birlikte Yassıada’ya gider.

       Ulus günleri ve Otyam
       Kasaroğlu’nun TRT’ye gitmesinden sonra Fikret Otyam’ı geçici görevle istihbarat şefliğine atadığını, Milli Birlik Komitesi’nin Ulus’un tüm yazarlarını yurtdışına ateşe olarak gönderdiğini söyleyen Turan, o günlerdeki spekülasyonlardan bir hayli rahatsız.
       - Fikret yazıda, resimde, fotoğrafta sanatçı bir insan, ama istihbarat başka birşey. O da iyi gitmemeye başladı. CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal’a, Fikret’in bu işi götüremediğini, tirajın düşmeye başladığını, yeni bir istihbarat şefi bulmamız gerektiğini bir mektupla bildirdim. Böyle bir mektup yazdığımı Fikret’e de söyledim. O da, partiye öfkeli bir mektup yazmış. Kopyasını bana da verdiği zaman yırtıp atınca Fikret bağırmaya başladı. Kavganın dozu yükselince, arkadaşlar da onu dışarı çıkardılar.
       Ulus’tan ayrıldıktan sonra Sefa Kılıçlıoğlu’nun çıkardığı Meydan gazetesinde, ardından Meydan Larousse ve Türkiye ansiklopedilerinde hem madde yazan, hem de yöneticilik yapan Turan, bir süre sonra Hayat Dergisi’nin Genel Yayın Müdürü olur. Dergi, Uzan ailesinin eline geçince Hürriyet kucak açar ona. Hatta Erol Simavi, “Gitmesine çok üzülmüştük. Gelmesine çok sevindik" der. Hürriyet Haber Ajansı’nın Genel Müdür Yardımcısı ve Yazıişleri Müdürü olduktan bir süre sonra Çetin Emeç gazetenin başına gelir. Seyfettin Bey biraz tatsızlık, biraz tatlılık derken “aktif" gazeteciliğe nokta koyar.

       Usta ders veriyor
       Ankara Basın Yayın Yüksek Okulu, Eskişehir ve Marmara üniversitelerinde “Başyazı ve Yorum Yazarlığı" “Haber Toplama Yazma Tekniği," “Türk Basının Sorunları," “Basında Teknolojik Gelişme" konularında 15 yıl ders veren “ustamız", şimdi aynı görevi kurucusu olduğu Akademi İstanbul’da, İletişim Bölümü Başkanı olarak sürdürüyor.
       Onun derslerini izleyen talihli öğrenciler ise bir ustadan basının inceliklerini öğrenmenin keyfini ve onurunu yaşıyor.











© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.