'Ölürsem arkamdan ağlamayın' demişti
İstanbul'da yaşıyordu ama ne Boğaz'ı görmüş ne lunaparka gidebilmişti. Ve bir gün, hem de bayramın ilk günü tecavüze uğrayıp öldürüldü D.Ç. Ablası, annesi, babası onun kısacık ömrünü ve sıcacık 'anılarını' anlattı...
Bayramın birinci günü tecavüz edildikten sonra öldürülen 12 yaşındaki D.'nin ablası Güler (15), kızkardeşinden geri kalan iki boncuk bilezik, bir şişe oje, bir kelebekli toka ve iki bayram şekerini avucuna aldığında gözyaşlarını tutamadı... Oysa kardeşi ona, "Ben ölürsem arkamdan sakın ağlama abla" demişti.
Bayram sabahı yaşadıklarını soluk almadan anlatan Güler'in, yaşı dinmeyen gözleri beşikteki 7 aylık kardeşi Yağmur'un üzerindeydi... "Sabah erkenden kaldırdı annem bizi. Banyoya ilk girmek için koştuk. Yüzümüzü yıkadık. Yeni ayakkabılarımızı giydik. Halam onun saçlarını yapınca, bana dönüp, 'Bak ne güzel oldum, şimdi beni yine kıskanırsın' dedi. Hep onu kıskandığımı düşünürdü" diye duygularını dile getirdi.
Sonra kendisi gibi hiç okula gitmeyen kardeşinin en büyük zevkinin bebeklerle oynamak olduğunu söyledi. Halkalı'nın sokaklarından ibaret sandıkları İstanbul'da nasip olmamıştı okula gitmek.
'Burçin'e çok üzüldük'
Zamanlarının tamamını geçirdikleri evde, "ara sıra" açılan televizyonu birlikte izlemekten ve ekranda gördükleri hakkında konuşmaktan başka eğlenceleri yoktu kardeşlerin. Ölen manken kıza (Burçin Bircan) çok üzüldüklerini anlattı Güler: "İkimiz de ağlamıştık. Kardeşim, 'Ne kadar güzelmiş değil mi abla? Nasıl da kıyıp yol kenarına atıvermişler. Sen ölürsen ben ağlamam, ama ben ölürsem de sen ağlama' demişti. 'Daha küçüğüz, nereden çıkardın ölümü' diyerek kızmıştım. Televizyonu gösterdi, 'Bak kıza, ecelin kimi nerede beklediği belli mi' dedi."
Güler, anlatırken sık sık, "Çok güzeldi" dediği kardeşine ait birkaç küçük eşyanın bulunduğu poşeti sımsıkı saran ellerine baktı ve, "Birlikte çekilmiş bir fotoğrafımız bile yok. Çekmediler ki hiç..." diye iç geçirdi.
İçinde yaşadıkları, ama televizyondan izledikleri İstanbul'u hep "merak ettiklerini" söyleyen Güler, Boğaz'a dair anılarını bir cümleye sığdırdı: "Hiç sahilde oturmadım, ama 3 kez yanından geçtim!"
Odaya akrabalarının kollarında giren ve ayakta durmakta zorlanan anne Halime Çelik (30), Yağmur'un beşiğinin yanında yere yığılıverdi. Tüm gücünü toplayabildiği anlarda, hep aynı cümleyi tekrarlayıp durdu: "Yavruma bunu yapanları bulsunlar. Yüreğim yandı, başka analar yanmasın!"
Polisteki ifadesinde, şüphelendiği bir kişinin adını verdiğini belirten baba Mehmet Çelik de, "Bizim gibi Ağrılı. Yaşadığı hayat dikkate alınırsa, ondan böyle bir şey beklemek fazla olmaz. Polis her yerde onu ararken, kayıplara karışması ilginç" diyor.
'Sözümü tutamadım'
Kızını en son bayram namazından sonra evde gördüğünü, gelip elini öptüğünü anlatan baba Çelik şöyle devam ediyor:
"Annesine, 'Babam neden pantolon almadı' demiş. Kızımı çağırdım, 'Şimdi param yok, ama kurban kesmeye gideceğim, kazandığım parayla sana pantolon alacağım' dedim. Kurban keserken telefon ettiler, kaybolduğunu öğrendim. Sabaha kadar aradık, bulamadık. Kızıma verdiğim söz hayatım boyunca içimde kalacak."
Çocuklarını parasızlık nedeniyle okutamadığını söyleyen baba Mehmet Çelik, boğazı düğüm düğüm konuşuyor: "Hangi baba istemez çocuklarının okumasını? Bu evde 12 kişiye bakıyorum. Ev, kira, gün geliyor ekmek bile alamıyorum. Lunaparka götüreceğimi, Boğaz'da gezdireceğimi söyler dururdum. Sözümü tutacak kadar ne zamanım, ne de param oldu. Artık olsa da kızım geri gelmeyecek..."
YAŞAM