SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Ağlatmayın artık bebekleri!

Doğumda bebek ağlamak zorunda değil

Size hep doğumda bebek ağlamasının çok iyi bir şey olduğu anlatıldı.

“Ağlasın, ciğerleri açılsın.”

Aslında bebek doğduğu anda ilk refleks ağlamasını yapar. Bu sevindirici bir haberdir. Bebeğin sağlıklı olduğunu gösterir. Ama sonraki ağlamalar tamamen nefes açlığı ve anneden ayrılıştır.

Çünkü:

Bu bebek ağlamasında kim ağlasın. Oysa farklı bir doğum ve farklı bir karşılama mümkün. Nasıl mı?

İşte o zaman bu bebeklerin ağlamadığını, sadece düzenli nefesler aldığını göreceksiniz. Çünkü ağlamaya ihtiyaçları yoktur ve annenin güvenli ve tanıdık kollarının arasındadır. Yapılan çalışmalar anne göğsüne bırakılan bebeklerin 9 aşamada 20-50 dakika içinde kendiliğinden tırmanarak memeyi bulduğunu ve emmeye başladığını gösteriyor. İŞTE BAĞLANMA DEDİĞİMİZİN ASLI BUDUR.

İlk bakımlar mı dediniz? Hepsi anne kucağında yapılabilir. Gerekli aşı ve ilaçların uygulanması da zaten acil değildir. 2 saat sonra da yapılabilir.

Kordonun erkenden kesilmemesi sayesinde bebekler basınç farkından dolayı içerde bıraktığı kanı geri alır. Bu yüzden bu bebeklerde anemi daha az görülür. Ayrıca bu bebekler daha kolay ısınır, kan şekerleri daha kolay regüle olur. Doğum terapistlerinin bulguları ile bu bebekler hayata daha güvenle başlarlar ve sağlıklı bağlanma olur.

Yapılan tüm çalışmalar ve Sağlık Bakanlığı eğitimleri bu anlattıklarımı doğrulamaktadır. Tüm bu anlatılanlar gerekli durumlarda uygulanabilecek sezaryen ameliyatında da yapılabilir.

Doğumda Ten tene Temas ilk insanlık hakkıdır. Doğumlara ve ilk insanlık hakkına sahip çıkmak annelerin doğumdaki ilk hedefi olmalıdır. Doğumdaki haklarınızı öğrenmek için mutlaka uluslararası standartlarda doğuma hazırlık eğitimi alın.

Op.Dr.Hakan Çoker

Keşkesiz Doğum Eğitmeni

Yazının devamı...

Doğum bir ekip işidir.

Doğum cesaretinizi sınadığınız ve tek başınıza mücadele ettiğiniz bir arena değildir. Doğumda başarı ya da başarısızlık olmaz. Bu yüzden doğum bir ekip işidir.

Doğumda alacağınız coşku ve tatmin duygusunun temelinde daha çok, doğum anına kadar geçen sürede yaptığınız hazırlıklar yatar. Bu hazırlıklar fiziksel olduğu kadar, içsel ve zihinsel de olmalıdır. Yani doğum anı geldiğinde kendinizi doğumun o muhteşem dansına bırakabilecek gevşekliğe, doğumun size sunduğu her türlü seçeneği onur ve heyecanla karşılayacak bilgeliğe ulaşmanızdır.

Ama bir o kadar önemli olan da doğumda destektir. Çünkü desteksiz doğum olmaz, hele ülkemizde hiç olamaz. Bu yüzden doğum anında kimlerin yanınızda olmasını istediğinizi iyi seçiniz. Bu kişiler eşiniz, anneniz, ablanız veya bir arkadaşınız olabilir. Ama kim olursa olsun doğumda yanınızda olma onurunu taşımaları için bazı ortak özellikleri olmalıdır;

1. Doğuma inanmalıdır. Doğumdan korkmamalıdır.

2. Sizi yargılamamalı ve yorumlamamalıdır.

3. Ne olursa olsun hep pozitif destek verme gücüne sahip olmalıdır.

Böyle bakıldığında doğumda en çok eş ve annelerin olduğunu ancak bu kişilerin doğum destekçiliği için o kadar da uygun olmadıklarını görüyoruz. Eşlerin eğitimi yeterli olmayıp genelde doğumda panik olarak kurtarıcı rolüne soyunurlar ve bu nedenle sezaryen sebeplerinin başında gelirler. Eşlerin yargılama konusuna hiç girmeyelim zaten. Anneler ise kendi doğum tecrübelerin doğum odasına taşıdıkları gibi, herhangi bir terslikte kolayca kızlarını koruma güdüsüne sarılıyorlar.

Burada öneri isterseniz iki çözümünüz var. Bunlardan ilki doğumda yanınıza alacağınız kişi ile aynı doğuma hazırlık eğitimine katılarak ortak bir dilinizin oluşmasını sağlamak. Gerçekten de kurslarımıza gelen eşler mükemmel doğum destekçileri oluyorlar ve doğumun kahramanı olarak ilk teşekkürü alıyorlar.

Diğer çözüm ise profesyonel doğum destekçisi yani doula ile çalışmanız. Doulalık eğitimini tamamlamış kişilerin sayısı gittikçe artıyor. Bunlar bazen bir ebe, bazen bir doğum psikoloğu bazen de diğer mesleklerden doulalar olabiliyorlar. Yukarıda saydığımız özelliklerin yanında öğrendikleri ilaç dışı rahatlatıcı tekniklerle doğumunuzun daha kolay geçmesini sağlıyorlar. Bu kişilerle çalıştığınızda doğumda müdahale ve sezaryen oranlarınız en az %50 düşüyor.

Desteksiz doğum olmaz ve ne güzel ki artık ülkemizde de bu desteği alabileceğiniz kişilerin sayısı hızla artıyor. Bu kişileri araştırmak ve onlara ulaşmak görevi de sizlere düşüyor.

Dr.Hakan Çoker

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

Doğuma Hazırlık gerçekten gerekli mi?

Bizimle değişik yollarla tanışan ve doğuma hazırlık kurslarımızla ilgilenen aileler, bu düşüncelerini çevreleri ile paylaştıklarında onları çok güzel tepkiler bekler; “Eskiden kurs mu vardı? Nereden çıktı bu yeni moda? Annelerimiz kursla mı doğum yaptı? Hepimiz ne güzel doğduk kursa ne gerek var?”

Tepkileri duyan gebelerimiz kursun amaç ve yararlarını bir kez daha sorgulama gereği hissediyorlar. Aslında söylenilenler içinde haklı oldukları birçok şey var. Örneğin annelerimizin normal doğum yaptıkları…Ancak bugünlerde doğum oranlarının çok azaldığını biliyoruz. Hepsinin güzel doğumlar yaptığı…Oysa artık günümüzde müdahalesiz bir doğum hikayesi bulmak çok zor hale geldi.

Bir de haksız oldukları yanlar var. Eskiden kurs mu vardı? Aslında vardı…Çevrenizdeki herkes sizi güzel ve rahat doğum yapacağınız yönde telkin ederlerdi. Buna doktorlar da dahildi. Şimdiyse en yakınınızdakiler bile sizleri korkutur oldu. Buna doktorlar da dahil. Korku çok bulaşıcı bir duygudur. Hele çocukluğunuzdan beri doğum konusunda hep korkunç hikayeler dinlemiş ve medya aracılığı ile seyretmişseniz korkmamanız mümkün değil. Bu korkularla doğum yapmak değil doğuma yaklaşmak bile zaten dayanılmaz rahatsız edici bir durum haline gelir.

Oysa doğum normal, doğal ve sağlıklıdır. Birçok kadın doğumda coşku, heyecan ve buluşma anının heyecanını yaşayabilir. Doğar doğmaz bebeğine ilk dokunan olabilir. Doğum anını hep güzel duygularla hatırlayabilir. Hem de sadece içindeki o kutsal doğum gücünü kullanarak. Hem de hiçbir gereksiz müdahaleye gerek olmadan doğal yollarla doğum yaparak. Çünkü doğum yapma gücü her kadının içinde doğuştan var. Bedenleri ve bebekleri ne yapacaklarını binlerce yıldan bu yana biliyorlar. Tek yapmaları gereken içlerindeki bu güce ve doğal bir doğumun önemine inanmak ve kendilerini doğumun akışına bırakmaktır.

İşte bu aşamada doğuma hazırlık kursuları devreye girer. Uluslar arası standartlarda eğitim almış kişiler tarafından sunulan kurslarda mutlaka öncelikle doğum korkusu üzerinde çalışılır. Çeşitli tekniklerle geçmişten getirdiğimiz korkuların ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu fark eden aileler gittikçe özgürleşirler ve rahatlarlar. Bedenlerine ve bebeklerine güvenmeyi öğrenirler.

Korkularla çalışmak için birçok teknik vardır. Bilgi bunların başında gelir. Bilgi korkunun panzehiridir. Bu aşamada doğum psikolojisi devreye girer. Doğuma hazırlık aynı zamanda da psikolojik bir süreçtir. Anneliğe ve babalığa geçiş de geçmişten gelen birçok negatifi yanımızda taşırız ve birçok davranışımız bilinçaltımızdaki birçok geçmiş izler tarafından yönetilir. Kurslarda ve sonrasında uyguladığımız psikodrama teknikleri sayesinde fark edemediğiniz birçok korku ve kaygınızın açığa çıktığını görüyoruz. Uzman kişilerce yönetilen bu grup çalışmaları sonrasında annelik yolunda birçok negatif duygudan özgürleştiğinizi görmek doğum yolunda büyük bir avantaj sağlıyor.

Ardından beden kontrolünü ve doğumda gevşemeyi öğrenirler. Doğumda tek çalışması gereken kaslarınız rahim kaslarınızdır. Onlar bebeğinizi her dalgada size biraz daha yaklaştırırken, diğer kaslarınızı gevşek bırakarak tüm enerjinin bebeğe doğru akmasını sağlayabilirsiniz. Gevşek bir bedende rahim kasları gerekli oksijeni daha iyi alır. Bu sayede daha ağrısız çalışır ve bebeğe daha iyi oksijen gider.

Bir sonraki aşama nefestir. Nefes doğumda her şeydir desek yeridir. Nefes sayesinde oksijen daha iyi dağılır. Nefes sayesinde odaklanma gelir. Nefes sayesinde zihin meşgul olur ve kasılmaları daha rahat karşılar. Nefes sayesinde kadın doğumda gerekli olanı yapar ve içine – kendine ve bebeğine yönelir. Kurs sırasında birçok nefes tipini öğrenirken bunları günlük hayatınıza da yansıtırsınız.

Kurs sırasında en çok önem verdiğimiz konulardan biri de güven ve mahremiyettir. Doğum yapan bir kadının en büyük ihtiyacıdır güven duymak. Önce yakın çevresine, sonra da sağlık personeline. Ancak bu aşamada istemeden de olsa birçok hata yapılır. Güven verme adına doğum yapan kadının yanına belki de doğum da asla yanında istemeyeceği bir kalabalık doluşur. Kurs sonrası birçok ailenin doğumda yalnız kalmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Bu seçimin nedeni mahremiyetin doğumda ne kadar önemli olduğunu öğrenmeleridir. Tam tersi yani doğumda istemediğimiz kişilerin çevremizde olması doğumu durdurucu bir şeydir.

Aynı mahremiyet doğum odasında da sağlanmalıdır. Bazı hastanelerimizde doğuma giren personel sayısı bazen 8-10 kişiyi bulmaktadır. Oysa doğum anı en kutsal andır. Sessizlik ve saygıya ihtiyaç vardır. Bu kadar kalabalık bir doğum odasında bunların sağlanamayacağı çok bellidir.

Kurs boyunca doktor-gebe ilişkisi özellikle vurgulanır. Çünkü her iki tarafın da birbirine karşı duyduğu güven günümüzde maalesef sarsılmıştır. Anneler doktorlara güvenmezler. Gereksiz yere müdahale ve sezaryen ile karşılaşacaklarını düşünürler. Doktorlar annelere güvenmezler. En ufak bir sorunda suçlanma hatta mahkemeye verilme korkuları vardır. Bu şartlarda güven ortamını oluşturmak imkansızdır. İşte kurs boyunca bu konu doğumun her aşamasında yeniden işlenir. Doktor-gebe ilişkisinin insani bir ilişki olduğu ve her iki tarafında sorumlulukları olduğu hatırlatılır. Bütün sorumluluğu doktora atmak ve sıfır riskli bir hizmet beklemek yapılacak en büyük haksızlıktır. Kurs sonrası ailelerin doktorlarına yaklaşımı da değişir. Nasıl güven duyacaklarını araştırırken, nasıl güven verecekleri üzerinde de yoğunlaşırlar.

Kurs babalar için çok önemlidir. Birçok baba kursa eşine destek amacıyla gelir. Ancak kurstan en çok onlar etkilenirler. Çünkü kurs aynı zamanda anne-baba eğitimini de içerir. Baba artık kendisinin hamilelik ve doğum boyunca ne kadar önemli olduğunu keşfetmiştir. Eşine saygısı artmıştır. Doğumda kendine düşenleri öğrenmenin güveni içindedir. Bir kadın ve erkekten, bir anne ve babaya dönüşüm başlamıştır.

Bunların yanında kursun içinde birçok interaktif çalışma vardır. Katılanların ihtiyaçlarına göre kurs dinamiği değişir. Bazen meditasyonlar ağırlık kazanırken, bazen doğumda müdahaleler konusu öne çıkar. Kurs boyunca seyredilen doğum filmlerinin sayısı katılanların isteğine bağlı değişir. Doğum filmleri aileleri hep olumlu etkiler. Doğumun yapılabilirliğini görürler.

Bütün bunların sonunda aile bilinçli tercihler yapabilecek kadar doğumu öğrenmiştir. Doğumla ilgili tercihlerini doktora ve hastaneye nasıl iletebileceğini biliyordur. Ve gerekli olduğunda doktorun önereceği müdahalelerde ona yardımcı olması gerektiğinin de bilincindedir. Artık korkan bir anne değil, doğumu coşkuyla bekleyen bir annedir. Keşkesiz Doğum onu beklemektedir.

Rahat bir doğum için annenin yapacakları artık bellidir.

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

Keşkesiz Doğum Nedir?

Bu doğum felsefesi ilk olarak İstanbul Doğum Akademisi tarafından uygulanmaya başlanmış ve tüm dünyada da ilgi ile karşılanmıştır. Keşkesiz doğumların , keşkesiz bir gelecek yaratacağı inancı çevresinde şekillenmiştir.

BÖYLECE ANNE BABA ADAYLARININ DOĞUMDAN SONRA KEŞKE YERİNE SÖYLEYEBİLECEKLERİ DAHA DEĞERLİ BİR KELİME OLACAKTIR; İYİ Kİ...

İYİ Kİ; Keşkesiz Doğuma Destek Programı'na gelmişim.

İYİ Kİ; Doğum tercihlerimi önceden yapmışım.

İYİ Kİ; Ebe /Doula ile doğuma girmişim.

İYİ Kİ; Doktorumu çok iyi seçmiş ve iyi bir iletişim kurmuşum

İYİ Kİ; Hamile ve Doğum Psikoloğu ile çalışmışım.

İYİ Kİ; Doğum takımımı seçip kendimi teslim etmişim.

İYİ Kİ; Bedensel, zihinsel ve psikolojik olarak doğuma hazırlanmışım.

İYİ Kİ; Eşim/partnerimle beraber çalışmışım.

İYİ Kİ; Hastanemi doğum tercihlerime göre belirlemişim.

İYİ Kİ; Anne Dostu Doğum ve Anne/Bebek Dostu Sezaryeni öğrenmişim.

İYİ Kİ; Mümkün olduğunca doğum tercihlerime ulaşabilmeyi istemişim.

İYİ Kİ; Doğumda hiçbir şeyin garanti olmayacağını öğrenmiş ve akışa bırakmışım.

İYİ Kİ; Gebelik esnasında geçmiş psikolojik kalıntılarımdan arınmışım.

İYİ Kİ; Doğum esnasında bile açığa çıkabilecek tüm eski travmalarımla çalışabilecek donanıma sahip olmuşum.

İYİ Kİ; Bebeğimin kendi doğumuyla ilgili her türlü hakka sahip olduğunu kabul etmiş ve saygı göstermişim.

İYİ Kİ; Tüm gebelik boyunca bebeğimle iletişim kurmuş ve bu sözel dışı iletişimi doğumda da kullanmışım.

İYİ Kİ; Doğumun bebeğimle benim işim olduğunu anlamış ve uygulamışım.

İYİ Kİ; Eşimi doğuma dahil etmiş ve bu süreci beraber yaşamışım.

İYİ Kİ; Doktoruma ve doğum takımıma güven verecek olanın ben olduğunu anlayabilmiş ve bu güveni vermişim.

Belki de yukarıda yazılı İYİ Kİ ile başlayan cümlelerin hepsine ulaşamıyacaksınız. Buna bazen şartlari, bazen tıbbi nedenler bazen de bütçeni engel olacak. Ama önemli olan bunların farkına varmanız ve ulaşabildiklerinizin avantajlarını kullanmanızdır. En azından bebeğinizin doğar doğmaz o ilk çıplak hali ile göğsünüze bırakılmasına hiçbir şey engel değildir ve masrafsız bir istektir. Ten Tene Temas dediğimiz ve bebek için çok önemli bu uygulama, anne ve bebeklerinin ilk temel insanlık haklarıdır. Buna sahip çıkarak ve talep ederek de başlayabilirsiniz Keşkesiz Doğum yolculuğunuza.

Sağlıklı ve keşkesiz doğumlar her kadına ulaşana kadar yazmaya ve çalışmaya devam edeceğiz.

Op.Dr.Hakan Çoker

hakancoker@dogumakademisi.com

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

Doğumda Ağrı Kavramı? Yoksa Dalgalar mı desek?

Doğumda ağrı birçok annenin korkulu rüyasıdır. Bu korkudan dolayı anne adayları, ya anestezi altında doğumu tercih ederler ya da bir doğum şekli olarak sunulan planlı sezaryeni. Ağrı doğum yolunda toplumsal bir sorundur.

Doğumda ağrı olur mu? Ağrı hissetmeden doğum yaptığını söyleyen bazı kadınları saymazsak evet, doğumda ağrı olur ancak bu farklı bir ağrıdır. Bu ağrı vücudumuzda bir hasar meydana geldiğinde hissettiğimiz ağrıdan çok farklıdır. Bu ağrı aslında acı vermeyen bir ağrıdır. Doğumdaki ağrının temel kaynağı, rahim kaslarının itmesi sonucu bebeğin başının rahim ağzında ve çevre dokularda bir baskı yaratmasıdır. Ancak farklı kültürler, inanışlar ve annenin korkularına bağlı olarak bu his artabilir veya azalabilir. Bu değişik hisleri, ciddi bir ağrı kaynağı veya sadece baskı olarak algılamak size kalmıştır.

Ben eğitimlerimde “ağrı” yerine “dalga” kelimesini tercih ediyorum. Ağrı ve sancılar aniden gelebildiği gibi geldikten sonra da sürekli oradadır. Oysa doğum dalgaları aniden gelmez. Tıpkı bir dalga gibidir. En tepe noktaya yaklaşık 30 saniyede ulaşır ve yine yavaş yavaş geri döner. Yani dalganın başlamasıyla birlikte bebeğiniz size hazırlanma süresi verir. Zorlansanız bile bu dalganın en tepe noktası olan 10-20 saniyelik kısmıdır. Zorlandığınız bu kısmı da uygun nefes ve odaklanma çalışmaları ile aşmanız çok kolay olacaktır.

Bu dalgaları ağrıdan farklı kılan bir diğer özellik aralıklı olmasıdır. Yani bir dakikalık kasılma süresinin sonunda yaklaşık iki dakikalık dinlenme süreniz olacaktır. Bebeğiniz bir yandan dinlenirken, diğer yandan da enerji toplamanız için size süre verir. Bu sürenin sonunda bir dakikalık yeni bir çalışma zamanı sizi bekliyor olacaktır. Bebeğiniz ve rahminiz uyum içinde çalışırken siz kendinizi gevşek bırakarak onlara yardım edebilir, bu sayede dalgalarla uyum içinde çalışabilirsiniz.

Bebeğiniz size kavuşabilmek için rahim kasılmalarını kullanır. Her bir kasılma bebeğinizi size bir adım daha yaklaştıracaktır. Her bir kasılmanın kutsal bir amacı vardır; bu amaç, rahim ağzının açılmasını sağlayarak bebeğe geçiş sağlamaktır. Bu kasılmalar sonrasında bebeğiniz doğacak ve sevgi dolu kucağınıza kavuşacaktır. İşte bu anda aniden bütün ağrılar bitecek. Doğal bir doğum sırasında salgılanan oksitosin hormonu sayesinde hissettiğiniz tüm rahatsızlıklar da unutulacaktır.

Ağrılar hastalıkta oluşur. Doğum, bir hastalık değil fizyolojik doğal bir eylemdir. Eğer bu doğum eylemi doğası gereği çok ağrılı olsaydı bütün memelilerin sancılar içinde kıvranırken doğum yapmaları kaçınılmazdı. Oysa doğumda aynı ortak sinir sisteminin çalıştığı memelilerin doğumlarına baktığımızda hepsinin sessizlik içinde doğumlarını tamamladıklarını görmek şaşırtıcı değil mi?

Aslında ideal olanı mutlaka doğuma hazırlık kurslarından birine katılmanız. Çevrenizde bu kursların ne kadar az yapıldığını ve bazılarınızın bu kurslara ulaşamadığını biliyorum. Ulaşabilenlerin yapması gereken bu kurslarda ilaç dışı ağrı kesici tekniklerin öğretilip öğretilmediğini sorgulamak. Ulaşamayanlar merak etmeyin, sizin için de birkaç küçük önerim olacak…

1. Yavaş ve derin nefes almayı öğrenin. Her gün egzersiz yapın ve daha da yavaş nefes almaya çalışın.

2. Doğumda bu yavaş nefesi dalgaları karşılamak için kullanın.

3. Her dalgada mutlaka odaklanın ve gevşeyin. Yani bedeninizin diğer kaslarını gevşek bırakın. Zaten çalışan bir rahim kasınız var. Bırakın bütün oksijeni o kullansın.

4. Her dalgada yavaş ve derin nefes alırken zihninizden olumlama cümlelerini tekrar edin. Örneğin; “ Her bir dalga bebeğimi bana yaklaştırıyor.” Her dalgada rahim ağzım bir çiçek gibi açılıyor ve bebeğimin geçişine izin veriyor.” “ Bebeğim ve rahmim uyum içinde çalışıyorlar.” Kendi cümlelerinizi de oluşturabilirsiniz.

Sadece nefes ve odaklanma ile dalgalarla nasıl kolayca dans edebildiğinizi gördüğünüzde, şaşıracaksınız. Hele bir de yapabildiğinizi ve başardığınızı gördüğünüzde, içinizdeki doğum yapma gücünü hissederek kendinize ve bebeğinize inanacaksınız. İşte ondan sonra daha dik olarak, inançla ve sevgiyle bebeğinize kavuşacaksınız.

Yeter ki algılarınızı şimdiden değiştirin, doğumun gücüne, size ve bebeğinize kattıklarına inanın…

Op. Dr. Hakan ÇOKER

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

İsteğe bağlı sezaryen bir hak mıdır?

Nasıl doğum yapmak istiyorum? Hamile kalan her annenin sorularından belki de en önemlisidir. Bir doğum şekli belirlemesi için baskı altındadır. Sunulan 3 doğum şekli arasında sıkışıp kalmıştır;

· Normal ve mümkün olduğunca müdahalesiz doğumun büyüsü ve coşkusu

· Epidural anestezi altında ağrısız olarak sunulan medikalize bir doğum

· Planlı bir ameliyatla bebeğin aldırılması (sezaryen ameliyatı)

Zaten normal doğumla ilgi haddinden fazla korkusu olan toplumumuzda son sezaryen tartışmalarından sonra yeni korku daha oluştu; Beni doğum için zorlarlar mı? Elbette bu korku şimdilik sadece devlet hastanelerinde doğum yapacakların korkusu olarak duruyor ama belli ki yakın gelecekte her anneyi etkileyebilecek bir konu.

İsteğe bağlı sezaryen kadınların kendi bedenleri konusunda karar verebilecekleri bir hak mıdır? Bu çok önemli etik soru son 5-10 yıldır uygar ülkelerin tartışma konusu oldu. İtiraf edeyim ki bir sonuca varmak kolay değil ancak birçok ülke en azından resmi sağlık kurumlarında zorunlu olmadıkça planlı sezaryen ameliyatlarına onay vermiyorlar. Doğrusunu isterseniz ufak bir azınlık dışında halk da bunu istemiyor. Çünkü yapılan tüm çalışmalar gösteriyor ki planlı sezaryen ameliyatı, sorunsuz bir normal doğum ile karşılaştırıldığında, anne ve bebek sağlığını daha fazla tehdit eden bir uygulama. Aksi ispatlansaydı inanın hepimiz her annenin bebeğini planlı sezaryen ameliyatı ile alır ve yanına koyardık. Ama böyle yapmaya başladığımız anda vereceğimiz zararların, normal doğumda abartılan ve kaçındığımız risklerden çok daha fazla olduğunu biliyoruz.

Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı devlet hastanelerinde tıbbi bir neden olmadıkça planlı sezaryen ameliyatlarının yapılmasını istemiyor. Aşırı doğum korkusu olan annelerin gerekli zihinsel, psikolojik ve bedensel destek almaları yönünde teşvik etmek istiyor (psikolojik destek, doğuma hazırlık kursları, birebir ebe desteği) ancak bu desteklerin alt yapısını henüz sağlayamadığını da biliyor. Bu konuda gerekli düzenlemeler ve eğitimler için çalışırken, aşırı doğum korkusu olan annelere raporla belgelenmek kaydı ile isteğe bağlı sezaryen hakkını tanıyor. Buna rağmen doktorlar üzerindeki sezaryen ameliyatlarını düşürmeleri konusundaki baskılar, doktorların annelerin normal doğum yapmaları konusunda biraz daha ısrarlı davranmalarına neden oluyor. Bu durumun yarattığı olumlu veya olumsuz sonuçların değerlendirilmesi için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Ancak şimdiden ailelerde “doğum için zorlanılmak” gibi hiç istemediğimiz ve normal doğumun pozitif algılanması yönünde engel olabilecek yeni bir korku yarattığını itiraf edemeden geçemeyeceğim.

Özel hastanelere baktığımızda ise sezaryen oranlarının istenen azalmayı sağlamadığını görüyoruz. Doğum korkusu olan ailelerin özel hastanelere doğru kayması bunun sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. Yani hala özel hastanelerimizde her isteyen anne, planlı bir sezaryen ameliyatı ile bebeğini aldırabiliyor.

İlk başta sorduğumuz soruya geri dönersek tıbbi herhangi bir engel yoksa doğum şekline karar vermek gerçekten kimin hakkıdır? Bu bir hak mıdır? Birçok yan etkisine rağmen planlı sezaryen ameliyatlarına izin vermek gerekli midir?

Eminim herkes için cevapları zor sorular. Ama ben bu sefer bu karışık soruya bir de başka bir açıdan bakmanızı istiyorum. Evet, beden annenin bedeni ama bir de içerde ona emanet edilmiş bebeğimiz var. BEBEĞE AYNI SORU SORULDU MU? NASIL DOĞMAK İSTİYORSUN BEBEK? SENİN İÇİN SAĞLIKLI OLAN VE İHTİYACI OLAN DOĞUM ŞEKLİ NEDİR?

Bakın bu sorunun cevabı için çok düşünmeye gerek yok. Yapılan tüm çalışmalar eğer tıbbi bir engel yoksa kendiliğinden başlayan doğumun bebeğin sağlığını ve geleceğini olumlu etkilediğini söylüyorlar. Belirlenen bir zaman diliminde ameliyata karar vermek, yani bebekler daha hazır olmadan onları o sıcak ve güvenli yuvadan çıkarmak onlara zarar veriyor. Bundan daha 3 yıl öncesine kadar bebekleri 38 haftalıkken yeterince gelişti diye alırdı doktorlar. Bugün hepimiz itiraf ediyoruz ki yanlış yapmışız. Şimdi planlı sezaryen sınırı 39 haftaya çekildi. Ama ben diyorum ki yine yanlış yapıyoruz. Tıbbi bir engel yoksa bırakalım bebek hazır olduğunu bize bildirsin yani kendi doğumunu başlatsın, sonrası doğum şekli ne olursa olsun bebek, için çok daha sağlıklı olacaktır.

Hemen tepki vermeyin anneler, sizi sezaryen ameliyatından vazgeçirmeye çalışmıyorum. Yazının devamında rahatlayacaksınız. Aslında sizleri yani doğum korkusu olan anneleri duyar gibiyim. İçlerinden diyorlar ki; “ Ben ağrı çekmek istemiyorum.” Belli ki kimse size doğumun nasıl başladığını anlatmadı bile. Bebekler doğumu öyle birdenbire başlatmazlar. İsterler ki anneleri biraz hazırlık yapsın. İsterler ki annelerinin doğum için güvenli bir yer bulacak zamanları olsun. Yani doğumun başlangıcında korktuğunuz ağrılar olmaz. Hatta doğumun en güzel evresidir. Yüzünüze tuhaf bir gülümseme yansır, ruhunuzda tatlı bir heyecan olur. Bugün bebeğinize kavuşma günüdür. Bugün doğum günüdür. Doğumlar hep böyle tatlı bir heyecanla başlar ve bizim dalgalar dediğimiz kasılmalar sizi başta hiç yormaz. Yani bebeğinize saygı gösterirseniz ve kendi doğumunu başlatmasına izin verirseniz “KEŞKESİZ DOĞUM FELSEFESİ” olarak tanımladığımız bir doğum modeline doğru gidersiniz. Doğumun başlamasına izin vermek bebeğinize verebileceğiniz en güzel hediyedir. Anne- bebek bağlanması çok daha güçlü başlar, emzirme problemleri çok daha az görülür, doğum sonrası bebeği ve yeni yaşam biçimini kabullenme kolaylaşır, doğum sonu depresyonlar çok az görülür. Tek yapmanız gereken doğumun başlamasına izin vermektir ve bu durum size korktuğunuz zihinsel ve bedensel hiçbir zararı getirmez.

Sonrası? Sonrası da önemlidir elbette ancak aşırı korkuları olan bir annelerin bu kararı bile bebeklerine sunacağı büyük bir saygıdır. Korkularınıza rağmen bu kararı almak sizin için bir başarıdır. Sonra dilerseniz yine sezaryen ameliyatına karar verebilirsiniz. Bu hak sizden alınmamıştır. Buna doğum başladıktan sonra yapılan ve acil olmayan sezaryen ameliyatı denir. Doğumu en çok taklit eden ve hem size hem de bebeğe en az zararlı sezaryen ameliyatıdır. Hele bir de Anne ve Bebek Dostu Sezaryen Felsefelerini öğrenir ve bunu doktorunuzdan talep ederseniz annelik yolunda büyük bir adım daha atmış olursunuz. Bebeğinizi ameliyat masasında bile yanınızdan ayırmazsınız.

Ben nasıl bir doğum istiyorum? Ama daha da öncesi

Bu sorulara cevap bulmadan korkularınızın doğum şeklinizi yönlendirmesine izin vermeyeceğinizi umuyorum. Korkularınızdan özgürleşip, doğuma özgür anneler olarak gireceğiniz günleri hayal ediyorum. Bunu yaptığınız gün doğum şekliniz de önemini yitirecektir. Doğum şekliniz ne olursa olsun sizi “Keşke’siz bir Doğum” bekleyecektir.

Hepinize sağlıklı ve coşkulu doğum hikayeleri diliyorum.

Op.Dr.Hakan Çoker

hakancoker@dogumakademisi.com

Yazının devamı...

Doğumda Mahremiyet

Doğumda mahremiyetin ne kadar önemli olduğu pek çok kişi ve kurum tarafından göz ardı edildiği kanaatindeyim

Doğumda mahremiyet ve güven…Doğum konuşulduğunda bunun ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama acaba pratikte anneler ve profesyoneller bu konuda ne kadar dikkatliler? Bu konuya ne kadar önem veriyorlar?

Çalışmalarımızda hamile psikologumuz ile birçok psikodrama teknikleri kullanıyoruz. Bunlardan bir tanesinde hastanelerin rutin uygulamalarını ve ailelerin bu konuda hissettikleri duyguları yaşatıyoruz, tercihlerini daha bilinçli yapmalarını sağlıyoruz. Birçok aile asla hesap edemeyecekleri gerçekleri yaşayınca çok şaşırıyorlar. Her grupta farklı şeyler yaşanıyor. Hem aileler hem de biz doğumda oluşabilecek birçok yeni duygunun farkına varıyoruz.

Kasım ayındaki eğitim grubumuzda da benzer bir çalışma yaptık. Ailelerden birine birçok müdahalenin onlara rutin olarak sunulacağı bir doğum mizanseni geliştirdik. Ayrıca bir doğum odası yarattık.

Anne odaya girdiği ve doğum başladığı zaman doğum odasına alındığında ilk yaptığı şey odayı reddetmek oldu. Doğum masası kapıya bakıyordu, bacakları açıktı ve kapıdan giren her kişi bu durumu görüyordu. Bunu mahremiyetine bir saldırı olarak algıladı ve kabul etmek istemedi. Psikodramanın en güzel yanlarından biri de bu. Hayalinizdeki her şeyi gerçekleştirmeniz için size bir fırsat sunuyor. Bu fırsat ona da verildiğinde ilk yaptığı şey doğum koltuğunu köşeye bakacak şekilde çevirmek, perdeleri örtmek ve kendine mahrem bir alan yaratmak oldu. Artık kendini güvende hissediyordu. Sadece ihtiyaç duyduğu kişileri odasına aldı ve hayal ettiği doğumunu büyük bir coşkuyla yaptı.

Peki, gerçek hayatta durum nedir acaba? Doğumda mahremiyetinize ne kadar önem veriliyor? Siz buna ne kadar önem veriyorsunuz?

Bu çalışma sırasında aklıma son doğumda yaşadıklarımız geldi. Gerçekten de doğum odası aynı anlattığım şekildeydi. Üstene bir de kapılar açıktı. Ve anne bacakları kapıya bakacak şekilde tüm çıplaklığı ile yatıyordu. İçeri gelen her kişiyle birlikte anne rahatsız oluyor ve bacaklarını kapatmaya çalışıyordu. Ben sürekli annenin yanında veya arkasında durarak mahremiyetini korumaya çalışırken, diğer personel karşısında durmaktan çekinmiyorlardı. Mahremiyet kavramını ve anne için önemini sanırım bilmiyorlardı. Yapabileceğimiz çok şey yoktu, doğumhanenin planı bu şekildeydi ve yönetim belirlediği sıkı kurallar vardı.

Geçen hafta içinde 2 annemiz yaşadıklarından dolayı bizden danışmanlık hizmeti aldılar. Her ikisinde de doğumdaki bu mahremiyet ihlali ve diğer yaşadıkları travma yaratmıştı. Çok güzel doğum yapmalarına rağmen doğumdan birçok negatif duygu ile ayrılmışlardı.

Mahremiyet ve güven doğumda en önemli kavramlardan biridir. O anda anne her türlü saygıyı hak eden en önemli varlıktır. Doğum tıpkı cinsellikte olduğu gibi ilkel hormonların ve ilkel beynimizin kontrolünde yapılır. Mahremiyet ve güven bozulduğu anda bu çalışma düzeni bozulur. Ve bu mahremiyetin doğum yapan her anneye sağlanması biz profesyonellerin ve yönetimlerin görevidir. Bunun için büyük bir maliyete gerek yoktur. Burada önemli olan doğum yapan kadının fiziksel ihtiyaçları kadar, duygusal ihtiyaçlarının da dikkate alınmasıdır.

Anne ve bebeğine saygılı doğum felsefelerinin benimsenmesidir.

Doğum masasının yönünün kapıya değil, duvara bakması bile doğum yapan bir kadın için çok önemlidir. Neden doğum masaları direkt olarak kapıya bakar zaten hala anlayabilmiş değilim. Birçok hastanede bu durumu iletmeme rağmen değişiklik sağlayamadım.

Bunun yanında doğum odasının kalabalık olmaması gerekir. Her fazla kişi annede tedirginlik yaratır. Çünkü kim olursa olsun o yabancıdır. Gereksiz ışıklar ve gürültü olmamalıdır. Doğumdaki her kişi anneye saygılı olmalı ve bunu ona hissettirmelidir. Buna doktor ve ebe de dahildir. Fazla muayeneden kaçınılmalı ve muayene öncesi anne mutlaka bilgilendirilmelidir.

Coşkulu ve huzurlu bir doğum her annenin hakkıdır. Ama mahremiyet ve güven ortamını sağlamadan bu hediyeyi onlara vermemiz kolay gözükmüyor. Bunu yolu da anne ve bebeğine saygılı doğum felsefelerinin benimsenmesinden geçiyor. Bu felsefelerin benimsenmesi de sizlerin taleplerini bekliyor.

Doğumunuza, mahremiyetinize ve bebeğinize sahip çıkın…

Dr.Hakan Çoker

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

Abartılmış Risklerle Kaygıya Sürüklenen Anneler

Hamilelik ve özellikle doğum konusu açıldığında, size pozitif beklentilerden çok, karşılaşacağınız riskler sunulur. Hatta birçoğunuz, doğumu düşündüğünüz zaman sadece risklere ve bunları önlemeye odaklanırsınız. Birçok doktor ve aileden şu cümleleri sık sık duyabilirsiniz:

Bebeğin şimdiden büyük, riske atmayalım!

Suyu sanki azalmış gibi, riske atmayalım!

Plasenta yaşlanıyor, riske atmayalım!

Zor bebek sahibi oldun, riske atmayalım!

Risk adı altında açıkça belirtilmese de, size hissettirilmeye çalışılan bebeğin ölüme varan risk artışlarıdır. Sunulan diğer riskler ise zor doğumlar, doğumda yırtıklar, aşırı ağrı, doğum sonrası idrar kaçırma, estetik bozulma…Bu liste daha da uzatılabilir. Kadınlarımızın bunları duydukları zaman doğumdan uzaklaşmalarına hiç şaşırmamak gerekir. Hatta daha da kötüsü bu riskler size daha doğumdan haftalar hatta aylar önce sunulur. Bunu öğrenen gebelerimizin yaşadığı travmaları grubumuza gelen yazılardan biliyoruz.

Tıbbi amaçla yapılan araştırmalarda bebek kaybı , anne ve bebekte meydana gelen fiziksel hasarlar kayıt altına alınarak karşılaştırmalar yapılır.Normal doğum, müdahaleli doğum, planlı sezaryen ve acil sezaryen sonrasındaki riskler hesaplanır. Danıştığınız sağlık profesyonelleri, bu verilere dayanarak yapılacak her müdahalenin olumlu ve olumsuz yanlarını sizlere doğru ve tarafsız olarak aktarmakla sorumludurlar. Sadece negatif risklerin anlatılarak korku yaratılması, bir gebeye yapılacak en büyük haksızlıktır.

Bebeğin ve annenin doğum sırasında zarar görmemesi veya kaybedilmemesi elbette birinci derecede öneme sahiptir. İyi bir takip ve hassas bir yaklaşımla artık bu risklerin oldukça aşağılarda olduğunu biliyoruz. İşlerin kötü gittiği durumlarda sağlık profesyonellerinin yapacakları yerinde müdahaleler sizi bu durumlardan kurtaracaktır. Ayrıca mükemmel bir kurtarma ameliyatımız var: Sezaryen. İşler çok kötüleşmeden uyguladığımız bu ameliyat sayesinde anne ve bebeğinin hayatını kurtarıyoruz. Bence dünyanın en mükemmel ameliyatı olan sezaryen, doğru zamanda ve doğru tanılarla uygulandığında olumlu yanları her zaman daha ağır basan bir ameliyattır.

Doğumda tek başarı hedefi nefes alan ve kalbi atan bir bebek midir?

Doğuma sadece bu pencereden bakmak çok kısır bir yaklaşım olacaktır. Doğuma bütüncül tıp uygulamaları açısından baktığınızda, annenin duyguları, doğumdan aldığı tatmin, başarı duygusu, bebeğin doğumda yaşadıkları, anne-bebek bağı, emzirme üzerine etkileri gibi çok daha derin konular karşımıza çıkar. Ve bu duyguların anne ve bebeğinin gelecekteki davranışları üzerinde yaşamsal etkileri vardır.

Daha derin bir bakış açısı ile doğum sanatına yaklaştığınız zaman, “bebeği riske atmama” başlığı ile planlı bir sezaryen ameliyatına, hem de bebeğin değil bizim belirlediğimiz yapay bir tarihte karar vererek, aslında anne –bebek bağını ve psikolojisini bozan birçok riski göze almış oluyoruz.

Planlı ve sebepsiz bir sezaryenle:

*Doğal doğumun tüm avantajlarını kaybedersiniz.

*Doğal hormonların anne ve bebeğine katkılarını kaybedersiniz.

*Anne-bebek bağını son derece kritik olan o ilk dakikalardan itibaren bozarsınız.

*Emzirme ve bağlanmayı zorlaştırırsınız.

*Doğum sonrası annede depresyon olasılığını arttırırsınız.

*Bebekte solunum problemleri ve astım olasılığını arttırırsınız.

Bu risklere daha bir çokları eklenebilir ve yukarıda saydığım konuların her biri hakkında uzun uzun konuşmak gerekir. Ancak doğumda abartılmış riskler konusuna geri dönelim.

Günümüzde planlı sezaryen kararları alınırken, bebeğimizin doğum anında karşılaşabileceği riskler abartılı bir şekilde sunulup annede korku yaratılırken, hormonal duygusal ve fiziksel anlamda kaybedeceklerinizden habersiz olarak, kendiniz ve bebeğinizle ilgili hayati öneme sahip kararlar almaya mahkum kalırsınız.

Oysa bebeğiniz ve kendi sağlığınızla ilgili kararlar alırken avantaj ve dezavantajları birlikte değerlendirmek zorundasınız. Artık günümüzde hiçbir tıbbi müdahalenin risksiz olmadığını biliyoruz. Sizlere altın tepsilerde sunulan birçok müdahalenin veya ilacın bilinen ve bilinmeyen yan etkileri var. Ve bu yan etkileri anlamamız bazen yıllarımızı alıyor. Örneğin film çekimi için kullandığımız X ışınlarının, daha doğmamış bebeklerimizde kanser riskini arttırdığı ve sakatlıklara yol açtığı, kullanılmaya başladığından 20 yıl sonra ortaya çıkarıldı. Bu 20 yıllık dönem içinde birçok anneye, bu işlemin güvenilir olduğu söylendi. Günümüzde size sunulan ve masum gösterilen birçok müdahalenin, gelecekte ne etkiler yapacağını bugünden bilmemiz mümkün değildir.

Ancak bildiğimiz bir gerçek bize rehberlik edebilir. Doğala ve doğaya saygı duymalıyız. Yani artık doğumun doğallığına ve hormonların işleyişine müdahale ettiğimiz zaman, aynı zamanda da doğumun kazandırdığı annelik duyguları, güven duygusu, bağlanma duygusu gibi anne ve bebeğinin gelecekteki davranışları üzerinde hayati öneme sahip birçok duyguyu riske attığımızın farkına varmalıyız.

Planlı bir sezaryen sonrasında anne ve bebeğini hangi riskler bekliyor?

Gerçekten sezaryen olmam gerekiyorsa bebeğimle daha sağlıklı bir bağ kurmam için alternatiflerim nelerdir?

Doğum başladığı zaman sezaryen olarak bebeğimle ilgili birçok riskin önüne geçebilir miyim?

Artık 21.yüzyılın bilinçli ve sorumlu anneleri, kendilerine bu soruları sormaları ve cevap bulana kadar da ısrarcı olmaları gerektiğine inanıyorum.

Günümüz doğum sanatının amacı müdahalesiz, sağlıklı bir doğum sunmanın yanında, anne ve bebeğini o kritik buluşma anına en doğal ve güvenli bir şekilde hazırlamak olmalıdır.

Doğal sevgi hormonlarının etkisiyle gerçekleşecek doğumlar sonrasında anneleri ile buluşan bebeklerde güven duygusu ve sevme kapasitesi çok daha olumlu olacaktır. Bu güven duygusu anneleri de saracak ve doğum sonrası depresyon ve emzirme problemleri çok daha az olacaktır.

Doğumda risk gerçeği, annelerde korku yaratacak şekilde ve sezaryene hazırlama yönünde abartılı olarak sunulmaktadır. Bu konudaki sorumluluk sağlık profesyonelleri kadar aileler tarafından da paylaşılmalıdır. Lamaze felsefelerinden bir tanesi der ki:

“Kadınlar doğum eğitimi sayesinde sağlıkları ile ilgili kararlarda bilinçli tercih yapacak ve sorumluluğu alacak şekilde eğitilmelidirler.”

Sağlıklı ve güvenli bir doğum yolunda, karşılaşabilecekleri risklerin onlarda korku yaratacak şekilde sunulmasına bir son verilmelidir. Annelerimiz ve bebeklerimiz, sağlıklı bir toplum yolunda sevgi ve güven ortamında izlenmeli, doğumlarında da bu güven ortamının yaratılması için her türlü imkan kullanılmalıdır. Bu konularda atılacak her adım toplumumuzun geleceğini pozitif yönde etkileyecektir.

Dr.Hakan Çoker

www.dogumakademisi.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.