SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kendini ve diğer kadınları seven, haklarını korumayı bilen kız çocuğu yetiştirmek

Kadın, dünyada kendisine yer açmaya çalışarak var olmaya çalışıyor. Dünyaya gelirken cinsiyet beklentisini karşılaması isteniyor.  Bebek kız olduğunda ''neyse sağlıklı oldu ona da şükür'' cümleleriyle kız dünyada kendine bir yer bulmaya çalışıyor, evet bu yüzyılda da. Kız çocuğunun, ev işlerinde iyi olması bekleniyor. ''Erkek çocuğum evcilik oyuncakları ile oynuyor bu bir sorun olabilir mi''? soruları o kadar çok geliyor ki. Oyuncakların cinsiyeti yoktur, insanların cinsiyeti vardır. Rolleri de cinsiyetleştiren insanlardır diyorum bu soruya cevap olarak. Bir kız çocuğu şanslı ise ailesi ile mücadele etmeden okulda eğitim hayatında kendisine yer açabiliyor. İleride iş hayatına başladığı zaman orada da kendine yer açmak için mücadele ediyor. Bazen hemcinsleriyle rekabet ettirilmek durumunda bırakılıyor. Kadın anne olursa burada da mükemmel anne olması bekleniyor. Anne olmak istemeyen bir kadının anne olması baskısı altında istekle bir çocuk yetiştirmesi bekleniyor.

Çocuğu yetiştirmek anneye özgü bir ''görev'' değildir, bir çocuğun bir anneye ve  bir de babaya ihtiyacı vardır. O yüzden kadınlara değil, ebeveynlere önerilerde bulunmak istiyorum.

Çocuğunuzun çabasına değer verin:

Çocuğunuz yaşamda zorlansa da, hatalar da yapsa, çocuğunuza karakter eleştirileri yapmayın, çabasını cesaretlendirin. Bugün düşebilirsin yarın yine kalkabilirsin, bugün zorlandın yarın üstesinden gelebilirsin. Her gün, yeniden doğabilirsin, bunu kendi sahip olduğun tüm yetilerinle yapabilirsin ve yeterince iyi yapman bizim için yeterli mesajlarını verin.

Çocuğunuzun sınırlarını önce siz koruyun:

Çocuğunuz bir aktiviteyi yapmak istemiyorsa sadece toplum ayıplar diye yaptırmaya çalışıyorsanız yapmayın. Sarılmak ve öpmek istemediği kişiler için zorlamayın. Çocuklar termos gibidir hissettikleri şeyler nelerse doğrudur ve onları korur. Çocuğunuzu dinleyin. Anlattığı şeyler size inanılması zor gibi gelse de  yalan söylüyordur demeyin.

Çocuğunuzu başkalarıyla tehdit etmeyin:

Ağlama bak şoför amca kızıyor, bak teyze sana kızacak gibi tehditlerde bulunmayın. Bu çocuğunuza sizin dışınızda başka kişilerin, çocuğunuza kızabilmesine hak tanıdığınızı gösterir. İleride bir durum karşısında kendisinin haklı olduğunu düşünse bile bir yabancının kendisine kızabileceğini düşünüp susabilir. Bir çocuk susarsa tehlike orada başlar. Üstelik bu tutum ben ebeveyn olarak seninle baş edemiyorum, başkaları uğraşsın demekten başka bir şey değildir.

Çocuğunuzu kendinizle de tehdit etmeyin:

''Gelmiyorsan, yapmıyorsan ben eve gidiyorum, sen burada tek başına kal o zaman'' gibi söylemler çoğu zaman çocuğun ebeveynlerini dinlemesine yol açar. Ancak buradaki söz dinleme, çocuğun ebeveynini kaybetme korkusu yüzündendir. Bu şekilde tehdit edilen bir çocuk istediği ya da istemediği bir şeyi yaptığında karşısındakinin gidebileceği düşüncesiyle itiraz edemez çünkü kaybetmekten korkar. Yetişkin olduğunda eşiyle problem yaşadığı zaman eşinin gideceğinden korkar. En kötü ihtimalle de gidecek bir yeri olmayacağından korkar.

Bu konuda sen ne düşünüyorsun diye sorun:

En son kararları siz verecek olsanız da çocuğunuzun fikirlerin dinleyin. Söyledikleri yanlış dahi olsa hemen reddetmeyin. En iyisini ben bilirim tutumunun çocuğunuza bir faydası olmayacaktır. Çocuk kendisini önce aile içinde ifade etmeyi deneyimler. Söyledikleri konusunda hemen tavsiye vermeyin. Bazen sadece dinlenilmek biz yetişkinlere bile en iyi gelen şeydir. Onun neler hissettiğini duymaya çalışın. Niye şunu yapmadın, git böyle yap demek çocuğun kendisini daha çaresiz hissetmesine neden olur. ''Zor bir olay yaşamışsın belli ki, peki bu sana ne hissettirdi, şimdi ne yapmayı düşünüyorsun'' gibi cümlelerin pratiğini hemen şimdi, bugün yapın. 

Ne olursa olsun her daim yanındayım deyin:

Her anne baba kendisinin yaşadığı zorlu deneyimleri çocuğunun yaşamamasını arzular. Ancak bu arzular eylemsel olarak baskıya dönüşürse o zaman zorlayıcı olabilmekte hatta kötü bir ihtimalle anne babanın aynı kaderini yaşamasıyla sonuçlanacaktır. Ebeveyn deneyimleriyle çocuğun  rehber olabilir ancak çocuğunun yaşadıklarına rehberlik ederek ancak çocuğunu destekleyebilir. Bu her zaman çok da kolay olmaz elbette. Avucunuzun içindeki kelebeği kaçmasın zarar görmesin diye ne kadar sıkarsanız o kadar zarar vermiş olursunuz. Avucunuz tamamen açıkken kelebeğin uçması için rehberlik edip,  ara sıra uçup oraya  geri gelmesine izin verirseniz ancak o zaman bağımsız bir birey yetiştirmiş olursunuz.

 

Yazının devamı...

Aşk ana ra

Kendimi sende arzuladım, arzularımda kendimi gördüm

Açlık aşkın en çiğ ve ilkel halidir. Bu aşkın en derinlerine baktığımızda anne karnında anne ile bir bütün olan çocuğun dünyaya geldiğinde ilk aşk nesnesi olan anneden ayrışması ile ortaya çıkar ve belki de insanın yaşamı boyunca bir başkasıyla bütün olma arzusu buradan kaynaklıdır.

Bebek dünyaya geldiği zaman anne ile kendi bedenini ayrıt edemez. Sütü memeden alır ama anneyi halen kendi bedeninin bir parçası olduğunu düşünür. Çocuğun anneden aldığı ilk sevgi biçimi süt üzerindedir ve aşk da sütü alıp sindirmeye yöneliktir. Bir yerden sonra annenin memesi çocuğun parmağından farksızdır. Yani anneden sevgiyle ayrılırken kendi kendini sever.

Kendi kendini sevmek ve karşılıklı sevilmenin paradigması buradan doğar. Iki yetişkinin birleşmeye dair arzusunda insanlar olduğu gibi olmayı değil de olmayı arzuladıkları biçimleri sever.

Insanın kendine duyduğu aşk ile başkalarına duyduğu aşk arasındaki o girdap birçok kişiye göre bencillik olarak görülür. Belki de buradaki en büyük ayrım kişinin kendisini sevmekten vazgeçmesi değil de kendini kötü sevmekten vazgeçebilmesiyle ilgilidir. Aksi takdirde başkalarındaki yansımalarından kendini kötü bir şekilde sevenlere takılıp kalabilir.

Eros "elde etmeye yönelik" ve bencil arzunun aşkı olarak bilinirken Agape erdemin "adanma" düzeyine yükselebilecek özgeci biçimlerini gösterir.

Burada belki de Eros’taki elde etmeye yönelik bencil arzular olarak bakılan şey ana rahmine sürekli kavuşma arzusu yeniden anne rahmi ile bütün olm arzusudur ancak bu bir türlü gerçekleşmez. Bunun devamında bu aşkı yaşayan kişiler hayat boyu birçok partner değiştirerek o nihai birleşmeyi arzular. Her partnerde o bütün olabilme arzusu ile bütünleşememenin vermiş olduğu hayal kırıklığı ile yeni rahim arayışlarına girer.

Agape’nin erdem olarak atfettiği adanma düzeyi ise bir kişiye, bir dine yapılan yatırımlarda yine o bütünleşme arzusu yatıyor olabilir. Bir ötekinin arzularını, isteklerini karşılayabilir ise tekrar bir bütün olup ana rahmindeki huzuru yakalayabileceği fantezisidir. Bu arzunun peşinde giden kişiler ise hayatları boyunca aşkları idealize edip onlar uğruna ölmeyi göze alan, saçlarını süpürge edenler ancak bir yerde de bu yapılan yatırımda kendine duyulan aşkın unutulmasıyla yaşanılan hayal kırıkları ve acı ortaya çıkar.

Başkasına duyduğumuz arzu ile kendimize duyduğumuz arzunun dengesi ideal koşullarda sağlandığında ne çok hayalkırıklığı ile ne de çok yoğun bir coşkunun etkisinden koruyacaktır bizleri....

IG: klinikpsikolog.pelinhazer

mail: pelinhazer@gmail.com

Yazının devamı...

Yeni yıl kararları alırken

Yeni yıl kararlarınızda başarılı olmak için 8 bilimsel tabanlı strateji

Amerikan Psikoloji Derneği'ne göre, kişilerin %93’ünün yeni yıl kararlarını yılın son ayında aldıklarını göstermiştir. En yaygın alınan kararlar arasında; kilo vermek, daha sağlıklı yemek, düzenli egzersiz yapmak ve para tasarrufu ile ilgili olduğu görüşmüştür..

Bununla birlikte, araştırmalar İnsanların %45'inin şubat ayına kadar kararlarını sürdüremediğini ve sadece% 19'unun iki yıl boyunca kararlarını koruduğunu gösteriyor. İrade veya öz denetim eksikliği, kararların sürdürülememe nedenlerinden olduğu ortaya çıkmıştır.

İrade gücünüzü nasıl artırabilir ve Yeni Yılınızda kendinize verdiği sözü nasıl yerine getirebilirsiniz? Bu sekiz strateji, davranış bilimine ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmaya çalışan yüzlerce insana yol gösterme niteliğindendir.

1. Değerlerinizi netleştirin ve onurlandırın

Öncelikle kendinize bu hedefin sizin için neden önemli olduğunu sorun. Örneğin yürüyüş yapmayı keyif aldığınız için mi geri dönmek istersiniz yoksa toplumsal beklentiler ve baskılar nedeniyle kilo vermek istediğiniz için mi geri dönmek istiyorsunuz? Özgün değerlerine hizmet eden insanların hedeflerine ulaşmada daha iyi olduğu gözlemlenmiştir. Sizi neyin temsil ettiğini bulun ve bu değerlerle tutarlı hedefler seçin.

2. Hedeflerinizi ve yaşamınızı olumlu terimlerile çerçeveleyin

Yapmak istemediklerinize değil, neyi başarmak istediğinize odaklanın. Yeni yıl boyunca tatlı yememeyi planlamak yerine, pazardan perşembeye yemekten sonra şekerlemeyi hedefleryin. Düşünceleri bastırmaya dair mücadele etmek çok fazla enerji gerektirir ve akla intikamla dönme gibi bi durum söz konusudur.

Çalışmalar şükran ve diğer olumlu duyguların uzun vadede daha iyi öz denetim sağladığını göstermektedir.

3.Hedeflerinizi daha kolay hale getirmek için ortamınızı değiştirin

Araştırmalar, yüksek iradeye sahip insanların, çeldiricilerden kaçınmak adına çevrelerini düzenlemenin son derece iyi olduğunu göstermektedir . Hedefiniz paradan tasarruf etmekse, tüm kredi kartlarını cüzdanınızdan kaldırın. Ve eğer sağlıklı beslenmeyi düşünüyorsanız bir kase cipsi çalışma masanızda tutmayın.

4.Destekleyici arkadaşlarınızla bir arada olun.

İş arkadaşlarınız düzenli olarak işe tatlılar getiriyorsa, onlardan hedeflerinize yardımcı olmalarını isteyin (onlar dakatılmak için ilham alabilirler!). Destekleyici arkadaşlar ve aile kararlarınızı alma şansınızı önemli ölçüde arttırabilmektedir.. Sizinle benzer hedefleri olan bir gruba katılmak iradenizi güçlendirmenin bir başka harika yoludur, çünkü rol modellere sahip olmak öz denetimi geliştirir .

5.Engeller ortaya çıktığında ne yapılacağı konusunda bir dizi plan oluşturun

Gecenin ortasındacanınız şeker ya da cips çektiğinde, bunun yerine bir dergi okumayı planlayabilir veya yavaşça ve dikkatlice bir elma yiyebilirsiniz (mindfulness). Yorgun olduğunuz ve kaydolduğunuz spor dersini atlamak üzereyken, beklemede olan destekleyici kız kardeşinizi arayın.

6. Kademeli bir yaklaşım kullanın

Yeni bir hedefe başladığınızda, küçükbasamaklardan başlayın ve erken başarılar üzerine inşa edin. Kahvenizde bir kaşık daha az şeker kullanmayı deneyebilirsiniz. Bir süre sonra şekeri tamamen bırakabilirsiniz. Tatlılara direnmek başlangıçta çok zor olursa, 10 dakika beklemeyi deneyin. Sonunda, dürtü büyük oranda azalacaktır.

Hayatın bir alanındaki değişikliğin işlenmiş tatlı yiyeceklerden uzak durma gibi diğer alanlarını da etkilemekte olduğunun farkına vardığınızda şaşırabilirsiniz . Daha uzun mesafelerde bisiklet sürdürebileceğinizi veya kafein alımınızı daha kolay kontrol edebileceğinizi göreceksiniz.

7. Ödülleri hayal edin ve keyfini çıkarın

Bir dağ zirvesine yaklaşırken endorfin hormonunun bir koşudan sonra vücudunuzda dolaştığını veya cildinizdeki güneşi hissedin. Tüm duyularınıza dikkat edin: koku, görme, işitme, dokunma ve tat. Ödülleri görselleştirmek , bunlar ile sonuçlanan aktivitelere katılma ihtimalinizi arttırmaktadır. Başlangıçta bu ödülleri hayal etmek veya deneyimlemek zorise , yeni davranışların olumlu etkileri ortaya çıkana kadar kendinize verebileceğiniz küçük ama anlamlı olabilecek hediyelerdüşünün.

8. Aksiliklerde bile kendinize karşı nazik olun

Çoğu insan iradeyi artırmanın yoluolarak “kendini şekle sokmak” yöntemi olduğuna inanır, Ancak tam tersi doğrudur . Küçük irade başarısızlıkları için kendilerini sert bir şekilde suçlayan kişiler, uzun vadede hedeflerineulaşmada daha kötüye gitme eğilimindedir .

Bunun yerine kendine şefkat göstermeyi dene. Kendinizi biraz gevşetmeyi deneyebilir, meditasyon, yoga yapmayı deneyebilirsinizve insan olmanın kusurlu olmakla anlamlı olduğunu unutmayın. O tatlıyı yediğiniz için, umutsuzluğa kapılmayın ve hemen havlu atmayın . Kendinize anlayışlı davranın ve ertesi gün hedefinize yönelin.

yeni yıl kararlarınızı dilerseniz benimle paylaşabilirsiniz.

mail: pelinhazer@gmail.com

ig: klinikpsikolog.pelinhazer

Yazının devamı...

Anne Lütfen Ölme!

Bugün bir kız çocuğu önünde saldırıya uğrayan bir annenin çığlığı ve kızının ''anne lütfen ölme'' diye yalvaran bir kızın sesiyle uyandık.

Her gün bir sürü kadın öldürülüyor. Bazı kadınlar sosyal medya ile gündeme geliyor bazıları ise hiç duyulmuyor. Bu konu hakkında neler yapılacağı hakkında konuşmak belki de en doğrusu.

Bunun için yapabileceğimiz çok şey var. Sosyal medyada bu insanların sesini duyurmak bunun en küçük adımı. Şahsım ve meslektaşlarım adına ne kadar anne baba ve adaylarını , anne babaların ebeveynlerine ulaşırsak o kadar çok şey yapabileceğimiz düşüncesindeyim.

Biz olayların sonuç kısmına bakıp bütünü eleştiriyoruz. Ancak o bütüne gidene kadar bir çok parça var.

Her aile sisteminin bakış açıları değiştiğinde bir çocuğun değiştiğini her anne-baba-çocuk seanslarında görüyoruz.

Biz insanları diğer canlılardan ayıran en önemli şey düşünme ve düşündüğü şeyin sonuçlarına giden durumları önceden kestirip kötü sonuçların önüne geçebilecek bir zeka sistemimizin olmasıdır.

Bir çocuğun yetiştirilme şekli o toplumun aynadaki görüntüsünü yansıtır. Çocuğunuza verdiğiniz her bilgi o çocuğun yetişkin bedenine atılan tohumlardır.

Oyuncakların cinsiyeti Yoktur

Bazen terapilerde benim çocuğum karşı cinsin oyuncaklarını oynuyor bu bir sorun olabilir mi şeklinde sorular geliyor.

Oyuncakların cinsiyeti yok ki çocukların olsun.. Bir çocuk hayatın provasını oyuncaklar ile yapar. Kız çocuğunun sadece mutfak araç gereçleriyle oynamasını beklerseniz elbette ki erkek çocuk yemek yapmanın kadına yönelik bir olduğunu düşündürtecektir. Ya da sadece erkek çocuğunun tamir oyuncaklarıyla oynamasını beklerseniz kız çocuğunun bir şeyleri tamir etmenin erkek ''görevi'' olduğunu düşündürtecektir.

Duyguların Cinsiyeti yoktur

Söylem her şeydir. Kurduğumuz her kelimenin akışı hayatı belirler.

'' Bir kız ve bir erkek çocuğu olan ebeveynin çocuklarını tarif etmelerini istediğimizde kızlar biliyorsunuz duygusaldır, ama bizim oğlan çok ağlıyor ben de kızıyorum bak kız senden daha erkek diyorum ''. Gibi söylemlere mutlaka tanık oluyorsunuzdur.

Erkek çocuğuna yüklenen sen güçlü olmalısın hayır ağlamamalısın mesajları çocuğu ''erkek'' yapan şey değil tam tersine insan olmanın doğasından uzaklaştırmaya götüren bir durumdur. Gözyaşı duyguların boşaltım aracıdır. Duyguların boşaltılmadığı, bastırıldığı her ortamda ''şiddet'' ortaya çıkar.

Dile Dökülmeyen, Bedene Dökülür

Düşündüklerinizi, duygularınızı ifade edemediğiniz durumlarda beden dilini kullanırsınız. Ne kadar bastırılmış duygu varsa o bedenden çıkmak ister.

Erkek Çocuklarınızı Konuşturun

Bir şeylere kızdıkları zaman konuşabilmelerine alan tanıyın. gibi daha bir sürü cümleyi kurmayın. Sadece çocuğunuzu dinleyin. Ne hissettiğini sorun. Bakın duygu çıkarsa öfke azalır. Temas öfkeyi azaltır. Sadece çocuğunuzu anladığınızı göstermeniz çocuğunuzu güçlü yapar. Gücü sağlayan şeyin bedensel değil güçsüzlüğünü söyleyebildiğini söyleyin. Çocuklar sizin fren olmanızı beklerler. Onları sınırlandırmanızı korumanızı isterler.

Çocuğunuz Dünyaya Geldikten Sonra
Hala Hayalinizdeki 'Cinsiyet'i Yaşatmaya Çalışmayın

Toplumda o kadar çok kadın var ki kendi bedeninin var oluşlarını reddedip babanın zihnindeki erkek çocuğu yaşatmaya çalışan.

Babamın beni görmesi için erkeklerin yapabildiği her şeyi yapmaya çalışıyorum diyen. Hatta bazen bunun farkında bile olmayan.

Daha bir çok madde sıralamak gerekir. Ancak ben buradan tüm ebeveynlere sesleniyorum. Çocuklarınıza kadınlık erkeklik anlamında her yüklediğiniz eylemde her yüklediğiniz cümlede durup sadece ‘’Hayatta kalmak istiyorum diyen annenin sesi’’ gelsin aklınıza. İnsan olarak bu dünyaya gelen tüm canlılar canlı olarak bile eşit olmayı hak ederken, bir insanı cinsiyet ile ayırmak ne ölçüde makul olabilir ki?

Ne Değişecek Demeyin, Değişimin Parçası Olun!

Ig: klinikpsikolog.pelinhazer

E-mail: pelinhazer@gmail.com

Yazının devamı...

Sosyal Medyada 'Linç Etme' Psikolojisi

Sosyal medya kullanıcılarının yaptıkları yorumlar ve linçler insan psikolojileri üzerinde önemli bir etki göstermekte. İnsanlar beğendikleri ve beğenmedikleri şeyler hakkında yorumlar yapmaktalar. Bu yorumlar toplumun ileri gelen kurumlarına, kişilerine ya da yakın çevreye yapılmaktadır.

Bazı ünlü kişilerin yaptıkları paylaşımlar üzerine bazı kişilerin o kişleri şahsen tanımamalarına rağmen set yorumlar yaptığını görürüz.

Bunun altında yatan nedenlerden biri de; Objeye bir yaklaşma çabası olduğu kadar onu tahrip etme çabasıdır. Öncelikle İnsan ne kadar ilkel bir olgunluk düzeyinde ise dürtüsel amaçlarına o kadar yıkıcı bir şekilde erişmeye çalışır ve bu özellik belki de gerilimlere dayanıklılığın yetersiz gelişimiyle ilgilidir. bu kişi bir kurum veya ünlü bir kişiyi temsil de edebilir, temsil edilen objeye karşı duygu ve davranışlarını kendine mal etme diğer bir kimsenin kişiliği ile özdeşleşme çabasını göstermektedir.

Yarışma (Rekabet), saldırganlık eğilimi için bir etken olabilir:

Bir kurumla rekabet halindeyseniz, bir arkadaşınızla aynı şeye ulaşmak istiyorsanız bu saldırganlığa yol açabilmektedir.

Saldırganlıkla ilgili araştırmaların çoğunluğu kızgınlık ve engelleme gibi, saldırganlığın duygusal önkoşulları üzerinde yoğunlaşmıştır. Rekabete dayalı durumların sık sık yıkıcı kızgınlık, tartışma ve saldırganlık örüntülerinin habercisi olduğu görülmektedir.

Bütün dünyada ve kültürlerde saldırgan davranışların büyük çoğunluğunun hangi gruba girdiği konusunda oldukça büyük bir görüş birliği bulunmaktadır. Suçsuz birisine ya da suçu henüz kanıtlanmamış olan birine karşı tahrik edilmiş saldırganlık kötüdür. Yetkililer bu yüzden toplumsal kontrolü sağlamak amacıyla saldırgan davranışlara ancak belirli ölçülerde izin verir.

İnsanlar kötü yorumlarda bulunurken neden Sahte hesap kullanma eğilimi göstermekteler?

Saldırganlık eğilimi gösteren kişilerin kendi isimlerini kullanmamaları veya Fake hesap denilen başka hesaplardan girmelerinin sosyal psikolojide yeri; ‘dir. Tanınmazlık, sorumluluk dağılması kişilerin kendi kimliklerinden uzakta tutarak benim içimde değil, ben .

’ olan saldıran ben değilim, sahte olan hesaptaki tir savunma mekanizması olarak yorumlanabilir.

İlkel insanlar arasındaki savaşlarda en aşırı şiddet; maskeler, yüz ve vücut boyası ve özel giysiler gibi, bireylesellik gizleyici araçlar kullananlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bireysellik yitimiyle birlikte işleyen bir süreç insanlıktan uzaklaştırmadır. Insanlar hangi nedenle olursa olsun, bir bireye karşı saldırmaya güdülendiklerinde, saldırganlıklarının hedefine farklı inanç ve değerler yükleyerek kurbanı insanlıktan uzaklaştırabilirler.

Peki İnsanlar neden sosyal medyada saldırırken hiç tanımadıkları kişilere karşı daha cesur yorumlarda bulunurlar?

Göremediğimiz ya da herhangi bir biçimde, kişisel olarak özleşemediğimiz birisine saldırmak daha kolaydır.

Yapılan bir çalışmada bir kamyonet, yeşil ışıkta çok fazla beklemiş ve bu yüzden arkadaki arabalar kızgınlıklarını belirterek korna çalmışlardır. Araştırmacılar arka pencerenin karşısındaki bir perdeyi ya çekmişler ya açık bırakmışlardır. Bu durumda kurban (kendisine korna çalınan sürücü) görülebilir bir konumda, diğeri ise görülemeyecek konumdadır. Bu düzenlemenin korna çalma davranışında büyük bir farklılığa yol açtığı görülmüştür. Arkadan görülebilen sürücüye arabaların %32’si görülemeyene ise %52’si korna çalmıştır.

Sosyal medya Öfkenin kişinin kendi içindeki çatışmalarını yorumlarla boşaltma girişimi olabilir:

Sık sık birileri tarafından engellenen insanlar engellendikleri kişiye dair misillemede bulunamazlar. Kişiyi engellediğini düşündüğü ve arasında sosyal bir bağın bulunmadığı ancak kendisini engelleyen dürtüsünü hissettiği bir kişi gördüğü zaman o kişiye daha rahat saldırabilir. Buna yön değiştirme deriz.aslında kızdığı bir otorite figürü sosyal medyada karşısına çıkarsa öfkesini o kişiye hiç tanımasa bile saldırganlık gösterebilir.

Saldırganlığı gerçek kaynağı yerine bir başka hedefe gösterme durumudur. Kişi kızgınlığını gerçek kaynağından çok daha güvenli ve karşılık veremeyecek bir hedef üzerine boşaltır.

İnsanlar hedef olarak bir kişi seçtiklerinde o kişinin kim olacağı ve ne kadar saldırganlık gösterileceğini belirleyen nedir?

İster ihtiraslı ister saldırgan ya da şefkatli olsun, eğilim objelerle bir ilişki kurma eyleminde kendisini belli etmeye çalışır. Bu nedenle kişiler toplum tarafından göz önünde bulunan kişileri seçebilir. Bir ünlünün kiloları hakkında sert yorumlar yapan kişi ya da toplumsal ahlak kurallarına karşı geldiği düşüncesiyle kendi hayatında süperego’yu tetikleyen kişilere bir tepki olarak onun tersini yaşayabilen kişilere karşı yapılan yorumlar kişilerin kendi hayatlarında karşılaştığı engellemelerin bi yansıması olabilir

Buradaki temel ilke; hedefin engellenmenin gerçek kaynağına benzerlik derecesi arttıkça, bireyin o saldırgan hedefe karşı saldırma içtepilerileri de o derece artar.

Son olarak şunu belirtmek isterim ki son zamanlarda yapılan bir çok çalışma; kitle iletişim araçlarında sergilenen saldırganlığın, başka bir çok etkenin de neden olabileceğiyle birlikte, şiddete dayalı suçlara katkıda bulunduğu sonucunu göstermektedir.

Sevgi sevgiyi, şiddet şiddeti kucaklar!

e-mail: pelinhazer@gmail.com

ıg: klinikpsikolog.pelinhazer

Yazının devamı...

Ne Olur Aldat-ma!

Bir şeylerin elimden kayıp gittiğinin farkındaydım. Engel olmak yerine daha da hırçınlaşan bir çocuk gibiydim. Kendimi durdurmam gerekiyordu ancak duramıyordum. Sanki bir yokuştan aşağı doğru koşuyordum ve durursam ya dizlerim taşımayacak ya da yuvarlanıp nereye kadar gittiğimi bilemeyecektim.

Her şey başlarda mükemmeldi. Özellikle karşılaştığımız an boynumun karıncalandığını, boğazımın kuruduğu günü hatırlıyorum. Şimdi ise yanımda uyuyan adamın horlmasını duydukça beynim karıncalanıyordu. Yabancı bir adam yanıma öylece bırakılmış gibiydi. Yavaşça yataktan doğruldum. Parmak uçlarıma basarak salona doğru ilerledim. Tekli koltuğun üzerine oturdum dizlerimi karnıma çekip ağlamaya başladım.

Eşimin telefonunda gördüğüm mesajların ardı arkası kesilmiyordu. İşin kötüsü ben felç geçirmiş gibiydim. Ne bu kadınlar kim diye sorabiliyor ne de konuşabiliyor ne de bağırabiliyordum bu adama. İçimde ''Ama bu hakıszlık, haksızlık'' diye çığlık atan kadının sesi vardı bir tek. Beni harekete geçirecek gücü bulmaya çalışıyordum. İşin kötüsü bunu nasıl yapacağımı da bilmiyordum. Ne kadar süre öyle kaldım bilmiyorum. Gözlerim karanlıkta bir noktaya dikildi.

Küçüklüğümdeki anılar gözümde canlandı. Babam annemi alenen aldatırdı ve annem bağırır çağırır yine de terk etmezdi. Ben küçükken asla annem gibi olmayacağım derdim. Nasıl oldu da bu hale geldim.

Sabah uyandığımda saatin epey geç olduğunu fark ettim. Tutulan boynumu sıvazlayarak tuvalete yöneldim. Aynaya baktım. Tam o sırada Ceren'in bahsettiği aklıma geldi. Adını hatırlamaya çalıştım hemen ardından instagrama girdim kısa bir kararsızlık ardından bu düğümü artık çözmem gerektiğini bildiğim için iletişim numarasından aradım ve randevu ayarladım.

İlk seans ne anlatacağım neresinden başlayacağım diye düşünürken odadan çıkmadan yarım kutu selpak bitirdiğimi ve kendi sesimden ufak sorularla bu kadar şey duyacağımı hiç tahmin etmemiş olduğumu fark ettim.

l devam ettikçe canım önceleri çok yandı. Çocukluğumdaki anılar aklıma geliyordu. Rüyalarım artmaya başlamıştı. Bunları yorumluyorduk terapistimle. Sadece eşimle değil tüm ilişkilerde haksızlığa uğradığımda nasıl sessizleştiğimi gördükçe şaşkınlığa uğruyordum. Sesimin tek çıkabildiği yerin bu oda olması da bana acı veriyordu ancak terapistim bunun olmasının normal olduğunu söylüyordu.

Günler geçti. İçimdeki yolculukta hep beni aldatacak kişiler seçtiğimi ve belki de beni aldatmaları için onları yok saydığımı, neredeyse görünmez olduğum döngüsü çıktı ortaya. ve içimdeki çocuk halimle annemin babama aldat, aldatmaya devam et böyle diye bağırırken, benim yetişkin halimle karşımdakilere sessizce aldat-ma derken aslında beni aldat demiş olduğumu gördüm. Çünkü ben başka türlü bir ilişki bilmiyordum. Bir gün eşimi karşıma alıp konuştum onu suçlamadan. Önce şaşırdı sonra o ağladı ben ağladım. Meğerse onun da çocukluğu ebeveynlerinin aldatmalarıyla geçmiş. Bir süre o da gitti terapiste.

Bu öyküyü yazma nedenim; eğer ortada bir aldatma varsa çok yüksek ihtimal, çocukluğa dair bir travma yaşamış olabilirsiniz, bu travmaları terapi eşliğinde özgür bırakmanız çok mümkün. Hayat ne geçmişin yükünü taşımanızı gerektirecek, ne de geleceğinizi zehir etmenize yetecek kadar uzun değil.

Siz de aldatılmışsanız, (kadın- erkek) bana hikayelerinizi gönderebilrisiniz, belki bir çözümü vardır ne dersiniz?

E-Mail: pelinhazer@gmail.com

İg: Klinikpsikolog.pelinhazer

Yazının devamı...

Anneliğin Söylenmeyen Yaraları

Küçük bir kız çocuğu, genç kızlık daha sonrasında bir kadın ve en nihayetinde bir anne olunca dökülüyor dudaklardan . Dudaklardan dökülmeyen cümlenin devamındaki var. Kimse zorluklarından bahsetmiyor.

Herkes anne olunca ’ olması gerektiğine inanıyor. Soayal medya annelerine bakıyorlar. Her zaman her şey harika, hep gülüyor, hep mutlular. Ancak gerçekler hiç de görüldüğü gibi değil! Gerek kliniğime gelen anneler, gerek seminerlerde, kongrelerde konuştuğum anneler, o yaralardan bahsediyor.

‘’Emzirirken çok canım yanıyor, çığlıklar atmak istiyorum bağırmak beni kötü bir anne yapar’’.

**

‘’Hala benim çocuğum olduğuna inanamıyorum böyle düşünmemem gerektiğini biliyorum’’.

**

‘’O dünyaya geldikten sonra bir daha evden gitmeyecek olmasına katlanamadım bir süre. Artık hayatımdan çıkartamayacağım. Sürekli bana bağlı benim de birine bağlı olmam gereken bir canlı var, bu beni boğuluyor gibi hissettiriyor’’.

**

‘’Karnım gittikçe büyüyor, durmasını istiyorum bazen, çünkü hayatıma girdikten sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, özgürlüğüm sona erecek. Dünyaya geldikten ne kadar sonra bağımsız olabilecek. Bunları söylemekten utanıyorum böyle hissediyorum.

Toplumsal olarak anneliğe yüklenen birçok sıfat bulunmakta.

bütün bu yüklemeler karşısında kadın anne olmaya alışmaya çalışırken toplumun beklentilerini karşılayamadığında kendini ‘’yetersiz’’ hisseder. Bütün annelerin bu sıfatları taşıyabildiğini ama kendisinin yapamadığını düşünerek bu yaralardan söz etmez.

Her annenin öyküsü kendine özeldir. Terapi danışmanlığı almaktan çekinmeyin sevgili anneler. Danışmanlık almak sizi güçsüz yapmaz tam tersine güç kadar güçsüzlüğün de insan olmanın bir parçası olduğunu gösterir.

Bazı yaralar sadece süreçten ibarettir merhemi sürülür ve geçer.

Bazı yaralar da iz bırakır ama izlerle yaşamanın da kattıkları vardır.

Anneler bana söyleyemediğiniz yaralarınızı yazarak ulaşabilirsiniz, belki birlikte sarabiliriz. Neden olmasın değil mi?

Uzm. Klinik. Psikolog Pelin HAZER

instagram: klinikpsikolog.pelinhazer

pelinhazer@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.