SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

ŞANSELİZE'DE İNSAN DRAMLARI

ŞANSELİZE'DE İNSAN DRAMLARI

|

       Geçen hafta Parist'teydik.
       Dünyanın en şık caddelerinden biri sayılan Şanselize'de (Champs Elysees) yürürken, her şeyin bir karanlık bir de aydınlık yüzü olduğunu düşündüm.
       Şık butikler, kafeler, güzel Parisien kadınlar ve ışıl ışıl sokaklar kuşkusuz Şanselize'nin aydınlık yüzüydü.
       Peki ya karanlık yüzü?
       Bu yüzü görebilmek için o şaaşaa ve parıltının ötesine bakmanız gerekir.
       Ben bu yüzü lise yıllarında görmüştüm:

       Okulum, Şanselize'ye açılan Beri sokağının üstündeydi.
       Dolayısıyla öğle yemeklerinde ve boş derslerde hep Şanselize'deydik.
       O zamanlar "Rocker" diye tabir edilen, Elvis Presley gibi giyinip onun müziğini dinleyen bir çete vardı.
       Arap gençler de bir çete kurmuştu.
       Bu iki çete, her gece Şanselize'nin arka sokaklarında zincirlerle ve sustalılarla birbirlerine girerdi.
       Her gece bir kaç kişi yaralanırdı.

       Bu arada Şanselize'de şık hanımlar ve beyler hiçbir şeyden habersiz gezinmeye devam ederdi.

       Antoin ve Maria her zaman yanyanaydılar. Hep birbirlerine sarılırlardı.
       Maria 15, Antoin ise 16 yaşındaydı.
       Antoin, Maria'yı Şanselize'de başka erkeklere satardı. Kazandıkları parayla palto ve yiyecek alırlar, yaşamlarını öyle sürdürürlerdi. Bunca şaaşaanın içinde sürünmeye de ancak uhu koklayarak katlanabilirlerdi.

       Çoğu zaman okuldan arkadaşlarla yemek yediğimiz Burger King'de Patrick'e rastladık bir gün.
       3 büyük Burger, 2 büyük patates, 2 kola ve 2 tatlı almış keyifle yiyordu. Merak edip sorduk "nasıl bu kadar çok yiyebiliyorsun?" diye.
       Cevabı şu oldu Patrick'in: "Bir kaç gün aç kalsanız fırsat bulduğunuzda siz de böyle yersiniz!"
       Patrick'in babası alkolikmiş.
       18 yaşından küçük olduğundan, çalışabilmesi için babasının yazılı izni gerekiyormuş ama onun ayık bir anını yakalayamadığından bu izni bir türlü alamıyormuş.
       Bu nedenle arada sırada kaçak çalışıp para kazandığı zamanlar dışında hep aç geziyormuş.

       Hiç unutmam bir gün Şanselize'nin orta yerinde yaşlıca bir adam yere yığılıverdi. Kalp krizi geçiriyor gibi bir hali vardı.
       Oradan geçenler, artık büyük şehirlerde görmeye alıştığımız bir şekilde şöyle bir bakıp hemen uzaklaşıyorlardı.
       O adamın imdadına Patrick yetişti.
       Önce adamcağızın kravatını gevşetti, yakasını açtı, merak etmemesini söyledi ve yandaki kafeye koşup ambulans çağırdı.

       Bu arada Şanselize'de şık hanımlar ve beyler Cafe George V'de Cafe au lait'lerini içip sigaralarını tüttürüyorlardı.

       Anlattıklarım Şanselize'de yaşanan dramların sadece bir kısmı.
       Bunca şıklık ve gösteriş içindeki sefalete inanası gelmiyor insanın değil mi?

       Paris'te bulunduğumuz sırada Türk olduğumuzu söylediğimiz Fransızlar, heyecanla "Ben Türkçe bir şarkı biliyorum" deyip bize "MUCK MUCK" diye öpücük atıyorlardı...
       Acaba bu hangi şarkı dersiniz?

       Mutluluk, bir mektup almaktır
       sevdiğiniz insandan.
       Önce bir solukta okuyup,
       sonra dosta varmak
       yol yapıp yazılardan.
       Ruhların tanıştırıldığı mevsim kadar
       yıllanmış sevgiyi
       kara sevdaca duymaktır yürekte.
       Mutluluk çoğu zaman
       bir mektup almaktır
       sevdiğimiz insandan.

       Bir dostun sesini duymak telefonda
       kendini sıcacık kollarında
       hissetmektir sevincin.
       İyi haberini almak tüm dostların
       sevginin
       sarhoşluğuyla
       uçmaktır.
       Masalcasına mutlu düşünmektir bir an
       "umut yorgunu" insanlığı.
       Huzur iklimine yolculuktur,
       mutluluktur.
       Mutluluk kimi zaman da,
       bir dostun sesini duymaktır
       telefonda.

       Dr. Hüsamettin Olgun'a bu sımsıcak şiirinin yer aldığı "GİDE GİDE" kitabını gönderdiği için teşekkür ederim.
       Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan "Dostluk ve Barış Üstüne Şiirler"i bir solukta okudum.
       "Gide Gide, gerçek bir dünya vatandaşı'nın kişisel ve evrensel bidirisi" diyor Türkçe'nin büyük üstadı Prof. Dr. Talat Sait Halman, kitabın önsözünde.
       Hüsnü Züber'in desenleriyle süslenmiş olan bu şiir kitabı, beni sevgiye doğru güzel bir yoculuğa çıkardı.
       Umarım aynı şey size de olur. Tavsiye ederim.

       Çakıcı kasetleri, protesto için soyunan kadınlar, Susurluğun üçüncü yılı ve sonunda Apo'nun yakalanması derken uzun bir süre önce kaçırılan Konca Kuriş tamamen unutuldu gitti.
       Kendisinden hiçbir haber alınamadığı gibi kaçıranların kim olduğu ve Kuriş'i neden kaçırdıkları konusunda herhangi bir ipucu var mı yok mu öğrenemiyoruz. Hala aranıyor mu yoksa aranmaktan vaz mı geçildi onu da bilmiyoruz.
       Birileri çıkıp bizi bu konuda aydınlatırsa seviniriz. Çünkü bir kadının bu kadar kolay ortadan kaybolması ve hiçbir şekilde bulunamaması, daha da kötüsü tamamen unutulması gerçekten de korkunç birşey.



© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.