Sarışın avcıları
Sarışın avcıları
|
Mısır gezisini çok kısa yaz deselerdi bunları söylerdim işte. Mısır Turizm Bakanlığı'nın himayesinde ve Pharomina Tours'un sponsorluğunda Kahire'yi, Hurghada'yı, Giftun Adaları'nı, Bedevi köyleri'ni ve Luxor'u gezdik. Canımız çıktı ama deydi.
Yazımın başında söylemeliyim ki, "eğlenceli, heyecanlı, değişik bir gezi" arayanlar Mısır'a gidebilir. İyi vakit geçiriyorsunuz hem de dönünce ülkenizi daha bir beğeniyorsunuz.
Uçaktan aşağı bakıyorum... Yeşil de dahil, tek bir renk yok. Çölün tozları uçuşmuş ve Kahire'yi kaplamış. Yağmur da yılda beş - altı kez yağdığına göre, bu kent işte hep böyle, çöl renginde.
Kahire'de tarih ile başlıyoruz gezimize... İlk hedefimiz Mısır Ulusal Müzesi. Kesinlikle size Mısır'ın tarihinden söz edemem... O kadar eski, o kadar dolu ki, isimleri aklımda tutmam mümkün değil. Eğer ilgileniyorsanız bir ansiklopedi açıp bakabilirsiniz zaten. Birinci ve ikinci Ramses'i herkes bilir. Dilimizde "Ramses'in mumyası" diye deyim bile vardır... Müzede bu iki firavun ile tanışmak fırsatını buldum... Vücutları örtülüydü ama, yüzleri korkunçtu. Her şey için bir tanrı keşfetmiş olan Mısır'ın mumya tanrısı Çakal bile koruyamamış firavunlarını...
Sonra Hatşepsut var unutamadığım. Adına kocaman tapınaklar yapılmış bir kadın bu. 2. Tutmosis'in üvey kardeşi ve karısı. Binbir entrika ile 1503 yılında yönetimi ele alıyor ve kral oluyor. Yanlış okumadınız, kraliçe değil kral oluyor çünkü kadınların devlet idare etmesi yasak, o da kendine kral dedirterek meseleyi çözüyor. Bu büyük bir başarı, çünkü örneğin Ahenaton'un altı kızından hiçbiri firavunluğu elde edemiyor ve iki damat firavunluk yapıyor.
Piramitler insanı hayal kırıklığına uğratıyor. Çünkü Mısır'da da çılgınca bir gecekondulaşma olduğundan, Kahire kenti piramitlerin ve ünlü Sfenks'in ta dibine kadar gelmiş. Alelacele bir duvar çekmeseler, besbelli piramitin duvarına yaslanmış gecekondular kurulacakmış buraya. Keops, Kefren ve Mikerinos'un piramitleri yaklaşık iki milyon üç yüz bin bloktan oluşuyor. Her bir blok iki buçuk - üç ton ağırlığında. Doğrusu ben de çözemedim bu iş nasıl olmuş da olmuş!?
Üçüncü durağımız 14. yüzyıldan kalma Khan El Khalili Çarşısı. Bez örtüler, giysiler, boncuklar, heykelcikler satılıyor. Turistler pazarlık yaptık sanarak mutlu oluyorlar ama aslında ürünler zaten oldukları fiyata satılıyor. Onlar pazarlığı düşünerek on katı yüksek söylüyorlar, siz beş - altı katı indiriyorsunuz. Karlı olanlar yine satıcılar oluyor. (Sarışın kadınlara daha çok indirim var!)
Mısır'da gezdiğimiz sürece hemen hemen hiç kadına rastlamadık. Belli ki erkekler kadınları eve sokmuşlar kendileri de "sarışın kadın avı"na çıkmışlar. Şunu da belirtmeliyim ki, erkeklerin inanılmaz güzel gözleri var... Kıvrık uzun kirpikli, sürmeli ve ela... İşte bu güzel gözlü satıcılar bir yöntem geliştirmişler. Düzgün bir ingilizce ile konuşuyorlar ve şunları söylüyorlar; "Nereden geldiniz... Çok memnun oldum, şeref verdiniz... Adınız ne... Benimki de şu... Çok güzelsiniz... Gözleriniz çok güzel... Gelin size bir hediye vereyim." Eğer bu iltifatlardan etkilenip de "peki ver" derseniz, inatla ve kibarca "içeri gel" diye yalvarıyorlar. Elinize bir kolye ya da mavi böcek taşını tutuşturuyorlar. Sonra başınıza eşarp bağlamaya çalışıyor, size dokunuyor, öpmek için izin istiyorlar. İzin verirseniz, içerde neler oluyor bilemiyorum... Ama içeri girmeden önce hediyeyi kapıp, yolunuza koyulabilirsiniz. Sarışın bir kadınsanız, beş para etmez bir sürü hediyelik ıvırzıvırınız olabilir. Hem de içeriye girmeden...
YARIN: Trafik cehennemi
MISIR Hava Yolları’na ait büyük Airbus uçak, Gazeteciler Cemiyeti’nin lokali gibi... Kırkı aşkın gazeteci ve televizyoncu, uçağın orta bölümüne yayılmış durumdayız. Kafilemizde turizmciler de var. Mısır’ın "turistik röntgenini" çekeceğiz...
Yola çıkmadan önce Mısır için "iç açıcı" bilgilerle donanmış durumdayız:
"Yağlı yemek, çiğ meyve sebze yemeyin, açık meşrubat içmeyin hasta olursunuz."
Bu uyarılara harfiyen riayet ederek, ne bulduysak yedik! Ancak bir iç hesaplaşma yapmaktan da geri durmadık:
"Acaba pisboğaz mıyız?"
* * *
İki saatlik yolculuktan sonra Kahire Havaalanı’na iniyoruz. Rehberimiz Namık Tosun, bizi Mısır bürokrasisiyle tanıştırıyor:
"Burada gümrük çıkışı için ortalama iki saat bekleniyor. Ancak biz özel bir grup olduğumuz için yarım saatte çıkabileceğimizi tahmin ediyorum."
Bir de "sağlıklı yaşam" müjdesi veriyor:
"Mısır’da sigara yasağı yok. İstediğiniz yerde sigara içebilirsiniz!"
Geri kalmış ülkelerde özgürlüğün tadı bir başka oluyor. Sigaraların dumanını atıyoruz.
* * *
Pasaportlarımızı alanda bırakıp yarım saat içinde çıkıyoruz. Onlar arkadan otele gelecek... Yemek öncesi Kahire’nin trafik meselesiyle tanışmamız gerekiyor. Üç saatlik şehir turunda Mısır’ın eski Devlet Başkanı Enver Sedat’ın vurulduğu tören alanını ve orada yapılan anıt mezarı görüyoruz. Sanki durduğumuz yerde geziyoruz! Bütün kavşaklarda sinyalizasyon sistemi var. Bir de trafik polisleri... Ancak trafik sistemi özgür... Yanan lambanın rengi önemli değil, isteyen kornaya basıp geçiyor. Bu düzen enfes bir kilitlenme meydana getiriyor.
Yarın: Pramitte buz musun?
Yazımın başında söylemeliyim ki, "eğlenceli, heyecanlı, değişik bir gezi" arayanlar Mısır'a gidebilir. İyi vakit geçiriyorsunuz hem de dönünce ülkenizi daha bir beğeniyorsunuz.
Uçaktan aşağı bakıyorum... Yeşil de dahil, tek bir renk yok. Çölün tozları uçuşmuş ve Kahire'yi kaplamış. Yağmur da yılda beş - altı kez yağdığına göre, bu kent işte hep böyle, çöl renginde.
Kahire'de tarih ile başlıyoruz gezimize... İlk hedefimiz Mısır Ulusal Müzesi. Kesinlikle size Mısır'ın tarihinden söz edemem... O kadar eski, o kadar dolu ki, isimleri aklımda tutmam mümkün değil. Eğer ilgileniyorsanız bir ansiklopedi açıp bakabilirsiniz zaten. Birinci ve ikinci Ramses'i herkes bilir. Dilimizde "Ramses'in mumyası" diye deyim bile vardır... Müzede bu iki firavun ile tanışmak fırsatını buldum... Vücutları örtülüydü ama, yüzleri korkunçtu. Her şey için bir tanrı keşfetmiş olan Mısır'ın mumya tanrısı Çakal bile koruyamamış firavunlarını...
Sonra Hatşepsut var unutamadığım. Adına kocaman tapınaklar yapılmış bir kadın bu. 2. Tutmosis'in üvey kardeşi ve karısı. Binbir entrika ile 1503 yılında yönetimi ele alıyor ve kral oluyor. Yanlış okumadınız, kraliçe değil kral oluyor çünkü kadınların devlet idare etmesi yasak, o da kendine kral dedirterek meseleyi çözüyor. Bu büyük bir başarı, çünkü örneğin Ahenaton'un altı kızından hiçbiri firavunluğu elde edemiyor ve iki damat firavunluk yapıyor.
Piramitler insanı hayal kırıklığına uğratıyor. Çünkü Mısır'da da çılgınca bir gecekondulaşma olduğundan, Kahire kenti piramitlerin ve ünlü Sfenks'in ta dibine kadar gelmiş. Alelacele bir duvar çekmeseler, besbelli piramitin duvarına yaslanmış gecekondular kurulacakmış buraya. Keops, Kefren ve Mikerinos'un piramitleri yaklaşık iki milyon üç yüz bin bloktan oluşuyor. Her bir blok iki buçuk - üç ton ağırlığında. Doğrusu ben de çözemedim bu iş nasıl olmuş da olmuş!?
Üçüncü durağımız 14. yüzyıldan kalma Khan El Khalili Çarşısı. Bez örtüler, giysiler, boncuklar, heykelcikler satılıyor. Turistler pazarlık yaptık sanarak mutlu oluyorlar ama aslında ürünler zaten oldukları fiyata satılıyor. Onlar pazarlığı düşünerek on katı yüksek söylüyorlar, siz beş - altı katı indiriyorsunuz. Karlı olanlar yine satıcılar oluyor. (Sarışın kadınlara daha çok indirim var!)
Mısır'da gezdiğimiz sürece hemen hemen hiç kadına rastlamadık. Belli ki erkekler kadınları eve sokmuşlar kendileri de "sarışın kadın avı"na çıkmışlar. Şunu da belirtmeliyim ki, erkeklerin inanılmaz güzel gözleri var... Kıvrık uzun kirpikli, sürmeli ve ela... İşte bu güzel gözlü satıcılar bir yöntem geliştirmişler. Düzgün bir ingilizce ile konuşuyorlar ve şunları söylüyorlar; "Nereden geldiniz... Çok memnun oldum, şeref verdiniz... Adınız ne... Benimki de şu... Çok güzelsiniz... Gözleriniz çok güzel... Gelin size bir hediye vereyim." Eğer bu iltifatlardan etkilenip de "peki ver" derseniz, inatla ve kibarca "içeri gel" diye yalvarıyorlar. Elinize bir kolye ya da mavi böcek taşını tutuşturuyorlar. Sonra başınıza eşarp bağlamaya çalışıyor, size dokunuyor, öpmek için izin istiyorlar. İzin verirseniz, içerde neler oluyor bilemiyorum... Ama içeri girmeden önce hediyeyi kapıp, yolunuza koyulabilirsiniz. Sarışın bir kadınsanız, beş para etmez bir sürü hediyelik ıvırzıvırınız olabilir. Hem de içeriye girmeden...
YARIN: Trafik cehennemi
MISIR Hava Yolları’na ait büyük Airbus uçak, Gazeteciler Cemiyeti’nin lokali gibi... Kırkı aşkın gazeteci ve televizyoncu, uçağın orta bölümüne yayılmış durumdayız. Kafilemizde turizmciler de var. Mısır’ın "turistik röntgenini" çekeceğiz...
Yola çıkmadan önce Mısır için "iç açıcı" bilgilerle donanmış durumdayız:
"Yağlı yemek, çiğ meyve sebze yemeyin, açık meşrubat içmeyin hasta olursunuz."
Bu uyarılara harfiyen riayet ederek, ne bulduysak yedik! Ancak bir iç hesaplaşma yapmaktan da geri durmadık:
"Acaba pisboğaz mıyız?"
* * *
İki saatlik yolculuktan sonra Kahire Havaalanı’na iniyoruz. Rehberimiz Namık Tosun, bizi Mısır bürokrasisiyle tanıştırıyor:
"Burada gümrük çıkışı için ortalama iki saat bekleniyor. Ancak biz özel bir grup olduğumuz için yarım saatte çıkabileceğimizi tahmin ediyorum."
Bir de "sağlıklı yaşam" müjdesi veriyor:
"Mısır’da sigara yasağı yok. İstediğiniz yerde sigara içebilirsiniz!"
Geri kalmış ülkelerde özgürlüğün tadı bir başka oluyor. Sigaraların dumanını atıyoruz.
* * *
Pasaportlarımızı alanda bırakıp yarım saat içinde çıkıyoruz. Onlar arkadan otele gelecek... Yemek öncesi Kahire’nin trafik meselesiyle tanışmamız gerekiyor. Üç saatlik şehir turunda Mısır’ın eski Devlet Başkanı Enver Sedat’ın vurulduğu tören alanını ve orada yapılan anıt mezarı görüyoruz. Sanki durduğumuz yerde geziyoruz! Bütün kavşaklarda sinyalizasyon sistemi var. Bir de trafik polisleri... Ancak trafik sistemi özgür... Yanan lambanın rengi önemli değil, isteyen kornaya basıp geçiyor. Bu düzen enfes bir kilitlenme meydana getiriyor.
Yarın: Pramitte buz musun?