SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Türkler Neden Korkar?

Bir süredir senaryo ve sinema ile yakından ilgilenen bir yazar olarak vizyona giren her filmi incelemek ve izlemek benim için vazgeçilmez bir tutkudur. Her türk filmini daha da büyük bir heyecanla ve şevkle incelerim. Bu haftalarda vizyona giren türk filmlerini de ayrıntılarıyla inceleyen biri olarak bir film ayrıca dikkatimi çekti. “Dabbe – Cin Çarpması” Hasan Karacadağ’ın ekibinin filmi olan bu filmle aklıma “Türkler neden korkar” diye de bir soru çöreklenip oturdu. Şimdi sizle bu konuyla ilgili bir hasbihal etmek istiyorum.

Beni en çok etkileyen korku filmlerinin başında “Şeytan” filmi gelir. 12 yaşındaki bir kız çocuğunun başından geçen garip olayların ve onun bedeninin bir şeytan tarafından elde edildikten sonra bir papaz tarafından kurtarılmaya çalışılmasının hikayesi olan bu film yurt dışında müthiş bir başarı yakalamıştır. Gerçi bizde onu evirip çevirip 1974 yılında Türkiyede yeniden çekmişiz ama bu korkutmaktan ziyade gerçek izleyenleri tarafından lanetlenmekten öteye gitmemiş. Filmden korktuğunu söyleyen arkadaşlarımdan fazla korkmadıklarını söyleyen bir sürü arkadaşım var. Bunun nendeni din anlayışıyla alakalı olabilir. Zira Müslümanlarca şeytan insana vesvese vermekten başka bir şey yapamayan asi bir melektir. Öyle istediği zaman birinin içine girip olmayacak şeyler yapmaz. Ama hristiyanlıkta bunun la ilgili çok ciddi inanışlar vardır. Hatta Vatikanın şeytan çıkarma papazları ve bu konuyla ilgili hazırladığı yöntemi anlatan kutsal metinleride muvcuttur. Bu yüzden şeytan orada gayet rahat korkutacak birilerini bulur. Ama sınırları bu tarafı aşınca tası tarağı toplayıp geri döner.

Bir diğer korku fenomenim olan “dracula” ise bir Müslüman için hepten safsatadır. Müslümanlara göre ölümsüz kimse yoktur ve öyle birkaç bardak kan içmekle kimse yarasa falan olmaz. Böcek yada fobi korkularınıda incelersek onlarında sadece bu tür rahatsızlıkları olan kişilerde daha çok etkili olduğunu görürüz. Yani örümcekten korkan birinin “Arachnophobia” filmini izlediğinde ayaklarını sandalyenin üstünde toplamasını, böyle bir fobisi olmayan biri ancak gülümseyerek izler. “Ne var canım minicik bir şey bas üstüne öldür” kavramı ancak nirvanaya varmış ulu manituların yapabileceği bir katliammış gibi gelir onlara.

“Dabbe – Cin Çarpması” filminin fragmanını izleyince Hasan Karacadağın diğer filmlerinide anımsayıp bu konunun iyi müşteri bulacağını düşündüm. Düşünsenize en aklı başında tiplerin bile “ya ismini söylemiyelim hani şu üç harfliler” dediği bir coğrafyada bu fikir iş yapar. En kahraman türk bireyinin bile iş onları karşısına almaya gelince “tövbe tövbe” dediği bir yerde aradığınız korku figürünü buldunuz demektir. Anadolu’nun bu konuyla ilgili bir çok efsaneye ev sahipliği yaptığınıda düşünürsek, masallarımızdan tutunda batıl inançlarımıza kadar girmiş bu kavramı birileri iyi kullanırsa “bu hiçbir şeyden korkmayan çılgın Türklere haddini bildirebilir”.

İyi seyirler çılgın türkler

Yazının devamı...

Beynimizle Afilli okumak

Beyinle okumakda ne demek deyişinizi duyar gibiyim. Öyle ya bunca yıldır tüm eğitim sisteminin bize dayattığı kelime kelime sesli okuma sistemini bir anda alaşağı edecek bir sistem hızla yayılıyor etrafımızda. Herkesin diline “hızlı okuma”, “dinamik okuma” ve “beyinle okuma” gibi birkaç kelime plesenk olmuş gidiyor. İyi ama bunca senelik okuma sistemi neden şimdilerde gözden düştü ve bu yeni sistemlerin yıldızı neden parlıyor ? İsterseniz kısaca anlatalım.

Şimdiye kadar eğitim sisteminin bize dayattığı sesli kelime kelime okumak normal bir yaşantı için belkide yeterlidir. Ama işin içine eğitim sisteminde ilerlemek , sınavlara daha iyi ve kaliteli hazırlanmak, daha fazla kitap okumak yada kendini geliştirmek parolaları girince bu sistem size yetmez, yavaş gelir, çünkü bu tip okuma beynin bir faaliyeti yerine konuşma sisteminin bir evresi gibi görülür ve kullanılır. Oysa “okumak” aslında beynin konuşma hızından yaklaşık 100 kat daha hızlı bir algılama sistemidir. Ama bunu kullanabilmek bir eğitim ister. Bunca sene konuşur gibi okumayı öğrenmiş olan beyin, gerçek manada “okur” gibi okumayı öğrenmek zorunda kalır.

Hızlı okuma ile başlayan ve okumayı 4-5 kat daha hızlı ve verimli hale getiren okuma sistemlerine yeni eklenen dinamik okumada bu hız 10 – 50 kat daha fazla arttırılabilir. Dinamik okuma denen bu sistem “tüm beyinle Hızlı Okuma Sistemi” olarak tanımlanan ve daha hızlı okumanızı sağlayan bir dizi teknik içerir. Bu teknikleri öğrendiğinizde hem okuma hızınız hemde okuma ve anlama kaliteniz kat be kat artar. Buda size hem rakiplerinizin bir adım önüne geçme hemde kariyerinizde daha hızlı yükselme imkanı sağlar.

Bu teknik şu an genelde öğrencilerimiz arasında hızla yayılıyor. Çünkü hem ders kitaplarını okumak hemde sınavlara hazırlanırken daha fazla materyalden faydalanmak anlamına geliyorki, bu da tüm sistemi sınavlar , seçme ve seçilme takvimine dayanan bir eğitim sistemi içinde sizi inanılmaz derecede yukarılara taşıyabilecek bir destek oluyor. Daha fazla kitap okumak, daha fazla problem ve soru çözmek, soruları hem hızlı hemde 1 kez okuyarak doğru anlamak sizi diğerlerinden bir adım öne geçirebilecek bir mucize.

“Yahu bana birkaç kat daha hızlı okumak ne kazandıracakki” diyen arkadaşlara benden bir örnek; Üniversite sınavında sırf zamanı yetmediği için soruların bir kısmını çözemeyen ve bu yüzden yeterli puan alamadığı için istediği bölümü tutturamayan hem bir sene kaybedip hemde tekrar ev-dershane çıkmazı arasında mekik dokuyan gençlerimizi örnek göstermek isterim. Kaybolan bir sene ve kocaman umutlar. Sırf yeterli düzeyde okuyamadığı için... Ailesinin bir senelik ekstra masrafından bahsetmiyorum bile... Aynı şey birkez okuyarak tam anlayamadığı soruları birkaç kez okumak zorunda kaldığı için diğer sorulara zaman yetiremeyen geçnçler içinde geçerli. Yada üniversitede okumak zorunda olduğu kitapları sırf yanlış okuma yöntemi nedeniyle körelttiği okuma isteği nedeniyle okuyamadığı için arkadaşlarının gerisinde kalan öğrenciler içinde geçerli. Hedef sadece öğrencilermi ? mesela sektörüyle ilgili haberleri yeterince okuyamadığı için sektörü geriden takip eden ve her sezonu zararla kapatan küçük esnafımızın hali... Okumak hayatımızın her anında faal bir eylem olduğu için son derece önemli.

Hızlı okuma tekniklerinin araştırılması ve kullanılmaya başlanması ikinci dünya savaşına kadar dayanan eski bir sistem. ”

Bu sistemin eğitim sisteminde kullanılmaya başlamasıyla okuma eylemi sorgulanmaya başlıyor ve artık okumayı daha da hızlandıracak sistemlerin araştırılmasına destek oluyor. Bu araştırmalar sonunda da okumaların en afillis olan “dinamik okuma” sistemi ortaya çıkıyor. Bu sistem sayesinde okuma hızınızı konuşma hızının binlerce kat ötesindeki beyin faaliyetlerinize emanet ediyor ve ortaya çıkan mucizeye alışmaya çalışıyorsunuz. Tabi bu sistemi öğrenmek için bir kursa gidip kendinizi ve beyninizi bu öğrenim sistemine adapte etmeniz gerek. Beyninize bu işi öğrettikten sonra yaptıklarınıza kendiniz bile inanamayacaksınız.

Benden söylemesi, tercih sizin...


Yazının devamı...

Hipnoz'la İngilizce Öğrenmek

Eminim böyle bir seans hepimizin ortak hayali olurdu. Öğrenmek hem de çaba harcamadan öğrenmek geçmişten beri her insanın hayallerini süslüyor. Peki bu mümkün olabilir mi ? Hiç çaba harcamadan sadece hipnozla mucizevi öğrenme gerçekten varolabilir mi ?

Önce Hipnoz ne demek isterseniz onu bir açıklayalım. Hipnoz kabaca uyku ile uyanıklık arası bir bilinç hali. Kişideki bilincin açık olduğu zamanki dirençlerin ortadan kaldırıldığı, her komuta ve her isteme istenilen cevapların alınabildiği bir bilinç durumu. Yani bilinçaltınızın en verimli olarak işlenebildiği bir bilinç durumu. Hipnoz sayesinde bilinçaltınıza yükleyeceğiniz komutlar sayesinde birçok derdinize çözüm bulabilir Ya da öğrenme zorluğu çekiyorsanız bu sorununuza çözüm yaratabilirsiniz. Hipnoz aslında bu nedenle iyi birde öğrenme aracı.

Gelelim bizim konumuza , Hipnozla ingilize öğrenmek ya da öğrendiklerimizi pekiştirerek hızlandırmak mümkün. Bunun yöntemi kısaca şöyle ; bilinç altına saniyede 10 üzeri 9 bitlik uyaran giriyor, Hipnozcuda bu uyaranların büyük kısmını devre dışı bırakarak beynin belli bir bölgesi bu yoğun uyaranlardan arındırıyor ve daha yüksek bir performansla öğrenmeye hazır hale getiriyor. Hepsi bu. Kolay gibi gözükse de sadece uzman kişilerin elinde değerli bir yöntem olabilecek bu sistem işin ehli olmayan kişilerin elinde ise hiçbir anlam ifade etmiyor.

Bu sayede ingilizce öğrenmek son derece kolaylaşıyor çünkü bu değerli bilgiler kişinin bilinçaltına işleniyor. Bilinçaltı da aldığı her bilgiyi muhakkak sakladığı için kişi ihtiyacı olduğu anda istediği şeyi hatırlayıp kullanıyor. Bu sayede hem öğrenme zamanı kısalıyor hem de hızlanıyor. Normal şartlarda aylarca sürebilecek bu işlem bu sayede 10 – 15 gün gibi kısa zaman dilimlerine indirgenebiliyor. Burda da sihirli kelime bilinçaltı. Hayatımızı kontrol eden bu kavram aslında iyi organize ediliebilirse birkça sihirli dokunuşla daha da mucizevi hale getirebilir. Yapmamız gereken sadece bu sihirli sistemin yapısını ve kullanımını öğrenmek. Yaratıcı bize böyle bir mucize sunmuşken onun nimetlerinden faydalanmamak sanırım ahmaklık olur.

gibi geyikler ya da buna benzer birçok şehir efsanesi çoğumuzun kulağına gelmiştir. Ne dersiniz ? kimbilir belkide buda gerçek olacak ve şimdilik 10-15 gün gibi bir zamana indirilmiş olan Hipnozla ingilizce Ya da diğer yabancı dil öğrenimi çok yakın zamanda birkaç saate kadar düşürülebilecek..

Neden olmasın.. yaşayalım ve görelim..

Yazının devamı...

Başarıyı koklamak

Şimdi siz mecazi bir anlamda kullandığımı düşünüyorsunuz ama hayır, NLP nin 5 duyu üzerinden başarıya ulaşma sanatı olduğunu daha önce söylemiştik ama ne zamandır “burnumuzu başarıya nsıl sokarız” onu anlatmamıştık, bu güne kısmetmiş.

Gerçi Richard ve John NLP’yi tasarlarken koklama duyusunu ne kadar önemsediler bilmiyorum ama yeni öğreneceklerinizle ne kadar geç kaldığınızı görecek ve hayıflanacaksınız. Eminim sizde bu yazıyı okuduktan sonra dudaklarınızın üzerindeki o “mucizevi” organa hayranlıkla bakacaksınız.

Neden koklarsınız ?

Yo gerçekten soruyorum, hangi amaçla kokladığımızı yada kokunun bizi haberimiz bile olmadan nasıl bir oldubittiye getirdiğini bilmek işin en önemli kısmı aslında. Çoğumuz için burun laleteyn bir organdır. Biyolojik bir algılama aracı olarak kullanılan bu mucizevi organ çoğumuzun hayatında mesela bir göz kadar önem ihtiva etmez. Birkaç gün bulanık gezmeyi istemediğimiz için hemen doktora giden bizler birkaç haftalık kokuya duyarsızlığı diyerek göz ardı ederiz. Oysa koku hayatımızı görülen yada görülmeyen bir ahtapot gibi saran, bize istemeyerek de olsa istediğini harfiyen yaptıran son derece lider bir organdır.

Koku duyusu ön beyinde yani talamusta “ beyne giden tek duyudur. Bu özelliği sayesinde beynin birçok bölgesini irade dışı olarak da etkiler. Kokuyu algılarken beynin bazı bölümleri ki bunlar olduğu bölümlerdir, son derece baskın olarak etkilenir. Yani güzel olduğunu düşündüğünüz kokular sizi “” hissettirirken, kötü kokularda tam tersine aynı derecede yapabilir. Unutmayın koku hafızası bu yüzden görsel hafızanızdan birkaç kat daha iyi ve etkilidir. Yıllar önce hayatınızdan çıkıp giden bir kadının parfümünü hissettiğinizde hafızanızın size ne kadar kesin dürtüler yaşattığını bilirsiniz. Koku Osmanlı dan beri psikolojik bazı hastalıkların tedavisinde destek olarak da sıkça kullanılmıştır. Özellikle bu tür hastalıkların tedavisinde etkin olarak kullanılan bir bitkidir. Yapılan bazı araştırmalar gül kokusu ile havalandırılan odalarda teste tabi tutulan deneklerin seviyelerinde belirgin artışlar gözlemlenmiştir. Aynı amaçla yapılan deneylerde gül ile beslenen farelerin hafızalarının güçlendiği ile ilgili bir çok sonuç mevcuttur.

Yani eğer hafıza ve algı problemleriniz olduğunu düşünüyorsanız ve sınavlara hazırlanırken destek istiyorsanız odanızda bulunduracağınız renk renk kokulu güller sizi pozitif olarak hazırlayacak öğrenme basamağınız siz farkında bile olmadan birkaç basamak artacaktır.

Bir başka çözümde olan olan kişiler içindir. Bu kişiler eğer yaşadıkları ortamlarda lavanta çiçeği yada kokusu bulundururlarsa bu sorunlar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Yani sınav öncesi stress ve buna bağlı uyku sorunlarınız varsa işte size süper bir reçete...

Baba ve anneleride unutmayalım. Eğer ergenlik çağında çocuklarınız varsa esanslı kokuları odalarında bulundurursanız o asi , inatçı ve hırçın genç gidecek yerini huzurlu, anlayışlı ve başarılı bir genç melek alacaktır. Lavanta ve bergamut kokuları beyindeki endorfin hormonunu 8-10 kat arttırırken buda sizi mutluluk hormonu dolu birer sevgi pıtırcığı haline getirebilir.

Unutmayın koku duyusu 24 saat boyunca aktif olan ve beyin tarafından hiç yapılmayan tek duyudur. Yani uyanıkken bu kokular nasıl sizi sizin haberiniz yokken dizayn ediyorsa uyurken odada bulunduracağınız aynı kokular sizi sabaha kadar bambaşka bir birey yapabilir.

Konsantrasyon için limoni fesleğen kullanabilir, daha fazla mutluluk için gül, yasemin ve ıtır’dan faydalanabilir, unutkanlığınıza zencefil ve biberiye ile son verebilir, abuk-subuk fobilerinize sandal ağacıyla dur diyebilirsiniz.

Görüyorsunuz NLP nin size sunduğu bir mucize daha... Şimdiye kadar sadece tıkandığında aklınıza gelen burnunuz meğer sizden nasıl bambaşka bir birey yaratabiliyormuş. Meğer nasılda mucizevi bir işlevmiş. Bunda sonrası sizin elinizde, ya kendinizi daha başarılı ve daha yetkin bir birey yapmak için öğrenirsiniz yada yokmuş gibi davranıp görmezden gelebilirsiniz.

Ne dersiniz ,

Yazının devamı...

Telekinezi nedir? Nasıl yapılır?

Son zamanlarda hem sinema sektöründe hemde televizyonların şov programlarında sıkça görmeye başladığımız bir gösteri var . Elindeki kaşığı ona hiç dokunmadan eğip büken yada masanın üzerindeki maddeleri bedenini kullanmadan havaya kaldırarak yerlerini değiştiren insanları eminim sizde görmüşsünüzdür. Çoğu zaman diye savsakladığımız bu gösteri acaba gerçekmi ? Eğer gerçekse insan nasıl oluyorda bedenini kullanmadan etrafındaki canlı yada cansız varlıklara hükmedebiliyor ? Gelin bu fenomeni yakından incelemeye başlayalım.

İnsan bedeni son derece zor ve meşakkatli şeylere dayanabilir, olağanüstü olaylara karşı dirençli olabilir. Ama bunu yaparken sadece bedenin sahip olduğu kuru bir direnci kullanmaz. Kafatasının içindeki o mucizevi peltemsi şeyi yani beyni de kullanır. Zaten insanı mucizevi hale getirende o bir avuç peltemsi şeydir. Telekinezi dediğimiz olayıda mucizwevi kılan işte o peltemsi şeyin gücüdür.

Beyin hala sırları tam olarak çözülememiş bir fenomendir. % 10 - 20 arasında bir kısmını kullanabiliyor olsakda kalan % 80 in keşfedilmemiş sırları hala bir mıknatıs gibi bizi kendine çekiyor. Elinde 100 birim varken 20 birimiyle yaşamaya devam etmek bilim insanlarının yetindiği bir şey değil. İşte telekinezi o halen içeriğini bilemediğimiz % 80 lik kısmın işi.

Telekinezi kelime anlamıyla uzaktan hareket manasına gelen iki kelimenin birleşiminden oluşan bir sözcük. Yani yaptığımız şey uzaktan yani bedeni kullanmadan etrafımızdaki etkilemeye çalıştığımız cizimlere hareket enerjisini verebilmekden ibaret. Bu ya bir kaşığı eğip bükmek yada onun yerini değiştirmek olabileceği gibi bedenini havaya kaldırıp uçabilmek yada başka bir canlının yaşamına son vermeye kadar giden karanlık bir çerçeveyi kuşatıyor. Beynimizin sahip olduğu enerjiyi etkilemek istediğimiz cisme aktardığımızda bu enerji kinetik enerjiye çevriliyor ve o cisme hareket yada kuvvet olarak yansıyor. Böyle söylemek son derece kolay gelse bile son derece zor bir iş. Bazılarında bu doğuştan varolan bir yetenek , örneğin bu konuda eşsiz bir hayran kitlesine sahip olan ve bilimsel çalışmalarda olarak adlandırılan bir güce sahip olan Uri Geller gibi. Kendisi biliyorsunuz bir zamanlar Türkiyedeki bir şov programında bize bu özelliklerini sıkça sergilemişti. Uri Geller’e göre bu tamamen beynin sahip olduğu bir gücün sdışavurumu. Bu gücü beyninizle yönlendirmek ve istediğiniz maddelere transfer etmek ise zaman alan bir eğitim ve konsantrasyonun sonucu. Yani kimilerinde doğuştan varolan bu güç kimilerinde ise aylarca süren bir çalışma ve konsantrasyon sonucu öğrenilen bir yöntem.

diye bir düşünceniz varsa hemen söyleyelim. Bu gücünüzü kaşık bükmekte kullanabileceğiniz gibi farklı alanlara kanalize etmenizde mümkün . Örneğin telepati yada durugörü dediğimiz beynin gücünü kullanmayı öğrenerek yapacağımız çalışmaların bir sınırı yok. Bir kaşığı eğip bükerken beyniniz o gücü oluşturacak enerjiyi vücuttan adeta sömürür. Beden beyne ihtiyacı olan enerjinin çok çok küçük bir kısmını kullanıma sunabildiği için beynin yapabilecekleri şimdilik son derece sınırlıdır. Ama beynin kullanabildiği bu güç için gerekli enerjinin tamamını bedenin beyne verebildiğini bir düşünsenize ? Şimdilik kaşık bükmeyi anca başarabilen beyin gerekli enerjiyi alabildiğinde önündeki tankları yada savaş uçaklarını kartondan birer maketmiş gibi bir hareketiyle paramparça ettiğinde ne olacak ? İşin enteresanı bu iyiniyetli bir asker olduğunda sorun yok, ama çizgi romanlardaki dünyayı ele geçirmeye çalışabilecek bir psikopat olduğunda karşısında kim duracak ?

Çünkü beynin yapabileceklerinin sınırı eğer gerekli enerjiyi sağlayabilirse sadece hayalgücüyle sınırlı.

Şimdilik sadece ufak gösteriler halinde insanların eğlencesine sunulan bu telekinetik şovlar bence çok yakında birer süper kahraman yada süper suçlu nun prototipi gibi.

Siz ne dersiniz ? telekinezi bir mucizemi yoksa sonun başlangıcımı ?

Yazının devamı...

E-Kitap ve geleceği

Benim için zaman ve mekan kavramının sıfırlandığı tek yer kitapçılar ve kütüphanelerdir. O yıllanmış kağıt ve kurşun mürekkep kokusu müptela etmiştir beni… Eminim kitap sevenler için bir kütüphaneye girdiklerinde aldıkları haz anlatılamaz. O yüzlerce sayfanın arasındaki anlatılanların gizemi bir mıknatıs gibi çeker kitap kurtlarını kendine. Evimdeki küçük kütüphanemde benim için bir ibadethane gibidir.

Ama son zamanlarda ortaya çıkan ve bir virüs gibi hızla yayılan ekitap denen bir mucize varki onu tanıtmak istiyorum size bu ay. Artıları ve eksileriyle ne varsa anlatacağım.

Ekitap kavramı elektronik kitap kavramının kısaltılmışıdır. İngilizce “ebook” olarak kullanılan bu kavram aslında bilgisayar ve bilgisayar temelli ekipmanların ( Cep telefonu, tablet bilgisayar vs.) kullanabileceği bir dosya formatıdır. Bu dosya formatıyla yazılan her eser kitap roman şiir vs. , bu ekipmanlar tarafından kolayca kullanılıp depolanabilir. Sizin kitapçıdan aldığınız 600 sayfalık bir roman ekitap halini alınca sadece birkaç yüz kilobaytlık bir yer tutar. Hem depolanması hemde maliyeti açısından son derece ucuz ve kullanışlıdır. Kağıt, baskı maliyeti yada diğer masraflar ekitapda olmadığı için basılı bir kitabı 25 tl ye alırken ekitabını sadece birkaç liraya alabiliyor olmanızın temelinde bu yatar. Kullanımı kolay, saklaması kolay ve depolanması kolay bir materyaldir ekitap. Koca bir kütüphanenin içeriğini minicik bir usb ye sığdırabilme mucizesini yaratır. Her ne kadar yayıncılık sektörü için bir mucize gibi gelsede aynı zamanda kişisel yayıncılığıda son derece kolaylaştırarak bindiği dalı keser gibi görünmektedir. Gelin nedenine kısa bir göz atalım.

Eğer yeni yetme bir yazarsanız ve ilahi bir yeteneğiniz yoksa hazırladığınız bir kitap dosyasını herhangi bir yayınevine kabul ettirmek en az yeni bir yayınevi kurmak kadar çetrefilli bir iştir. En az 6 aydan başlayan editör incelemeleri, daha sonraki sözleşme aşaması insanı canından bezdirir. Ama eğer aynı dosyanızı ekitap olarak yayınlamak isterseniz her şey sizin elinizdedir. İşte bu ay size bir ekitap yayınlamanın püf noktalarını ve yazımından satışına kadar nelere ihtiyacınız olacağını gösteren bir yol haritasını göstereceğim.

Öncelikle kitabınızın hangi formatta olacağına karar vermeniz gerekir. Piyasada yirmiden fazla ekitap formatı vardır. Bunlardan en fazla kullanılanları pdf, Microsoft reader ve epub reader dır. Bu programlarda hazırlayacağınız bir ekitap genel kullanıcıların tamamına yakınına hitap edeceği için okunurluluğunuzu arttıracaktır. Bu programlarda ekitap hazırlamak için standart programlar mevcuttur ve piyasada cüzi fiyatlarla bulabilirsiniz.

Seçtiğiniz programı bilgisayarınıza kurduktan sonraki aşama editoryal incelemedir. Hazırladığınız ekitap dosyasının bir editoryal incelemeden geçmesi gerekir. Buna kısaca yazım hataları anlam kaymaları veya dipnot ve kaynak güncellemeleri diyeceğimiz bu aşama eserinizin profesyonelleşmesiyle doğru orantılıdır. Hiç kimse her sayfada ayrı bir yazım hatası ve anlamsız kavram hatalarının olduğu bir eseri okumak istemez. Onun için ilk yapmanız gereken bu hataları tamamen ortadan kaldırmaktır.

Gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra program sizden belgenizi kaydetmeniz ister, kaydettiğinizde kendi uzantısı ile dosyanızı kaydeder ve oluşturduğunuz dosya artık bu tip elektronik cihazlarla okunabilecek formatta bir ekitaptır.

Bir sonraki aşamanız ekitabınızın telif haklarına sahip olmaktır. Zira kitap telif sisteminde geçen tüm doğrular ekitap sistemi içinde vazgeçilmezdir. Telif haklarınıza sahip olmanız için en kısa yol belgenize bir zaman damgası almak ve bu damgayı saklamaktır. Piyasada size çok cüzi fiyatlarla zaman damgası sağlayan birçok firma mevcuttur. Elde edeceğiniz bu belge hazırladığınız ekitabın tamamen sizin eseriniz olduğu anlamına gelir.

Bu aşamada bittikten sonra hazırladığınız ekitabınıza uygun bir kapak tasarlamak bir sonraki aşamadır. Bunun içinde size profesyonel programları değilde piyasada bedavaya bile bulabileceğiniz ve internet arama motorlarında “ 3d kitap kapağı tasarlama yazılımı” olarak ulaşabileceğiniz hazır yazılımları önereceğim. Hiçbir profesyonel yetenek yada beceri gerektirmeyen bu programlar sadece sürükle bırak mantığıyla birkaç tuş darbesiyle hazır 3 boyutlu kapak tasarımları yapmanıza olanak verir. Hazırlayacağınız kapak da bitince yapmanız gereken son şey ekitabınızı dağıtmak yada profesyonelce satışa sunmaktır. İnternette ekitap satışı yapan bir çok firma mevcuttur. Aynı zamanda normal kitap satışıda yapan firmalar sadece yayınevleri aracılığıyla ekitap satışı yapar. Bununda nedeni halen türkiyede ekitaplara yönelik bir telif ve hak standartı oluşturulamasıdır. Çalışmalar halen devam ediyor ama yazımı yazdığım ana kadar hala bir çözüm bulunabilmiş değildi. Genede birçok internet satış yeri yazarlardan elen ekitaplarıda satışa sunmaktadır. Tek yapmanız gereken bu sitelerden birine başvurup eserinizi sözleşme ve satış anlaşması karşılığında satışa sunmaktır. İşte bu kadar basit. Sadece temel bilgisayar becerilerine sahip herkes kendi ekitabını yazıp yayınlayabilir ve satışını profesyonelce yapabilir. Şimdilerde daha çok yeni bir konu olduğu için pek bilinmesede birkaç yıl içinde kişiye özel yayıncılık kitapseverlerin sıkça duyacağı bir kuram olacaktır.

Klasik kitap tutkunları ekitaba her zaman mesafeli yaklaşsada kullanım kolaylığı, ulaşılabilirliği, maliyeti ( Özellikle ağaç dostu ) ve saklanabilirliği açısından geleceğin en önemli fenomeni olmaya aday bence ekitap.

Düşünsenize bir oda dolusu kitabı bir mp3 playerin içine sığdırabilen bu teknolojinin bir sonraki adımını merak ediyorum doğrusu…

Yazının devamı...

Atatürk ve NLP

NLP hayatın her döneminde varolmuş bir kavram. Sadece uzun bir süre birilerinin gelip ona bir isim vermesini beklemiş. İstiridye içerisindeki bembeyaz bir inci gibi dışına bakarak ona “hikayeden teyyare” diyenlere içini göstererek en güzel cevabıda vermiş. ”Cevizi kırmayan hepsini kabuk sanır” sözündeki gibi onu anlamak istemeyenler için NLP sadece kabuk olmuş. Ondandırki NLP sadece anlayana birşey ifade eder, anlamayanın da kabuktan başka nasibi yoktur.

Eğer Atatürk yaşarken bu kavram populer olsaydı şüphesiz en büyük NLP ustasıda Atatürk olurdu. O , cesareti , azmi , başarıları ve hayatına bu düsturları nakış gibi işleyişi nedeniyle aslında en büyük NLP ustasıdır. Onun haytını incelediğinizde sıfırdan bir cumhuriyet kurarken yaşadıkları ve dünyaya başkaldıran yapısıyla nasıl bir mucize yarattığına şahit olursunuz. O asker omayı kendi istemiş bu uğurda ailesine karşı çıkmış , Doğru bildiklerini cesaretle savunmuş , hapse girmiş, işkence görmüş ,birçok kez sürgüne gitmiş ,vurulmuş, vucudunu cephelerde tarumar etmiş, başına gelen onca felaketten sonra bile azmi ve yaşama hevesini bir an olsun bile yitirmemiştir.

Bu uğurda bir ömür harcamış yaptığı inkilaplar yenilikler ve devrimler ile sadece kendisinin değil her vatandaşının kendini değiştirip yenilemesine vesile olmuştur. Onun bu yaptıkları NLP nin içinizde yaratmaya çalıştığı o yenilikçi azmi göstermezmi ?

O ; “Eğer Cumhurreisi olmasam, Maarif vekilliğini isterim” diyecek kadar eğitime düşkün, ömrü boyunca 4000 e yakın kitabı ezber derecesinde okumuş, şiir yazmış, 3 dil bilen, kitap tercümeleri yapmış, kitap yazmış ( ki bunlardan biri Geometri kitabıdır) film senaryosu yazmış, dergi ve gazeteler çıkarmış( ki bunlardan biri sadece kendi elyazısı ile çıkarılmıştır) halkının kendisine BAŞÖĞRETMEN diye hitabettiği bir liderdir.

Evet; o zaman adı NLP değildir, devrimlerdir, inkilaplardır, tarım ve sanayi yapılanmasıdır, diriliştir , bir milletin dizleri üzerinden ayağa kalkma çabası, kısaca bir kitle modellemesidir.

Eğer NLP bir mucize ise Atatürk bu mucizenin nirvanasına çoktan ulaşmış, her vatandaşının da ulaşması için elinden ne gelirse yapmaya çalışmıştır.

NLP nin kutsal kitabını mı okuma istiyorsunuz ?

NUTUK” kitabını okuyun, size yetecektir....

Serkan ERTEM

Yazar & Yaşam Koçu

Yazının devamı...

Öğrenmeyi öğrenmek

Bazıları için bir yaşam felsefesi bazılarımız içinde sancılı bir eylem. Dünyaya gelişimizle başlayıp toprağa karıştığımız ana kadar süren daimi bir süreç. Bu süreci eğlenceli hale getirmekte bir vicdan törpüsü haline sokmakta bizim elimizde. Temelinde “öğrenme” eylemini tanımak yatıyor. Peki nasıl?

Öğrenmek bir eylemdir, bilinç ve bilinçaltının ortaklaşa yaptığı, beynimizin kapasitesi seviyesinde hızlı yada yavaş ilerleyen gerekli bir eylem. Bu eylemi kimileri eğlenceli bir yaşam felsefesi haline getirirken kimileride hayatta önlerine olmayacak engeller çıkaran bir dert olarak görür. Bunun nedeni öğrenme biçimimizi tanımıyor olmamızdır. Eğer insan kendi duyularını ve öğrenme biçimini tanımıyorsa ona dayatılan ve aslında onun tarzı olmayan bir öğrenme biçimiyle bocalar ve verimli olmaz. Peki bunu nasıl aşar ? Bunu aşmanın en temel ve kolay yolu NLP ile kendimizi ve öğrenme biçimizi tanımaktır. Bu sayede kendimize uygun bir yol haritası ve öğrenme biçimi seçebiliriz. NLP duyularımızı eğitip daha iyiye ulaştırma yöntemi olduğuna göre bunu yaparken elbetteki öğrenme biçiminizi temel alır. İyi ve verimli bir öğrenme hayatta sizi daha başarılı yapan sihirli bir değnektir. Bu biçimi seçmekte kendimizi tanımaktan geçer. NLP size bu imkanı verir ve sizin için en ideal öğrenme sistemini size uyarlar. Kimi görüp dokunarak görsel algıları kullanarak daha kolay öğrenirken, kimi daha fazla okuyup tekrar ederek daha kolay öğrenebilir. Bu tamamen sizin öğrenme alışkanlıklarınız ve yeteneğinizle ilgilidir. Mesela % 1 kadar kitle tadarak öğrenirken % 12 lik bir kitle sadece dinleyip duyarak daha kolay öğrenir. Ama % 85 lik kitle ise görerek öğrenmektedir. Yani siz bu % 85 lik bölüme giriyorsanız okuyarak alacağınız verim sadece % 20 dir. Ama aynı konuyu görüp algılıyarak % 90 daha hızlı ve verimli öğrenirsiniz. Buda sizin bundan sonraki hayatınız boyunca yaşayacağınız başarı yada hayalkırıklıklarının temel nedeni olabilir. Olay bu kadar ciddidir.

demek aslında ” demekle eşdeğerdir. Yeni aldığınız en ufak elektronik aletleri bile kullanmadan önce açıp kullanma klavuzuna bakan birey nedense ömrü boyunca kulanacağı beynini en verimli şekilde kullanmasını sağlayacak temel doneleri görmezden gelir yada savsaklar. Aslında extra hiçbir çabayada gerek yoktur. Sadece NLP öğrenerek duyularını, bilincini ve öğrenmenin merkezi beynini nasıl programlayacağını bilir, buda ona mucizevi bir başlangıç yapacak temeli sunar.

Yani her zamanki gibi NLP sizi olduğunuzdan daha iyi hale üstelikte sadece sizi kullanarak getirir. Hayatına NLP yi bir şekilde sokan insanların diğer insanlardan hep bir adım önde olmasının nedenide budur. Çünkü onlar birşeyleri öğrenmekten önce nasıl öğreneceklerini öğrenmiş şanslı zümredendir. Bu tamamen bir tercihtir ve hayatınızı belirleyen bir mucizedir.

Şimdi size soruyorum; neyi tercih edersiniz,

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.