SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sağlıklı Yeni Yağlarla Tanışın!

Yüzlerce yıldır sofralarımızı renklendiren genellikle zeytinyağı, ayçiçek yağı gibi yağlar oldu. Oysa artık pekçok tohum ve bitkinin de yağları elde edilebiliyor. Herbirimizi şaşırtacak derecede faydaları olan bu yağları insanoğlunun daha çok bilmesi ve faydalanması gerek. Doğanın mucizesi bu yağlardan bazılarını yavaş yavaş sofralarımızda yemek ve salatalarımızda kullanmaya başladık. Hatta cildimiz ve saçlarımız için bile bu yağlardan faydalanır hale geldik. Peki bu yağların gerçek anlamda faydalarını biliyor ve doğru tüketiyor muyuz?

Bazılarını bildiğimiz, çoğunu yeni yeni duymaya başladığımız farklı yağlara ve beslenmemizdeki faydalarına bir göz atalım.

Tropikal iklimlerin en güzel ağaçlarından, en mis kokulu,en lezzetli meyvelerinden biri hindistancevizi. Son dönemde meyvesi yanı sıra sütünü de marketlerde bulmaya başladık. Bu kadar hoş bir meyvenin yağı da mucize bir besin kaynağı desem pek şaşırmazsınız sanırım. Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlayan ve artık büyük marketerde ve aktarlarda rahatlıkla bulabildiğimiz hindistan cevizi yağı orta zincirli yağ asitlerinden (MCT) oluştuğu için, trans yağlar dediğimiz yağlara göre çok daha sağlıklı bir seçenektir.

Sindirim sisteminin düzenlenmesine katkıda bulunan hindistan cevizi yağı bağışıklık sisteminin de en etkili savaşçılarından. Kilo vermek isterken nasıl ve hangi yağı kullanacağını bilemeyenler!İşte size öneri! Vücutta çabucak enerjiye dönüşen bu yağ sayesinde , metabolizmanız hızlanabilir ve kilo vermenize destek olabilirsiniz. Isıya dayanıklı tek yağdır! Isıya dayanıklı olmayan yağlar, ısı ile birleştiğinde vücudumuza büyük zararlar veren serbest radikallerin oluşumuna neden olur. Bu nedenle hindistan cevizi yağını mutfaklarınızda güvenle kullanabilirsiniz.

Güzelliğine düşkün hanımlara da hdistancevizi yağının harika bir nemlendirici olduğunu hatırlatalım. Cildinize ve saçlarınıza düzenli olarak uygulandığınızda , pürüssüz bir cilte ve yumuşak ve ışıltılı saçlara çok kısa sürede sahip olabilirsiniz..

Son yıllarda marketlerde ve pazarlarda görmeye başladığımız bir meyve avakado. Tadını beğenenler ve beğenmeyenler olarak iki gruba da ayrılmış olsak ta faydalarını öğrendiğimizde kesinlikle tüketilmeli.

Peki avakadonun yağı ne gibi faydalara sahip?

14 çeşit farklı mineralden oluşan zengin içeriğiyle kesinlikle hücre yenilenmesini sağlıyor ve bizleri yaşlanmanın yıkıcı etkilerinden koruyor.

Güncel sağlıklı beslenme yaklaşımlarına baktığımızda yüksek omega-3 yağ asitlerine sahip avakado yağının mutfaklarımızda hak ettiği yerini alması gerektiği sağlık çevrelerince belirtilmektedir.Kalp ve damar sağlığını koruyarak kolestrol, ve eklem iltahabı gibi rahatsızlıkların tedavisine katkı sağlayan avakado yağı, aynı zamanda cilt tarafından kolaylıkla emilebilen bir yağdır. E, A ve D vitaminleri açısından zengin olan bu yağ, cildin yenilenmesini, nemlenmesini, akne ve yara izlerinin tamir edilmesinde de oldukça etkili.

Ayrıca cilde düzenli uygulandığında içeriğindeki yüksek B12 vitamini sayesinde sedef hastalığında da azalma kaydedilmiştir.

E vitamini, potasyum, magnezyum ve çinko gibi zengin minerallerin yanında, Omega 3, 6, 9 yağ asitlerini de barındıran keten tohumu yağı , soğuk press şeklinde tüketildiğinde , içerisindeki faydalı maddelerin vücut tarafından emilimi daha yüksek oranda sağlanır.

Bağışıklık sisteminin güçlenmesinde çok etkili olan bu yağ, kalp ve damar hastalıklarına karşı da koruyucu görevini görür. Sindirim sisteminin düzenlenmesi ve kabızlığın giderilmesinde etkili olan keten tohumu yağı ayrıca kadınlarda menapoz döneminde ve adet dönemlerinde yaşanan sıkıntıları azaltarak kemiklerin güçlenmesini sağlar.

Saçların ve tırnakların güçlü, sağlıklı uzamasını sağlayan bu yağ, ayrıca kanser riskini de azaltır. Göğüs, cilt, prostat, kolon kanseri gibi kanserlere karşı etkili bir kouyucudur.Sinir sistemini tamir edici özelliği sayesinde parkinson, MS gibi hastalıklaınn tedavisine destek olur.

Keten tohumu yağı da ısıya dayanıklı bir yağ olmadığından yemeklerinize pişirme işlemi sonrasında ekleyebilir, salatalarınızda rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Binlerce yıldır tohumlarından şifa bulduğumuz çörek otunun soğuk pres yöntemi ile hazırlanan yağı da bir şifa kaynağıdır adeta. Bağışıklık sistemini güçlendiren ve alerjik problemlere çözüm olan bu yağ,hücre yenileyici özelliğiyle iltahap ve yaraların iyileşmesini de hızlandırır.

A, B, C vitaminleri açısından zengin olan çörek otu yağı, aynı zamanda kalsiyum, çinko, potasyum ve magnezyum içerir. Kan şekerini düzenleyerek, kolestrolü düşürür. Ayrıca sindirimi düzenledği için kabızlığın etkili bir düşmanıdır. Vücuda enerji ve zindelik veren çörek otu yağı, kas ağrıları, baş ağrısı ve saç dökülmesinde de oldukça etkilidir.

Yemeklerden yarım saat önce ılık suya karıştırılarak alınan 1 çay kaşığı çörek otu yağı , iştahı kapatır ve sindirimi hızlandırarak zayıflamaya etki eder.

Yüzyıllardır sofralarımızdan eksik etmediğimiz , özellikle Akdeniz mutfağının baştacı sayılan zeytinyağının lezzetinin yanı sıra faydalarını pekçoğumuz bilsek te yine de hatırlamakta fayda var.

Kalp ve damar sağlığının korunmasınnın yanısıra, kolestrolü dengede tutma ve damar tıkanıklığını önlemede oldukça etkili olan zeytinyağı aslında bir gençlik kaynağıdır. Evet! Hücrelerin yenilenmesini sağlayarak yaşlanma etkilerini geciktirir.Cilde ve saçlara ışıltı ve parlaklık verir. Hazmı en kolay yağlardan biri olduğu için sindirimi düzenler ve kabızlığı giderir. Isıya dayanıklı bir yağ olmayan zeytinyağını en sağlıklı tüketme şekli, yemekler piştikten sonra üzerine dökülmesi yöntemidir. Böylelikle ısıyla oluşabilecek vücudumuza zarar veren serbest radikallerin ortaya çıkması önlenmiş olur

SEVİLAY ÖZTÜRK

Yazının devamı...

DIŞ TEMİZLİK KOLAY, İÇ TEMİZLİĞİNİZİ YAPTINIZ MI ?

Bağırsak temizliği insanoğlunun binlerce yıldır hastalıkların tedavisi için uyguladığı bir arınma yöntemidir. Tarih boyunca bağırsak temizliğinin çeşitli şekilleri vücuttaki zehirleri atmak ve kronik hastalıkları tedavi etmek için kullanılmıştır. Milattan önce Mısır Papirüslerinde yazıldığı gibi insanoğlu zaman zaman bağırsağa at sütü, eşek sütü,bal, sirke,zeytinyağı, sarımsak gibi doğal ürünler vererek şifa aramışlardır.

Çoğumuz stresli yaşam tarzı ve kötü beslenme alışkanlıkları edinme sonucunda kabızlık , gaz , şişkinlik ve hazımsızlık problemlerini daha sık yaşamaya başladık.Bunun yanı sıra lifli gıdalar tüketmeyen ve az su içen bir toplum olduğumuzu düşünürsek, bedenimiz yine de yıllar içinde bizi iyi idare ediyor diyebiliriz.

Tuvalet alışkanlıkları konuşmayı ayıp ve sevimsiz bir konu olarak algılasak ta bağırsaklarımızın aslında vücudumuzun en önemli organlarının başında geldiğini,( neredeyse ikinci beynimiz ) belirtirsek, ona fazlasıyla haksızlık ettiğimizi söyleyebilirim.

Sindirim sistemimizin beşte birini oluşturan kalın bağırsağımız (1,5-2 m) anüs ile ince bağırsağımız arasındaki kısımdır ve miğdenin hemen altında yeralır.Yenilip içilenin son durağı olan kalın barsağımızın görevi, dışkıda kalan mineralleri ve suyu çekmektir. Geriye kalan dışkının içindeki toksin diyebileceğimiz enflamatuar maddeler ile mukoza zarının uzun süreli teması, zaman içinde çeşitli barsak hastalıklarına sebep olabilir. Bu nedenle ara ara Angel of Water ve Hidro Kolon bağırsak temizliği terapileriyle arınabilir ve bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Hemşiresiz, herkesin kendi kendine yapabileceği etkili kalınbağırsak yöntemidir.Anüsten itibaren yaklaşık 10-15 cm lik kısmın temizliği sağlanır.40-45 dakikaklık bu uygulama özel kliniklerde kendi özel (Doğum yatağına benzer) yatağında ve su veren makine ile yapılmaktadır. Rektal yoldan anüse ince bir kanül yöntemiyle makine su verir ve dolan suyun boşaltılması sırasında biriken toksinler suyla beraber atılır. Ağrılı ve acılı bir yöntem değildir.Uygulama sonrası ciddi biçimde rahatlama sağlanır.

Sağlıklı insanlar için üç ayda bir, önleyici tedbir almak isteyenler için ayda bir, kabızlık gibi problem yaşayanlar için de daha sık uygulamalarla bu terapiden faydalanabilirsiniz. Uygulama sonrası floranın güçlendirilmesi için düzenli Probiyotik kullanımı önerilir.

Besinlerin emilimi ve atıkların atılabilmesi için temiz bir bağırsağa ihtiyacımız vardır. Sağlıklı çalışan bağırsaklar da arınmanın ön koşuludur. Günde 1-2 kez tuvalete çıkıyor olmak sağlıklı olmakla beraber kişinin diğer bir kolon temizliği yöntemi olan kolon hidro terapiye ihtiyacı olmadığı anlamına gelmez.Sağlıksız bir beslenme ve sağlıksız bir yaşam tarzı kalın bağırsağı zayıflatır ve kolon duvarlarında atıklar birikmeye başlar.Bu atıklar sağlıksız bakterilerin üremesine neden olur.Kolon atık maddelerle( parazitler, bakteriler, mantar) ile dolmaya başlayınca bu enflamasyon, kolon yüzeyinin kabarmasına ,besinlerin normal emilimine, salgılama fonksiyonuna ve kolonun normal kasılma fonksiyonuna zarar verir.

Binlerce yıldan beri bilinen bağırsak temizliğinin en modern ve en etkili şekli kolon hidroterapidir. Tecrübeli ve bilgili bir terapistin eşliğinde yapılan kolon hidro terapi arınma programlarında ve özellikle göbek bölgesinde biriken fazla kilolarda son derece etkili bir yöntemdir. Yaklaşık 40-45 dakika süren uygulamada bağırsaklara birkaç defa su verilir ve bağırsaklardaki mukoid plakların atılmasını sağlar.Kolon Hidroterapinin etkisini artırmak için öncesinde 30 dakikalık bir karın masajı tavsiye edilir. İşlem sırasında uygulanan karın masajı da suyun kalınbağırsağın kıvrımlarına ulaşmasını ve etkin boşaltımı sağlar. Eğer sıvı beslenmeli 7 günlük bir detoks programı uyguluyorsanız detoksunuzun 3. ve 7. gününde kolon hidro terapi yaptırarak gerçek arınma sağlayabilirsiniz.

Kolon Hidro Terapi 1970’li yıllardan itibaren, şeker, kilo, tansiyon, depresyon, romatizmal hastalıklar, astım ve cilt hastalıkları gibi kronik hastalıklar artınca bağırsak temizliği ana tedavi olarak tekrar gündeme geldi.

Eğer bağırsaklarınız iyi çalışmıyorsa, onların işi diğer arınma organlarına kalacaktır. Örneğin bazı cilt problemleri bu sorundan kaynaklanabilir. Arınma programlarında ciltte rastlanan kaşıntılar ve kızarıklıklar da bedenin yoğun bir arınma süreci yaşadığının işareti olabilir.

Kolon hidroterapi yaptıran kişiler bu terapiyi basit bir lavmana göre daha rahat ve konforlu bulmaktadırlar. Çünkü bu metotta kişinin ıkınması ve kasılmasına gerek olmayıp bağırsak otomatik olarak hortum sistemiyle boşaltılmaktadır.

Kolon hidroterapi seansından 2-3 gün önce bol lifli ve daha sıvı( çorba ve sebze +meyve suları ) gıdalar tüketilmelidir. Terapiye aç ya da tok gelmeniz farketmez.Seans sonrasında besleyici yiyecek ve içecekler (sebze çorbası, meyve ve seze suları) tüketilmelidir.

Kolon hidroterapinin etkisini arttırmak için arınmaya yönelik bir beslenme, ozon tedavisi, masaj, egzersiz, manyetik alan tedavisi gibi uygulamalarla bir arada yaptırılması önerilir. Sonrasında düzenli probiyotik kullanımı önerilir

*Bağışıklık sistemini güçlendirir ve arınmayı sağlar

*Sindirim problemleri, gaz ve şişkinlikler, kabızlık veya düzensiz dışkılama gibi durumların dışında kolitis ülseroza, kron hastalığı, enfeksiyöz ve non enfeksiyöz kolitler, iltihaplı olmayan divertiküller de faydalıdır.

*Sık sık enfeksiyona yakalanma halleri, baş ağrısı, migren ve depresyon hallerinde önemli bir destek terapidir. Amerika’da yapılan bir bilimsel çalışmaya göre, bağırsak fonksiyon bozuklukları depresyonların ilk sıralardaki nedeni olarak tespit edilmiştir.

*Her türlü alerjik durum, sedef, egzema, akne gibi cilt hastalıkları, karaciğer yağlanmaları ve karaciğer fonksiyon bozuklukları, alerjik astım bronşial, romatizmal hastalıklar, kireçlenmeler de oldukça faydalıdır.

*Toksik atıklarla yüklü ve doğru çalışmayan bir bağırsak , kronik obezite tedavilerinde uygulanabilir.r. * *Alkol, ilaç ve nikotin bağımlılığında bağırsakta oluşan reseptörleri azaltarak bağımlılıktan kurtulmaya katkı sağlamaktadır.

*Özellikle hayvansal, unlu, şekerli ve katkı maddeli ürün ağırlıklı beslenenlerde oluşan ve sindirilemeyen atık birikimlerini temizleyerek kolon fonksiyonlarını restore eder. Böylece bedende toksin birikimini önleyerek önemli bir arınma fonksiyonu gerçekleştirir.

*Sindirim sisteminin daha etkili çalışmasını sağlar.

*Bedensel ve zihinsel enerjiyi arttırır.

*Cildi canlandırır, güzelleştirir.

*Konsantrasyonu arttırır.

*Vitamin, minerallerin ve esansiyel yağ asitlerinin emilimini arttırır.

*Kilo verme programını destekler.

*Daha sağlıklı bir uyku sağlar.

*İlaç, alkol ve sigara kullananlar için önemli bir arınma ve temizlenme uygulamasıdır.

*Kişiye hafiflik, zindelik ve rahatlık hissi vererek iyi hissettirir.

Sağlıklı bir flora bağırsak duvarına sıkı bir şekilde tutunur. Büyük ölçüde sudan etkilenmez. Ancak dışkıda ve serbest olarak bağırsakta bulunan flora azalır. Bu ise zaten amaçlanan birşeydir. Ancak bu şekilde yeni ve sağlıklı bir flora oluşumuna zemin hazırlamış oluyoruz.

Kolon hidroterapi genel olarak rahatlatan ve ferahlatan bir uygulama olmakla birlikte, toksik birikimlerin temizlenme süreci arınma orucunda olduğu gibi geçici bir “iyileşme krizi” ne neden olabilir. Tıpkı oruçta olduğu gibi, ilk başlarda baş ve eklem ağrıları olabilir. Bunun nedeni ise metabolizma artıklarının mobilize edilerek geri emilimidir. Bu durumda ikinci seansı ertesi gün yaparak şikâyetler ortadan kaldırılabilir.Nadiren karın krampları görülebilir. Başkaca bir komplikasyon, hemen hemen imkansızdır.

*İleri derecede kasık fıtığı varsa

*Üzerinden henüz 6 ay geçmemiş bağırsak ameliyatları

*İleri derecede kalp ritim bozukluğu

*Gebelik

*Belirgin ve iltihaplı divertikül halleri

*Kron hastalığı

*Prostatı çevreleyen kaslarda spazm

*Kalın bağırsak veya rektumda tümörü

SEVİLAY ÖZTÜRK

VERİTA HEALTH SAĞLIKLI YAŞAM VE DETOKS DANIŞMANI

Yazının devamı...

Depresyondan kurtulup toparlanmanın tam zamanı!

Bu kışı oldukça soğuk, karlı ve bol yağmurlu geçirdik. Kapalı havada, güneşten uzak ve depresif halimizle hareketsiz bedenimizin yaptığı en uzun mesafe sanırım oturma odası ile mutfak arasında yürüdüğümüz mesaf oldu.

Nisan, bahari müjdelediği için bana göre en güzel aydır. Güneş az da olsa bulutlar arasından kendini göstermeye başladığında hemen tatil planları yapılmaya başlandı Nerey gitsem, ne yapsam, ne giyerim derken alınan kilolarla hayalimizdeki bikiniyi giyemeyeceğimizi farkettiğimize göre toparlanma vakti geldi demektir.Adı ' olan kıştan kalma kalın giysilerimizden kurtulmanın tam sırası! Öyleyse hemen harekete geçerek hayalimizdeki bedene kavuşup, aynı karşısında şöyle güzel bir selfi çekmeye ne dersiniz ?

Size önerebileceğim düzenli ve sizi asla aç bırakmayacak bir programla kısa bir zamanda sağlıklı bir biçimde zayıflayabilir ve enerjinizi geri kazanabilirsiniz.Amacımız diyet yapmak değil, sağlıklı yeme alışkanlıkları kazanmak olmalı. Yaza hazırlanırken ağırlıklı olarak alkali beslenme programı uygular ve yeme alışkanlıklarınızı değiştirebilirseniz bedeninizdeki değişimi farketmeye başlayacaksınız. Cildinizin nasıl ışıldadığını, mutluluk ve özgüven halinin nasıl geri geldiğini, yaşamdan daha çok keyif almaya başladığınızı, enerjinizin yükseldiğini hissettiğinizde siz bile inanamayacaksınız

Hafif bir detoks programı sayılan ve ağırlıklı olarak alkali besinlerin tüketildiği bu programla vücudunuzdaki toksinlerden de arınacaksınız. Unutmayın, vücut toksinlerden ne kadar arınmış ve temiz olursa, hücreleriniz ne kadar çok oksijenle dolarsa, yağ yakımı artacak, enerjisi seviyesi yükselecek ve kilo kaybı hızlanacaktır.

Yaşamınızda uygulayabileceğiniz en basit formül günlük beslenmenizin %75'inde Alkali beslenirken( çiğ sebzeler, meyveler, çiğ kuruyemişler, zeytinyağı, hindistancevizi yağı, bitki çayları) %25 ( süt ve süt ürünleri, et çeşitleri, şeker, beyaz un, makarna, çay, kahve, alkol, asitli içecekler) ‘te asidik besinleri tüketerek dengeyi sağlayabilirsiniz.

*Güne 2 bardak oda sıcaklığında limonlu su ile başlayın.Ilık limonlu su vücudunuza girdiği anda vücudunuzu alkali yapar ve zindelik verir.Ayrıca bağırsakların temizlenmensini sağlar.

*Çay, kahve, alkol ve asitli içeceklerden kilo vermek ve arınmak istiyorsanız mutlaka bu dönemde uzak durmalısınız. Bunların yerine bitki çaylarını deneyebilirsiniz.

*Günde düzenli aralıklarla su içmeyi ihmal etmeyin. Unutmayın su arınmanın ve kilo vermenin anahtarıdır. Özellikle PH oranı 8 ve üzerindeki suları tercih edin. Eczanelerden PH değerini yükselten Alkali damla alabilir ya da 1 litre suya 1,5 çay kaşığı' katarak ta suyun alkali olmasını sağlayabilirsiniz.

*Her yeni güne gülümseyerek ve pozitif duygularla başlayın.Bırakın gün size harika süprizlerini sunsun.Yaşama olumsuz tarafından bakmayı bırakıp, kendinize acımaya son verin.

Şimdi dümeni devralma sırası sizde! Olumsuz şeylere odaklanacağınıza, sahip olduğunuz olumlu ve güzel şeylere odaklanın ve şükredin.

*Hayvansal proteinden uzak durmanız bu dönem içinde en doğrusu olacaktır. (et, tavuk, balık, süt, peynir, yoğurt, yumurta gibi.)

*Bu dönem içerisinde bol miktarda çiğ sebze ve sınırlı miktarda meyve tüketilmelidir.Unutmayın meyve masum gibi görünse de içinde yüksek miktarda şeker barındırır.

*Mercimek, nohut, fasulye, börülce, karabuğday gibi tüm tahıllar rahatlıkla tüketilebilir.

*Beyaz ekmek, makarna, pilav gibi karbonhidratlardan mutlaka uzak durunuz. Az miktarda (günde 1-2 dilim) kızarmış tam buğday, tam çavdar ya da alman ekmeği tüketebilirsiniz. Ekmek tüketiminiz genelde sabah ve öğlen saatlerinde olsun. Akşam ekmek tüketmemeye çalışın.

*Egzersiz yapın! Önemli olan ağır soor yapmak değil, her yaşta yapabileceğiniz sporu yapmaktır. Unutmayın, ağır spor yapanlar, sporu bırakır ve dikkat etmezlerse daha fazla yağlanır ve kilo alırlar. Yürüyüş, yüzme gibi sporlar her yaşta sizi yormadan yapılacak sporlardır.

*Akşam yemeklerini gün batmadan bitirmiş olun. Kışın en geç 17 :00'da yenen akşam yemeğini , yazın 20:00'e kadar yiyebilirsiniz. Unutmayın gün batımıyla birlikte sindirim sistemimiz yavaşlamakta ve geç yenilen tüm besinler vücut tarafından depolanmaktadır. Yemeğinizden sonra atıştırmalıklardan uzak durarak sadece bol bitki çayı ve su tüketmeye çalışın.

*Yemeklerle birlikte su içmeyiniz. İdeali yemeklerden yarım saat önce veya en az bir saat sonradır. Yemeklerle alınan su, sindiriminizi yormaya ve hazımsızlık, şişkinlik gibi şikayetlere sebep olabilir.

*Gün içerisinde en az 1 bardak sebze+meyve suyu karışımı taze olarak tüketilmelidir.(Portakal suyu hariç)

* Sevdiklerinizle daha çok vakit geçirmeye çalışın.Sosyalleşin.En uzun yaşana kişilerin sağlıklı sosyal ilişkilere sahip bireyler olduğu kanıtlanmıştır. Uzun zamandır görmediğiniz dostlarınız arayın hal hatır sorun.

*Öğle yemeklerinde salatalar, zeytinyağlılar, taze hazırlanmış sebze çorbaları ve taze sebze yemekleri tüketebilirsiniz.

*Ara öğün olarak, ofiste, arabanızda, çantanızda mutlaka taze bir meyve ya da bir avuç çiğ badem, fındık, ceviz, kuru kayısı ya da hurma bulundurmaya çalışın.Ancak unutmayın kuru meyveler çok miktarda şeker içerdiği için sınırlı sayıda tüketilmelidir masum olduklarını düşünmeyin.Kuru meyveleri tüketmeden önce bir süre ılık suda bekletmek fazla şekerinden kurtulmanızı sağlayacaktır.Badem ya da cevizi tüketmeden önce birkaç saat suda bekleterek besin değerlerini artırabilir , canlı besin haline gelmelerini sağlayabilirsiniz.

*Evde sağlıklı badem ya da kaju peyniri yapabilirsiniz. Ayrıca sindirimi kolay, DNA' sı anne sütüne çok yakın, bizler için en uygun süt olan %100 keçi sütünden yapılmış peynirler de tercihleriniz arasında olabilir. Antibiyotik ve büyüme hormonlarıyla zarar uğramayan ve daha doğal beslenen keçi ilk tercihleriniz arasında olmalı.

*İçerisi raf ömrünü uzatmak için koruyucu maddeler, tatlandırmak için gıda boyaları ve kıvam tutturucular gibi aslında pek çok zehirle doldurulmuş, paketlenmiş ve işlenmiş gıdalardan kesinlikle uzak durun.

*Gerçekten acıkmadıkça yemek yemeyin! Yapacağınızı minik bir test sizi aşırı yemekten alıkoyacaktır.

Vücudumuzda açlık ve susuzluk aynı merkezden yönetilir. Bazen aç olduğumuzu düşündüğümüzde aslında susuz olduğumuzu fark etmeyiz. Gerçekten aç olup olmadığınızı anlamak için acıktığınızda önce bir bardak su için, yarım saat bekleyin ,eğer açlık duygusu tekrar belirmediyse sadece susuzsunuz demektir. Ancak yarım saatin sonunda hala açlık duygusu yaşıyprsanız evet gerçekten açsınız demektir.

*Meyve salatası :Sadece iki çeşit meyveyi karıştırın)

*Müsli (badem sütü ya da taze sıkılmış meyve suyu ile ıslatacağınız müsinizin içerisine çiğ badem,fındık, ceviz katabilirsiniz. Marketlerde satılan ve içerisinde kurutulmuş meyvelerin yoğun olduğu müslilerden uzak durum çünkü kuru meyveler fazla miktarda şeker içerir. Hiçbirimiz kilolardan kurtulurken ekstadan şeker almak istemeyiz.)

*Klasik türk kahvaltısı( tüm yeşillikler, zeytin, %100 keçi sütünden yapılmış keçi peyniri ve 1 dilim tam buğday ,tam çavdar ya da tam tahıllı kızarmış ekmek)ve bitki çayı

*Kızarmış bir dilim tam tahıllı, tam buğday ya da tam çavdar ekmeği üzerine az miktarda tahin ve biraz agave şurubu ya da az miktarda organic pekmez ekleyebilir, tatlı bir lezzet oluşturabilirsiniz.

*Salatalar (zeytinyağı, limon, ceviz, çiğ badem ,ya da yarım avakado katılarak yenebilir)

* Buharda ya da fırında az pişirilmiş mevsim sebzeleri

*Zeytinyağlılar

* Sebze Çorbaları(Unsuz)

*Etsiz sebze yemekleri

*Tahıllardan hazırlanmış hafifi yemekler

*Sebze Çorbaları (Unsuz)

*Yeşilliklerle hazırlanmış salatalar( zeytinyağı, limon, ceviz, badem, ya da yarım avakado katılarak yenebilir ya da karabuğdayı haşlayarak salatalarınıza katabilirsiniz)

*Etsiz sebze yemekleri

Sevilay Öztürk

Sağlıklı Yaşam ve Detoks Danışmanı

Verita Health Halkla İlişkiler Müdürü

Yazının devamı...

Sağlığınıza İçin !

Sağlığınıza İçin!

Yüzyıllardan beri şarap kadehlerini tokuştururken 'sağlığınıza !' denir

Şarabın içerisindeki maddelerin faydaları düşünülünce gerçekten de aslında sağlık için içilebileceği anlaşılıyor.

Hep merak etmişimdir,dünyanın en güzel fiziğe sahip kadınlarının ve en zengin yemeklerinin olduğu ülkelerden biri olan Fransa'da, nasıl oluyorda insanlar zayıf ve sağlıklı görünüyorlar diye.

Fransızlar,dünyanın en lezzetli ve en yağlı yemeklerini yiyen millet oldukları halde,nasıl oluyorda Amerikalılar obeziteyle savaşırken, ciddi kalp hastalıklarıyla başederken, Fransızlar zayıflar ve kalp hastalıklarından yakınmıyorlar.

Cevap: Resveratrol

Kırmızı üzümün kabuğunda ve çekirdeğinde bulunan resveratrol, son dönemin keşfedilmiş önemli antioksidan maddelerinden birisi.Fransızları adeta milli içkisi sayılan kırmızı şarapta da zengin miktarda bulması haliyle şarabın gözde bir içecek olmasını sağladı.Ayrıca ahududu, erik, dut, yerfıstığı ve kiraz çekirdeğinde de resveratrol bulunmaktadır.

Son yıllarda Harvard Tıp Okulu ve Amerikan Ulusal Yaşlanma Enstitüsünün yaptığı araştırmalar sonucunda,kırmızı şarapta bulunan 'resveratrol' denilen doğal maddenin, kalorili ve sağlıksız yemeklerin kötü etkilerini yok ettiği ve ömrü uzattığı belirlendi.Düzenli kullanılan resveratrolün, son yıllarda hızla artan obezite/şişmanlık kaynaklı rahatsızlıkları büyük ölçüde önlediği kanıtlanmış durumda.

Farelerde Test Edildi

Bir gurup deney faresi üzerinde yapılan deneyler sonucunda farelerden bir kısmı %60'ı, yağlardan oluşan bir diyetle beslediler. Beklendiği gibi farelerin bir süre sonra karaciğerleri büyüdü, şeker hastası oldular ve standart beslenen farelere göre daha erken ölmeye başladılar. Bir başka grup fare de aynı diyetle beslenirken büyük dozlarda resveratrol verildi. Bu fareler de normalin üstünde şişmanlamalarına rağmen kan şekerlerinde ve insilün üretimlerinde değişiklik olmadı.Şeker hastası olmadılar.Karaciğerleri büyümedi. En önemlisi şaraptaki bu madde farelerin hayatını çok keskin bir şekilde uzattı. Resveratrol alan fareler, hiçbir bedel ödemeden, en sevdikleri, en yağlı yemekleri tüketmelerine rağmen normal beslenen ve normal yaşam süren farelerden daha uzun yaşadılar.

Resveratrolun farelerin fiziksel yaşam kaliteleri üzerindeki etkilerine bakıldığındaysa yaşlandıkça daha başarılı olmaya başladıkları ve normal beslenen genç farelerle aynı formu muhafaza ettikleri gözlendi.

Antioksidan panifenol olan kırmızı şaraptaki bu doğal madde, sadece ömrü uzatmakla kalmıyor...

Kansere, ateşli, iltihaplı hastalıklara ve virüslere karşı, sinirleri koruyor ve sinir hücrelerinde oluşan hasarı önlüyor. Kanser hücrelerini hedef alıp öldürme yeteneğine sahip olduğundan, kanserli hücrelerin yayılmasını önlüyor. Kalp fonksiyonlarındaki yavaşlamayı durdurduğu belirlenmiş olan resveratrol, aynı zamanda hücrelerin yenilenmesini de tetikliyor.Bu mucize maddenin faydaları hakkındaki çalışmalar hızla devam etmekte. Uzmanlar farelerden alınan sonuçların insanlar için de geçerli olacağını düşünüyorlar. Ama şimdilik aşılması gereken çok şey var..Bir defa doz... Kırmızı şarabın litresinde 1,5 ile 3 miligram resveratrol var.

Farelerle aynı etki için normal kiloda bir insanin günde 10 ile 20 şişe arası şarap içmesi lazım.

Bu kadar fazla alkolü de tüketmek imkansız olduğuna göre, kapsül şeklinde günlük 500 mg besin takviyesi olarak tüketilmesi en doğrusu olacaktır.

Öyleyse Sağlığınıza!

Verita Health Halkla İlişkiler Müdür ve Sağlıklı Yaşam Danışmanı

Yazının devamı...

Tatlı tuzaklara düşmeyin!

Hayatımız eskisinden daha konforlu, ama nedense daha bir mutsuzuz. Bu nedenle bizi kısa sürede mutlu edeceğine inandığımız alkole, sigaraya ve tatlı gibi şeylere düşkünlüğümüz hızla artmaya başladı. Bu bağımlılıklardan o an için keyif alırken sonra bir de vücutta yarattığı tahribatı tamir etmekle uğraşıyoruz.

Eskiden tatlı çeşitleri bu kadar var mıydı emin değilim ama sosyal medyanın cebimizde olmasıyla her an her şeyden, yenilenden içilenden haberdar olmaya başladık. Dünya mutfağından seçme birbirinden renkli ve lezzetli tatları, kışkırtıcı resimleriyle cep telefonumuzda görür görmez en yakın restoran veya cafe de bulabileceğimizden artık eminiz. Muhteşem sunumlarıyla önce göz zevkimize hitap eden, meyvesi, süslemesi adeta bir sanat haline gelmiş bu ağız sulandırcı lezzetlerin aslında hiç te masum olmadığını biliyoruz. Buna karşılık, bikinili mükemmel vücutlu güzel hanımların, baklava karınlı yakışıklı erkeklerin interneti açtığımızda karşımıza çıkması da ayrı bir psikolojik baskı…Peki hem bu güzel nefis tatlıları şekerlemeleri mideye indirip, hem de nasıl bu Yunan heykeli ya da Kleopatra gibi güzel insan sınıfına girebiliriz? Maalesef öyle bir formül yok, tek formül; Tabii ki şeker ve tatlıdan uzak durmak!!!

Hayata tat katmak gerekir bunu anlıyorum! Tabii ki kırk yılda bir kaçamak yapıp bir parça çikolatamızı, tatlımızı yiyeceğiz, ama olay yavaş yavaş porsiyoları büyütmeye doğru gidiyorsa kırmızı alarm çalmaya başladı demektir. Kilo vermek konusunda kırk yılda bir yaptığınız bu kaçamaklar sıklaşırsa bir süre sonra kilo vermemizde bariyer olmaya ve bizi şeker bağımlısı yapmaya başlayabilir.

Şu aralar yazın yaklaşmasıyla yine herkes telaşta. Amaç acil kilo vermek olmamalı. Çünkü verilen hızlı kilolar bir o kadar hızla da geri alınıyor. Önemli olan bir hayat boyu mümkün olduğunca az kilo alışverişleri yaşayarak istikrarı sağlamak.

Biz kadınlar adet dönemlerinde gözlerimizin önünde tatlılar, çikolatalar uçuşarak dolaşırız. Bahanemiz hazır olduğu için de saldırırız tatlıya, çikolataya…Hele bir de enerji düşüklüğünden şikayetçiysek tatlıdan enerji alacağımızı düşünerek sık sık yemeklerin finalini tatlıyla yapar ve asıl tatmin duygusunu yaşarız. Ancak bu istek çok sık tekrarlanıyorsa o zaman bu konuya sadece “ben tatlıyı çok seviyorum” diyerek yaklaşmamız ve tatlı yemeye devam etmemiz doğru olmayacaktır. Şeker ve tatlıdan bir türlü vazgeçemiyor ve hatta kendimizi hiçbir şekilde frenleyemiyorsak belki de kan şekerimizi ölçtürmenin zamanı gelmiştir. Tatlı bağımlılığınızın altında yatan herhangi bir sağlık sorunu olup olmadığını öğrenmek için şeker yükleme testlerini yaptırmalı ve test sonuçlarında sorun varsa hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) ya da şeker hastalığı söz konusu ise mutlaka bir doktor veya diyetisyen ile izlenecek yolu belirlemelisiniz. Sonuçlar sağlıklıysa, tatlı krizlerinizin tamamen duygusal ve yanlış beslenme alışkanlığından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu durumda yapılması gereken sadece bu konuda bilinçlenmek ve gerekli beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerini yapmak olacaktır.

Şeker ve tatlı bağımlılığından kurtulmak için spor yapmaya, bol su içmeye ve dikkatinizi başka şeylere vermeye odaklanın. Uzun süre açlıklar da kan şekerinizi düşüreceği için yemeğe ve tatlıya adeta saldırmanıza neden olabilir. Az ve sık beslenin, metabolizma yediğini kolaylıkla sindirebilsin…

Bol sebze ve sınırlı meyvenin yanı sıra, tam tahıllar, kuru baklagiller gibi yüksek posalı besinlerle öğünlerinizi destekleyin. Su tüketimini artırın, özellikle sabahları uyanır uyanmaz aç karnına 2 bardak limonlu su için. Öğünlerinizden yarım saat önce su içmekte az yemenizi sağlayabilir.

Unutmayın, açlık ve susuzluk beynimizde aynı merkezden yönetilir. Aslında aç hissettiğinizi düşündüğünüzde bazen sadece susuz olabilirsiniz. Çoğu zaman açlık ve susuzluk duygusu karıştığı için bir şeyler yemeye ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu tip durumlarda önce bir bardak su için ve yaklaşık 20 dk bekleyin. Açlığınız geçtiyse vücut demek ki sadece su istemiş, eğer geçmediyse gerçekten besine ihtiyaç duyuyor demektir.

Sizi tatlı yemeye iten duyguları ve zaman dilimlerini değerlendirerek nedenlerini ortadan kaldırmaya çalışın. Yine de canınız tatlı istediğinde şeker, çikolata, pasta gibi kan şekerinizi hemen yükseltecek olan glisemik indeksi yüksek olan besinlerin yerine şeker oranı düşük meyvelerle çiğ ceviz, fındık, bademi kombine ederek kan şekerinizin yükselmesine engel olabilir ve tatlı ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Ayrıca şeker ilave etmemek kaydıyla tatlı meyvelerden komposto yapmak ta bir alternatif olabilir. Bunların yanı sıra sağlıklı ve şekersiz tatlılar yapmak isterseniz kana yavaş yavaş karışan, glisemik indeksi düşük, ısıya dayanıklı ve baldan 3 kat daha tatlı olduğu için az miktarda kullanmanızın yeterli olacağı Agave şurubunu da alternatifleriniz arasına alabilirsiniz.

Şekerden uzak hayat kesinlikle yaşam kalitenizi artıracaktır. Kilo verip hafifler, bağışıklığı güçlü bir birey haline gelirsiniz. Tat alma duygusunun gelişmesiyle diğer besinlerin lezzetini daha fazla almaya başlarsınız. Özellikle kadınlarda görülen Osteoporoz (kemik erimesi) riski azalırken, saçlar ve cilt yenilenmeye ve güçlenmeye başlar. Kan şekeri düzelir ve diyabet riski ciddi anlamda azalır, uykular düzene girer. Ruh hali değişir ve mantar enfeksiyonları azalır.

Unutmayın; Hayatın tadı baldan, çikolatadan daha tatlı!

SEVİLAY ÖZTÜRK

Verita Health Sağlıklı Yaşam ve Detoks Danışmanı

Yazının devamı...

Portakal suyunda sınırları zorlama

Hep dikkatimi çekmiştir...Dizi ve filmlerde zenginlerin sabah kahvaltı sofralarının olmazsa olmazıdır portakal suyu...Sosyal medyaya baktığınızda da, özellikle de instagramda muhteşem doğa manzaralar eşliğinde konulan kahvaltı fotoğrafları da en çok beğeni alan fotoğraflar olmaya başladı. Sanki bir bardak bu mucize içecekten içince, enerji alıp kuş gibi kanatlanıp uçacağız ve mutlu olacağız sanıyoruz..

Artık kış mevsiminin sonlarına yaklaşıyoruz ancak, pek çoğumuz halen salgın halindeki gripten muzdarip durumda. Ayakta ya da yatarak atlatmaya çalıştığımız ve domuz, keçi ve kuş gibi hayvan isimleriyle daha da antipatikleşen bu hastalıklardan kurtulmak için C vitaminine yüklenir olduk. Mucizeler yaratarak bizi hemen ayağa kaldıracağına inandığımız ve sıkıp sıkıp bardak bardak suyunu tükettiğimiz, C vitamini deposu portakalın, faydaları yanında aslında çoğumuzun bilmediği gizli zararlarından bahsetmek gerektiğini düşünerek bu yazıyı hazırladım.

Nasıl olur ? Doktorların kışın bol bol tüketin dedikleri portakal da mı aslında zararlı? gibi sorular eminim şu anda aklınızdan geçiyordur. Bu soruya yanıtım hem evet hem de hayır olacak!

Aslında yola ‘Herşeyin fazlası zarar’ mantığından gitmek gerek. Vücudumuzun günlük ihtiyaç duyduğu C vitamini ortalama sadece 50 mg dır. Fazlasını almaya başlarsak, C vitamini bağırsak düzenimizin bozulmasına, hatta zamanla böbrek taşlarının oluşumuna bile sebep olabilir.

Ayrıca çoğumuz, en büyük yanlışı yaparak, C vitaminini sadece portakaldan alabileceğimizi düşünüyoruz. Halbuki sofralarımızdan eksik etmememiz gereken her türlü yeşillik de zengin birer C vitamini deposudur. Böyle olunca günlük yeşillik tüketimimizle farkında olmadan aslında C vitaminini alıyoruz. Yani, doğru miktarlarda yeşillik tükettiğinizde,(taze biber, ıspanak, domates, maydonoz,brokoli,karnıbahar…) vücudunuzun ihtiyacı olan C vitaminini fazlasıyla karşılayabiliyorsunuz. E hal böyle olunca, yüksek miktarda asit ve şeker içerdiğini her fırsatta belirttiğim portakalın suyunu yerine lif oranı yüksek olduğundan bütün olarak tüketmenin daha doğru olduğunu söylemek gerek. Düşünsenize,bir bardak portakal suyu elde etmek için neredeyse 4-5 adet portakal sıkmamız gerekiyor. Her bir portakalın içindeki fruktoz da karaciğerimizin yağlanmasına ve metabolik sendromlara sebep olabiliyor. Yani aslında faydalı bir şey yapayım derken diğer taraftan tahribat yapıyoruz.

Gut'un Sebeplerinden Biri

Çoğumuz GUT hastalığını daha çok zengin hastalığı olarak bilir ve nedeni de daha çok hayvansal gıda ve deniz mahsulleri tüketimine bağlıdır. Size son dönemde yapılmış bir araştırmadan bahsetmem gerek;Kısa bir süre öncesine kadar da sadece erkeklerde görülen GUT hastalığının bugün özellikle Amerika’da 40 yaş üstü kadınlarda da sıkça görülmeye başladığını ve asıl şaşırtıcı olanın ise ana sebeplerinden birinin de portakal suyu olduğudur.

Taşikardiyi tetikler

Kalp atışlarının normalin üzerinde olması yani taşikardi veya kalp çarpıntısı şikayetlerinin de bazen yüksek dozda portakal suyu tüketiminden kaynaklandığına, tüketirken artık belirli limitlerde ve düşünerek tüketmemiz gerektiğine sizleri ikna edebilmişimdir.

Dişleri aşındırır!

Evet yanlış duymadınız! Asitli içeceklerde bulunan asidin,hassas bir yapı olan diş minesindeki kalsiyumu çözdüğünü ve diş minesini erozyona uğrattığı artık bilimsel araştırmalar sonucunda kanıtlandı bile...

Diyabet Hastalığına Aday

Her gün düzenli olarak ve yüksek miktarlarda meyve tüketiminin, diyabet riskini artırdığını düşünecek olursak, özellikle portakal suyunun barındırdığı yüksek şeker miktarı ile diyabete yakalanma riskinin en önde gelenlerinden bir olabileceğini söyleyebiliriz.

Her zaman belirttiğim gibi,

Ne yerseniz O sunuz

Sağlıkla Kalın...

Yazının devamı...

Şifa kaynağı yeni tatlarla tanışın

Şifa kaynağı yeni tatlarla tanışın

Globalleşen dünyada teknoloji ile birlikte artık herşeydan haberdar yaşıyor, istediklerimize rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Eskiden sadece kitaplarda resmini gördüğümüz egzotik meyvelerden, sebzelerden tutun da değişik tahıllara kadar artık herşeyi en yakın pazarda ya da markette bulabiliyor ya da internetten sipariş vererek kapımıza kadar getirtebiliyoruz.

Önceden adını bile bazılarımızın duymadığı ya da paketini gördüğümüzde içeriğini ve faydalarını bilmediğimiz için denemeye bile cesaret edemediğimiz sofralarımızı renklendirecek yeni lezzetlerle tanışalım!

Kinoa

Güney Amerika'da başta Peru olmak üzere yüksek oranda ve kaliteli proteine sahip bir tahıl olan kinoa,Avrupa'da ve son yıllarda ülkemizde de bilinirliği artan bir besindir. Özellikle hayvansal proteinden uzak kalmak isteyen, veganlar ve vejetaryanlar için son derece lezzetli bir alternatif olan kinoada etten çok daha fazla protein bulunmaktadır. Zengin amino asitlere sahip, yaşlanma etkilerini geciktiren ve hücre yenileyici bir tahıl türü olan kinoa, Özeliikle demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlıkta vücudun enerji üretimini destekleyerek, yorgunluk, halsizlik gibi sorunlara çözüm getirmektedir.

Tahıllarda bulunan glütenden yoksun olduğu için ,yani glutensiz olduğu için glutene alerjik Çölyak hastaları için de rahatlıkla tüketebilecekleri bir üründür.Kalorisi yüksek olmasına rağmen, protein açısından son derece zengin, yağ oranı son derece düşük bir besin olduğundan, son dönem diyet listelerinin favori besinlerinden olmuştur.Yüksek lif oranına sahip olması kinoayı tok tutan ve kabızlığa etken bir besin haline getirmiştir.

Kinoa,magnezyum ve demir deposu olmasının yanı sıra, A, B, C, D, E ve K vitaminleri açısından zengin olduğu için kemikleri ve dişleri de güçlendirir. Magnezyum zenginliği ile kronik migren rahatsızlıklarında , migren ataklarının azalmasında etkili olan bir besindir. Pişirilmesi de pirince benzeyen kinoanın 100 gramında 120 kalori vardır. Yaklaşık %70 'i sudan oluşan bu harika tahıl,filizlendirilirse içeriğindeki protein miktarı artar. Günlük kalsiyum ihtiyacını karşılamak için haşlanarak salatalara eklenebilir.

Karabuğday(Greçka)

Özellikle kuzey ülkelerinde (Kuzey Amerika, Polonya, Rusya, Ukrayna) geleneksel bir besin olan , aslında tahıl sanılan ama tahıl olmayan, kuzukulağıgillerden üçgen yapıya sahip bir besindir.

Gluten sindirimi zorluğu, gaz, şişkinlik, ishal, ağrı, kramp gibi sorunların yaşayan ve gluten alerjisii olarak bilinen Çölyak Hastalığında ,hastaların en rahat tüketebildikleri besinlerden biridir. Ayrıca mükemmel bir magnezyum, potasyum,fosfor ve demir kaynağı olarak bilinmektedir.

Yüksek miktarda proteine sahip olmasına rağmen, düşük miktarda yağ ihtiva etmesi, kara buğdayın da diyet yapanlar ve formunu korumak isteyenlerin sofralarında ilk sırada yer almasını sağlamıştır. Açlık duygusunu bastırmada ve kan şekerini düzenlemede ve vücutta yağ depolanmasını engellemede etkili olan bu besin, yüksek lif oranına sahip olduğu için kabızlıkta da oldukça etkindir. Vücut tarafından üretilemeyen, sekiz farklı amino asiti ihtiva eden kara buğday, içeriğindeki antioksidanlarla, hücre yenilenmesini sağlar, bunama, kanser gibi hastalıkların ilerlemesini yavaşlatır. Demir açısından zengin olması ve kansızlığa iyi gelmesi yanı sıra , potasyum, magnezyum ve fosfor deposu olarak ta bilinir. Kalp ve kanser gibi kronik rahatsızıklarda etkili olan karabuğday, sporcularda da peroformans artmasını sağlar.

Şimdilerde neredeyse her markette yerini alana karabuğdayı yıkadıktan sonra kaynar su dökerek 30-40 dk kadar tencerede beklettin. Yenmeye hazır yumuşak bir hal aldığını göreceksiniz.Salatalarınıza katabilir veya kısır gibi hazırlayabilirsiniz.Ayrıca soğan ve salça ile hazırlayarak sıcak yemek formunda da tüketebilirsiniz.

Maş Fasulyesi

Bakliyatlar içerisinde çoğumuzun pek dikkate almadığı ya da sonradan duymaya başladığı bir tahıldır maş fasulyesi.Güney Amerika'da yetişen bu protein zengini besin,ülkemizde de en çok güney Doğu Anadolu'da bilinmektedir.Akdeniz bölgesinde,'Cin Börülcesi ' olarak bilinen bu besin,zengin lif oranına sahip olması nedeniyle özellikle kollestrolün düşmesinde etkilidir. Glisemik indeksi düşük olduğu için kana yavaş karışır ve kan şekerinin düzenlenmesini sağlar.Yüksek lif oranına sahip olan maş fasülyesi tokluk hissi veren ve yağ oranı düşük besinler arasında diyetlerin vazgeçilmezlerindendir.Yüksek lif oranına sahip olması maş fasulyesini aynı zamanda bağırsak dostu yapmaktadır.Portein, lesitin ve çinko deposu olan maş fasulyesi,karaciğerin yağlanmasını azaltarak daha verimli çalışmasını sağlar,kanser riskini azaltır.

Aynı zamanda cildin elastikiyetini tekrar kazanmasında saçlar ve tırnakların güçlenmesinde de etkilidir.

Organik maş fasülyesi, mercimek ya da ayçekirdek içi filizlendirildiğinde canlı besinler sınıfına girer ve besin deeğeri artar.Baklagilleri filizlendirerek onları canlı tutabilir ve besin değerlerini arttırarak super besin (super food ) haline getirebilirisiniz.

Filizlendirme İşlemi Nasıl Yapılır ?

Bir kasenin içinde organik tohumlar ,üzeri iki parmak kadar su ile kaplanacak şekilde ıslatılır ve üzeri nemli bir tülbent ile örtülür. 2-3 gün boyunca gün içerisinde tohumlar su serperek nemli tutulur.İkinci günden itibaren tohumlar filiz vermeye başlar.Filizlerin biraz daha uzamasını isterseniz 1-2 gün daha bekleyebilir, filiz veren tohumları salatalarınıza katabilirsiniz. Bu şekilde tüketilen filizler , besin değerleri en az 5-10 kat artmış zengin, enzim zengini besinler haline gelecektir.Filizlerinizi cam bia kavanozda 1 hafta kadar buzdolabında rahatlıkla saklayabilir ve diledikçe tüketebilirsiniz.

Haftada 3-4 kez düzenli olarak tüketilmesi tavsiye edilen maş fasülyesi daha çok piyaz , salata ve salataya katılan filizler ve çorba olarak tüketilmektedir.

Siyah Pirinç

Tahıllar arasında sofralarımıza yabancı ama, son dönemde duymaya başladığımızı bir çeşit olan siyah pirinç ile tanışalım.Besin değeri son derece yüksek olması nedeniyle tarihte sadece eski Çin 'de kralların tüketebiildiği ve 'Yasaklı Pirinç' olarak geçen siyah pirinç, zengin lif oranına sahip, demir ve magnezyum deposu olarak bilinmektedir.Beyaz pirince oranla daha fazla magnezyum içeren siyah pirinç, aynı zamanda beyaz pirinçten daha yüksek antioksidan değerine sahiptir. Şeker oranı düşük olduğu için şeker hastaları için de uygun olan siyah pirinç, bağışıklık sistemini de güçlendiren bir etkiye sahiptir. Kalp sağlığının korunmasında da ayrı bir önem taşıyan siyah pirinç, enerji deposu olarak, yaşlanma etkilerini giderip hücre yenilenmesini de sağlar. Vegan ve vejetaryanlar için de oldukça iyi bir alternatiftir.Kemik, kas, ve sinir dokusunun çalışmasında ve tamir edilmesinde son derece etkili olan bu mucize besin,, rengi tamamen doğal olan ve genetiğiyle oynanmamış bir pirinç olarak diğer pirinç türlerine göre biraz daha pahalıdır.

Son dönemde doğal aroması ve farklı tadıyla sofraların aranan lezzetleri arasına girmiştir.Pirinç gibi pişirilen siyah pirincin pişme süresi biraz daha uzundur. Salatalara katılarak ya da yemek yanında garnitür olarak servis edilebilir.

Alfa Alfa

Baklagiller ailesine ait ve besin değeri son derece yüksek olan alfa alfa, A, B, C, D, E ve K vitaminleri açısından oldukça zengindir. Kollestrolü düşürmeye yarar ve kan şekerini düzenler.Yüksek oranda life sahip olduğu için sindirim sistemini düzenler,kabızlığı giderir ve karaciğerin fonksiyonlarını verimli olarak yerine getirmesini sağlar. Vücudu toksinlerden arındıran alfa alfa, güçlü bir anti oksidan deposu olduğu için hücre yenilenmesini sağlar ve menapozun ağır belirtilerini azaltır.Kalsiyum, magnezyum, fosfor ve demir açısından zengin olduğundan, eklem ağrılarında da oldukça etkilidir.Filizlendirilmiş olarak, salatalara eklenerek tüketilebilir.

Yazının devamı...

Evde Kendi Sütünüzü Yapabilirsiniz !

SÜTÜNÜZÜ EVDE HAZIRLAMAYA NE DERSİNİZ ?

Yazının başlığını okuyunca evde inek besleyemeyeceğimize göre kendi sütümüzü nasıl hazırlayabiliriz diye düşünebilirsiniz. Günümüzde yoğun tempomuzu bahane ederek ev sofralarından uzaklaşmaya başladık. Yediklerimizin ruhsal duygu durumumuzla ilgisini çoğumuz bilmediğimizden enerjiden yoksun, sürekli depresif, yorgun bakışlı bireyler olarak yaşamaya başladık.Özellikle işlenmiş, katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılan, gösterişli ambalajlarıyla albenisi artan ürünleri, etiketlerini bile okumadan tüketmeye başladık.Bedenimizin yağlanması ve hızlı kilo alışlar sağlığımız kaybetmeye başladığımızın sinyalleri oldu. İşte bu noktada hastalık ivmesinin hızla yükselişi, kronik hastalıklarla yüzleşmeler, bizleri beslenme alışkanlıklarımızı gözden geçirmeye yöneltti.

Son yıllarda oldukça yaygınlaşan gıda intoleransı (besin hassasiyeti ) testleri bir çok yetişkinde ve çocukta sütte bulunan laktoza karşı hassasiyet olduğunu ortaya çıkardı. Gün içerisinde sürekli gaz , şişkinlik ve hazımsızlık problemleri çekerken çoğumuz artık doğal ortamında beslenmeyen ineklerden elde edilen, yüksek ısıda pastorizasyon işlemiyle süt formunu ve besin değerini kaybenden ama adı 'süt ' olan içeceği ısrarla tüketir olduk.Özellikle faydası olduğunu düşündüğümüz sütü, cocuklarımıza verirken onlara fayda yerine zarar verdiğimizin farkında bile değiliz.

İşte bu noktada hem bizler için faydaları saymakla bitmeyen, hem de cocuklarımıza bebeklikten itibaren güvenle içirebileceğimiz laktoz ve kolestrol içermeyen bir sütü sizlerle tanıştırayım!. Badem Sütü !

Vegan ve Vejeteryanlar için Uygun

Vegan ve vejeteryanlar için de son derece ideal olan bu harika içecek, zengin bir kalsiyum deposu olduğundan eklem iltahabi ve kemik erimesini önlerken bağışıklık sistemini güçlendirir.

İçeriğinde bulunan A, E, D vitaminlerinin yanı sıra potasyum, magnezyum ve omega 3 kaynağıdır. Folik asit ve lif bakımından yoğun olmasının yanı sıra , tekli doymamış yağlarla kalp sağlığını destekleyen badem sütü, yüksek miktarda protein içermemesine karşın içeriğinde bulunan manganez, bakır, riboflamin ile kasların güçlenmesine yardımcı olur, kemikleri güçlendirir. Kolestrolü düşüren besinler sıralamasında en üstte yer alırken, güzelliğimize destek olarak içeriğindeki E vitamini ile cilde parlaklık ve canlılık verir.

Diyetler için Uygundur

Kalori anlamında da avantajları olan badem sütünün bir bardağı 50 kalori içerirken, bir bardak inek sütü yaklaşık 150 kaloridir.

Faydaları saymakla bitmeyen bu harika içeceğin yapımı ise oldukça basit.

İşte Tarifi

Bir gece önceden suda beklettiğiniz çiğ bademleri ertesi gün suyunu süzerek blender a dökünüz.Üzerine 2 bardak içme suyu ekleyerek blender da 30-40 saniye kadar parçalanmasını sağlayın. Karışımı ağzına tülbent yerleştirdiğiniz bir sürahiye boşaltın ve süzülmesini sağlayın.Süt kıvamında bembeyaz, sağlıklı, bağışıklık sistemini güçlendiren , aynı zamanda kalsiyum deposu olan badem sütünüzü elde ettiniz.Buzdolabında 3-4 güne kadar saklayabilirsiniz.

Elinizde kalan badem parçacıklarını yüzünüze peeling olarak uygulayıp ölü derilerden kurtulabilir, kek ve tatlılarınıza katarak için harika bir lezzet kaynağı oluşturabilirsiniz.

Badem sütüyle daha farklı tatlar yaratmak isterseniz ,içine katacağınız biraz organik kakao, biraz tarçın ve agave şurubu ile elde edeceğiniz kakaolu süt çocuklarınızın favorisi olacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.