SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sınırları Aşındırmak

Blr oyun düşünün ki, katılımcılar kuralların hepsini çok iyi bilmiyorlar veya bir kısmı bilip bu kurallara uyarken, bir kısmı aynı şekilde uymuyor. Bu oyun esnasında ne kadar fazla kaos olurdu ve kişiler nasıl birbirleriyle çatışırdı tahmin etmek zor değil. Aynı şey aile sistemi içinde geçerli demek yanlış olmaz. İş çocuk yetiştirme konusuna gelince biraz durup, daha etraflıca düşünmek gerekiyor sınır koymanın ve kuralların anlamını. Ebeveynin sahip olduğu alanın bittiği yerden itibaren, çocuğun alanının başladığı alanı bölen bir çizgi olarak düşünebilirsiniz. Kabul etmeliyiz ki, çocuklar bu çizgiyi zorlayan ve sınırların ne kadar esneyebildiğini devamlı olarak test eden bir donanıma sahipler! Bu yüzden, her zaman, her durumda sabırlı olabilmek kolay değil. Ama unutmayın, sabrınızın tükendiğini hissederek pes ettiğiniz her anda aslında sınırları aşındırmış olursunuz.

İşiniz başınızdan aşmışken bilgisayarda oyun oynama izni için sizi tırmalayan çocuğunuzla karşı karşıya kaldığınızda ne yapmalı? İzni vermeyi uygun bulmuyorsunuz fakat işinize daha fazla engel olmasını istemediğiniz için bu fırsatı onun avuçlarına bırakmak da çok cazip bir çözüm olarak görünüyor. Bu anı donduralım ve biraz düşünelim. Verirseniz, kısa vadede işinize yarayacak bir yol, bu bir gerçek. Peki dezavantajı nerede dersiniz? Cevap: Sınırların aşınması! Bu bir tür koşullanma, yani öğrenme biçimidir. Esasında olan tam olarak şudur: çocuğunuza istediklerini elde etmenin bir yolunu öğretmiş olursunuz. ‘’Yeterince ısrarcı olursam/ağlarsam/bağırırsam/annemin işini baltalarsam istediğim şeyi bana elbet verir.’’

Sıklıkla şahit olduğum anlardan bir örnek vermek gerekirse, yakın zamanda yanıbaşımda geçen bir diyalog tam da bu durumu özetler nitelikte. Anne kuaförde saçlarını yaptırıyor ve orada geçirdiği saatler boyunca, muhtemelen bir başkasına emanet edemediği çocuğunu yanında götürmek durumunda kalmış. Üç veya dört yaş civarında olduğunu tahmin ettiğim bu çocuk, belli bir müddet çevreyi tanıyarak, etraftakilerin ilgisine karşılık vererek oyalanıyor. Fakat tam da sıkıntının baş gösterdiği noktada almayı arzu ettiği tek bir şey var, annesinin telefonu! Belli ki alışık olduğu şekilde biraz video izlemek veya telefondaki oyunlardan oynamak istiyor. Anne direniyor, telefonu kaldırıyor, "Olmaz" diyor, çocuk istemeye devam ediyor, memnuniyetsizlik artıyor ve en tiz perdeden bir ağlama nöbetiyle zirve yapıyor. Bu durumdaki bir anneyle kolaylıkla empati yapabiliriz. Öfkeli ve etraftaki insanları da rahatsız ettiği düşüncesiyle mahcup, çaresizlikle pes etmesi an meselesi. Ve aklımda bu anının yer etmesini sağlayan o cümleyi duyuyorum: Beyaz bayrak çekercesine telefonu çocuğa veriyor ve ağlama nöbeti geçiren çocuk daha gözündeki yaş kurumadan, bir saniye içinde susuyor ve ekrana kilitleniyor.

Şimdi, gelin bu durumu değerlendirelim. Burada anne ne yapabilirdi? Kararlılığını bozmayıp, sonuçlarına aldırış etmeden devam mı etmeliydi? Çocuk bir noktada pes edip susabilir miydi? Bu gibi sorulardan daha da önemlisi, bu çocuk bu davranışı nasıl öğrendi? Şahit olduğum anın arkasında, o ana kadar adım adım işleyen bir öğrenme süreci olma olasılığı hayli yüksek. Çeşitli durumlarda, çocuğa sınırlar konusunda yeterince bilgi verilmemiş olması, bazen ebeveynin o anki kendi çıkarını gözeterek esneklik sağlaması, istediklerini ona vermenin bir baş etme yolu olarak kullanılması gibi sebepler tekrar ettikçe bu alışkanlık çocukta yerleşebilir ve artık zaman mekan dinlemeksizin çocuk bu yola başvuruyor olabilir. Yani, bu anne o kuaför salonunda, bir anlamda yakın geçmişin faturasını ödemektedir.

Peki artık çok mu geç?

Umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek, öğrenilen bir davranışı değiştirmek, yerine hem sizin için daha işlevsel olanı hem de çocuğunuz ruhsal gelişimi açısından daha sağlıklı olanı koymak mümkün. Sabır ve emek gerektirdiğini kabul etmek gerek, fakat hiçbir şey için geç değil.

Ona sınırları hatırlatmak ve bu sınırlara neden uyulması gerektiğini açıklamak için elde edilen her fırsat değerlendirilmeli. Konuşarak aktarmaktan çoğu zaman daha etkili olan şey görerek öğrenmedir. Siz kendi hayatınızda ne kadar sınırlara saygılı ve duyarlı olursanız, onun da sizden görüp öğrenmesi aynı etkili olacaktır.

En hassas olduğunuz noktaları, anlayışla karşılayabileceğiniz tarafları veya olmazsa olmaz kurallarınızı, kısacası beklentilerinizi onunla paylaşın. Aynı şekilde, beklentilerinizin karşılanmadığı durumlarda ne gibi sonuçları ve onun açısından yaptırımları olabileceğini konuşun. Bu noktada olan şey ise, sunduğunuz şartlara sizin de uymanız. Eğer bunları devamlı anlatıp, o istenmeyen durum yaşandığında yaptığı davranışın bir yaptırımı olmadan konu kapanırsa, bu sefer de çocuk diye düşünebilir. Tabii burada büyük bir cezadan bahsetmiyoruz, yaptığı davranış karşısında ne kadar üzgün/kızgın/hayal kırıklığına uğramış olduğunuzu paylaşmak veya bir ödülü ertelemek gibi yaptırımlar yeterlidir.

İşler yolunda gitmediğinde uyarmak ne kadar önemliyse, yolunda giderken pozitif geri bildirim vermek de bir o kadar önemli. Sizin sınırlarınıza, kurallara ve beklentilere uyum sağladığını ve saygı gösterdiğini farkettiğinizde teşekkür ederek olumlu gelişimin farkında olduğunu hissettirmeniz iyi bir destek olacaktır.

Ve son olarak, çocuk bilmeli ki, tüm bunlar aynı şekilde onun için de geçerli, onun da hakları ve sınırları var ve siz de ebeveyn olarak bu sınırlara saygı ve anlayış göstermeye hazırsınız. Size beklentilerini aktarabileceği bir alanı ona sunun ve tıpkı ondan beklediğiniz gibi siz de onun çizdiği sınırlar içinde kalmaya özen gösterin. Çocuğa ait sınırlar, ebeveynlerin sınırı aşıyor olabileceği durumlar ve bunların sonuçlarına dair konular ilerleyen yazılarda devam edecek...

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

Yazının devamı...

Çocuğunuzu Bir Adım İleriye Taşıyacak 5 Yönetici Beceri

Çocukların gelişimini araştırıp okurken sıklıkla karşımıza çıkan bir kelime: “beceri”. Peki bu kelimenin anlamını ve neleri kapsadığını biliyor muyuz? Beceri, öğrenme süreci içerisinde kazanılması, geliştirilmesi ve yaşama aktarılması tasarlanan kabiliyetlerdir. Bu tanımdaki en önemli unsur, bir kabiliyetin beceriye dönüşmesi için günlük hayatta kullanılarak faydalanılması ve pratik edilmesidir. Aksi takdirde kabiliyet ham olarak kalacak ve beceri niteliği taşımayacaktır. Resim yapma kabiliyeti olan bir kişi ancak kendisini geliştirip bu kabiliyetini günlük hayatına aksettirirse resim konusunda becerikli olarak anılacaktır.

Her ne kadar doğuştan getirilen özelliklerle her bireyin kendine ait becerileri zaman zaman farklı yatkınlıklar gösterse de; önemli olan bireyin güçlü olan becerilerinin desteklenmesi gereken becerilerine yardımcı olarak dengenin sağlanmasıdır. Biz yetişkinler zaman içerisinde deneyimlerimiz ve tecrübelerimiz ile kendi becerilerimizi tanımaya başlarız. Böylelikle kendimizi garantiye alacak kolay yollar ve çözümler buluruz. Hafızasına güvenmeyen biri telefonundaki hatırlatmalardan, organize olmakta güçlük çeken biri ise ajandalardan yararlanarak kendisi için rahat yolu bulmuş olur.

Okul ortamını ise çocukların kabiliyetlerini becerilere dönüştürme fırsatı bulduğu bir yer olarak düşünebiliriz. Akademik ve sosyal faaliyetlerin yanı sıra çocuklar yetişkinliklerinde de sıklıkla kullanacakları yönetici becerilerini geliştirme imkanı bularak hayata hazırlanırlar. Peki bu yönetici beceriler nelerdir?


1. Kendi davranışlarının farkında olma.

Çocukluktan itibaren çevremizdeki kişilerden davranışlarımızla aldığımız her geri dönüt bize kendimizle ilgili bilgi vermeye başlar. Eğer çocuğumuz kendi davranışları ile ilgili edindiği bu geri bildirimleri doğru bir şekilde anlamakta güçlük çeker ise davranışlarına ince bir ayar vermekte zorlanabilir. Bu durumda çocuk arkadaşlarından veya çevresinden aldığı eleştiriyi anlamayabilir veya çalışmadığı sınavdan yüksek not beklentisinde olabilir. Çocuklarınızla yaptığı davranışların sonucunun nasıl olacağını konuşarak neden sonuç ilişkisi kurabilmelerine yardımcı olabilir ve farkındalıklarını arttırabilirsiniz.


2. Olumsuz duygularla baş edebilme.

Hem yetişkinler hem de çocuklar için olumsuz duygularla baş etmek her zaman kolay olmayabilir. Davranışı nedeni ile arkadaşından eleştiri aldığı için üzülen bir çocuk arkadaşının kendisini sevmediğini düşünebilir. Fakat üzüntüsü ile baş edebilen bir çocuk arkadaşının eleştirisini ilişkilerini düzeltmek için söylediğini de düşünebilir. Çocuklarınız olumsuz duygularla sizlere yaşadıklarını anlattıkları her zaman onları konuşturarak duygularını tanımlamalarına ve kendilerini anlamalarına yardımcı olabilirsiniz. Aynı zamanda objektif olarak iki tarafın da duygularını fark etmelerine, empati kurmalarına olanak sağlayarak daha hızlı çözüm bulmalarını sağlayabilirsiniz.


3. Düşünerek hareket etme.

Bazı zamanlarda çocuklar zamana veya mekana bakmadan içlerinden geldiği gibi davranabilirler. Bu küçük yaşlarda bazen eğlenceli durumlara yaratsa da çocukların yaşları büyüdükçe bu davranışları nedeni ile olumsuz durumlarla karşılaşmaya başlayabilirler. Aklından geçen her soruyu filtrelemeden soran bir çocuğun ders sırasında yemekte ne olduğunu sorması veya hareketi seven bir çocuğun koridorda önüne bakmadan koşup arkadaşını düşürmesi, onu olumsuz sonuçlarla karşılaştırabilir. Bu tarz durumlarda çocuğunuza yaptığı davranışın zamana veya mekana uygun olup olmadığını sorgulatın. Sonrasında ise davranışların sonuçlarını ve bu davranışı daha uygun hangi zamanlarda yapabileceğini konuşun. Çocuğunuz ile birlikte doğru yer ve doğru zamanda yapacağı davranışları bularak ona yol gösterebilirsiniz.


4. Esnek düşünebilme

Hayatta karşımıza çıkan sürprizlerin hem olumlu hem de olumsuz olacağını unutmamalıyız. Doğum günü partisi sürprizi çocuğu çok mutlu edebilir fakat hava durumunun yağışlı olması nedeni ile iptal edilen doğum günü partisi çocuğu ağlamaktan halsiz bırakacak kadar mutsuz etmemelidir. Olumsuz sürprizlerle karşılaşan çocuğunuzun duygularını anlayarak durumu kabul etmesine ve esnek düşünerek farklı çözüm yolları bulmasına destek olabilirsiniz. Böylece çocuklar, kontrol edemeyecekleri durumlarda üzülmek yerine farklı açılardan bakarak kendilerini mutlu edecekleri formülleri kendileri de üretmeye başlayacaklardır.


5. Planlama, sıralama ve ertelemeden işe başlama.

Yapılan her işin bir başlangıç, gelişme ve sonuç noktası vardır. Yetişkinlerin iş dünyasında olduğu gibi çocuklar da okulda öğrenmeleri, tamamlamaları, başarmaları gereken birçok yeni konu ve ödev ile karşı karşıya kalırlar. Konuların çalışılma, ödevlerin yapılma sırasını belirlemek ve işe koyulmak ise durumu kolaylaştırabilir. Aynı zamanda planlayan, sıralayan ve ertelemeden işe başlayan çocuklar ilişkilerini de benzer şekilde sürdürebilirler. Arkadaş edinmeye çalışan bir çocuk, teneffüslerde anlaştığı bir arkadaşı ile bir hafta sonu programı organize edebilir, o gün içerisinde yapacaklarını sıralayabilir ve keyifli bir hafta sonu geçirebilir. Bu konuda çocuğunuzun zorlandığını gözlemlerseniz çocuğunuza yapması gerekenlerin hepsini bir kağıda dökmesine, önceliklerini belirleyerek sıralamasına, zaman tahmini yapmasına ve işe başlamasına destek olabilirsiniz.

Sonuç olarak, bizi biz yapan birçok kabiliyetimiz vardır. Bu kabiliyetlerimizi kullanmak bizim becerilerimizi geliştirmemizi sağlar. Çocukların akademik ve sosyal becerilerine ek olarak belli başlı becerilerinin geliştirilmesi onların hayata hazırlanmalarına katkı sağlayacaktır. Böylelikle, kendi davranışlarının farkında olan, olumsuz duygularını anlayabilen, düşünerek hareket eden, esnek düşünebilen ve planlayan, sıralayan ve ertelemeden işe başlayan bireyler olarak daha güvenli, başarılı ve kendilerinden tatmin olacaklardır.



Uzm. Psk. Rakel Duenyas

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

Yazının devamı...

Öfkeyle Baş Etmek

Öfke; engellenme, yoksun bırakılma, tehdit edilme gibi durumlara karşı hissettiğimiz duygudur. Her insan öfke hisseder, yaşam için gerekli olan doğal bir duygudur. İçinde bulunduğumuz yanlış durumları düzeltmemize ve kendimizi korumamıza yardımcı olur. Bebekler de 3-4 aylık kadar küçük zamanlarda bile öfke duygusu hissedebiliyorlar. Küçük yaşlarda bu duygu, tamamen hareketlerle ifade ediliyor. Öfke duygusuyla ortaya çıkan olumsuz davranışlara agresif/saldırgan davranışlar diyoruz. Çocuklarda agresyon en çok 2 yaş döneminde görülüyor, büyüdükçe öfkenin agresif davranışlar yerine daha kabul edilebilir şekillerde ifade edilmesi öğreniliyor.

Yetişkinler olarak, öfke duygusuyla agresif davranışların aynı şey olmadığını unutmamalıyız. Öfkelenmek doğal bir tepkidir, mutlaka olumsuz sonuçlar doğuracak diye bir şey yok, önemli olan öfkemizle ne yaptığımızdır. Çocuklar genellikle öfkeleri üzerinde hiçbir kontrolleri olmadığını sanır, bu yüzden onlara öfke duymanın normal olduğunu ama zarar vermenin kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, bu ikisini birbirinden ayırmak yararlı olacaktır.

Öfkeyle baş etme becerileri henüz çok gelişmediğinde, çocuklar bir arkadaşı rahatsız olduğu bir davranış sergilediğinde hemen ona vurur ya da başka saldırgan bir davranışla karşılık verir. Büyüyüp dil becerileri geliştikçe ve bazı sosyo-duygusal becerileri edindikçe, daha sakin kalarak öfkesini sözel olarak ve uygun şekillerde ifade etmeyi öğrenmeye başlarlar, arkadaşına vurmak yerine ona yapmamasını, bu durumdan rahatsız olduğunu söyleyebilirler. Böyle bir tepki daha yapıcı olacaktır, çünkü hem rahatsız olduğu durumun ortadan kalkma ihtimalini artırır hem de pozitif ilişkiler geliştirmesine yardımcı olur.

Çocuklar 2-3 yaşlarından itibaren, bizlerden gelen tepkilerden, saldırgan davranışlar göstermelerinin uygun olmadığını anlamaya başlıyorlar. Bundan sonra öfkelerinin üstesinden gelmek için stratejiler geliştirebiliyorlar, fakat ne kadar etkin baş edebildiklerini 5 faktör belirliyor.

Birincisi; kişisel özellikler. Küçüklükten itibaren bazı çocuklar olumsuz durumlara daha çok tepki gösterirler ve daha zor sakinleşirler. Böyle bir durumdaki bir çocuğun, öfkesini kontrol edebilmek için biraz daha fazla desteğe ihtiyacı olabilir.

İkincisi; aile ortamının ne kadar stresli olduğu. Aile ortamı ebeveynlik tarzından ya da başka sebeplerden dolayı çocuğun kaldıramayacağı kadar büyük bir stres yaşamasına sebep oluyorsa, bu durum öfkesiyle baş etmekte zorlanmasına yol açabilir.

Üçüncüsü; ebeveynlerinin öfkeyle baş etme yöntemleri. Çocuklar ebeveynleri öfkeyle nasıl baş ediyorsa onu örnek alacaktır, ebeveyni öfkelenince agresif davranıyorsa, çocuğun da öfkelendiğinde agresif davranışlar gösterme ihtimali yükselir. Ebeveynleri öfke duygusuyla problemi yok sayarak baş etmeye çalışıyorsa, o da aynı mekanizmayı kullanabilir, fakat öfkelendiği problemi çözmekten kaçınması, öfkeyle baş etme, iletişim, ve çatışma çözme becerilerini geliştirme fırsatını kaçırmasına sebep olur.

Dördüncüsü; çocuğun duygularını ifade etme şansı bulup bulmadığı. Bazı çocuklar öfkeyle baş etmeyi öğrenemezler çünkü öfke duygusu ailelerinde hoş karşılanmıyordur. Bu yüzden öfkelendiklerini doğrudan ifade etme, duygularını gösterme, sorunlarına çözüm üretme şansı bulamazlar.

Sonuncusu ise; çocuğun duygularla baş etme konusunda ne kadar öğrenme şansı bulduğu. Çocukların evde, okulda, çevresinden öfke hakkında farkındalık kazanması önemlidir. Çocukların öfkeyle ilgili olarak; öfkelendiğini fark etmeyi, sakin kalma yollarını, öfkesini uygun bir dille ifade etmeyi, problemini çözmeyi ve yetişkinlerden yardım istemeyi öğrenmesi gerekir.

Çocukların henüz öğrenme sürecinde olduklarını, gerekli sosyal becerileri edinmek için bize ihtiyaçları olduğunu unutmamak lazım. Bunun için öncelikle kendi öfkeyle baş etme yollarımızı gözden geçirerek onlara nasıl örnek olduğumuzu görebiliriz, daha sonra ise onları nasıl destekleyebileceğinizi düşünebiliriz.

Uzm. Psk. İrem Akın

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

Yazının devamı...

'Kaliteli' Zaman Geçirmek

Son yıllarda, ebeveyn çocuk ilişkileri üzerine konuşurken sıklıkla kullanılan kalıplaşmış bir ifadedir ‘çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek’. Bu ne demektir? Bütün aileyi bir araya toplayıp birlikte çocuğu memnun edecek bir oyun oynamak mı? Çocuğu alıp sevdiği bir şeyler yemeye götürmek ya da ona istediği bir şeyi satın almaya götürmek mi?

Pek çoğunuz anne baba olarak iş, güç ve başka birçok koşturmaca içinde, hayatınızı idame etme gayretindesiniz. İşten eve geç saatlerde dönmek, yetiştirmekte zorlandığınız günlük işler, görevler, sorumluluklar… Hepsi varken nasıl oturup da çocuğa ayrıca zaman ayıralım dediğinizi duyar gibiyim. Oysa ki, çocuğun ihtiyacı olan o zamanın kalitesi bir yemekte, bir hediye de ya da oyunda saklı değildir.

Peki öyleyse nedir işe yarayacak olan? Gelin, akılda tutulması gereken bazı püf noktalarına birlikte bakalım.

Ayırdığınız vaktin uzunluğundan önce niteliğine önem vermeniz. Nitelik derken, yapacağınız programlar çok zengin, maddiyata dayalı aktivitelerden oluşmak zorunda değil. Karşılıklı edilen bir sohbet, çocuk için daha cazip olduğunu düşündüğünüz birçok programdan daha faydalıdır. Geriye dönüp baktığında onu götürdüğünüz bir sinema filmini değil onu dinleyen ve anlamaya çalışan bir anne-baba figürünü hatırlaması psikolojik açıdan çok daha büyük bir artı.

Her sorunun cevabını bilmiyor olabilirsiniz, yeri geldiğinde içten bir şekilde ‘Bunu bilmiyorum ama birlikte cevabını araştırabiliriz’ demeniz. Ona kusursuz bir ebeveyn portresinden ziyade, eksikleri olan, kendini geliştirmeye açık ve meraklı bir ebeveyn modeli sunmak inanın çok daha besleyici!

Dürüst olmanız. Dikkatiniz ve ilginiz o an çocuğunuza ayıramayacak kadar dağınık olabilir. Böyle anlarda, içtenlikle yapılan bir açıklama, zorlama bir ilgiden çok daha anlamlıdır.

Çocuğunuzla vakit geçirirken ona kesintisiz ilgi sağladığınızdan emin olun. Yemek yaparken, araba kullanırken, televizyon izlerken veya telefona bakarken paylaştığınız anlarda ona özel ve kesintisiz ilgiyi tam olarak sunmak ne yazık ki mümkün değil.

Çocuk bunu hisseder. Yaşının küçük olması veya farkında değilmiş gibi görünmesi sizi yanıltmasın. Çok erken dönemlerden itibaren çocukların algısı bu konuda oldukça açık ve hassastır. Onun güvende ve onaylanmış hissedebilmesi için sadece orada karşısında bulunmak, kısa cevaplarla karşılık vermek ve ara sıra gözlerine bakmak işe yaramaz.

Kesintisiz ilgi demişken, kabul edelim her an, her saniye gözünüz kulağınız onda olamaz! Onun ihtiyaçlarını karşılamak ve güvende olduğundan emin olmak bir ebeveynin başlıca sorumluluklarından. Fakat, bu konuda öncelikleri iyi ayarlayabilmek oldukça önemli. Taleplerini uygunsuz bulduğunuz bir anda (örneğin, toplu taşımada seyahat ederken veya bir tiyatro oyunu izlerken) bunun açıklamasını ona kısaca yaparak, ihtiyacını daha uygun bir zamana ertelemek yerinde olacaktır. Çocuğunuz her an, her yerde onun ihtiyaçlarını karşılamanızın mümkün olmama ihtimalini kavrayarak isteklerini ertelemeyi öğrenmeye başlar. Aynı zamanda, kendi baş etme yöntemlerini geliştirmek üzere bir fırsat edinmiş olur.

Özetle, 10 dakika ya da 1 saat, hiç fark etmiyor aslında. İlgiyle, samimiyetle çocuğunuzun yanında bulunduğunuz ve onu dinlemeye, anlamaya çalıştığınız her bir dakika çok kaliteli ve değerlidir.

Uzm. Psk. Duygu Karaer

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

www.sosyalcocukatolyesi.com

Yazının devamı...

Çocuğunuzla Sohbet Etmek

Çocuklarla sohbet etmeye çalıştığımızda, bazen çok zorlanırız. Yüzündeki isteksiz ifadeyi fark ederiz ve sorularımıza tek kelimelik cevaplar almaya başlarız. Sohbetin devam etmemesi bazı duygular uyandırır, kimi strese girer kimi çaresiz hisseder kimi öfkelenir, bir anne-baba olarak. Bir yandan da çocuklar bazen saatlerce durmadan konuşabilirler, meşgul olup onlarla ilgilenemeyeceğimiz zamanlarda sürekli bir şeyler anlatmaya çalışabilirler. Bunun sebebi ise şudur; aslında çocukların konuşmaya ihtiyaçları vardır ve bir şeyler anlatmak isterler, fakat çoğunlukla bizim sorduğumuz sorular karşısında savunmaya geçerek çok az bilgi verirler. Karşınızdaki çocuğun savunmaya geçmesini engellemek için şunlara dikkat edebilirsiniz:

Doğru zamanı seçin

Öncelikle sohbet için doğru bir zaman olup olmadığına dikkat etmeli. Çocuğun uygun olmadığı bir zamanda sohbet etmeye çalışmak verimli bir sonuç vermeyecektir. Siz de yorgun bir şekilde eve girdiğinizde ardarda sorularla karşılaşmak ya da acil bir işinize yetişmeye çalıştığınızda lafa tutulmak istemezsiniz. Bu yüzden yorgun olduğunu ya da müsait olmadığını fark ettiğinizde fazla soru sormamaya çalışıp, kendini daha rahat hissettiği, konuşmaya daha açık olduğu bir zamanda konuşma açabilirsiniz.

Becerilerinizi kullanın

Bazen çocuklarla konuşurken, özellikle çok az cevap verdiklerinde, yetişkinlerle sohbet eden halimizden farklı bir şekilde davranmaya başlarız. Kendimizi sürekli kendi istediğimiz konular hakkında art arda sorular sorarken bulabiliriz. Günlük hayatta sohbet ederken, belki de farkında olmadan kullandığınız iletişim becerilerimizi, çocuklarla konuşurken de uygulamalıyız. İyi iletişim kurduğunuz bir yetişkinle, bir arkadaşınızla sohbetlerinizi gözünüzün önüne getirin ve konuşmanın karşılıklı ilerlemesi için neler yaptığınıza dikkat edin. Böylelikle sağlıklı bir iletişim kurmak için hangi yöntemleri kullandığınızı, çocuklarla olan konuşmanızda hangilerini unuttuğumuzu daha net görebilirsiniz.

Karşılıklı paylaşımı? destekleyin

Sohbetin amacı karşılıklı bir paylaşım yapmaktır. Onun paylaşım yapmasını desteklemek için evet/hayır diye cevap veremeyeceği, açık uçlu sorular sorun. Bu tarz sorular sormak sohbetin tek kelimelik bir cevapla bitmesini engeller ve onun hakkında daha çok bilgi edinmenizi sağlar. Açık uçlu dahi olsa, konuşmada soru soran tarafın eline ister istemez bir güç geçer. Kendimizden bir bilgi vermeyip karşımızdakine sorular sorduğumuzda, durum bir sorguya dönüşmeye başlar. Bu yüzden karşılıklı bir konuşma bekliyorsak bizim de paylaşımda bulunmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bunun için kendi başımıza gelen bir olayı anlatıp “Sen neler yaptın?” diye sorabiliriz.

Duygular konusunda dikkatli olun

Sohbetin başlarında çocukların duygularıyla ilgili konuşmak, sohbeti genellikle kesintiye uğratır, özellikle de olumsuz duygularla ilgiliyse. Başlangıçtaki “Nasılsın?”, “İyi misin?”, “Üzüldün mü?” gibi sorular kafasını karıştırabilir ya da “Kızgınsın heralde” gibi erken yorumlar savunmaya geçmesine sebep olur. O yüzden duygularla ilgili kelimeler kullanırken oldukça dikkatli davranmak gerekir. Doğru olan, bu tarz soruları ve yorumları konuşmanın sonlarına doğru saklamaktır. Onun anlattıklarını dinledikten sonra ne hissettiğini sorabilir ya da doğru anladığımızdan emin olduktan sonra bir yorum yapabiliriz.

Bu noktalara dikkat etmek, sohbetin iki taraf için de daha keyifli geçmesini sağlayacaktır.

Uzm. Psk. İrem Akın

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

www.sosyalcocukatolyesi.com

Yazının devamı...

Sınav Kaygısıyla Ne Yapmalı?

Üniversiteye hazırlanan gençler, ve tabii ki onlara eşlik eden aileleri, şu günlerde ikinci basamak sınavı olan LYS için neredeyse son dönemeçteler diyebiliriz. Eğitim öğretim hayatlarının bundan sonraki kısmı için belirleyici olan bu sınava sayılı günler kala, çalışılan dersler, çözülen testler, onlarca soru ve emek verilen saatlerin yanında sınav performansını etkileyen en önemli etkenlerden birini ele alalım istedik: Kaygı!

Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerden ''Bir anda tüm bildiklerimi unutuyorum'', ''Bir soruda takılınca, sanki donakalıyorum'', ''Sınav sırasında dikkatim bir kere dağılınca, asla bir daha toparlayamıyorum'', ''Kalbim sanki ağzımdan çıkacak'' gibi cümleleri duyabiliriz.

Bu kaygıyla başa çıkmaya yardımcı ipuçlarına geçmeden önce şunu belirtmeliyiz ki, kaygı, tamamen sıfırlanması ve hiç varolmaması gereken bir şey değildir. Hiç kaygı duymadığınız bir hayatı düşünün. Karşıdan karşıya geçerken, sağa sola bakmaya bile gerek duymayacak kadar kaygısız olsaydık, zarar görme ihtimalimiz de bir o kadar artardı. Yani, 'yeteri kadar' bir kaygı, bizi hayatta tutar, mücadele etmemize yardımcı olur. O halde, izlenecek yol bu kaygıyı idame ettirmeyi ve belli bir seviyede tutmayı sağlamaktır. Peki ama nasıl? İşte sizler için derlediğimiz 10 tane ipucu:

Tüm öğrencilere başarılar, bol şanslar ve sevgiler...

Uzm. Psk. Duygu Karaer

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

www.sosyalcocukatolyesi.com

Yazının devamı...

Sosyal beceriler neden bu kadar önemli?

Bir bebek dünyaya geldiğinde, her şeyi sıfırdan öğrenmesi gerekir; yemek yemeyi, yürümeyi, konuşmayı. Sosyal beceriler de, aynı konuşmak ve diğerleri gibi, çocuğun öğrenmesi gereken becerilerdendir. Bu becerileri ilk olarak anneyle iletişiminden, aileyle etkileşimlerinden, daha sonra arkadaş çevresinden ve daha geniş bir çevreden etkilenerek geliştirir.

Çocuğun çevresindeki kişilerle olan iletişimini kolaylaştıran her davranış, sosyal bir beceridir. Bu beceriler bireyin girdiği etkileşimde olumlu tepkileri meydana çıkarıp olumsuz tepkilerden kaçınmasını mümkün kılar. Sosyal becerileri güçlü olan kişi,insanlarla iletişim kurarken gerekli olan, genellikle dile getirilmeyen bazı kuralların farkındadır ve sosyal ortamlarda nasıl davranılacağını bilir.

Çocuklarda güçlü sosyal becerilerin sinyallerinden bazıları şunlardır:

Uygun şekilde göz kontağı kurmak

Karşısındaki bölmeden, konuşmayı karşılıklı sürdürebilmek

Vücut dilini uygun kullanmak, karşısındaki kişiye mesafesini uygun ayarlayabilmek

Uygun bir şekilde bir konuşma başlatıp bitirebilmek

İlgisiz yorumlara girmeden konuşmanın konusuna bağlı kalabilmek, uygun sorular sormak

Karşısındakinin söyleyeceklerine ilgi göstermek

Yalnızca kendi istediği konularda konuşmak yerine karşısındakinin durumunu da önemsemek

Birşeyi anlamadığında netleştirmek için sormak

Şakaları, kinayeleri, deyimleri, mecazları anlamak

Çevresindeki kişilerin farkında olmak, ses tonlarından ya da yüzlerinden nasıl hissettiklerine dair ipuçlarını yakalamak

Az tanıdığı insanlara ne kadar kişisel, özel bilgi vereceğini ayarlayabilmek

Öfkeye, başarısızlığa, hayal kırıklığına uygun tepki verebilmek

İletişim kurulan duruma göre konuşma şeklini ayarlamak

Empati kurabilmek, bir durumun bir başkası açısından nasıl olabileceğini hayal edebilmek

Davranışların olası sonuçlarını hesaplayabilmek

İlişkilerdeki zorlukları, çatışmaları sağlıklı bir şekilde çözebilmek

Başkalarına sevecen ve anlayışlı yaklaşabilmek

Çocuklar henüz bu becerileri öğrenme aşamasındadır, o yüzden bunların hepsini yapabilmelerini bekleyemeyiz. Becerilerimiz yetişkinlikte bile yavaş yavaş gelişmeye devam eder, fakat çocukluk döneminde sosyal gelişimin temelleri atılır. Sosyal iletişim becerileri, bir çocuğun etrafıyla pozitif ilişkiler kurabilmesi ve pozitif geribildirimler alabilmesi için hayati önem taşır. Bu alanda zayıf olan çocuklar, arkadaşlık başlatmada ya da ilişkilerini sürdürmekte sıklıkla sorunlar yaşarlar ve bazı dalga geçilme, dışlanma gibi zorba davranışların hedefi haline kolaylıkla gelebilirler.

Bir kişinin sosyal becerileri, yalnızca çocukluk çağındaki ilişkileri değil, yetişkinlikteki ilişkilerini ve hayatını da oldukça etkiler. Araştırmalar, çocukların sosyal becerilerde ne kadar güçlü olduğuna bakarak, onların ileride sosyal olarak, duygusal olarak, akademik hayatta ve iş hayatında ne kadar iyi durumda olacaklarını tahmin edebileceğimizi söylüyor. Amerika’da bir üniversite tarafından yapılan, çocukları kreş çağından 25 yaşına gelene kadar takip eden bir araştırma (Jones, 2015), sosyal becerileri güçlü olan çocukların:

Akademik hayatta daha başarılı olduklarını, bir üniversite bitirme ihtimallerinin daha çok olduğunu,

İş hayatlarında daha başarılı olduklarını, iş bulma oranlarının daha fazla olduğunu,

Yaşam tarzında daha sağlıklı seçimler yaptıklarını, kendilerine zarar verecek ya da başlarını derde sokacak davranışlardan daha uzak durduklarını, ortaya çıkararak, bu çocukların ilerideki hayatlarında aldıkları olumlu sonuçları göstermiş.

Sosyal beceriler, iletişim kurduğumuz kişiden alacağımız tepkiyi belirlediği için, yaşamımızın bir çok alanında belirleyici bir rol oynar; kariyerimizdeki başarımızda, özel ilişkilerimizde, ruh sağlığımızda ve daha bir çok alanda. Bu yüzden bu beceriler, bir çocuğun gelişimde en çok önemsenmesi gereken konulardan biri. Unutmamak gereken nokta, bir çocuğun sosyal yönden güçlü olmasının doğuştan gelen bir özellik olmadığı, bu becerilerin çeşitli şekillerde öğrenilmesi ve ilişkiler içinde pratik edilmesi gerektiği. Bu becerilerin önemini fark etmeniz ve gözlemlerde bulunmanız geleceğe yönelik olumlu adımların başlangıcı olacaktır. Sosyal beceriler nasıl gelişir? Ebeveynler nasıl katkı sağlayabilir? İlerleyen yazılarımızda devam edecek...

Uzm. Psk. İrem Akın

Instagram: sosyalcocukatolyesi

Facebook: Sosyal Çocuk Atölyesi

Damon E. Jones, Mark Greenberg, and Max Crowley. Early Social-Emotional Functioning and Public Health: The Relationship Between Kindergarten Social Competence and Future Wellness. American Journal of Public Health: November 2015, Vol. 105, No. 11, pp. 2283-2290. doi: 10.2105/AJPH.2015.302630

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.