SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bahar Enerjiniz Ortaya Çıksın

Kusursuz bir fabrikadır insan vücudu; ancak nasıl fabrikalardaki makinaların zamansal bakımları oluyorsa bizim vücudumuzun da bazı dönemler özel bakıma ihtiyacı var. Şimdi tam da senelik bakımlarımızı yapmamız gereken dönem işte. Bahar dönemlerinde mevsim geçişlerinde biyolojik fabrikamızda yorgunluk, isteksizlik hatta depresif bir ruh hali kaçınılmaz oluyor. Bununla beraber kas ağrıları, uyku isteği, sinirlilik görülebiliyor.


Günlük içmemiz gereken suya bu dönemlerde özellikle dikkat etmeli; ağırlığınıza göre 2.5-3 lt dolaylarında su tüketmeye gayret etmelisiniz. Unutmayın su en iyi toksinsavardır.

Açık havada yürüyüşler yaparak seratonin (mutluluk) hormonunuzu yükseltebilir; bu sayede yorgunluğu gün boyu kapı dışarı atabilirsiniz

Her gün yada 2 günde bir duş almak gün boyu vücudumuzun maruz kaldığı negatif elektirik yüklerinden kurtulmanızı sağlar, bu dönemde özellikle sık sık duş alarak rahatlayabilirsiniz

A,C,E vitaminleri ile selenyum bağışıklık sisteminizi güçlendirdiğinden bunların tüketimini bu dönemde arttırmaya gayret edin. Meyveler ve yağlı tohumlar en iyi kaynak.

Ferahlamak adına gazlı içecekler veya kafeinli içecekler alıp metabolizmayı daha da hantallaştırmak yerine bitki çaylarına ağırlık verin. Sizi rahatlatırken ödemden de kurtarır. Özellikle Mate çayı hem dolaylı yoldan yağ yakımına destek hemde vücudu rahatlatıcı etkiye sahip.

Bazı danışanlarımın bu aralar terlemesinin arttığını gözlemlediğimden bunu da belirtmekte fayda görüyorum; tansiyon probleminiz yoksa bu günlerde 1 şişe doğal mineralli su tüketin. Terle kaybolan minerallerin yoksunluğu da bu dönemlerde halsizliğe ve tansiyon düşmesine yol açabilir. Yerine koymakta fayda var.

Yazının devamı...

Sağlık İçin "Altın Rengini Tercih Et"

"Altın Rengini Tercih Et (!)"

Sizce Gıda Standartları Ajansı (FSA) bu sloganla dikkatinizi neye çekmek istiyor? Bu cümleden sonra aklınıza ilk gelen giyim tarzınız mı? Tükettiğiniz besinlerin rengi mi ?

24 Nisan 2002’de İsveç Ulusal Gıda Kurumu, yüksek sıcaklıklarda ve düşük nem oranında üretilen nişastadan zengin gıdalarda artan seviyelerde akrilamid oluştuğunu bildirmiştir. Bu bulgular Hollanda, İngiltere, ABD, Norveç ve İsviçre’de yapılan çalışmalarla doğrulanmıştır. Akrilamid vücutta hızlı emilip yayılmaktadır. Plasenta aracılığıyla anneden çocuğa geçmekte ve anne sütünde bulunabilmektedir.


Hayvanlar üzerinde yapılan laboratuar testleri sonucunda akrilamid maddesinin, tümör oluşturduğu kansere neden olduğu ortaya çıkmıştır. Akrilamid maddesinin insan beslenmesinde kansere neden olduğu henüz kesinleşmemiş olsa da uzmanlar gıdaların içerisinde yer alan akrilamidin, insanlarda da kansere neden olabileceği görüşündeler.



Türk kahvesinde Akrilamid oranı 29-75 ng/g olarak tespit edilmiştir. İçme suyu kalitesi için, DSÖ’nün yönergesine göre, bir litre içme suyunun 0.5 µg akrilamid içerdiği bildirilmiştir. Avrupa Birliğinde bu rakam 0.1µg/L sudur.

Herşeyi hazır tüketmeye alışan insanlar olarak günlük ortalama alım seviyesi 0.3-0.8 mg/kg olduğu tahmin edilmektedir. Genel olarak çocuklar ve gençlerde yetişkinlere nazaran bu seviye daha yüksek bulunmuştur. Çünkü cips,patates kızartması vb. ürünlerin tüketimi en fazla çocuklardadır. Ayrıca yetişkinlere göre vücut ağırlıkları daha az olduğundan kg başına aldıkları akrilamid miktarı daha fazla orana sahip olmaktadır.


Karanlık bir yerde 8°C de saklayın ve taze olarak tüketin. Yeşil kısımlarını kesinlikle yemeyin, ayıklayın.


Patates kızartması için pişirilmiş patates kullanılmalıdır. Eğer çiğ kullanılacaksa kızartma yapmadan önce 2 saat suda bekletilmelidir. Dilimlenmiş halde 1 saat bekletmek yeterli. Bu sayede Nişasta oranı azalacağından akrilamid oluşumu da azalmaktadır.


Geleneksel fırınlarda pişirme ısısı 200°C’yi, fanlı fırınlarda 190°C’yi geçmemelidir. Kesilmiş patatesten yapılan ürünlerde pişirme derecesi 175°C’yi geçmemelidir.


Pişmiş tahıl ürünlerinde aşırı kahverengileşmenin önlenmesi gerekmektedir. Altın renginde tosta ne dersiniz?


Çikolata ve patlamış mısırın bazı markalarında yüksek miktarda akrilamide rastlanılmıştır.

Ekmeklerde, keklerde, pizzalarda sert ve kuru yüzey akrilamid işaretidir. Bu açıdan gıdalar çok uzun süre veya çok yüksek sıcaklıkta pişirilmemelidir. Buna karşın tüm gıdalar bilhassa et ürünleri gıda kaynaklı patojenler tahrip edilene kadar pişirilmelidir.

Meyve ve sebzelerden zengin, dengeli bir diyetle beslenilmeli kızartma ve çok yağlı gıda tüketimi azaltılmalıdır.

Pişirme düşük derecelerde yapılmalıdır. Gıdalardaki nemin fazlaca uzaklaştırılmasından kaçınılmalıdır.

Yazının devamı...

Haşimato Tiroidinde Beslenme

Haşimato adını hastalığı ilk kez teşhis eden Japon Doktor Haşimato'dan almış.Tiroid bezinin iltihaplanması sonucu ortaya çıktığını saptayan doktor; dikkat edilmez ve sinsice ilerlerse tiroid salgısında yetmezlik yani Hipotiroidi ye çevirebileceğini söylüyor.

Hastalığa neyin sebep olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte bağışıklık sistemindeki bir sorundan kaynaklandığı düşünülüyor. Çünkü bu kişilerde bağışıklık sistemi tiroid bezini yok etmeye çalışıyor. İşte bu yüzden Haşimato da beslenme çok önemli. Bağışıklığı güçlendirmek ve guatrojen salgısını düzenlemek yediklerimizden geçiyor.

-Halsizlik, geçmeyen yorgunluk hali

-Kilo artışı

-Kilo verirken zorlanma

-Ses kalınlaşması

-El ve yüzde şişme (ödem)

-Kabızlık

-Cilt ve saçta kuruluk

-Uyuklama isteği

-Cinsel isteksizlik

-Depresyon

İlk yapacağınız değişiklik "İyotsuz Tuz" kullanmak olmalı.

Rafine Şeker ve bunlardan yapılmış her besinden mümkün olduğunca uzak durmalısınız. Bu grup bağışıklık sisteminizi tahmin ettiğinizden fazla bozuyor.Basit karbonhidratlar yerine kaliteli-kompleks karbonhidratlar tüketin:Tam buğday unlu ekmekler, grissiniler, arpa,yulaf, kepekli ürünler vb.

Kilogram başı 30 cc su tüketerek ödemden kurtulmalı.

Margarin ve kızartmanın yağı gibi vücudunuza toksin ve serbest radikal biriktirecek yağlardan uzak durup, faydalı yağları (zeytinyağı, fındık yağı vb.) tüketmeli.

Omega-3 yağ asidini beslenmeden eksik etmemeli. Çünkü omg-3 yağ asitleri tiroid hormonlarınızı düzenler.

"Selenyum" minerali tiroid bezini ve vücudu hasarlardan korur. Selenyumu mutlaka beslenmemize eklemeli.Selenyum ihtiyacımızı ay çekirdeği, balıklar ( ton, somon, sardalya gibi vs.), mantar, yumurta, hindi eti, tavuk göğsü, dana eti vs. gibi gıdalardan alabilirsiniz.

"Brokoli, lahana, turp" gibi tiroid bezinin çalışmasını azaltan guatrojenik besinler tüketmemeli.

Multivitamin desteği alıyorsanız içeriğinde İyot, Avitamini, Flor ve Klor olmamasına dikkat edin. Çünkü bazısı ya tiroid hormon salgısını azaltıyor ya da zaten tiroid eksikliğinde vücutta çok fazla bulunabiliyor.

Siyah çay ve kahve şikayetleri arttırdığından tüketimi azaltılmalı.Onun yerine fayda görebileceğiniz "anason, rezene, papatya, melisa çayı" içebilirsiniz. Melatonin salgınızı altırarak sizi rahatlatır.

Zerdeçal, zencefil gibi iltihabı azaltan, yani histamin salgısını azaltan besinlerin tüketimi arttırılmalı.

Probiyotik beslenmeli. Çünkü probiyotikler immun sistemi uyaran antijen oluşumunu azaltır.

Eğer glutene hassasiyet olduğunu hissediyorsanız, mutlaka diyetisyen desteğiyle uygun şekilde gluteni hayatınızdan çıkarın. Gıda intoleransı demek antijen sayısının artması demektir. Bu da dolayısıyla haşimato tablosunun ilerlemesi demektir.

Vücudu toksinlerden ve antijenlerden temizlemek için hacamat veya ozon tedavisini öneririm. Gerisi beslenmenizle vücudunuza daha az serbest radikal almakta saklı.

Haşimatonun tıbben bir ilaçla tedavisi henüz yok ama yaşam kalitenizi iyileştirerek bunu yenmek mümkün..

Sağlıcakla :)

Diyetisyen Tuba Ödübek

Yazının devamı...

Fazla Kilolarınızın Sebebi Kortizon mu?

Halk arasında genel bir inanış var: "İlaç kullanıyorum, kilo aldırıyor" Peki gerçekte bu süreç nasıl işliyor?

En baştan şunu belirtelim ki; Kilolarınızın suçlusu tek başına kortizon değildir. Kilo almanızı tetiklemesi için ; YÜKSEK DOZLARDA UZUN SÜRE KULLANMAK gerekir.Yani 1 haftalık kullanım kilo almanıza sebep olmaz.

Kortizol vücutta bulunan bir hormon aslında. Vücuttaki görevi karbonhidrat ve yağ metabolizmasını düzenlemek. Salgılanma miktarı gün içerisinde değişkendir : Örneğin sabah saatlerinde en YÜKSEK seviyedeyken, sinirlenme gibi ruh hallerinde Kortizol hormonu seviyesi 10 katına kadar çıkabilir (!)

"Kısa süre kullandım ama kilo aldım !?" diyorsanız bilin ki bu kilonuz YAĞ DEĞİL ÖDEM.

PEKİ UZUN SÜRE KULLANIMDA KORTİZON NASIL KİLO ALDIRIR?

Kortizonun kan şekerine etkisi sonucu kilo alınır.Yani karaciğere etki eden kortizon kan şekerini yükseltir.Bunun sonucunda insülin salgısında artış meydana gelir.Kanda artan İnsülin hormonu kan şekerinin hücrelere girerek enerjiye çevrilmesini, enerjiye çevrilemeyen kan şekerinin de yağ olarak depolanmasını sağlar. Böylelikle Yağ kitlesinde artış sonucu kilo alımı olur.

PEKİ BU SÜREÇTE NASIL BESLENMELİYİZ?

Tuz alımını mümkün olduğunca kısıtlamalıyız. Tuz emici besinler (salamura,işlenmiş gıdalar) bu dönemde asla tüketilmemeli.

Ödemden korunmak adına su tüketimini arttırmalıyız.

Kortizon Potasyum mineralinin vücuttan atımını da arttırır.Bu sebeple Potasyumdan zengin sebze ve meyveleri bol miktarda tüketmeliyiz.

Kortizon vücuttaki şeker dengesini bozduğundan tatlı ve yağlı besinlere karşı iştahı artırır. Bununla savaşmak, özellikle bu dönemlerde bu besin grubundan uzak durmak en sağlıklısı.

Ve son olarak en önemli çözüm YÜRÜYÜŞ. Hem psikolojik sağlık hem de metabolizma kontrolü için her gün düzenli yürüyüş yapmalıyız.

Diyetisyen Tuba Ödübek

Yazının devamı...

Belki de Depresyonunuzun Sebebi Yedikleriniz (!)

Belki de yedikleriniz yüzünden depresyondan bir türlü çıkamıyorsunuz?

Depresyon çağımızın en büyük sorunu haline geldi. Özellikle kadınlarda erkeklerden daha çok görülüyor. Peki depresyondan nasıl kurtulabiliriz? Tabi ki tıbbi destekle veya psikolojik destekle veya da tamamen kendimize olan sevgimizle kurtulabiliriz. Ama gün içinde yediklerimizle de ruhsal dengemizi sağlamlaştırmak mümkün. Şaşırabilirsiniz ama bazı besinler bizi depresyondan koruyor veya da atlatmamıza yardımcı oluyorlar !

Depresyon sayesinde ya iştahımız kapanıyor ya da aşırı iştahlı hale geliyoruz. Yapılan bir çalışmada kendilerini “karbonhidrat tüketicileri” olarak tanımlayan grubun daha çok stres altında olma hissinin daha yoğun yaşandığı bireylerden oluştuğu ve karbonhidratlı besin tüketimi ile tatmin oldukları, kendilerini mutlu/iyi hissedip, rahatladıkları bulunmuştur. Fakat depresyonun iştahımızı etkilemesine engel olmak mümkün görünüyor. Nasıl mı ? Mutluluk hormonumuz Seratonin, Dopamin, Nöradrenalin gibi salgıları arttırarak ! Peki nedir bu salgıları engelleyen şeyler?

1- Düşük D vitamini düzeyi. Güneşten faydalanma ile seratonin hormonu arasında pozitif bir ilişki vardır. D vitamini eksikliği kronik yorgunluğa, dolayısı ile depresyona davetiye çıkarabilir.

2- B grubu vitaminleri sinir sistemini düzenlediğinden son derece önemlidir. B12 veya B6 vitamini yetersizliği olan bireylerde depresyona daha sık rastlanılmıştır. Yapılan bir çalışmada depresyonlu bireylerde B9(Folik asit) düzeyi düşük bulunmuştur.

3- Yapılan başka bir çalışmada depresyonlu bireylerin Çinko düzeyleri düşük bulunmuştur. Magnezyum eksikliği psikiyatrik semptomlara neden olabilmektedir. Demir eksikliği olanlarda dopamin sentezinde eksiklik oluşacağından depresyona sebep olmaktadır.

4- Doğum kontrol hapı kullananlarda nöradrenalinin ana maddesi olan tirozin aminoasit düzeyleri düşüktür. Bu durum hap kullananlarda görülen depresyonun sebebi olabilir.

5- Omega-3 yetersizliğinde seratonin ve dopamin düzeyleri düşmektedir. Özellikle gebelikte anneden bebeğe omega-3 bileşeni olan DHA geçer. Bu halde annenin omega-3 depoları önemli derecede düşebilmekte ve doğum sonrası depresyonuna yol açmaktadır.

6- Aspartam adlı tatlandırıcının aşırı kullanılması triptofanın beyin hücresine geçişini azaltarak depresyona yol açabilir.

Depresyonda Nasıl Beslenmeliyiz ve Ne Yapmalıyız?

#Akdeniz tipi beslenme depresyondan koruyucudur.

#Kalsiyum, magnezyum ,B grubu vitaminleri ve triptofan içerdiğinden süt, kefir veya yoğurt mutlaka diyetimizde yer almalıdır.

#Ceviz,balık,keten tohumu yüksek omega-3 içeriği nedeniyle seratonini artırdığı için beslenmemizde yer alması gerekenler arasında. Çorbalara veya salatalara keten tohumu ekleyerek tüketirseniz moralinizi toparlamaya olan etkisini hissedeceksiniz.

#Yeşil gıdalar yani bol lifli sebze ve meyveleri tüketenlerde depresyon belirtileri daha düşüktür.

#Avokado, kereviz, karaciğer, yumurta ve koyu yeşil sebzeler iyi birer folik asit kaynaklarıdır. Özellikle hamilelikte yeterli karşılanması bebek gelişimi için elzemdir.

#Ara öğünlerde ve gece yatmadan önce papatya ve rezene çayı için. Bu çay, serotonin düzeyini arttırıp, oreksin düzeyini azaltarak gevşemenize ve rahat uyumanıza yardımcı olabilir.

#Karbonhidrat miktarı çok düşük diyetleri uzun süre yapmayın. Bilinçsizce yapılan bu diyetler depresyona altyapı oluşturabilir.

#Ara öğünlerde eğer sindirim probleminiz yoksa muz yiyin. Magnezyum açısından zengin olan muz, kasların da gevşemesine yardımcı olur.

#Selenyum tedavisi ile depresyonun belirtilerinde düzelme olduğu yönünde çalışmalar vardır. 100 gram yağsız konserve ton balığı tükettiğinizde günlük selenyum ihtiyacınızın tamamından fazlasını karşılayabilirsiniz. 100 gr ay çekirdeği ile de günlük selenyum ihtiyacınızın tamamını karşılayabilirsiniz. Mantar,yumurta,soğan,sarımsak,yulaf,kırmızı et,tavuk ve hindi eti de iyi selenyum kaynaklarıdır.

#Egzersizi ihmal etmeyin. Özellikle açık havada yapılan yürüyüşler depresyondan korunmada etkili olmaktadır. Ve müzik dinleyin. Depresif müzikler değil, daha çok size enerji verecek ve rahatlatacak müzikler dinleyin.

#Sosyal bağlarınızı asla kopartmayın, kendinize kalmayın. Aksine daha çok dışa dönük olmaya çalışın. Depresyonu tek başınıza göğüslemenize gerek yok.

#Unutmayın beslenme şeklinizin sağlığınızda payı tahmin ettiğinizden de büyük. Depresyonsuz mutlu bir yaşam için sağlıklı tercihler yapın.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.