SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Nefesin düşünceye etkisi

Nefes, birçok derde deva mucizevi bir sistem. Öyle ki vücudumuzun otomatik işlevleri arasında sadece nefesi kontrol altına alabiliyoruz. Bu da beraberinde birçok sistemi kontrol altına alabildiğimiz anlamına geliyor.

Peki bunlar neler?

Hadi Bunları tek tek açalım...

Otonom sinir sisteminin iki kolu vardır. Sempatik Sinir Sistemi ve Parasempatik Sinir Sistemi.

Sempatik sinir sistemimiz, aksiyon gerektiren, heyecanlı durumlarda oldukça aktiftir. Örneğin karşınıza saldırgan bir hayvan çıktığında savaş ya da kaç komutu sempatik sistemden gelir. Dolayısı ile bedene ihtiyacı olan tüm salgıları vermeye başlar. Kalp atışını hızlandırır buna bağlı olarak daha fazla kan pompalar, tansiyonu yükseltir, enerjiyi kaslara gönderir, göz bebeklerinin büyümesini sağlar, sindirimi yavaşlatır. Kısaca eğer bir tehlike ya da aksiyon gerektiren bir durum varsa bedene ihtiyacı olan enerjiyi her alanda gönderir.

Parasempatik sinir sistemi ise, bizi sakinleştiren ve yavaşlatan sistemdir. Sempatik sistemin tersi olarak kalp hızını yavaşlatır, tansiyonu düşürür,gözbebekleri küçültür, sindirimi çalıştırır. Kısacası sakinleşme sağlar.

Bizler nefes egzersizleri ile vagus sinirini uyararak parasempatik sinir sistemini aktifleştiriyoruz. Böylece ihtiyacı olmadığı halde savaş-kaç moodunda olan gereğinden fazla gergin ve stresli kişilerde sakinlik sağlıyoruz.

Buna bağlı olarak salgılanan hormonlar otomatik değişiyor. Stres hormonu, gelen sakinleme ile birlikte yerini oksitosin hormonuna bırakıyor.

Nefes egzersizleri ile sağlanan doku oksijeni, beyne giden oksijen değiştiriyor. Böylece olayları anlama,algılama ve yorumlama biçimimiz değişiyor. Yani beyni kullanma şeklimiz değişiyor.

Tüm bunların sonucu olarak, parasempatik sisteme geçmiş bir bedenin sakinliği, salgıladığı hormon, beyni kullanma ve algılama biçimi bir arada değiştiğinde duygu durumumuz da kaçınılmaz olarak değişiyor ve dönüşüyor.

Nefes farkındalığı ile hayatımızın, düşüncelerimizin, sağlığımızın kontrolünü bu denli elimize alabiliyor olmamız, bahşedilmiş bir mucize...

 

Yazının devamı...

Dengenin içindeki şifa

Ruhsal şifanın en başı sürekli ve doyumsuz mutluluğu tek gerçek sanmaktan vazgeçmek. Böyle bir düşünce bizi sadece tutsak yapar çünkü bizim ihtiyacımız olan sürekli mutluluk değil sürekli dengede olmak. Sürekli mutluluğu istemek, mutsuzluğu reddetmektir ve aslında bir bakıma korkaklıktır.

Korkaklık?

Evet, korkaklık.

İnsan neden korkar?

Rezil olmaktan, küçük düşmekten, aciz gözükmekten, reddedilmekten, aptal yerine konulmaktan, istediği cevabı alamamaktan. İşin sonunda onu mutsuz edecek olan her şeyden korkar. Ve aslında mutsuzluğu göze alamadığı için sürekli olarak mutluluğun peşinden koşar.

Kabul etmemiz gereken en önemli şey, mutsuz olmak dünyanın en en en normal ve olası duygu durumu. Ve mutlu olmak da öyle.

Ağlamak, gülmek, ayrılmak, kavuşmak, sakin kalmak, sinirlenmek…

İnsanın hayatını ‘gerçek hayat’ yapan şeyler toplamını reddetmeyin, lütfen yapmayın bunu. Reddedilmiş, bastırılmış her duygu intikamını mutlaka alır. Rezil olurum diye söylemeyip, bastırdığınız her duygu, gün gelir çok daha büyük bir rezilliği göze alır ve açığa vurur kendini.

Mutsuzluktan korkmayın. Çünkü insan mutsuz olma ihtimalini kabul edip, korkularının üstüne gittiği vakit gerçekten şifalanır. Korkmanız gereken şey, herhangi bir duygu durumunun içinde fazla kalmak. İşte bu dengeyi bozar. Fazla mutlulukta mutsuzluk getir. Fazla mutsuzluğun depresyonu beraberinde getirdiği gibi. Meselemiz mutluluğun peşinden koşmak değil, meselemiz ruhsal dengemizi korumak.

Denge…

Muazzam bir kabulleniş.

Olanı, olmayanı, her türlü durumu.

Huzura giden yolculuğun en başı.

Hissettiğin her duygu çok kıymetli hiçbirini reddetme. Her biri ayrı ayrı seni bugün sahip olduğun bilinç seviyesine ulaştırdı. Ağlarken de güzelsin, gülerken de.

Yazının devamı...

Evde geri dönüşüme destek

Yıllardır ne var ne yoksa her türlü çöpü aynı çöp kutusuna atmaya alıştığımızın farkındayım. Her seferinde çöpün yanına bir kutu daha ekleyin diyorum ama alışkanlıkların zor terk edildiğinin de farkındayım. Yolumuz güzel bir yol, sadece biraz sabır ve birazda istek gerektiriyor.

İstemek…

İstemek her şeyi öyle kolaylaştırıyor, öyle keyiflendiriyor ki inanamazsınız. Siz bir şeyi gerçekten istediğinizde çıkmaz bütün yollar açılır. Olmaz dediğiniz her şey olur. Yapamam dediğiniz her şeyi herkesten önce siz yaparsınız. Konu her ne olursa olsun en ama en önemli madde bir şeyi yapmayı Seçmekten geçer. Çünkü gerçek seçim yaratır.

Lütfen şeçin.

Evde geri dönüşüme katkı olmayı seçin. Çöp kutunuzun yanına bir kutu daha koyun ve plastikleri, camları ayrıştırın. Hadi ama bunu yapmak çok da zor olmamalı. Başka hiçbir aksiyon almanıza gerek yok. Siz sadece ayrıştırın, ayrı bir yerde biriktirin ve çöp kutusunun yanına öyle bırakın. Onu zaten alması gereken kişiler alacak. Hem düşünün plastik atık toplayan kişi sizin çöpünüzü karıştırmak zorunda kalmayacak çünkü siz ona tertemiz sunacaksınız.

Bu bile çok hoş değil mi?

Ya da bulunduğunuz bölgedeki atık toplama alanına tespit ederek direk oraya kendiniz götürebilirsiniz. Bunu yaparken yürüyüş yapabilir ya da bisiklet sürebilirsiniz. Mesela ben bu akşam bisiklete atlayıp hem bir sahil turu atacağım hem de biriken atıklarımı alana götüreceğim.

Oh, daha ne olsun!

Siz bunu bi düşünün bence. Öptüm yanaklarınızdan.

Sevgiyle,

Tuğçe.

Yazının devamı...

Neden çöpleri ayrıştırmalıyız?

İçinden geçtiğimiz zor günlerde öyle düşünüyorum ki hepimiz doğanın değerini birazda olsa anladık ve biz insanlar dışarı çıkmayı bıraktığımızda nasıl temizlendiğini hepimiz görmüş olduk. Bu gün tamda yeri gelmişken size daha önce yapılmış olan çok önemli bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Eğer biraz olsun atık yönetimine ilginiz yoksa muhtemelen biraz sonra bahsedeceklerimi daha önce hiç duymadınız.

Şöyle ki yapılan bir araştırma sonucu insanların 12 ay içerisinde tükettiği doğal kaynakları, doğa yeniden yerine koymak için 15 aya ihtiyaç duyuyormuş. Fakat bu durum 1961 yılında böyle. Durumu biraz daha basit bir dille atlatmak gerekirse; 1961 yılında insanlar her yıl doğanın biyolojik üretkenliğinin %70'ini kullanmış. Ve kötü haber 2000'lere gelindiğinde bu durum %125'lere kadar çıkıyor.

Daha kötü bir haber bu düzen böyle bilinçsizce gitmeye devam ederse bir şeylerin yok olmaması, son bulmaması imkansız.

İmkansız.

Hiç kimseden dünyayı kurtaran adam olması bekleyemeyiz öyle ki bu durumun düzelmesi için çok büyük çalışmalar, çok büyük bilinçlenmeler gerekli. Fakat bir bireyin, beş bireyin, on bireyin, her bireyin bilinçlenmesi kabul edelim çok büyük bir çalışma olur. Herkesin evinde yapacağı küçücük bir rutin değişikliği kocaman bir kurtarma çalışmasının parçası olabilir. Ve size bir şey söyleyeyim mi?

Bu hiç birimizin hobi olarak ya da yapmak için yapacağımız bir şey değil. Aslında yapmakla borçlu olduğumuz bir şey. Aslında yapmak zorunda olduğumuz bir şey!

Geçen günlerde bir video izledim. Korona virüsten kurtulup taburcu olan yaşlı bir amca şöyle diyordu:

''Günlerce hastanede tedavi gördüm ve sonunda iyileştim. Çıkarken orada kaldığım süre boyunca kullandığım oksijen makinesi için epey yüklü bir para öderken fark ettim ki bize bedava sunulan o muazzam oksijen için, nefes için hiç bir zaman küçücük bir teşekkür bile etmemişim.''

Tokat gibi bir cümle değil mi?

Peki bizler meyvesini yediğimiz,gölgesinde oturduğumuz ağaçların daha az kesilmesi için bu güne kadar ne yaptık?

İyilik yapmanın, yararlı olmanın ve en hayati şeylerin bedava olduğunu fark edebileceğimiz, elimizi taşın altına koyabileceğimiz ve doğa anaya olan borcumuzu ödeyebileceğimiz güzel günlere...

Tuğçe Çalışkanlerler Ercan

Yazının devamı...

4000 yıl karşılığı yarım dakika

Plastik malzemelerin doğada yok olma süresi 1000 yıl.

Pet şişe 400 yıl.

Cam şişe 4000 yıl.

Pil 300 yıl.

Peki evde elimize geçen pet şişeyi çöpe değil de ayrı bir torbaya ayrıştırma süremiz ne kadar ?

Sizcede bunu dalından kopardığınız tek bir elma için bile doğaya borçlu değil miyiz? tek bir üzüm tanesi için, en bunaldığınız anda esen o tatlı rüzgar için, gölgesinde dinlendiğin o yüce ağaç için, kana kana içtiğin su için, bin derde deva otlar için, her akşam karnın doyduğu için, sofrana gelen meşrubat için, tercih ettiğin o deniz manzaralı odanın manzarasının hatrı için ve gelecek nesillerin hakkı için.

Borç değil miyiz?

Yalnızca yarım dakikanı ayırarak hiçbir zahmete girmeden yapacağın ayrıştırma bir cam şişenin 4000 yıl yok olma süresini tuzla buz edecek. Dört Bin Yıla Karşılık Yarım Dakika.

İlk başlarda zorlanabilirsin kabul. Her ne kadar zahmetsiz bir işte olsa alışkanlıklarımızı terk etmek kolay olmuyor fakat bir kere değişimi seçerseniz ve dönüşmeye başlarsanız o dakikadan sonra iyi bir şeyler yapıyor olmanın verdiği o hafif, o muazzam his ile çok güzel şeylere imza atacaksınız emin olun.

Her zaman söylüyorum. Bunun için çok büyük eforlar sarfetmenize gerek yok. ayrı bir torbada biriktirdiğiniz atıklarınızı çöpün yanına bile assanız ki artık neredeyse her mahallede atık kutuları var ama gene de yok varsayıyorum. O bıraktığınız torbaları toplayan hurdacı,plastıkçi adı her ne ise amacına uygun birçok kişi var. Emin olun ki yaptığınız şey yerini bulacak. Siz yeter ki isteyin. Siz yeter ki bir adım atın. Siz yeter ki doğaya bir teşekkürü çok görmeyin.

Hadi herkes çöpün yanına bir torba daha açsın. Hadi bugün o biten şampuan kutusunu çöpe atma ayır. Hadi,yarın değil bugün. hemen. şimdi.

Sevgiyle,

Yazının devamı...

Dönüşüm Evde Başlar

Atık yönetimi hakkında ne kadar bilinçliyiz? Bireyler olarak geri dönüşüme ne kadar katkı sağlıyoruz hiç düşündünüz mü?

Doğayı sevmek lafta kalmamalı küçük de olsa bir takım çalışmalar yapmalı her insan. Evinde, işinde, nefes aldığı her yerde evrene olan minnettarlığını göstermeli ve ben de varım demeli. Saymakla sonu gelmeyecek nimetleri düşündüğümüzde bu bir vefa borcu da aynı zamanda.

Atık yönetimine ilk adımı atmak ve geri dönüşüme katkı sağlamak adına yapılacak en küçük ama en etkili çalışma evde çöp ayrıştırmak olacaktır. Bunu birçok insan bilir fakat durum uygulamaya geldiğinde bu bilinci evine taşıyanların sayısı maalesef ki çok azdır. Hatta ‘’Benim çöpümden ne olacak ki? ‘’ deyip durum küçümsenir çoğu zaman. Fakat iş pratiğe geçtiğinde sadece bir hafta kendinizi denemeye kalktığınızda aslında evinizden doğradığınız domates kabuğu dışında çöp çıkmadığını neredeyse her şeyin geri dönüşebilir ambalaj olduğunu göreceksiniz. İşe büyük başlamanıza, geri dönüşüm ayrıştırma kutuları almanıza da gerek yok. İlk etapta yavaş yavaş bu alışkanlığı edinmeniz yeterli olacak. Sonrasında ayrışmamış çöpü atmaya zaten içiniz el vermeyecek.

Size tavsiyem hemen şimdi gidin buzdolabınızın kapağını açın ve elinize gelen her şeyin arkasını çevirip geri dönüşüm işaretini kontrol edin. Sonra kozmetik ürünlerinizi, deterjan kutularınızı, şampuanınızı ve diş macununuzu yerleştirdiğiniz dolaplara gidin ve yine elinize aldığınız her ürünün arkasındaki geri dönüşüm işaretini kontrol edin. Hemen hepsi geri dönüştürülebilir ürün olacaktır hiç kuşkusuz.

Sadece bir hafta çöpünüzü ayrıştırdığınızda tek başınıza ne kadar büyük işler başarabildiğinizi, aslında hiç de küçümsenmeyecek kadar büyük katkı sağladığınızı göreceksiniz. Atıklarınızın hepsini önce tek bir yerde toplayıp sonrasında her birini kendi kutusuna bırakabilirsiniz. Dilerseniz atık toplama merkezlerine direk götürebilirsiniz fakat, artık her mahallede olan cam, plastik atık toplama kutuları sayesinde işler çok daha kolay. O da yoksa ayrıştırdığınız atıkları çöp kutularınızın yanına ayrı ayrı bağlayarak atık toplayan kişilerin onları almasını sağlayabilirsiniz.

Çevre Yönetim Temcilcisi

Tuğçe Çalışkanerler Ercan

Yazının devamı...

Atık Yönetim Bilinci

Atık, üretim ve kullanım faaliyeti sonucu çevreye zarar veren her türlü maddeye denir. Bunu sonsuz örnek ile anlatabiliriz. Bir sakız ambalajından tutun da kullandığınız parfüme, saçınızı yıkadığınız şampuana, değiştirdiğiniz kumanda piline, ampule, dişlerinizi fırçaladığınız macuna, yediğiniz gıdaların ambalajına, aldığınız yeni ayakkabının kutusuna ve en önemlisi içtiğiniz içecek şişelerine kadar hepsinin tüketimi sonucu ortaya çıkan çevre düşmanı maddelerdir. Öyle ki bunlar sadece günlük hayatımızda evimizin içinde çıkan masum gibi görünen aslında hiç te öyle olmayan atıklar.

Atık Yönetimi

Atıkların özelliklerine göre ayrıştırılması, taşınması, toplanması, geri kazanılması, bertaraf edilmesi ve bertaraf sonrası kontrol edilmesi olarak tanımlayabileceğimiz bu yönetim, olayın en başından son evresine kadar olan kısımdır diyebiliriz.

Bireyler Olarak Biz Bu Yönetimin Neresindeyiz?

Bu yönetimin bir parçası olmak için profesyonel olmaya, işin içinde olmaya gerek yok. Bu iş gönül işidir. Çevre için, gelecek güzel nesiller için ve en önemlisi doğa Ana’ya teşekkür etmek için bile yapılması gereken, ucundan tutulması gereken bir yönetim bilincidir. Yönetim bilincidir diyorum çünkü bilinçlenmek en esas konudur. Bir bireyin, bir ailenin, bir iş yerinin, bir sektörün, bir ilçenin, bir ilin bilinçlenmesi demek, doğadaki tüm dengelerin değişmesi demek olacaktır. Bilinçlenmek demek; çöp konteynerlerinin boş kalacağı, atık kutularının dolup taşacağı günleri görmek demek. Bilinçlenmek demek; yukarıda tanımını yaptığımız atığın sıfıra inmesi demek.

Yani biz bireyler olarak atık yönetiminin en baş ve en kilit noktasıyız.

Neredeyse her mahallede olan atık toplama kutularının, biz onların içini doldurmadığımız sürece kabul edelim ki hiçbir değeri yok. Bireyler olarak destek vermediğimiz çevre projelerinin de maalesef hiçbir değeri yok. Önce biz, kendimiz birey olarak bu işe gönül vermeliyiz. Bir kişi, on kişi, yüz kişi. Bir aile, bir apartman, bir sokak, bir mahalle. Tüm il, tüm ülke, tüm dünya. Ne zaman ki sokaklardaki atık kutuları dolup taşacak o zaman dünya daha yaşanır bir hal alacak. Ne zaman ki çocuklarımız bakkaldan aldığı sakız kutusunu çöpe atmaması gerektiğini öğrenecek o zaman bir nesil kurtulacak.

Çevre Yönetim Temsilcisi

Tuğçe Çalışkanerler Ercan

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.