SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Konuşma Gecikmesi Önemsenmelidir!

Konuşma, bireyin gelişim süreçlerinde zaman içerisinde öğrendiği bir beceridir. Dil, varolan bir beceri olarak karşımıza çıkar, konuşma ise zamanla gelişen bir durumdur. Doğumsal olarak dil gelişim gerilikleri görülebilir. Bu durumlar, konuşmayı sağlayan organların anatomik bozuklukları, nörolojik sorunlardan kaynaklanabilir. Çocuk söylenenleri anlamada zorlanıyor ise Alıcı Dil Bozukluğu, kendini ifade etmede zorlanıyorsa İfade Edici Dil Bozukluğundan bahsedilir. Bunların yanında eğer çocuk kendini ifade ederken harfleri çıkarma, kelimeleri anlamlı kullanma, yutarak konuşma, hızlı konuşma, konuşurken takılmalar şeklinde oluyorsa bu durumlar Konuşma Bozukluğu olarak adlandırılır.

Çocukların gelişim süreçlerine göre, bıgıldamalar, sesli gülmeler, ağlamalar gibi ses çıkarmayla başlayan konuşma gelişimi, ba-ba, de-de gibi tek heceler ile başlayıp kelime kullanımına ve kelimler ile cümle kurma düzeyine gelmektedir. Normal gelişim sürecinde 2 yaşında bir çocuk artık iki kelimelik cümle kurmaya başlamış olmalıdır. Tabi ki, çevresel faktörler, genetik, çocukla etkin uyaranlarla ilişki kurma gibi durumlarda konuşma gelişiminde önemlidir. Örneğin, çok sakin, bebekle sözel iletişim kurmayan ve çocuğun sinyallerini doğru okuyup doğru ihtiyacı karşılayamayan bakım verenlerle olan çocukların dil ve konuşma gelişiminde de sorunlar olabilir.

Eğer çocuk 2 -3 yaş civarında ve kendini ifade etmede, söyleneni anlamada zorlanma var ise öncelikli olarak tıbbi değerlendirmeler gerekmektedir. Bununla birlikte, çocuk işitiyor, konuşma çabası da var fakat anlaşılır bir konuşması yok ise yine tıbbi ve psikiyatrik değerlendirmeler yapılması faydalı olacaktır. Dil ve Konuşma Bozuklukları aslında azımsanmayacak kadar fazladır. Ama genelde toplumsal olarak özellikle ''erkek çocuklar geç konuşur'', ''babasıda geç konuştu'', ''bekleyelim zamanla düzelir'' inanışları maalesef ki yaygındır. Konuşma ve dil alanındaki sorunlar, nörolojik, işitme organları ile ilgili, psikiyatrik nedenli olabilir.

Özellikle, göz teması kurmakta zorlanan, kendi dünyasında gibi yaşayan, konuşma ya da kendini anlatma gayreti olmayan, insanlara karşı ilgisiz, tekrarlayıcı davranışları ve takıntıları olan, oyun kurma ve sürdürme becerisi gelişmeyen, taklit etmeyen, duyguları anlamakta zorlanan çocuklarda konuşma sorunu özellikle ciddiye alınmalıdır. Bu durum OTİSTİK SPEKTRUM BOZUKLUKLARIN’dan olabilir ve genelde ailelerin ilk başvuru şeklide ''konuşması gecikti'' şeklinde, konuşmanın başlaması gereken yaşlarda fark edilmektedir.

Otizmde, genelde anneler değerlendirme esnasında öykü alınırken, konuşma dışında çocuklarının soğuk, mesafeli, onlara ilgisiz olduğunu fark eder ama bu durum genelde bir sorun var, nedenini araştıralım şeklinde algılanmadığı için konuşma geciktiğinde başvurulmaktadır. Oysa, çocuk dünyaya sosyal bir varlık olarak gelmektedir. Sosyalleşmeyi gelişim süreçlerinde öğrenmektedir. Her çocuk aynı gelişim hızında olmasa da, bebeğinizle ilk başlayan tensel, sessel her türlü iletişimde iyi gözlemci olmanız çok önemlidir. Gerçekten iyi gözlemci anneler çok erken zamanda bu tip durumları yakalayıp yardım arayışına girmekte ve ciddi anlamda da çocuklarıyla birlikte başarıyla yol katetmekteler. Bu nedenle, çocuğunuzda bu tip belirtiler tespit ettiğinizde mutlaka psikiyatrik değerlendirme için başvurmanız gereklidir. Çünkü erken tanı ve tedavi Otistik Spektrum Bozukluklarında da her hastalıkta olduğu gibi çok önemlidir. İyi gözlemci ve araştırmacı annelere saygılarımla....

Dr.Bengü Kayatürk
www.drbengukayaturk.com

Yazının devamı...

Disleksi Nedir? Nasıl Anlaşılır? Belirtileri Nelerdir?

Aslında artık daha fazla bilinen bir durum olan öğrenme bozukluğu genellikle halk arasında DİSLEKSİ olarak tanımlanmaktadır. Disleksi öğrenme bozukluklarından biridir.

Disleksi; okuma bozukluğu,
Diskalküli; matematik bozukluğu,
Disgrafi; yazma bozukluğu olarak adlandırılmaktadır.
Öğrenme bozuklukları tek başlarına da olabilir ama genelde birlikte görülmesi daha sıklıkladır.

1.sınıfa başlayan A.K yi annesi, sınıftaki arkadaşları harfleri öğrendi ve birleştirip okumaya başladı fakat benim çocuğum öğrenemiyor diye getirdiğinde A.K ürkek ürkek bana bakıyordu. Annenin öğrenme bozukluğu hakkında bilgisi yoktu ve çocuğuna inanılmaz kızgındı. A.K. de yapamıyorum, başaramıyorum düşüncelerinden dolayı kaygılı, mutsuz ve oldukça isteksizdi. Alınan öyküsünde, geç konuşma, kavramsal gelişiminde zorlanmalar olduğu ve el kullanımında sağ-sol ikisini de kullandığı sonradan solu tercih ettiği öğrenildi. A.K'nin yapılan değerlendirmesinde, yön, zaman kavramının halen iyi olmadığı, sol elini kullandığı, harfleri ve rakamları ters yazdığı ve figür çizimlerinde yön değişiklikleri yaptığı izlenmiştir.

Bu, kısaca genel şikayetlerin bir tanımlamasıdır. Çocuklarınızda bu tip sorunlar gözlemlediğinizde, okulda öğretmenin gözlemlerinin nasıl olduğunu öğretmeniyle konuşmakta fayda vardır. Öğrenme bozuklukları oldukça zorlayıcı ve tanılanmadığı takdirde çocuklarda farklı psikiyatrik durumların oluşmasına neden olacak psikiyatrik bir bozukluktur. Öğrenme bozukluğunda, çocuğun zeka düzeyi normal sınırlarda olmasına rağmen okuma, yazma, matematik öğrenmede sorun vardır. Genellikle Öğrenme Bozukluklarına, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukuğu, Kaygı Bozuklukları, Duygudurum Bozuklukları, Dil ve Konuşma Bozuklukları da eşlik edebilir.

Bu durumun farkına varılmadan çocuğun zorlanması O'nun akademik uyumunu ve kendine güvenini bozarak daha da isteksiz ve öğrenme becerisi isteyen şeylerden kaçmasına neden olacaktır.

Dilini bilmediğiniz bir ülkeye gittiğinizi düşünün, dilini, yazılanları okuma ve anlama konusunda beceriniz olmadığını biliyorsunuz. Bu durum; sizde nasıl bir duygu oluşturur? İşte, öğrenme bozukluğu olan çocukların hissettikleri de tam da budur. Öğretmenler ve ebeveynler olarak çocuklarınızda bu tip sorunlar gözlemlediğinizde uzman desteği almak ve erken tanı ile özel eğitim desteğine yönlendirilmesi çok önemlidir. Eşlik eden başka bir psikiyatrik durum var ise o duruma yönelik gerekli tedavinin de düzenlenmesi gerekebilir.

Herkes öğreniyor, sen neden öğrenemiyorsun? diye çocuğunuza sormak yerine, bu O'nun da bilmediği bir durum, nasıl destek olabilirim, bunu nasıl çözebilirizi öncelikli düşünmek, öğretmen ile işbirliği içinde olmak ve ilgili uzmanlık alanlarına başvurmak en doğru yol olacaktır. Şikayet etmek, kızmak yerine çözüm aramak, araştırmak ve bilgi sahibi olmak gelişen dünya şartlarında yapılması gereken en olgun davranıştır.

Dr. Bengü Kayatürk
www.drbengukayaturk.com

Yazının devamı...

Çocuklarımıza Farkındalılık Öğretebiliriz

Birçoğumuz, sabahları evimizden işe, okula veya olmamız gereken yerlere gitmek için çıkıyoruz. Sabahları özellikle yol kenarında, ufacık bedenleri,karanlık içinde anne yada babalarıyla servis beklerken görüyorum.İçimden hayat mücadelesi diye geçerken sonra diyorum ki, onların gelişimi, mutluluğu, kendine güveni, arkadaşlarına kavuşması gibi şeyler için burdalar. Bazen yavaş yavaş yürüyerek etrafı izlemek istiyorum, ama arabaya binip yola koyulma zamanı olduğu için, araba içinden dışarda akan hayatı gözlemlemekle yetiniyorum.

Bazen kendime zaman veriyorum ve yol kenarında bir yere oturuyorum. Her yüze, her duyabildiğim sese ulaşmak istiyorum. Bencilce ya da insanların sınırlarını geçmek gibi algılanabilir bu durum. Fakat ben bakmayı değil, görmeyi başarmak için izliyorum. Yan masada bir çocuk, annesine kızarken, annenin yüzünü göremesem de sesindeki kırgınlığı hissedebiliyorum ve diyorum ki; hergün birşeyler öğrenmek mümkün, hatta birçok şey mümkün.

Kalabalıkta, gözleri, yüzleri, sesleri, bedenlerin anlattığı şeyleri görmeye çalışıyorum. Bu mesleki bir durum değil, bu benim yaşamın akışında, yaşamı algılama şeklim. Özellikle, lokanta önlerindeki masalarda yemek yerken masaya mendil vs satmak için bir çocuk yanaştığında, verilen tepkileri ya da trafik ışıklarında durunca cama vuran, birşeyler satmaya çalışan boncuk gözlü çocuklara verilen tepkileri görmeye çalışıyorum. Özellikle trafikte yaya geçidinde bekleyen insanları görüp ama yine de yaya yolunu kapatan sürücüleri görmeye çalışıyorum. Kalabalık ortamlar da bağırarak konuşan insanları izliyorum. Tüm muhabbetlerine tanık olabiliyorsunuz. ve bu tip yerlerde hizmet eden genç, yaşlı çalışanları gözlemliyorum. Hepsi kocaman birer yaşam, herkes kendi hayatında başrolde. Şehirler arası yolculuklarda, evlerin ışıklarını, pencereleri izlerim. Geç saatlerde balkondan sokakları izlerken, sokak lambaları altında beliren ve sonra kaybolan gölgeler görüyorum. Arkasında bir çekçek araba ile çöpün yanında durup, çöpü karıştıran isimsiz bedenleri evimin balkonundan izliyorum. Bazen çöp kamyonuyla gelen çalışanları dikkatle seyrediyorum. Belli noktalarda çocuklarıyla oturan Suriyeli kadın yada erkekleri izliyorum. Etrafta dolaşan sokak hayvanlarını, bazen komşuların balkonlarındaki çiçekleri seyre dalıyorum. Bilmediğimiz, farkında olmadığımız bunca canlı ile aynı gökyüzü altında yaşadığımızı fark ediyorum.

Bazen neşeli, kahkahalı bir genç grubu, bazen de yorgun, dalgın birini izliyorum. Aslında hiç birşeyi kaçırmadan görmeye çalışıyorum elimden geldiğince. En çokta sokakta kimsesiz, ürkek, bazen taşkın ve sınırsız, elinde bir şey satmaya ya da dilenmeye çalışan çocukları görmeye çalışıyorum. Çünkü çocuk psikolojisi, sağlıklı çocuk gelişim, eğitimi vs ile ilgili tüm gün boyunca aileler ve çocuklar ile görüşmeler yapıyoruz ve bir takım yapılması gereken şeyler konusunda ortak kararlar alıyoruz. Bu şu demek değil: ailesi ilgilenen, gerektiğinde bizlerden destek alan çocuklar şanslı ve bu sokaktaki çocuklar şansız.Ben işin o noktasında değilim.

Ben, hayatın ne kadar farkındayız, bizim dışımızda olanları ne kadar görebiliyoruz bunu anlamaya çalışan amatör bir gözlemciyim. Tabi ki de, çevremdekiler farkında mı diye de gözlemliyorum. Evet,bu yoksulluk, göçler, çocuk yaşta çalışmalar, işsizlik vs gibi şeyleri biz yapmıyoruz diye düşünebiliriz.ve bazı durumlara öfkeli olup, yardım etmek yerine kötü bile davranabiliriz.. Aslında bunu bile yapıyorsak farkındayız demektir. Öyleyse doğru farkındalılık önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yardım etmek, doğru yardım etmek, devletin yardım mekanizmalarını bilmek ve bunları bilgilendirmek, insanları görmezden gelmek yerine görmek, şikayet edeceğimiz yere çözümler üretmek olgun insan davranışıdır. Bu sadece insanları görmek, yardım kaynaklarına yönlendirmek olarak algılanmasın, aslında toplumun sağlıklı, dengeli, huzurlu olması için yapılan çözümsel yaklaşımlardır ve farkındalılığımız insanlar kadar, doğadaki her canlı için varolmalıdır.

Dr.Bengü Kayatürk
www.drbengukayaturk.com

Yazının devamı...

Sınav Neden Kaygı Yaratır?

Sınav, aslında bilgi düzeyini ölçmeye yarayan bir olaydır.Ve evet sınavda hafif kaygı düzeyi,bizim daha dikkatli ve daha enerjik olmamızı sağlamaktadır.Fakat bu kaygı düzeyi,bildiklerimizi hatırlamakta zorlanma,unutkanlık,aşırı fiziksel belirtiler (karın ağrısı,ishal,titreme,terleme,kızarma,kalp çarpıntısı) gibi durumlara neden olacak düzeyde ise bir sorun var demektir.

15 yaşında bir genç içeri girdiğinde,aşırı sıkıntılı ve gergindi.Bana şöyle bir baktı ve oturdu.Sonra ''ee ne soracaksanız sorun da bitsin bu sıkıntı'' dedi.O'nda ki bu endişe hali,benimle görüşmeye gelişinin de bir performans göstergesi gibi algıladığının göstergesiydi.Çünkü, bu görüşmede başarılı yada başarısız olacağı şeklinde bir düşüncesi vardı. Bu örneği,performans göstereceğimiz durumların bizim üzerimizde yarattığı baskının nasıl alanlarda çıkacağı ve bu performanslara ne anlam yüklediğimizin önemini vurgulamak için verdim.

Sınavı kişinin algılama şekli,ona yüklediği anlamlar kaygı düzeyini belirleyebilmektedir.Sınav sonrasında edinilecek başarı karşısında kazançlar yada başarısızlıkta maruz kalacağı kayıplar üzerine endişelenmektedir kişi.Biz yetişkinler,anne-babalar,eğitimciler, ne kadar beklentili değiliz desekte sanırım farkında olmadan veya olarak sistemin içinde Onların omuzlarına fazla yük bindiriyoruz.Veya, başarı ile ilgili motivasyonları,çocuklarımızı yetiştiriken çok fazla kullanıyoruz.İster istemez de mevcut eğitim sistemi içinde, Onları bir mücadeleye sokuyoruz.

Özellikle lise yıllarında,çocuğun fiziksel,metabolik,psikolojik ve sosyal olarak en hızlı geliştiği dönemde,birde geleceklerini etkileyecek sınavlarla başetmeleri gerekmektedir.Henüz kendilerini tanıma,olgunlaşma sürecinde olan bu gençler zaman zaman bu durumların üstesinden gelemeyebilir.Bu durumlarda,biz yetişkinlerin çok dikkatli olması gerekmektedir.Çocuğumuzun,sınav öncesi ve sınav döneminde yaşadığı sıkıntıları anlamaya çalışmak,Onunla işbirliği içinde olmak önemlidir.''Sen yaparsın,sen zaten başarılısın yada yeteri kadar çalışsaydın olurdu,zaten hep son ana bırakırsın'' gibi söylemler bu problemleri çözmeyecektir.Aksine Onların kaygısını daha da arttıracaktır.

Sınavlarda yada performans gerektiren durumlarda ortaya çıkan kaygı işlevselliğimizi bozacak düzeyde ise,profesyonel bir destek en doğru seçim olacaktır.Öncelikli olarak, bu performans gerektiren durumlar ile ilgili oluşturduğumuz düşünceler,bunların bizde yarattığı duygular ve ortaya çıkan bedensel yakınmalar ile ilgili çalışmalar yapmak önemlidir.Ve kaygıyla başetme yöntemlerini öğrenmek aslında en önemlisi kendi tepkilerimizi ve bunları kontrol yollarını öğrenmemiz çok önemlidir.

Performans gerektiren durumlar ve/veya sınavlarda başarısızlık,kaygı yaşamak kader değildir.Probleminizin farkına varmak ve bunun için yardım almak en doğru seçenektir.Anne-babalar ve eğitimciler: çocukların bu tip şikayetlerini lütfen göz ardı etmeyiniz.Çünkü, bu durum bir süre sonra sadece sınavlar etkileyen bir durum olmaktan çıkabilir.Tüm yaşamsal işlevsellikte sıkıntılara yol açabilir.

Problemi anlamak,aslında çözüm için atılan en önemli adımdır.

Dr.Bengü Kayatürk
www.drbengukayaturk.com

Yazının devamı...

Ergenlikteki Hızlı Değişim

Ergenlik dönemi, 12-13 yaş döneminde başlayıp 20 li yaşların başına kadar süren, fiziksel, hormonal, psikolojik ve sosyal gelişim ve değişimin çok hızlı olduğu bir olgunlaşma dönemidir. Ve normal bir gelişim dönemidir, bir hastalık durumu değildir.

Ergenlik, günümüzde üstünde çok durulan ve değişimlerin dinamiklerinin sıkça incelendiği bir durumdur. Aslında, ailelerin, okulların ve sosyal toplumların başetme becerilerinin de sınandığı bir dönemdir. Ergeni, anlamamak, ulaşamamak, bu dönemi sorun gibi algılamak sıkça karşılaşılan problemlerdir.

Ergenliğe girmek demek, hemen olgun, hedefleri belli, sosyal gelişimi iyi bir birey olmak anlamına gelmemelidir. Bunu özellikle vurgulamak istedim. Çünkü, fiziksel olarak büyüyen çocuğun, hızla diğer alanlarda da olgunlaşmış olmasını bekleyen bir tutum, ergenlik dönemindeki genç için zorlayıcı olmaktadır. Çocuğun, ergenlik öncesi, bebeklik, oyun ve okul çocuğu gelişim dönemlerini nasıl geçirdiği ergenlik döneminin şekillenmesinde önemlidir. Bebeklikten itibaren, sevgi dolu, güvenli, doyurucu ilişkilerin kurulduğu, çocuğun bireyselliğinin, yaratıcılığının ve hayal gücünün desteklendiği bir ortamda büyüyen bir çocuğun, ergenlik dönemi şüphesiz daha doyurucu bir süreç olacaktır. Katı, eleştirel, bireyselleşmede engellenilen, belli kalıplara sokulmaya çalışılan, kaotik bir ortamda büyüyen çocuğun, ergenlik dönemi daha zorlayıcı olabilmektedir. Görüldüğü üzere, kişi birden ergenliğe girmez, geçirilen kronolojik gelişim süreçlerinden sonra, normal bir gelişim süreci olan ergenlik dönemi başlar. Bu dönemin, yani erişkinlik için hazırlanma sürecinin alt yapısı en baştan beri oluşmaktadır.

Ergen kişi, beğenilmek, onaylanmak, kabul görmek gibi çok temel bazı beklentilerini bu dönemde çok ön plana çıkarır. Yetiştiği ortam, aile, verilen destek, eğitim vs gibi şeylerde bu beklentilerin düzeyini belirler. Yukarda belirttiğim gibi, katı, eleştirel ve kaotik bir ortamda yetişen kişi, daha agresif, dürtüsel, yırtıcı tutumlar sergileyebilir. Bu dönemde kendine dönme, sorgulamalar, yaşıtlarıyla daha rahat olma, aile dışı rol modeller seçme, büyüme göstergesi bazı davranış taklitleri sıklıkla görülebilir. Ergenlik dönemindeki bu hızlı değişimler normaldir, fakat bu durumlar günlük işlevsellikte bozukluklara yol açıyorsa eğer, o zaman endişelenmek gerekmektedir. Ergenin, uyku, iştah değişimleri, okul ya da sosyal ortam devamlılığının bozulması, ani öfke nöbetleri, aşırı içe kapanma ya da aşırı sosyalleşme vs gibi durumlar ele alınması gereken durumlardır.

Bu yaş döneminde, anne-babalar, eğitimciler, daha büyük ebeveynler gibi çevrede ki büyüklerin dikkatli ve özenli olması önemlidir. Uzaklaşmalar, sosyal çevre değişiklikleri, uyku-iştah durumları, bunların yanında cilt rengi, göz de kızarıklık vs gibi durumlarda iyi bir gözlemci olmak önemlidir. Kısa süreli, dönemsel değişiklikler olabilir, fakat bu tip değişimler uzun ve işlevsel bozukluklar ile gidiyorsa mutlaka uzman desteği alınmasını önermeliyim. Çocuklarımızın, birey olma yolunda geçtikleri bu karmaşık süreçte Onlara destekleyici, empatik, güven verici birer rehber olmamız çok önemlidir. Unutmayalım ki, bu süreç pat diye karşımıza çıkmaz. Baştan itibaren çocuğumuzu yetiştirme tarzımızda ki özen, dikkat önemlidir.

Ayrıca ergenlik döneminde, artık ergen kişi, gelecek ile ilgili hedefler ve planlarda yapmaya ve bunları eyleme geçirmeye hazırlanmaktadır. Bu noktada da, O'nun geleceğe yönelik kaygılarını, beklentilerini, hedefe ulaşmada belirlediği stratejileri anlamaya çalışmak gereklidir. Çözüm üretmekten çok, O'nun çözümlerini, yöntemlerini konuşmak,gerekli tecrübelerimizi nasihata dönüştürmeden paylaşmak önemli bir püf noktasıdır.

Çağlara göre gelişim süreçlerini etkileyen faktörler değişse de, değişmeyen temel şey,aile sevgisi ve desteğidir.Anlayışlı,yapıcı,güvenli,dostça,sevgi dolu ebeveynler ile yetişen çocuklar her gelişim sürecinden daha donanımlı çıkmaktadır.Bu durumlarda bile sorunlarla karşılaşılmaktadır.Fakat, alt yapı destekleyici olduğu takdirde, ergenlik döneminde ki psikolojik,sosyal sıkıntılar işbirliği içinde çözümlenebilmektedir.Aksi takdirde oluşan sorunlar,çok farklı psikiyatrik sorunlar veya bozukluklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası, mutlu ve güvenli ebeveynler, geleceğe mutlu ve güvenli bireyler yetiştirecektir. Bu sorumluluk aile kadar, eğitim sisteminin, medyanın ve yetişkin toplum bireylerinin de sorumluluğudur.

Uzm. Dr. Bengü Kayatürk

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.