Yeşilçam adası
Yeşilçam adası
On yıllarda sanatçıların gözdesi olan, başta Atıf Yılmaz’ın çektiği “Kırlangıç Fırtınası" (film çekerken yanlışlıkla ormanları yaktılar amma...) ve başrollerini Yıldız Kenter, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Şükran Güngör ve Eşref Kolçak gibi dev sanatçıların paylaştıkları, Adada çekilen “Güle Güle" filminden sonra süksesi bir hayli artan Bozcaada, gerçekten çok sevimli, minik bir ada. Ancak onun da sorunları var.
Marmaris ve Bodrum’un istilasından kaçıp, Bozcaada’ya gelenler şimdi de burada ev yapma peşine düşmüş. Adanın Anadolu’ya bakan yüzünde bir kaç yıl önce yapılan bir imar planı tadilatıyla iki bin metrekarenin üzerindeki parsellere maksimum 100 metrekarelik bir yapı izni verilmiş. Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun daha önce deniz kenarına verdiği inşaat izninin iptal edilmesi istenirken, bu yörede arsa alanlar anayasal hakkımız diye karara itiraz ediyor. Şimdi Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun görüşüne sunulmak üzere bu bölgede kapsamlı bir arkeolojik etüt yapılacak. Çanakkale Arkeoloji Müzesi yetkililerinin hazırlayacağı etüt doğrultusunda plan üzerinde revizyon yapılıp, kurulun onayına sunulduğu zaman sorunlar da ortadan kalkacağa benziyor.
Kanalizasyon yapılmasın
Şu anda foseptikle iş sorunsuz idare ediliyor ama Bozcaada Belediyesi’nin adaya ısrarla kanalizasyon yapmak istemesi duyarlı halkı çileden çıkarıyor. Karşı koydaki Mahmudiye İlçesi arıtma tesisi yapmış, ama aylık 600 milyon lira gideri olduğu için tesisi çalıştıramıyor. Bozcaada’nın kış nüfusu en fazla iki bin. Yazın bu rakam iki ay için biraz daha artıyor. Belediye altyapı için çırpınıyor ama kanalizasyon yapıp, arıtma tesisini çalıştıramazsa denize verilen deşarj bu güzelim koyları da yok edecek.
Gelelim üzüm üretimine. Kokulu ve ince kabuklu Çavuş, adanın en gözde üzümü. Tam dört bin yıldır Bozcaada da var olan üzüm o dönem paralarının da simgesi olmuş. Ancak bağlar bakımsız kalınca şimdi onun da üretimi çok azalmış. Kuntra ve kara lahana üzümlerinin akibeti de aynı. Beyaz şarap üretiminde kullanılan Vasiliki üzümü ise Çavuş üzümüyle karıştığı için deformasyona uğramış. Bağcılıkla geçimini sürdüren, bu işi de çok iyi bilen Rumlar’ın Bozcaada’dan göçünden sonra bağlar bakımsız kalmış. İyi niyetle bağ alanlar şehirli ise çalışacak adam bulamadığı için bir hayli zorlanıyor. Şarabın son yıllarda popüleritesi çok arttı. Bağcılıkla uğraşan yerel halk, şaraba yönelik olarak bağcılığın daha çok özendirilmesini ve “küçük olmayan" miktarlarda kredi verilmesini istiyor.
Lacivert temiz sular
Birbirinden güzel koyları olan, ama en çok Ayazma kumsalına hayran olduğum Bozcaada’da gözlük ve paletimi takarak, lacivert sulara dalıyorum. Belki kaynak suyunun karışması, belki de esen poyraz rüzgarı vücudumu buz gibi yalayıp, geçiyor. Ancak bir süre sonra çıkmak istemiyorum bu pırıl pırıl sudan. Dönüşe geçtiğimiz zaman çevrenin en güzel göründüğü Göztepe’ye doğru çıkıyoruz. Karşı koyda Troia, kuzeyde Çanakkale Boğazı ve su gibi akıp giden tekneler. Edremit Körfezi uzakta adaya selam gönderirken, efsanelerle dolu Kaz Dağları bütün haşmetiyle görmeyen göze bile kendini hissettiriyor. Pustan yaz aylarında zor seçilse bile Yunanistan’ın Midilli ve Limni adalarındaki komşularıma barış selamı gönderiyorum. Bu yaz eylül ayında yapmayı düşündüğüm tatilimi Bozcaada’da geçirme hayaliyle, bu güzel, sevimli adaya veda etmek zorunda kalıyorum.on yıllarda sanatçıların gözdesi olan, başta Atıf Yılmaz’ın çektiği “Kırlangıç Fırtınası" (film çekerken yanlışlıkla ormanları yaktılar amma...) ve başrollerini Yıldız Kenter, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Şükran Güngör ve Eşref Kolçak gibi dev sanatçıların paylaştıkları, Adada çekilen “Güle Güle" filminden sonra süksesi bir hayli artan Bozcaada, gerçekten çok sevimli, minik bir ada. Ancak onun da sorunları var.
Marmaris ve Bodrum’un istilasından kaçıp, Bozcaada’ya gelenler şimdi de burada ev yapma peşine düşmüş. Adanın Anadolu’ya bakan yüzünde bir kaç yıl önce yapılan bir imar planı tadilatıyla iki bin metrekarenin üzerindeki parsellere maksimum 100 metrekarelik bir yapı izni verilmiş. Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun daha önce deniz kenarına verdiği inşaat izninin iptal edilmesi istenirken, bu yörede arsa alanlar anayasal hakkımız diye karara itiraz ediyor. Şimdi Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun görüşüne sunulmak üzere bu bölgede kapsamlı bir arkeolojik etüt yapılacak. Çanakkale Arkeoloji Müzesi yetkililerinin hazırlayacağı etüt doğrultusunda plan üzerinde revizyon yapılıp, kurulun onayına sunulduğu zaman sorunlar da ortadan kalkacağa benziyor.
Hamburg’tan Bozcaada’ya uzanan tutku
“Bozcaada’ya adımımı attığım ilk dakikada önce çan çaldı, ardından ezan okundu. Birden dona kaldım. Türkçe ve Rumca konuşmaları da duyunca iyice çarpıldım. Düşlerimin adasını buldum nihayet. Bir yere gitmek istemiyorum. Ada’da mutlaka ev alacağım."
30 yıl Almanya’nın Hamburg şehrinde pedagogluk yapan Özcan Germiyanoğlu’nun 1977’de adaya ilk kez ayak bastığı zaman söylediği sözler bunlar. Türkiye’ye tatile geldiği zaman bir rastlantı sonucu Bozcaada’ya düşmüş yolu. Sevdalanınca da bir daha ayrılamamış. Önce Simyon’dan yıkık dökük bir ev alıp, onarmadan içine girmiş. Hamburg’a döndükten bir yıl sonra tekrar geldiği Bozcaada’da şimdi yaşadığı evi görünce bu kez ona sevdalanmış. Mal sahipleri Mariya ile Dolma Satir, “Bağ eviyle birlikte bu evi de alacaksın. Pazarlık yok. Dört milyon istiyoruz" deyince donakalmış. Özcan Hanım 86 bin markı nasıl bulacak? Yalvar yakar Satir’den iki ay mühlet istemiş. Hamburg’a gidince Alman bankalarından kredi almak için her yolu denemiş. Büyük zorlukla krediyi koparttıktan sonra sevdalandığı evine kavuşmuş. Gece yarılarına kadar çalışmış. Kredi borcunu ödeyebilmek için porselenden broş yapıp onu da satmış. 1987’de kesin dönüş yapınca, büyük turizmci Vural Öğer’in yanına girip sağ kolu olmuş. Kazandığı paralarla da evi onarmaya başlamış. Çift kişilik, altı odasını pansiyon olarak veren Özcan Hanım, hayatından öylesine memnun ve kendiyle o kadar barışık yaşıyor ki, gıpta etmemek elde değil.
Kavalcıya yasak ada
DENİZLER tanrısı Poseidon’un oğlu Kyknos, Lapseki’deki Miletos kolonisi, Kolonai kentine hükmeden bir kral, onun da Tenes adında bir çocuğu varmış. Tenes’in annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Ama üvey ana Tenes’e iftira etmiş. Üstelik kendisine yalancı tanık olarak bir de “kavalcı" bulmuş. Baba da bu iftiraya kanıp, öz oğlunu bir sandığa koyup, denize attırmış. Sandık, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Leukophrys Adası’nın sahiline vurmuş. Tenes sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş. Adanın ismini de “Tenes’in Adası" anlamına gelen Tenados’a çevirmiş. Babası oğlunun iftiraya uğradığını anladığı zaman gemiyle Tenados’a gelmiş. Öfkeli oğul, babasının teknesinin iplerini kestirmiş. Adasına kavalcıların gelmesini de yasaklamış. Eski adıyla Tenados, bugünkü adıyla Bozcaada’nın ilk yerleşimi Heradot’a göre M.Ö. 2000 yıllarına rastlıyor.
Tarih boyunca Bozcaada çeşitli istilalara uğramış. 1445-1456’da Osmanlı hakimiyetine giren ada, daha sonraki yıllarda işgal edilmiş. Bozcaada, Lozan Antlaşması’yla birlikte tekrar Türkler’in olmuş.
“RENGİGÜLöde konaklamak bir ayrıcalık
“Lütfen erkek berberlerine biraz zam yapın."