SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Zenci görmemiş Amerikalı da varmış meğer!

Zenci görmemiş Amerikalı da varmış meğer!

|

       Tom ve Joe, Türkiye'deki NATO üssünde görev yapan iki Amerikalı genç.
       Türkiye'de tanışmış ve iyi arkadaş olmuşlar. Sürekli beraberler.
       Yalnız Tom, Joe ile tanışmaktan ve onunla arkadaş olmaktan dolayı biraz şaşkın. Çünkü Joe zenci!
       Tom, Kansas'taki bir kasabadan geliyor ve bu kasabaya zencilerin girmesi yasak.
       Afrikalı Amerikalıların bu kasabalara girmeleri yasayla sınırlanmamış elbet. Ama yazılı olmayan ve hiç konuşulmayan birtakım alışkanlıklardan dolayı zencilerin bu kasabaya girmeleri imkansız.
       Bu kasabada yaşayan insanlar, geçen gün otostop yapan zenciyi arabanın arkasına bağlayarak paramparça eden o üç cani gibi zenci düşmanı.
       Tabii bu insanların hepsi şiddete başvurmuyor.
       İşin garibi, Tom Türkiye'ye gelene kadar zencileri sadece televizyonda gördüğünü söylüyor.
       Düşünün; hayatı boyunca hiç zenciye rastlamamış bir Amerikalı.
       "Zenciler hiç de bize anlatıldığı gibi değil, onlar çok iyi insanlar" diyor Tom.
       Bu duruma Joe da şaşırıyor.
       Tek suçu siyah derili doğmak olan adamın paramparça edilişi tüylerimizi ürpertti.
       Aynen, birkaç yıl önce başka bir zencinin sokak ortasında polisler tarafından ölesiye dövülmesi gibi.
       Bu zamanda hala zenci düşmanlığının varolbilmesine inanamadık.
       Aslına bakarsanız, bunda inanılmayacak bir şey yok.
       Çünkü Amerika'da ırkçılık hiçbir zaman kaybolmadı ki.
       Bunlar sadece ırkçılığın şiddete dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan olaylar.

DÜNYA futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor.
       Roma ve Bizans'ın araba yarışları çılgınlığının yerini futbol aldı günümüzde.
       Avusturyalı yazar Peter Handke "Kalecinin Penaltı Anındaki Korkusu" adlı bir roman yazmıştı.
       İlginç bir isim doğrusu.
       Çünkü özellikle dünya kupası final maçını oynayan takımlar, hele bir de penaltı atışlarına kaldığı zaman, dünyanın ilgisi iki adamın üstüne yoğunlaşıyor.
       Topa vurmak üzere gerilen futbolcu ve yıldırım gibi gelecek topu tutmak üzere hazırlanan kaleci üzerine.
       Ve Handke, kalecinin o andaki gerilimini vurguluyor.
       Oysa deneyimli futbol yıldızı Franz Beckenbauer bu ismin yanlış olduğu kanısında.
       O anda korkan kişinin kaleci değil, penaltıyı atan futbolcu olduğunu söylüyor.
       Çünkü o anda gol yiyen kaleciyi kimse suçlamıyor.
       Ama topu dışarı ya da kalecinin kucağına atan futbolcu mahvoluyor.
       Televizyon başına birikmiş ve nefeslerini tutmuş olyan milyonlarca kişi o anda lanet ediyor o futbolcuya.
       Çünkü milli gurur, başarı, dünyaya meydan okuma duyguları o kramponlu ayağın ucunda.
       Topa dokunduğu anda ya kahraman olarak yazılıyor o ülkenin tarihine ya da hain olarak!

       Birinci gün kolaydı,
       İkinci gün daha zor,
       İkincisinden de zordu üçüncü gün.

       Günden güne artıyor
       İyice zor yedinci gün
       Ölesiye

       Yedinci gününün sonundayım,
       Ve
       Özlüyorum seni

       Erich Fried
       (Çeviren: Aylin Livaneli)

       BİR zamanlar Paris'te oda arkadaşı olan Picasso ve ünlü şair Max Jacob parasızlıktan iki yatak alamadıkları için sırayla bir yatağı paylaşırlarmış.
       Picasso geceleri çalıştığı için yatakta Max Jacob uyurmuş. Gündüz Jacob işe gidince de Picasso uyurmuş. (Max Jacob bir dükkanda tezgahtarlık yapıyormuş.)
       Jacob sabahları kalktığında yere saçılmış olan yeni Picasso resimlerine basmak zorunda kalırmış ve bu resimlerdeki ayak izleri, daha sonra uzmanlar tarafından silinmiş.

       YAŞAMIMIZDA hep büyük idealler, büyük düşünceler ve siyasi hareketler yok.
       Binbir minik ayrıntıyla geçiyor ömrümüz.
       Geçenlerde büyük İtalyan yazarı Umberto Eco'nun, otel banyolarındaki küçük şişelerle ilgili bir yazısını okudum.
       Eco bu yazısında, otel banyolarında bulunan küçücük şişelerin üstündeki minik yazıların okunmadığını, bu yüzden hangisinin şampuan, hangisinin losyon, hangisinin banyo köpüğü olduğunu anlayamadığını anlatıyordu.
       Çok sehayat eden ve yaşamı otellerde geçen gözlüklü Umberto Eco, bu işten çok sıkıntı çekiyordu demek ki.
       Koskoca yazar bu küçük şeylerden söz ettiğine göre, ben de bazı gözlemlerimi aktarabilirim sanıyorum.
       Dünyanın değişik otellerinde kalmak, bir sürü gereksiz bilgi edinmek zorunda bırakıyor insanı.
       Zorluk anahtarlardan başlıyor.
       Şimdilerde otellerde anahtar yerine, kart kullanılıyor.
       Bu kartları belli yönde, belli bir hızda geçirmeniz gerekiyor kilitten.
       İş bununla da bitmiyor.
       Bazı otellerde odaya girdikten sonra ışıkların yanmadığını görüp, o duvardan bu duvara koşturuyorsunuz.
       Neden sonra anlıyorsunuz ki; elinizdeki kartı girişteki bir bölmeye yerleştireceksiniz. Ancak ondan sonra yanıyor odadaki elektrikler.
       Televizyon kumandaları ise ayrı bir alem.
       Duşa girdiğinizde her ülkenin standardının ayrı olduğunu görüyor ve musluktan akan suyu duşa çevirmek için her yere el atıyor ve kurcalayıp duruyorsunuz.
       Taa ki musluğun altlarındaki pime ulaşana kadar...
       Erica Jong "Uçuş Korkusu" kitabında Paris tuvaletlerini anlatıyordu.
       Paris kahvelerinin alt katında bulunan tuvaletlere gittiğiniz zaman ışığın nereden yandığını bulmanız mümkün değil.
       Ne iç ne de dış duvarda bir düğmeye rastlayabilirsiniz.
       Karanlıkta duvarlara pat pat yapa yapa araştırır sonuçta çaresizce yukarı çıkar ve ışığın nasıl yandığını sorarsınız.
       Sormadan bulmanıza olanak yok.
       Çünkü bu tuvaletlerde ışık, siz karanlıkta içeri girip kapıyı kilitlediğiniz anda otomatik olarak yanar.
       Ama karanlık tuvaleti kilitlemek de ayrı bir feraset gerektiriyor.
       Paris'in meydanlarına yerleştirilen modern tuvaletler de ayrı alem.
       Siz dışarı çıktığınızda otomatik yıkama devreye girip, bütün tuvaleti basınçlı kaynar sularla yıkıyor.
       Paris'te okuduğum yıllarda, bir gariban yıkama sırasında içerde kalmıştı da adamcağızın ölüsünü çıkarmışlardı oradan.
       Kısacası otel, tuvalet, banyo deyip küçümsemeyelim.
       Yüzlerce saat harcıyoruz bu ayrıntılara ve sonuçta ölümcül bile olabiliyorlar baksanıza.

       Kimlere meydan okumaz insan
       Tek başına düşündüğü zaman
       La Fontaine

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.