Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Gerçekten içimde konuşanlardan nefret ediyorum. O kadar kötücüller ki, mesela kendime aynada bakıyorum, ‘İyi miyim ya?’ ‘Rezalet” diyen var... Mutluyum falan, ‘B.k mutlusun’... Bara gidiyorum, ‘Ooo eğleniyor musun, iyi peki şu şeyler ne olacak, hiçbirini düşünmüyorsun’ falan.
Sürekli kötücül. Beni mutsuz etmek için çalışan bir sürü tip. Bir kahveye benziyor zihnim. Okey oynuyorlar, taş sesleri falan var, gürültülü bir yer.”
Engin Günaydın’la 2013’te yaptığımız söyleşiden en çok aklımda kalan, bu cümleler olmuştu. Sanırım aynı kötücül tipler benim kafamın içinde de ikamet ettiğinden.
Bir arkadaşımla “Kafamın içinde 100 küçük adam konuşuyor” deriz biz onlardan söz ederken.
Bütün dertleri içinde yaşadıkları insana huzur yüzü göstermemek olan 100 küçük adam... Nasıl da hayalgücü yüksek birer senarist gibi çalışırlar... Kendinizi mutlu mu hissettiniz bir an? Hop, hemen bir endişe baloncuğu yollarlar kafanızın içine.
Her olayın arkasındaki, karanlık, kötü, can sıkıcı yönü titizlikle bulur çıkarırlar. Ondan sonra sen sağ, ben selamet...
Neyse ki Engin Günaydın kafasının içindeki faaliyeti doğru yere kanalize etmiş, bu senaryo yazarlarını faydalı bir işe koşmuş sonunda ki, ortaya ‘İçimdeki Ses’ çıkmış.

Sürünen bir senaryo yazarı
Sadece göbekli ve çirkin birisi olduğundan, kimsenin kendisini beğenmeyeceğinden son derece emin, yalnız, özgüveni yerlerde sürünen bir senaryo yazarı kahramanımız; ‘Selim. Başka da bir özellik görmüyor kendisinde.
Bir kadın; hele hele genç ve güzel bir kadın onu ne yapsın? Ama işte hakikaten çok güzel bir kadın olan Ayşıl (Leyla Lydia Tuğutlu) Selim’e deli gibi aşık oluyor, bir de üstüne karşısındaki dağ gibi özgüven sorununu anlayamadığından “Beni beğenmiyor mu acaba?” diye kırk tane takla atıyor adamın gözüne girmek için...
En çok da ‘Selim’in yalnızlığına çare olarak yanına çağırdığı annesiyle (Füsun Demirel nasıl iyi gene) baş etmesi gerekiyor tabii ki.
Zira o neticede bir yurdum oğlan anası ve onun gözünde ‘yanaklı kuzusu’ dünya güzeli bir şey, o güzelim kız da oğluna dadanmış bir çalı süpürgesi...
“Bulamadı ki şöyle etli butlu, al yanaklı bir kız”... Üstelik eve ayakkabıyla giriyor, efendim içki içiyor, açık giyiniyor... Daha saysın mı yani?
Bu arada ‘Selim’in içindeki ses de boş durmuyor, çalışıyor tabii. Beğenilen, sevilen o olabilir mi sahiden? Nesini beğeniyor ki bu kız onun şimdi? Mutsuzluk veren sorgular, sualler ve de aşkın iyileştirici gücü... Tabii üstüne de kaçınılmaz olarak ‘şımarma’ evresi... Neticede bu kız bizi sevdi mi, sevdi. O zaman artık yayılabilir, en abuk subuk hallerimizi sergileyebiliriz yanında. Engin Günaydın’ın senaryosuyla birlikte başrolünü de üstlendiği filmi Çağrı Bayrak çekmiş.

Kaba esprileri olmayan hikaye
Filmde Sırrı Süreyya Önder’in oynadığı yapımcının dediği gibi bir ‘Recep İvedik değil, bir ‘Vavien’ miydi neydi o tuhaf oyuncunun oynadığı; o da değil’. Aslında bence bu da haksızlık, evet bir ‘Vavien’ bekleyeni mutlu etmez ama niye beklensin ki zaten?
‘İçimdeki Ses’ kaba esprileri olmayan, hikayesiyle, komedisiyle ve de oyunculuklarıyla gayet keyiflie izlenen bir film. Güldürmek için ucuzluklara başvurmayan bir komedi yani, Günaydın’dan bekleneceği gibi...
Filmin bir de şarkısı var; duyduğunuz anda Tolga Çebi imzasını teşhis ettiğiniz... Hani birbirinden başarılı tiyatro müzikleri yapan, ‘Galip Derviş’in Timuçin Esen tarafından söylenen o şahane şarkısını da yazan Tolga Çebi. Onu söyleye söyleye çıkıyorum salondan, eğlendirmiş film beni, yüzümde bir gülümseme...
Hatta içimdeki 100 küçük adam bile çıkıp keyif kaçırmıyor, daha ne olsun?