Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bugün, belki o bu diyardan gittiğinde okuma yazma bilmeyen çocuklar doğum gününü kutluyorlar Ahmet Kaya’nın. Onu linç etmeye çalışanların ağzında bir pişmanlık türküsü

Ahmet Kaya yurdundan, toprağından, insanından uzakta, ‘sürgünde’ öldüğünde tarihler 16 Kasım 2000’i gösteriyordu. Ben o zamanlar çok popüler olan bir internet portalinin haber editörüydüm. Haberlerin altına kullanıcıların serbestçe yorum yazabildiği, bizim küfür ve hakaret içerenleri sonradan silip temizlediğimiz bir sistemi vardı portalın. O gün, iki arkadaşımla beraber işi gücü bırakıp Ahmet Kaya’nın ölüm haberinin altına bırakılan, ağızdan köpükler saçarak yazılmış yorumları sildik. Yetişemedik, ölmüş bir insandan çıkaramadıkları öfkenin izlerini yok etmeye.
Anlamakta nasıl güçlük çektiğimi, Ahmet Kaya’nın zamansız, iç burkucu bir şekilde gidişi kadar bu içimizden taşan ‘nefret’ için de üzüldüğümü bugün gibi hatırlıyorum. Hep en iyi bildiğimiz şey oldu, nefret etmek...

Tam 13 yıl olmuş gideli
Ben bu yazıyı yazarken tarih 28 Ekim 2013. Twitter’ı açıyorum, bugünün en çok yazılan konularının, TT listesinin tepesinde “Doğum günün kutlu olsun Ahmet Kaya” var. 57 yaşında olacakmış yaşasaydı... Tam 13 yıl olmuş gideli... 14 yıl, Kürtçe bir klip yapıp “Bunu yayınlayacak yürekli insanların olduğunu biliyorum” dediği için linç edilip bu ülkeden gitmek zorunda bırakılalı...
Ama işte bugün, belki o bu diyardan gittiğinde okuma yazma bilmeyen çocuklar doğum gününü kutluyorlar Ahmet Kaya’nın. O gün onu linç etmeye çalışanların ağzında bir pişmanlık türküsü... Ona haddini ‘Onuncu Yıl Marşı’yla bildirmeye çalışan Serdar Ortaç, Popstar’da Kürtçe bir şarkı söylenmesinden medet umuyor şimdi, “Biz yıllarca Kürtleri yok saydık, umarım bir yarışmacı Kürtçe şarkı söyler de başta ben olmak üzere hepimiz yaptıklarımızdan pişman oluruz” diyerek...
Ama işte yıl 2013, o nefretin, o öfkenin sahipleri değil, Ahmet Kaya yaşıyor. “Doğum günün kutlu olsun, mutlu ol senelerce” diyemesek de...

Haberin Devamı

NEFRET SUÇU DEĞİLMİŞ BUNLAR

Haberin Devamı

Ahmet Kaya’nın uğradığı linç kampanyası, ihtimal bu ülkede kalsaydı başka sonuçlara yol açacak, Kaya gurbette yaralı kalbinin değil, burada söyledikleri ‘kanına dokunan’ 17’lik bir beyaz berelinin kurbanı olacaktı. Ve bu bir ‘nefret suçu’ sayılmayacaktı.
Pazar günü Radikal’den Mesut Hasan Benli’nin haberi, eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketinde yer alan nefret suçlarına ilişkin düzenlemenin detaylarını veriyordu. ‘Nefret suçu nedir’ diye tanımlanırken üç kriter atlanıvermiş: Cinsel yönelim, etnik kimlik ve uyruk. Yani bu ülkede ‘uğruna’ en çok cinayet işlenen unsurlar. Dil, ırk, milliyet, renk, engellilik, siyasi görüş, dini ve felsefi inanç veya cinsiyet var, bunlar yok.
LGBT örgütlerinin dilinde tüy bitti, eşcinsellere, translara yönelik nefret cinayetlerinin durması için yasal düzenleme istemekten. “Anayasada bizim de sesimizi duyun-duyurun” demekten. Bu konuda dünyanın en kirli sicillerinden birine sahibiz ve buna rağmen ‘demokratikleşirken’ onları geride bırakmakta sakınca görmüyoruz... Ve bütün nefret objesi etnik kimlikler... Sadece cinsel yönelimlerinden ve etnik kimliklerinden ötürü aşağılananlar, hakarete uğrayanlar, yaşama hakları kısıtlananlar, öldürülenler... Nefret suçu sayılmıyormuş bunlar. Öyleymiş...