Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Film Festivali’nin bir ‘Akbank Galaları’ bölümü var, gösterime girecek kimi filmleri önceden görme şansı veriyor insana. Hoş, yasalıyla korsanıyla DVD piyasası artık her şeyi önceden ulaşılabilir kıldı ya, yine de festivalin havası başka tabii

Bu hafta bir 19.00 seansında Fitaş 4’ün merdivenlerini dolduran ‘iğne atsan yere düşmez’ festival kalabalığıyla birlikte bugün gösterime giren ‘Son Gece’ filmini bekledik epeyce. Seansın saati gelmiş geçmiş, bir yandan “Ya, bu cuma film gösterimde, hadi gidelim, beklemeyelim” diyoruz, ama ayağımız gitmiyor. Neticede, bir önceki seanstaki ‘Andrey Rublev’ esrarengiz güçler tarafından ‘uzatıldığı’ için 45 dakika geç başlayan filmi izledik ve çok şükür pişman da olmadık.
Yönetmen Massy Tadjedin, Tahran’da doğmuş, Kaliforniya’da büyümüş bir genç kadın. Birkaç çekilmiş senaryosu var ama bu, yazıp yönettiği ilk filmi. Joanna (Keira Knightley) ile Sam (Michael Reed), birbirine çok aşık görünen bir evli çift. Bir gece Sam’in iş arkadaşlarının olduğu bir partiye gidiyorlar, orada Joanna’nın dikkatini bir kadın çekiyor. Kadın da Eva Mendes tabii, dikkat çekmeyecek gibi değil. Joanna, kocasıyla o kadının arasında bir çekim olduğuna karar veriyor ve ‘arızaya geçiyor’. Ertesi sabah o kadının da bulunduğu bir ekiple iş gezisine gidecek olan kocasına gecenin geri kalanını dar ediyor ve bir bakış açısına göre de Sam’in aklına ‘karpuz kabuğu’ düşürmüş oluyor.
Sonunda öpüşüp koklaşıp barışıyorlar ve Sam ‘yasak meyveyle’ beraber uçağa biniyor. Peki Joanna ne yapıyor? Tesadüf bu ya, o da iki yıldır görmediği eski sevgilisine rastlıyor. Alex Fransız, bir gün için New York’ta ve aksi gibi o da şahane Guillaume Canet tarafından canlandırılmakta.
Bütün bunlar ilk 10 dakika içinde oluyor, ardından, ayrı şehirlerdeki karı kocayı sınavlarla dolu bir gece bekliyor. Seyirciyi de muhtelif sorular: Aldatma nerede başlar, nerede biter? Nereye kadar gidersek ‘aldatmamış’ sayılırız, nerede geçmiş sayılırız sınırı? Hangisi daha tehlikelidir, bir gecelik ‘aşk’ mı, yoksa seks mi? Ve hangisi affedilebilir?
Tabii ki sorular ve cevaplar, seyredenin kişisel tarihine, hatta kadın mı erkek mi olduğuna göre değişecek... İnsanlık tarihi kadar eski, ama her daim yepyeni ve son derece evrensel bir konuya 2000’ler usulü bir bakış...

Emek’i çok özledim

Senenin her döneminde, ama ille de festivalde çok özlüyorum Emek Sineması’nı. City’s’in salonları güzel evet, ama tutmuyor onun yerini. Bir tek Atlas’ta biraz rahat nefes alıyorum, eski günlerdeki gibi. Ama Fitaş yok mu, Fitaş, her saniye Emek’i özletiyor insana.
Bu yıl festival Fitaş’ın 1 ve 4 numaralı salonlarını kullanıyor. Biri kesif şekilde yanık mısır, diğeri buna ilaveten tuvalet kokmakta. Her ikisinin de koltukları tuhaf bir biçimde yatıyor, filmi perdeye yatay konumda ve arkanızdakinin kucağında izliyorsunuz. Benim gittiğim istisnasız her filmin ortasında en az bir adet ‘kucağımdan kalkın’ - ‘koltuğumu itmeyin’ kavgası kopuyor.
Reklamlar bitene kadar salonun içine de girip mısır, cips ve de kola satıyor Fitaş yetkilileri. Neyse ki seyirci hâlâ şuurlu da pek az alan çıkıyor bu hışırtılarıyla hem yiyeni hem bakanı rahatsız eden ‘şeyleri’. Karşımızdakiler de aksiyon filmi değil ki neticede, sessizlik istiyor, nereden çıktı festival kapısında mısır satmak? Tabii ki sinemanın uygulaması.
Festivalin de ‘sinemaya’ tuhaf gelen uygulamaları var nitekim, mesela bir türlü anlayamıyorlar film bittikten sonra yazılar akarken niye ışıkların yanmaması gerektiğini. O derece anlayamıyorlar ki, film bitiyor, yazılar bitiyor, gene açılmıyor ışıklar. Biz dün gece kafayı gözü yarmamaya çalışarak karanlıkta boşalttık salonu. Sinema tamamen mi terk edildi diye bakınırken orada gördüğüm görevliye benzer çocuklara çattım. “Festivalin uygulaması” dediler, “Bizimle ilgisi yok. Film bittikten sonra ışıklar açılmasın istiyorlar.”
Şaka gibi... Sebebi sorgulamayıp “Bu festival canlıları salonu karanlıkta terk etmek isteyen tuhaf tipler” diye düşünüyorlar herhalde.
Özetle, festival Fitaş’a, Fitaş festivale uyamadı ne yazık ki... Ah Emek ah, ah Hikmet Bey ah...