Bu çok rahatlatıcı bir şey aslında değil mi? Olan biten her şeyi “Allah’ın takdiri’ ile açıklamak... O zaman küçük bir kıza cinsel tacizde bulunabilir, bu dürtüyü da sizin içinize Allah’ın yerleştirdiğini söyleyebilirsiniz. Aciz bir kulsunuzdur, Allah katında böyle takdir buyrulmuştur, size boyun eğmek kalmıştır.
Yakalanır, mahkemeye çıkarılırsınız, Allah böyle takdir eder, serbest bırakılırsınız... Başınız dik çıkarsınız mahkeme salonundan.
Derken, ilk gözaltına alınışınızdan neredeyse bir buçuk yıl sonra, yedinci kez çıkarıldığınız mahkemede tutuklanırsınız. Yine aynı cümledir kalkanınız: “Allah’ın takdiri bu. Rahat rahat yatarım...”
Adı iki harf artık
Şimdi bir de olayın karşı tarafına geçelim. Artık adını bilmediğimiz, iki harfle, B.Ç. diye andığımız bir kız çocuğu var orada.
14 yaşındaydı gözlerinde bantlarla gazete sayfalarında boy gösterdiğinde. Annesi babası ‘fuhuşa aracılık’ etmekle suçlandığı için ailesinden alınıp Çocuk Esirgeme Kurumu’na yerleştirildiğinde. İlk doktor muayenesine girdiğinde.
Tarihler 11 Temmuz 2008 idi, hakkında ilk “patolojik düzeyde anksiyete ve depresyon” raporu verildiğinde.
Aradan iki ay geçti, bu sefer Adli Tıp yetkilileri muayene etti küçük kızı. Beden ve ruh sağlığını ‘bozuk’ bulmadılar. Hüseyin Üzmez serbest bırakıldı. B.Ç., ruh sağlığı bozuk olmayan B.Ç., kaldığı yurtta sessiz sessiz ağlıyordu geceleri.
Altı ay sonra itiraz üzerine İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde yeniden muayene edildi küçük kız. Aynı soruları bir daha yanıtladı, aynı soran gözlere bir daha baktı ve olayların başlamasından tam bir yıl sonra, 17 Nisan 2009’da çıkan rapor B.Ç.’nin ‘anksiyete ve panik bozukluğu’ yaşadığı yönündeydi. Yetmedi, bir de Adli Tıp Kurumu’nca muayene edildi.
Sonunda bir rapor çıktı, altında 32 doktorun imzası vardı. 24’ü ‘ruh sağlığı bozulmuştur’ diyordu. Bozulmuştur!
Nasıl rahat yatacak?
Kendinizi düşünün bir an, kocaman insanlar olarak doktora giderken yaşadığınız sıkıntıyı, gerginliği. Sonra 14 yaşında olduğunuzu farz edin. 77 yaşında bir ‘aile dostu’ tarafından tacize uğradığınızı, annenizin babanızın bu işe göz yumduğunu, hayatta tek başınıza kaldığınızı, günlerinizi, gecelerinizi bir yetiştirme yurdunda tek başınıza geçirdiğinizi...
Ve bedeninizi, ruhunuzu tekrar tekrar tanımadığınız doktorlara açtığınızı. 32 doktor tarafından muayene edilmek ne demek? Değil böylesine travmalarla yaralanmış bir ruhun, en sağlıklısının bile bozulmaması mümkün mü?
Şimdi Hüseyin Üzmez cezaevinde “Allah’ın takdiri” diye rahat rahat yatacakmış. Peki B.Ç. nasıl rahat rahat yatacak? Küçücük bir çocuğa yapılan bunca eziyetin hesabını kim verecek?
Bu da Allah’ın takdiri olabilir mi yani?
Gecelik haberler
Öyle yazılar çıktı ki sağda solda “Nurseli İdiz’le Gecelik Haberler” programına dair, ben bile şüpheye düştüm. Bunca yıldır tanırım, bir zamanlar birlikte haber program hazırlamışlığımız vardır, yine de “Allah allah” dedim bir an...
Öyle bir lanse ediliyordu ki program, sanırsınız Nurseli İdiz birden delirdi, baby doll’lar içinde erotik bir gece şovuna başlıyor.
Kanal T’de yayınlanan programa çağrıldığımda “Ama konuklarını yatağın içine sokuyormuş” diyenler bile oldu. “Yok artık” dedim, yola düştüm.
Nitekim gittiğim, tabii ki tanıdığım Nurseli İdiz’in eğlenceli haber programlarından biriydi. Sadece stüdyo bir yatak odası gibi dizayn edilmişti, kendisi fırfırlı pamuklu pijamalar, pofuduk terlikler giyiyor, konuğunu da yatağın yanındaki beyaz koltuğa oturtuyordu.
Beraber o günün haberlerini izledik, üzerlerine konuştuk, biraz da hayata dair sohbet ettik, güldük söyledik. Diğer haber programlardan tek farkı belki hem dekor, hem de kamera karşısında evindeki gibi doğal olan Nurseli İdiz sayesinde biraz daha rahat ve neşeli olmasıydı, hepsi bu.
Keşke bütün o kalem sahipleri de konuyla ilgili döktürmeden önce bir izlemiş olsaydı programı...