Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Salı demek “Canım Ailem” demek, pijama terlik televizyon günü demek ya, geçtim ekranın karşısına. Meliha ile Samim’in, Seyhan ile Ali’nin aşkları doludizgin sürüyor, bahar gelmiş, çiçekler açmış, mahallede huzur ve güven ortamı hâkim...
Biz de ağzımız kulaklarımızda izlemekteyiz. Ve fakat aralara reklamlar giriyor haliyle ve habire bir “Amansız ol!” telkini. Birtakım ürkütücü görüntüler, akrepler, salyalar saçan köpekler...
“Canım Ailem”in yarattığı sevecen atmosfer uçup gidiyor. Görmemiş olmanız mümkün değil, Milli Takım’a İspanya maçı öncesi ‘ha gayret’ demek için forma sponsoru Nike tarafından çekilmiş sevimsiz bir reklam bu. 

İnatçı, sürekli, gururlu...

Önce ‘amansız’ nedir, onu anlatıyor bize. Tamamen uydurma tanımlarla... Ne demekmiş efendim ‘amansız’? ‘İnatçı’ ‘sürekli’ demekmiş... Bitmedi, ‘gururuna sarılmak’ demekmiş’...
“Yok artık” derken, bu kez ‘amansız’ ne yaparmış, ne yapmazmış ona geliyor sıra... ‘Rakibine diz çökmezmiş’, ‘zamana yenilmezmiş’, ‘asla pes etmezmiş’... Buraya kadar bir ‘oyun’dan söz ediyor gibiyiz hala... ‘Acıyı yenermiş’, e hadi buna da peki. Ama bir de ‘Kendini feda eder’miş ‘amansız’ ve de ‘Kanının son damlasına kadar savaşır’mış... Bu nedir allah aşkına?
Bir kere ‘öldürücü, acımasız, cana kıyıcı’ anlamına geldiği net bir şekilde bilinirken kim biçti bu sözcüğe bu tuhaf tanımları? Siz ‘amansız şu şu demektir’ deyince o o demek oluyor mu? 

Kime karşı amansız?

Daha ilkokulda öğrenmedik mi biz bu sözcüğü? Hani savaşta ‘Aman dileyen’ komutan hikayelerinden? Sonra ‘amansız hastalık’ diye dilimizi ısırarak kullanmadık mı? Şimdi ekranlardan bangır bangır “Amansız ol!” diyor Fatih Terim... Kime, neye karşı?
Zaten futbolda centilmenliğiyle ünlü bir millet değilken biz, federasyon sıkça sahalarda görmek istediğimiz ve istemediğimiz hareketleri hatırlatmak durumunda kalırken, ağlamaklı ‘Şiddete Karşı Lütfen’ kampanyaları düzenlemeye ihtiyaç duyarken bu neyin nesi?
Fazla kibarlıktan, incelikten mi muzdaribiz sahalarımızda? Herkes karşısındakini düşünmekten oynayamaz halde mi? Kimse birbirine tekme - yumruk sallamıyor, kafa atmıyor, taraftarlar birbirlerini “Cehenneme hoşgeldiniz” sloganlarıyla, icabında satırlar - keserlerle ağırlamıyor mu?
Hayır yani yeterince ‘amansız’ değil miyiz sözcüğün tam anlamıyla? Daha neyin çağrısı bu?

Haberin Devamı

Bu tablolar dinlenir...
“Çocuklar için klasik müzik” ibaresine genellikle kuşkuyla yaklaşırım. Ünlü eserlerin kırpılıp ‘basitleştirilmiş’, ortalama orkestralarca yorumlanmış versiyonlarıyla çocukları biraz daha uzaklaştırmaları mümkündür bu halihazırda dinlemesi sabır isteyen müzikten.
Ama işte size bir istisna; “Bir Sergiden Tablolar”. Önce eserin hikayesini öğrenelim: 19. yüzyıl Rusyası’nda iki yakın arkadaş varmış; besteci Modest Mussorgsky ve ressam Viktor Hartmann...
Hartmann öldükten sonra onun bir sergisini gezen Mussorsgky arkadaşının anısına bu müziği bestelemiş. 1874 yılında tamamlanan piyano suitinin en ünlü düzenlemesini 1922’de Maurice Ravel gerçekleştirmiş.
Böylece Rusya’dan çıkıp Fransa’ya uğrayan müziği 2000’li yıllar Türkiyesi’nde  Yaprak Sandalcı dinlemiş, üzerlerine masallar, şarkı sözleri yazmış. Işıl Kasapoğlu bunu oyunlaştırmış. Alman sanatçı Karina Cheres dekor ve kostümleri tasarlamış, Ayla Algan masalları anlatmış, Semaver Kumpanya Oyuncuları canlandırmış, Koroporte çocukları şarkıları söylemiş. Olmuş sana bir müzikli oyun.
 Ukrayna Ulusal Senfoni Orkestrası ünlü eseri seslendirince A.K. Müzik de almış bunu iki CD olarak yayınlamış.
Özetle bu albümü aldığınız çocuğa sadece klasik müzik değil; resim, tiyatro, masal dolu şahane bir dünya ve sanatın ülkesinin, sınırının, zamanının olmadığına dair değerli bir bilgi armağan etmiş oluyorsunuz.
Tabii kendinize de...