Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

‘Benim Adım Aşk’, her şeyi yerli yerinde, kibar ve serinkanlı bir ailenin ortasında dinamit patlatan aşkı anlatıyor


Habire yeni yasak haberleriyle, dizilere, filmlere, yemeye içmeye gelen kısıtlamalarla ‘eğlenceli’ günler yaşıyoruz peş peşe. Ama ben bir film gördüm bu hafta, içimin daralmasına, ruhumun sıkılmasına çok iyi geldi.
Adı ‘Benim Adım Aşk’. Sanıyorum korsan DVD piyasası ‘sayesinde’ (I am Love) adıyla ünlendi ama bu bir İtalyan filmi, bu nedenle orijinal adı ‘Io sono l’amore’.
Milano’da, tekstil işiyle uğraşan çok zengin bir aile, Recchi’ler. Rus asıllı bir anne (kocası ona evlenirken Emma adını vermiş, asıl adını neredeyse kendisi bile unutmuş), işkolik bir baba ve üç yetişkin çocuk. Görkemli bir evleri, aşçıları, uşakları, hizmetçileri ve birbirleriyle hayli mesafeli, kibar, ‘serin’ bir ilişkileri var.
Ailenin büyükbabasının işleri kime devredeceği mühim açıklamasını yapacağı yemeğe davetsiz bir misafir uğruyor bir akşam. O gün atletizm yarışmasında ailenin büyük oğlu Edouardo’yu yenen aşçı Antonio. Elinde kendi yaptığı pastayla kapıda beliren genç adam, zamanla ailenin o ‘muntazam’ hayatını da temelinden sarsacak bir varlık gösteriyor.
Fazla da ipucu verip filmin tadını kaçırmak istemiyorum, çünkü senaryoda da imzası olan yönetmen Luca Guadagnino, seyirciye son derece ‘akıllı’ muamelesi yapıyor, hikayeyi bir sonraki adımda neler olacağını açık etmeden anlatıyor. Ama şunu söyleyeyim, önünde saygıyla eğilmek istediğim Tilda Swinton’ın oynadığı Emma, o sessiz, sakin, yediği önünde yemediği ardında hayatından koşar adım kaçıp tutkularının peşine düşüyor. Bütün bunları tetikleyen de Antonio’nun pişirdiği bir karides oluyor...
Bir burjuva ailesinin çatırdayışını, asıl adını bile unutan bir kadının ‘kendi’sini yeniden buluşunu, ayrıca yemek ve aşk arasındaki ulvi ilişkiyi hiçbir şeyin altını çizmeden, “Bunu demin anlamamış olabilirsiniz, yeniden söyleyeyim” gibi gereksiz tekrarlara hiç girmeden, çok sade ve güçlü bir şekilde anlatıyor ‘Benim Adım Aşk’. Ve yıllardır gördüğüm en etkileyici sevişme sahnesini de içinde barındırıyor, çok şükür RTÜK’ün ulaşamadığı bir bölgede.
Okuldayken kompozisyon ödevleri yazardık, ‘Sanat neden faydalıdır?’ gibi başlıklar altında. Çoğumuz “Sizi alır, başka dünyalara götürür örtmenim” klişe fikri etrafında kalem oynatırdık. Hah, tam işte o duyguyu yaşattı ‘Benim Adım Aşk’ bana. Ve o başka diyarlar çok cazip geldi bu sefer...

Viagra satış mümessilinin aşk öyküsü
Pek bir baltaya sap olamamış ama bütün hayatını kadınlar üzerindeki müthiş cazibesi üzerine kurmuş bir adam, Jamie... Tek ayak üstünde 10 numara çevirebiliyor, 10 kadını da sıraya dizebiliyor. Son çalıştığı mağazadan ‘iş üzerinde’ yakalanıp kovulduktan sonra, tesadüfen Pfizer’de satış mümessili oluyor. Firmanın mucize hap Viagra’yı piyasaya sürmesiyle de hayattaki uzmanlık alanını işine yansıtabileceği bir fırsat yakalayarak tez zamanda tıp dünyasında bir yıldıza dönüşüyor. Ama bu arada, kimseye bağlanmama, kimseyi sevmeme konusundaki azmini kıran bir tanışma yaşıyor: Aynı kendisi gibi aşktan kaçan Maggie’ye tutuluyor.
Edward Zwick’in, Viagra satış mümessili Jamie Reidy’nin Türkiye’de de Mikado Yayınları tarafından yayımlanan anılarından esinlenerek yaptığı ‘Aşk Sarhoşu’, son dönemin en parlak yıldızlarından ikisini, Jake Gyllenhaal ve Anne Hatheway’i bir araya getiriyor. Çok tatlı, eğlenceli bir romantik komedi, tavsiye edilir...