“Annem” dizisi apar topar mutlu sona bağlanarak nihayete erdi. Adeta bir “Gırgıriye” finaliydi. Bir dolu gelin - damat, muhtelif bebeklerle noktalanan, ölenin çıktığı, kalan sağların mutlu olduğu bir son...
Bir süredir Türk televizyonculuğunun saçmalıklar tarihine altın harflerle adını yazdıran “Melekler Adası” ile yarışa giren bir dizi için beklenen bir şey bu tabii. Karakterler akıllara durgunluk verici değişimler yaşadılar, “Yok artık” diyeceğimiz her şey oldu, hatta psikopatlığı yüzünden okunan, kafayı taktığı genç kıza “Seni benden başkasına yar etmem, öldürürüm bilesin” tarzı konuşmalar yapan bir gençten bile efendi damat çıktı sonunda.
Seni sen yapan...
Neyse, inanmış olalım, “Onlar ermiş muradına...” diyelim ve kafamıza düşen elmayı alıp sözümüze devam edelim... Çünkü yazının konusu başka.
Final bölümünde dizinin iki bedbaht erkeği Ali (İlhan Şeşen) ile Mehmet (Tuncer Salman) çifte düğün yaparken Zeynep de Ali’nin eski nişanlısı olarak biraz buruk bir ifade ile izliyordu mutlu çiftlerin dansını.
Derken Ali ile evlenmekte olduğu ermiş kadının konuşmasına zum yaptık. Diyordu ki gelin hanım, “Senin sen olmanda hayatından geçen her insanın emeği olduğuna inanıyorum. Bence geçmişinde kalbine koyduğu sevgi, sana verdiği dostluk, hatta sana çektirdiği acıyla bile seni bu yaşımdan sonra aşık olacağım Ali yapan kadınla bir dans etmelisin.”
Canı gönülden katıldığım bu diyaloğu aktardığım bir erkek arkadaşım hemen “Oo dümendir bu” yorumunu yaptı. Ben bilmem, dizide son derece samimi görünüyordu hareket, kimse kimsenin ayağına basmadan, “Sen Benim Şarkılarımsın” eşliğinde danslarını efendi efendi yapıp bitirdiler.
Niye beraberdin?
Gerçek hayatta zor oluyor ama. İstiyoruz ki sevdiğimiz insan bizi tanıdığı gün doğmuş olsun, geçmişteki aşklarından hiçbir iz taşımasın bugüne. Hatta daha iyisi “Ne kabus ilişkiler yaşadım aşkım bilemezsin, nihayet gerçek mutluluğu sende buldum” filan desin. Eski karısından, kocasından, sevgilisinden ille söz edecekse onun ne anlayışsız, ne kıskanç, ne pasaklı, ne pespaye biri olduğunu anlatsın, biz de “Ah canım, neler çekmişsin” diyerek onu avutalım...
Hiç aklımıza gelmez “Güzel kardeşim, sen niye beraberdin peki bu kadınla - adamla? Kafana kim silah dayamıştı?” diye sormak. Hiç düşünmeyiz üç - beş sene sonra bir başka kucakta bizimle ilgili neler anlatılacağını... Biz başkayızdır muhakkak, ‘onlar’ kötüdür hep.
Silinmez izler
Halbuki gelin hanım çok haklı, ‘onlar’dır karşınızdakini sizin sevdiğiniz adam haline getiren. Boş bir sayfaya değil, yaşanmış bir sürü şeye, bir hayata âşık oluruz. Ve oradan geçen her insanın izi vardır o hayatta. Çok sevip kıymeti bilinmeyenin de, çok kıskanıp bunaltanın da, çok acı çektirip süründürenin de... Herkesin...
O yüzden hiç zorlamayalım, silinmez yaşananların izi kimseden. Silinirse de tadı olmaz zaten. Taş taş üzerine koyamayacaksak, bugün hissettiğimizi yarın inkâr edeceksek ne anlamı var yaşananların?
Bence derhal bir selam söyleyin bütün aşklarınıza, sizi siz yapan onlardır. Eski aşklarını kötüleyen adamdan da koşarak uzaklaşın, sıra mutlaka size de gelecektir...
Meşhur Çiçek Bar enteresan bir ‘açılım’ içinde bir süredir. Muhtelif müzik programlarıyla hafif hafif müdavim olmayanlara da göz kırpar oldu. Güzel de oldu.
Misal, “Çiçekli Çarşambalar” diye bir işe soyunulmuş. Yarın Şehnaz Sam ile başlıyor, Naim Dilmener, Güvenç Dağüstün ve Murat Beşer ile devam edecek bu çarşambalar.
Leman Sam’ın büyük kızı Şehnaz Sam, yılların müzisyeni. Hem davulcu, hem şarkıcı ve ilk albümü “Aşka Düşer”i birkaç ay önce çıkardı. Güzel besteleri var, ama daha önemlisi aileden miras şahane bir sahne ışığı.
O da annesi gibi sayısız dilde şarkı söyleyebiliyor. Türk popunun dillere sakız olmamış şarkılarını da, türküleri de kattığı zengin bir repertuvarı var. Özetle ‘çiçek gibi’ bir gece olacak belli ki, kaçmaz...