Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BU AŞK NE ZAMAN DOĞDU


Hep bizde neden doğru düzgün aşk filmi çekilmiyor diye düşünürdüm. Hani şu kız arkadaşlarınızla battaniye altında, yüzünüzde sersem bir gülümseme, gözünüzde yaşla izleyebileceğiniz türden. ‘Issız Adam’ bu alandaki neredeyse tek yüzakımız olarak tarihte yerini almışken, artçıları belirmeye başladı. Galiba aşk filmlerine doyacağız bu sezon.
Tuna Kiremitçi'nin ilk filmi ‘Adını Sen Koy’ bugün gösterime girdi. "Hoppala, şimdi de film mi çekti?" diyeceklere peşin peşin hatırlatalım, kendisi sinema televizyon mezunu. Yani aslında mesleğine geç bir başlangıç yapmış vaziyette.
Memleketi Eskişehir'de çektiği, iki erkek bir kadından müteşekkil 'aşk üçgeni'ni anlattığı filmin sinema dilini, duygusunu çok sevdiğimi belirterek girmeliyim söze. Hakikaten su gibi akıyor film, keyifle izleniyor.
Hikayeye Can (Ali İl) ve Aybige (Melis Birkan)'nin nikah hazırlıkları sırasında dahil oluyoruz. Bir de Can'ın kadim dostu Ilgaz (Cemal Toktaş) var, içine kapanık bir genç adam. Nikah şahidi olarak Almanya'dan geliyor ve üçgenimiz tamamlanıyor.
‘En yakın arkadaşının sevgilisine aşık olursan ne olur? Aşkından mı vazgeçmelisin, dostundan mı?’ gibi sorularla uğraşıyor film. Bu esnada erkek arkadaşlığını, kardeşlik hallerini de kurcalıyor.
Benim iki itirazım var filme. Birincisi Melis Birkan'a. Ada ‘Issız Adam’dan olduğu gibi çıkmış buraya gelmiş. Tuna Kiremitçi'nin "Melis Birkan'a bir film çekmek istiyoruz, teması da şu olsun" teklifi üzerine bu işe girdiği düşünülürse, karar yapımcı Ömer Durak'a ait. Biraz daha hayal gücü fena olmazdı.
İkinci itirazımsa, hikayenin bütün kurgusunu borçlu olduğumuz aşka. Ilgaz, arkadaşının nişanlısına hangi ara aşık oldu? Bizim gördüğümüz, Can ona Aybige'nin fotoğrafını yollamış ‘evleneceğim kız budur’ diye ve bir bakıyoruz o fotoğraf Ilgaz'ın bilgisayarında duvar kağıdı. Bu büyük aşk ya neredeyse hiç konuşmadıkları üçlü buluşmada doğuyor, ya da daha fenası Ilgaz bir fotoğrafa aşık oluyor. Her koşulda durum bizim bu aşka ikna olmamıza mani oluyor.
Böyle hoş bir tema yakalanmışken hikaye de biraz beslense tam da özlediğimiz gibi bir aşk filmimiz olabilecekti halbuki. Fakat yönetmen olarak Tuna'nın yolu açık belli ki ve roman yazmayı bırakma kararının asıl Türk sineması için hayırlı olduğunu düşünüyorum ben.


Ekolojik pazarla tanışma vakti
Henüz GDO mevzuu bu kadar Türk insanının diline dolanmamış, ortalığı her şeyin 'organiği' sarmamışkenden beri bir pazarımız var Feriköy'de. Buğday Derneği'nin önayak olduğu, Şişli Belediyesi'nin desteklediği ekolojik pazar.
Her cumartesi kurulur, memleketin dört bir yanından sertifikalı ekolojik ürünler serilir tezgahlara. Çıralı'dan gelen mandalinanın, portakalın kokusu, Çanakkale domatesinin rengi vardır. Her meyve sebzenin de mevsimi. Öyle kış ortasında çilek, yaz sıcağında elma bulamazsınız.
İsterseniz kahvaltı da edebilirsiniz uzun tahta masalarda ya da sinilerde. Organik un ve zeytinyağıyla yapılmış gözlemeler vardır, istediğiniz meyveleri sıktırır suyunu içersiniz, peynirin, zeytinin lezzeti garantilidir.
Velhasıl ben aslında rahat gezebilmek için bencilce boş olmasını tercih edeceğim pazarı, yaşaması ve de diğer belediyelere örnek olması için hararetle tavsiye ediyorum.
Bir kere adım attınız mı, büyük marketlerden aldıklarınızın meyve - sebze olmadığını göreceksiniz. Yediğiniz şeyin sağlıklı olduğunu bilecek, lezzetine inanamayacaksınız. Bütün bunlar yeterli sebep değilse, pazarın aynı zamanda ciddi bir sosyalleşme alanı olduğunu, her hafta aynı yüzleri görüp bir süre sonra yemek tarifi alışverişine başladığınızı, hatta burada tanışıp evlenen tanıdıklarım olduğunu da belirteyim, tam olsun.