Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yaz dizisi dendi mi, sıcaklarla beraber insanların zeka seviyesinin de adam-akıllı düştüğüne, iyi oyunculuktur, inandırıcılıktır gibi kaygılarının tümden tedavülden kalktığına inanan işler görmeye alışığız ya…
Kanal D’nin iki yeni dizisini içime serin sular serpilerek izliyorum…
Bir tanesi, muz kabuğuna basıp küfreden adamlar görünce gülmemizi bekleyen komedilerin panzehiri ‘Ulan İstanbul’.
Öteki de pembe dizi denen türün bütün klişelerini kullanan ama yine de -ya da tam da bu yüzden- ilgiyle izlenen ‘Güllerin Savaşı’.

KIŞI GÖREBİLSİN İSTİYORUM
Birincisini, pamuklara sarıp saklamak istiyorum ki, kışı görebilsin. Çünkü bu zenginden alıp fakire veren Robin Hood çetesinin maceraları, çok da maceraperest olmayan ve fakat reytingleri belirleyen TV izleyicimize biraz fazla gelebilir. Bir de hızlı akıyor üstelik, mutfağa fasulyemizi karıştırmaya gidip gelince bir şeyler kaçırabiliyoruz. Gördüğümüzü başkasına da anlattırarak belletme, kırk tekrarla usandırma da yok. Sorunlu yani...
Biz yine çetemizin şahane altı elemanına ve onlara can veren oyunculara (Başta ‘Kandemir Abi’ Uğur Polat olmak üzere, ‘Yaren’ Şebnem Bozoklu, ‘Karlos’ Erkan Kolçak Köstendil - ki kendisi ‘Merhamet’te insanı tiksindirebilecek bir karakteri sevdirecek detaylar katan bir oyuncuydu - ‘Ferdi’ Kaan Yıldırım, ‘Bahadır’ Caner Yıldırım, ‘Derya’ Sevtap Özaltun) güvenelim.
Her bir karakter öyle iyi çiziliyor ve oynanıyor ki, bence dizinin sırtı yere gelmez.
Yani öyle umuyorum.

YEŞİLÇAM FİLMLERİNDEN İZLER
İkincisine, yani ‘Güllerin Savaşı’na gelince; onun ömrü için endişelenecek bir şey yok aslında çünkü yeterince gözyaşı, muhtelif sınıf farkları, zengin-fakir aşkı ihtimalleri, geçmişe dair sırlar, yalan dolan ve entrika mevcut içinde. Köşk var, aşçı, uşak, hizmetçiler, şahane kıyafetler, göz kamaştıran bir şatafat da var ki, daha ne olsun...
Oturup saymaya kalkışsak her sahnesinde katılarak ağladığımız Yeşilçam filmlerinden izler bulmamız mümkün.
Hatta Brezilya dizilerine kadar gider dayanır ucu... Ama işte pembe dizinin de izlenebilir olanı, bütün bu klişeleri ‘sakilleştirmeden’ bir araya getirmekle yapılıyor.
‘Güllerin Savaşı’ zaman zaman -özellikle Mert (Yiğit Kirazcı) ile Erol Taş’ı özleten sarhoş babasının (Turgay Tanülkü) ortalığı yıkıp dökerken, abartıda sınır tanımayan Cihan’ın (Sercan Badur) sahnelerinde - sabır zorlasa da; sonuçta durumu idare ediyor.
Evet, iyiler fazla salak, kötüler fazla şeytan; özellikle Aslı İçözü’nün oynadığı ‘Halide’nin zoru nedir zavallı bahçıvan ailesiyle?
Ama ‘Öyle Bir Geçen Zaman ki’yi katıla katıla dört sene izleyen seyircimizin Gülru’nun (Damla Sönmez) acılarına da kayıtsız kalmayacağını düşünüyorum. Bir tane de Emir Berke Zincidi’nin muadili, aklı boyundan büyük Ömercik, Ayşecik bulundu mu, hiçbir eksiği kalmaz dizinin.

CANAN ERGÜDER ÇOK İYİ
Aslında ‘Güllerin Savaşı’nın en büyük kozu, iyi oyuncuları...
Dediğim gibi, zaman zaman abartıya kaçsa da, bütününde sağlam ve uyumlu bir oyuncu kadrosuyla karşı karşıyayız.
İki hafta önceki röportajımızda kolaylıkla ‘kötü kadın’ diye yaftalanıp rafa kaldırılabilecek bir karakter olan ‘Gülfem’e ne kadar çok kafa yorduğunu gördüğüm Canan Ergüder’e ise ayrı bir parantez açmak lazım. Çünkü bizim dizilerde görmeye alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız: Bu buz gibi soğuk, mesafeli, ne düşündüğü yüzünden anlaşılamayan ama tehlikeli olduğu su götürmez kadını anladığımız, sevdiğimiz, onun için üzüldüğümüz anlar yaratıyor Ergüder.
Tam nefret edip rahatlayacakken, gözünün bir bakışıyla, içine akıttığı gözyaşıyla içinizi ısıtıveriyor. Dolayısıyla ‘savaş’ın diğer ‘gül’ü ‘Gülru’nun işi pek kolay değil.
Klasik bir iyi-kötü rekabeti olmayacak belli ki izleyeceğimiz...