Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir Hıdrellez daha geldi geçti. Biz yıllardır bu günü Ahırkapı şenliklerinde geçiririz. Gerçekten şenlikli geçer orada Hıdrellez. Hızır ve İlyas peygamberler yeryüzünde buluşurken bütün İstanbul da Ahırkapı’da toplanır adeta. Millet sokaklarda oynar, kimse kimseyi rahatsız etmez. Aksine hayatta yolu bile kesişmeyecek bir dolu insan akraba gibi olur tuhaf bir şekilde.
Bir de dilek ağacı vardır tabii, ne istiyorsan yazıp çizip asarsın saat 12’den sonra. Gerçi şimdi gidemeyenler için ‘online dilek’ olanağı da çıktı. İnternet sitesine giriyorsun, dileğini oraya yazıyorsun, senin için asıyorlar ağaca. Sen bir dilek dilemek için zahmet edip yerinden kalkma, sonra bekle ki Hızır isteğini yerine getirsin... 

Suzan’ın bahçesi

Biz bu sene Ahırkapı’ya değil Suzan Kardeş’in Kazablanka Revan’da kurduğu Hıdrellez bahçesine konuk olduk. Gitmeden önce türlü talimat almıştık kendisinden. Yanımızda düğme, boncuk gibi bir küçük hediye, bir de dileğimizin resmini götürmemiz gerekiyordu.
Çok sürprizliydi Suzan’ın bahçesi. Kapıdan girerken hediyeyi bir cam kaseye atıyordun ve oyun başlıyordu. Evet, büyükler için kurulmuş bir oyundu gece baştan sona.
Masalarda kırmızı keseler, üzerlerinde bir not: “Saat 12’den önce el sürmeyin”. İnsanoğlu komik, neyi yapma dersen illa yapası geliyor... Herkesin bir gözü saatte diğeri kesede.
Suzan Kardeş bir dilek ağacı gibi ışıl ışıl, şahane şarkılar söylüyor bize. 12’ye doğru kırmızı gülle bağlanmış birer ‘ferman’ geliyor masalara. Yapacaklarımız bir bir sıralanmış. Saat 12 olunca keselerimizi açacağız, içinden çıkacak bileklikleri kolumuza takacağız... Sonra bahçeye çıkacağız... Salıncakta üç kere sallanacak, ateşin üstünden üç kere atlayacağız...
Ve biz koca koca insanlar, çok sayıda ünlü yıldız, daha ziyade ‘ağır abi’ olarak gördüğümüz isimler de dahil, hep beraber çıkıyoruz bahçeye... Millet salıncakta birbirini sallıyor, elele tutuşup ateşten atlıyor. Sanki okul çağındayız ve parkta oynuyoruz. 

Oyun biterken

Masaya dönünce bulduğumuz kırmızı yumurtaları yanaklarımıza sürmemiz, ısırgan otlarını ayak tabanlarımıza vurmamız, yere değmemiş suyla elimizi yüzümüzü yıkamamız gerekiyor. Sağlık, güzellik, sürat, saflık gibi dileklerle... Yanında resim getirenler üzerine birer bardak kapatıyor. Ve canlanıp hareket ettiğini görüyor yeterince bakarsa... İster inanın, ister inanmayın artık...
Sonuç, bahçede koşup oynamış, yumurtadan yanakları al al olmuş bir grup insan, kaseden birer hediye ve ‘mani’, Suzan’ın deyişiyle ‘martaval’ çekip dağılıyoruz evlerimize. Mutluyuz...
İşin sırrının ‘oyun’da besbelli... Bütün bu eğlencenin, dostluğun, herkesin yüzünün gülmesinin sırrı...
Kim olduğumuz, nereli olduğumuz, ne iş yaptığımız filan önemli değil, oyun arkadaşıyız hepimiz o akşam. ‘Komşunun kızı’, ‘oğlu’yuz... Bir oyun kurmuşuz oynuyoruz, görüyoruz ki ‘başka bir oyun’ da mümkün. Kuralları başka... Gerisi ‘martaval’!