Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DT sahnesinde bir kronik  muhalif


Boris Vian'ın son oyunu 'İmparatorluk Kuranlar', İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahneleniyor. Mutlaka gidip görmek lazım



Boris Vian adını ilk duyduğumda ortaokul öğrencisiydim. 'Le Deserteur' diye inanılmaz bir şarkıydı dinlediğim, kısacık, net, tokat gibi bir parça, 'Asker Kaçağı' Türkçesi.
"Sayın Cumhurbaşkanı" diyordu, "Size bir mektup yazıyorum. Belki okursunuz, zamanınız olursa." Çarşamba akşamından önce orduya katılmasını emreden kağıtları almış bir genç adam, "Bunu yapmak istemiyorum" diye yazıyordu mektubunda; "Yeryüzüne zavallı insanları öldürmek için gelmedim ben. Sizi kızdırmak değil amacım. Ama bunu bildirmek zorundayım, kararım kesin. Savaştan kaçacağım" diye bitiriyordu sözlerini.
Süslü bir cümle yok, 'çarpıcı' betimlemeler, şiirsel ifadeler... Hiçbiri. O yüzden de bu kadar vurucu ya işte.
Bizim ülkemizde hiç yazılamayacağını, hiç söylenemeyeceğini düşündüğüm bir parça olmuştu o zamanlar. Gerçi Boris Vian 1954'te bunu yazdığı zaman büyük yankıyla beraber Fransız milliyetçilerinin hışmını da toplamış ve yasaklanmış şarkı.
Her zaman muhalif, her zaman fütursuzdu zaten Vian. 12'sinde teklemeye başlayan kalbi onu 39 yaşında, 'Mezarlarınıza Tüküreceğim' romanından sinemaya uyarlanan filmin galasında yarı yolda bırakana kadar...
Bu kadar kısa yaşayacağını biliyordu da ondan mı diyeceğini hep dolandırmadan, kısa, net ve çok cesur cümlelerle söyledi diye düşündüğüm Boris Vian'ın yazdığı son oyun, 'İmparatorluk Kuranlar', şimdi İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahneleniyor. Kaynağı belirsiz bir sesten kaçıp habire ev değiştiren üç kişilik bir burjuva ailesini anlatıyor oyun. O meçhul sesi duydukça bir üst kata taşınıyor, neden kaçtıklarını kendileri de bilmiyor, sadece kör topal giden, 'görünüşte' yolunda olan düzenlerini korumaya çalışıyorlar.
Bir kere, böylesi bir kronik muhalifin bir tekstini repertuvara aldıkları için kutlamak gerekiyor bence Devlet Tiyatrosu'nu. Sonra muhakkak gidip görmek gerekiyor, çevirisi Ayberk Erkay'a, rejisi Hakan Çimenser'e ait oyunu. Celal Kadri Kınoğlu, Mine Tüfekçioğlu, Sevinç Erol, Orhan Kurtuldu, Oya Okar ve Uygar Özçelik'dan oluşan kadro, bu zor tekstin altından başarıyla kalkıyor.
Seyircinin işi de kolay değil bu arada, bunu baştan bilmek lazım. Karşımızdaki çok katmanlı, üzerinde düşündükçe açılan, açıldıkça anlaşılan ve sevilen bir tekst. Ama hangi keyifli şey kolay ki?

Bingöl'den Akdeniz havaları
DT sahnesinde bir kronik  muhalif

Yavuz Bingöl çok ara verdi bu sefer diye düşünürken 'Kül' çıktı nihayet. Adı 'Ateş ve Kül' olacak iki CD'lik bir albüm tasarısıydı. Birinde pek sevdiğimiz türküler, diğerinde ağırlıklı olarak kendi besteleri olacaktı.
Neticede, ikincisi çıktı önce. Yorgos Theafanous'un bestesine Bingöl'ün söz yazdığı 'Sen ve Ben' ile açılıyor albüm. Sonra Haris Aleksiyu'nun bir parçası var.
Karşı kıyıya ağırlık verince Yavuz Bingöl, bir Parios, bir de Andonis Vardis şarkısına söz yazmış. Ayrıca özgün bestelerin yanı sıra bildik bir Ayten Alpman klasiği de var albümde: 'Ben Varım.'
İçinden 'Tahir ile Zühre meseleleri'nin, Deniz'lerin, Ulaş'ların, Mahir'lerin geçtiği 'Kül', farklı bir Yavuz Bingöl albümü olmuş.
Yok, Yavuz Bingöl'den ille de türkü dinlemek istiyorum diyenlerdenseniz, artık 'Ateş'i bekleyeceksiniz.