Bir süredir “Her sokağa en az beş kafe”, “Kafesiz - barsız sokak kalmayacak” vaatleriyle önlenemez bir şekilde büyüyen güzide semtimiz Cihangir’deki yeni bir mekânın açılışına gittim geçen gün. Kaktüs, Baykuş derken bir de White Mill’imiz oldu artık...
Aslında epeydir vardı da, bir açılış partisi düzenlediler. Gayet hoş bir mekân, yemekleri pek güzel ve iyi haber, üstünüzün başınızın barbeküden çıkmış gibi kokmasına neden olan havalandırma sorunu çözülmüş...
Ama bizim konumuz başka, başlıktan anlaşıyacağı gibi... White Mill’in partisinin sonunda birdenbire ortalıkta yüzlerce elma şekeri peyda oldu. Etrafa saçılan neşeyi anlatamam...
Aman efendim, muhtelif ‘kandırma’ esprileri mi istersiniz, elinde şekerle fotoğraf çektirenler mi... Meğer herkesin ne çok hikâyesi varmış anlatacak, elma şekeriyle ilgili...
Zarf ve mazruf
Bir kere küçükken elma şekeri yiyememiş tek çocuk olmadığımı öğrendim. Çok albenili, gözalıcıydılar, Pamuk Prenses’i kandıran elmaya benzerlerdi... Ama ben onlara her meylettiğimde annem o parlak kırmızı şekerin altında nasıl da çürük elmalar olduğunu söyler, engel olurdu yememe. O ışıl ışıl ‘zarf’ da ‘mazruf’un çürümeye yüz tuttuğunu görmemizi engelleyen kötü bir boyadan ibaretti zaten...
Bu açıklamalar bir çocuğu kesmiyor tabii ama neticede ben elma şekerinin tadı neye benzer, bilmeden büyüdüm. Ve eğer arada unuttuğum olmadıysa ilk elma şekerimi White Mill’de 30’umdan sonra yemiş bulunuyorum. Epey eğlence konusu oldum, nasıl yeneceğini göstermek isteyenler oldu, asla izin vermedim. Netice? “Bu muymuş yani?” İçinden tatsız bir elma çıkması bir yana, şekeri bile ahım şahım değil. Anlaşılan tek güzel yanı rengi ve görüntüsü... E kandırılmışız yıllardır? ‘Elma şekeriyle kandırma’ meselesi nereden geliyor, onu da anladım yani şu yaşımda.
Annem haklıymış!
Ama çok eğlendik, elma şekerinden karakter tahliline giriştik bir süre sonra. İçinden kof bir elma çıkacağını bile bile yediğiniz şeker sizi ne kadar oyalayabilir? Bu konudaki ısrarınız epey ipucu verebiliyor hakkınızda.
Arkadaşlarımın çoğu çeşitli aşamalarda pes edip, sıkılıp bıraktılar ellerindeki çubuğu. Masanın üstü birden bire ısırılmış ama yenmemiş elma şekerleri mezarlığına döndü. Hüzünlü bir görüntüydü bence, halbuki onları ilk elimize aldığımızda nasıl da çocuklar gibi şendik...
Neyse, neticede yanımdakiler küçükken çürük olan - olmayan bir dolu elma şekeri yemiş, işi bilen arkadaşlardı, dolayısıyla yarıda bırakmakta bir beis görmediler. Ben dediğim gibi asla yılmadım. Evet, zaman zaman sıkıcıydı, bezdiriciydi ama görev başarıyla tamamlandı.
Tamamen aynı gerekçelerle ilk elma şekerini 25 yaşında yemiş bir genç kadınla tanıştım o gece. Bir tek onun elinde şeker yoktu, o ilk yediği aynı zamanda sonuncusu olmuştu. Neden? Çünkü kurt çıkmıştı içinden! O “Annem haklıymış!” dedi, ben güldüm... Zaten hep öyledirler değil mi?
Sakman’ın ‘Artniyet’i
İstanbul’un ‘gerçek’ müzik kulüplerinden biri Sakman Kulüp. Fransız Sokağı’nda Chez Sakman adıyla açılmıştı, şimdi en alt kata indi, biraz da büyüdü ve Sakman Kulüp oldu. Gene iyi müzik, gene ev rahatlığı mevcut. Programı www.vedatsakman.com adresinden takip edebilirsiniz ama en azından bu gece Yavuz Bingöl’ün olduğunu müjdelemiş olayım.
Adı sanı henüz duyulmamış genç yetenekleri keşfetmek isteyenler için de birebir burası. Nitekim ben sözü bunlardan birine getirmek istiyorum. Kulüpte cuma - cumartesi Vedat Sakman ve genç grubu “Artniyet” var. Program 22.30’da Artniyet’le başlıyor, sonra Vedat Sakman katılıyor onlara.
Ve sahnede İmge
Hemen sayalım Artniyet’i, piyanoda Saki Çimen, elektro gitarda Çağdaş Özmen, kemanda Uğur Akyürek, davulda Tansel Türünz, basta Hakan Gürbüz, perküsyonda Bülent Tekelioğlu... Ve vokalde İmge Mıngıroğlu. Çok sağlam bir grup.
Gecenin sonunda gitarıyla şarkılar çalıp söyleyen İmge, gerçekten mekânın sürprizi. Henüz 20 yaşında, kocaman bir gülümsemesi ve bir dinleyenin bir daha unutamadığı bir sesi var. Müzikal ve mimarlık okuyor, beste yapıyor, çok ama çok sevimli ve alçakgönüllü.
Bir gece annesi ve babasıyla beraber gitarını kapıp gelmiş, Vedat Sakman’la tanışmaya ve bir daha da gitmemiş. O gece “Cennetten geliyor gibi” dedi birisi İmge’nin sesi için... Gerçekten öyle.
Bir gün mutlaka tanınacağını kestirmek için kahin olmaya gerek yok, şimdiden dinleme fırsatı kaçırılmamalı bence...