Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Karanlık ve sessiz dünyasından çıkış yolunu bulan Helen Keller’ın mucize hayatından esinlenen filmlerden bir yenisi bugün sinemalarda

27 Haziran 1880’de Alabama’da bir bebek dünyaya geliyor: Yüzbaşı Arthur Henley Keller ve Kate Adams Keller’ın kızı Helen Keller. Gayet sağlıklı bir bebek. Gelgelelim 19 aylıkken ateşli bir hastalığa yakalanıyor ve hem görme, hem işitme duyularını kaybediyor. Karanlık ve sessiz bir dünyası var artık. Hiçbir şey öğretilemeyen, iletişim kurulamayan, hırçın, baş edilmez bir çocuk... Nasıl bir hayatı olacağını düşünürsünüz? En iyi ihtimalle evinde, izole edilmiş olarak ana babasına bağımlı yaşayacağı ıssız bir karanlık gibi görünmüyor mu kaderi?
Ama bir şansı var, çocuğuna yaşama tutunma şansı aramaktan vazgeçmeyen annesi... Bütün seçenekleri tırmalıyor ve sonunda telefonu icat ettikten sonra kendini sağır çocukları eğitmeye adayan Graham Bell’in yardımıyla doğru adresi buluyor. Hayatlarına bir mucize giriyor: Anne Mansfield Sullivan adında bir öğretmen.

Öğretmeni hep yanında
İlk olarak Hellen’ı bir su pompasının yanına götürüp onun adını öğretiyor Sullivan küçük kıza... ‘Su’. Ve ondan sonrası sahiden su gibi akıp gidiyor. Körler ve sağırlar okullarının ardından Cambridge School for Young Ladies... Öğretmeni hep yanında. Dinlediği dersleri sözcükleri avucuna yazarak öğrencisine aktarıyor. 1904 yılında Radcliffe College’ı bitirerek üniversiteden mezun olan ilk kör ve sağır kimse oluyor.
Yetinmiyor, hayat hikayesini yazıyor. 50 dile çevriliyor kitap. Anne Sullivan sosyalist yazar John Albert Macy ile evlendiğinde yeni bir dünya açılıyor önünde Helen’ın da. Öğretmeni ve kocasıyla birlikte yaşamaya devam ediyor, sosyalist partiye üye oluyor ve sosyalizm üzerine makaleler yazmaya başlıyor. Anne Sullivan ile birlikte dünyayı geziyor, konuşmalar yapıyor, Helen’ın öğrenim sürecini anlatan gösteriler yapıyorlar. Kazandıkları paraları engelliler için kurulmuş vakıflara bağışlıyor, başka insanların hayatını aydınlatmaya devam ediyorlar. Arkadaşı Mark Twain Jeanne d’Arc’la kıyaslıyor onu... “Sezar, Büyük İskender, Napolyon, Homeros, Shakespeare ve diğer ölümsüzlerin arkadaşı” diyor.

Umutlu bir film
Beş dil öğreniyor, yüzüyor, satranç oynuyor. Hakkında yazılmış kitaplar, çekilmiş belgesel ve filmler var. Bu mucize hayattan esinlenen filmlerden bir yenisi bugün sinemalarda: “Benim Dünyam”. Hintli yönetmen Sanjay Leela Bhansali’nin “Black”inden uyarlanan filmin yönetmeni Uğur Yücel. Beren Saat’in oynadığı Ela, tıpkı Helen gibi sağır, dilsiz ve eğitim alamadığı için vahşi bir çocukken, efsane öğretmen Mahir Hoca (Tabii ki Uğur Yücel) tarafından işlenerek bir cevhere dönüştürülüyor. Hikayesi gereği bol gözyaşlı ama yine de umutlu bir film, “Benim Dünyam”. Gerçekten çok zor altından kalkılacak bir rolde Beren Saat müthiş başarılı. Bu hem bir azmin zaferi öyküsü, hem bir hoca - öğrenci öyküsü, hem gerçek bir aşk öyküsü... “Filmlerde olur ancak” deyip geçemezsiniz de. İlla sizi bir yerden yakalayacaktır. Ve hiçbir şey yapmasa, şunu düşündürecektir: Bir şey yapmak istiyorsunuz da önünüzde ‘engeller’ olduğunu mu düşünüyorsunuz? Gerçekten mi? Peki ‘engel’ nedir sizce?