Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu sene hiç film yok. Bir Antalya Altın Portakal Film Festivali daha yarıyı geçip sona doğru hızla ilerlerken ne yazık ki her iki kişi yan yana geldiğinde söz aynı yere geliyor... “Film yok”


Festival var, film yok

Bugüne kadar görülen yarışma filmleri arasında favori,
açık ara farkla Çiğdem Vitrinel’in ‘Geriye Kalan’ı.



Acımasız göründüğünü, haksızlık gibi geldiğini biliyorum. Yine de söylüyorum. Çünkü Türk sineması eleştirmeninden izleyicisine herkesi hayal kırıklığına uğratan bir sene yaşadı, daha da yaşayacak gibi görünüyor.
Adana Altın Koza’ya gidenler yaka silkerek döndü, Antalya’da durum daha da vahim. “Aman ne güzel, sürekli yeni film çekiliyor, sektör bir canlandı, bir canlandı” derken önemli bir unsuru, niteliği göz ardı eder olduk galiba. Evet, sürekli yeni film çekiliyor, hatta çokça da ilk film çekiliyor da, kaçı izlenebilir oluyor? Benim korkum, sinemasıyla yeni yeni barışmaya yüz tutan izleyicinin yine “Yandım Allah” diyerek salonlardan kaçmaya başlaması... Altın Portakal gibi bir festivalden, herkesin iç rahatlığıyla “Şunu mutlaka görün” diyeceği tek bir film çıkmıyorsa bu vahim değil midir?
Bunu son iki günün filmlerini hesaba katmayarak söylüyorum ve bir kulis dedikodusuyla sözümü bitiriyorum: Bugüne kadar görülen yarışma filmleri arasında favori, açık ara farkla Çiğdem Vitrinel’in ‘Geriye Kalan’ı. Evli bir adam, karısı ve sevgilisi arasındaki hassas dengeleri son derece sahici karakterlerle anlatan, anlatacak bir hikayesi olan, eli yüzü düzgün bir film. Devin Özgür Çınar olsun, Şebnem Hassanisoughi olsun, en iyi kadın oyuncu ödülünün en güçlü adaylarından gibi görünüyor.
En çok merak edilen filmlerse gün itibariyle Ümit Ünal’ın ‘Nar’ı ile Caner Alper ve Mehmet Binay’ın ‘Zenne’si. Diliyorum hayal kırıklığına uğramayız da festivalden geriye kalan bir şeyler olur...


Festival var, film yok

‘Canavarlar Sofrası’


Ben sansüre karşıyım ama...

Altın Portakal’da bu yılın en çok tartışılan filmlerinden biri, çok seveni ve düpedüz nefret edeniyle ‘Canavarlar Sofrası’ oldu. Ramin Matin’in Tiyatro Dot’un dört oyuncusuyla (İbrahim Selim, Pınar Töre, Tuğrul Tülek, Gizem Erdem) bir odada çektiği film, iki çiftin akşam yemeği etrafında korkunç bir dünyadan söz ediyor. Korkunç ve bir o kadar da uzak olmayan bir dünya. Tanıtım metninden okursak, “Sanatla ilgili her şeyin yasaklandığı, kibir ve nefret dolu sözlerin normal kabul edildiği, kapı komşusunun aniden polislerce öldürülmesinin kimseyi şaşırtmadığı bir dünya...”
Dediğim gibi filmin seveni de bol, nefret edeni de... Ve bunlar filmden sonraki söyleşide kapıştılar. Bu Altın Portakal’daki film sonrası söyleşileri hakikaten bir Türkiye aynası oluyor. Geçen yıl ‘Press’ filminin oyuncusu seyirciyi Kürtçe selamlamaya cüret ettiği için “Vatandaş, Türkçe konuş” diye uyarılmıştı. Bu sefer de, ortalığın “Sansüre hayır” afişleriyle dolduğu, 30 sene önce sansüre uğramış filmlerin bugün ödüllerini bulduğu bir festivale bir beyefendinin “Ben sansüre karşıyım ama bu film sansürlenmeli” cümlesi damga vurdu. Buraya kadar işte bütün demokratlığımız. “Ben” diyor, “15 dakika dayanabildim filme. Yanımda ailem var. Siz bu filmi yanınızda karınızla çocuğunuzla izleyebilir misiniz?” Bir filme yaşama şansı vermek için kriterimiz bu yani. Yanımızda çocuğumuzla izleyemiyorsak sansürlensin, yasaklansın, yok edilsin.
Buna karşılık ülkedeki hal ve gidişten örnekler vererek “Kitapların yasaklanmasına tahammül edebiliyorsunuz da bu filme mi edemiyorsunuz?” diye soranlar da oldu ama. Birileri filmin senaristini “Her şey bu kadar kötü mü yani? Niye bu kadar olumsuzsunuz?” diye eleştirirken, ona ‘Polyanna’ öneren de...
Türkiye’nin aynası işte. Herkes kendi gibi düşünmeyenin sesini çatlak bulur, susturmak ister. Alt tarafı bir film ama bir ‘Canavarlar Sofrası’ndan bile uzlaşıp kalkmak mümkün değil...