Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Robert de Niro’nun o meşhur “Seni izliyorum” işaretiyle gündelik hayatımıza giren ‘Fockers’ ailesi bir kez daha beyazperdede ve bu hafta sinemalarımızda

Komediden hoşlanmayanların bile kayıtsız kalamayacağı bir aile bu Fockers’lar. Evet, kesinlikle kendimden biliyorum. Adamımız, Greg Focker (Ben Stiller), bir hemşire. Anne babası, soyadı başına yeterince bela açmayacakmış gibi bir de Gaylord adını vererek iyice zorlaştırmışlar oğullarının hayatını. O da sonunda adını Greg olarak değiştirmiş. Maceranın başında, - ki bu 2000 senesine tekabül ediyor - evlenme teklif etmeye hazırlandığı kız arkadaşının ailesiyle tanışmaya gidiyor ve başına gelmedik kalmıyordu. Çünkü karşısında dünyanın en tuhaf adamlarından biri olan CIA’den emekli kayınpeder vardı. Robert de Niro’nun ölümsüzleştirdiği kayınpeder Jack Byrnes, soyunu sopunu araştırıp asla memnun olmadığı damat adayını yalan makinesine bile bağlıyordu ve her daim ‘gözü üzerinde’ idi.
Her şeye rağmen birbirlerinden vazgeçmeyen Greg ile Pam sonunda evlendiler, ikizleri oldu: Maceranın üçüncü bölümüne isimlerini veren ‘Küçük Focker’lar. Bu hafta
‘Zor Baba 3’ adıyla gösterime giren filmde, ikizlerimizin yaş günü yaklaşmakta. Kayınpederlerin kayınvalidelerin bir araya geleceği riskli bir gün bu aynı zamanda. Üstüne üstlük kalbinin teklediğine kanaat getiren Jack Byrnes, ailenin dirlik düzenliliğinin sorumluluğunu Greg’e devretmeye karar vermez mi? Takdir edersiniz ki bunun için defalarca kendisini kanıtlaması gerekecektir zavallı hemşiremizin. Ve öncelikle de mali durumunu düzeltmek için bir iktidarsızlık hapının tanıtım yüzü olmayı kabul etmesi...

Haberin Devamı

Daha ne olsun?
Sürprizler beklemenin alemi yok, diğerleri gibi bir film, ‘Zor Baba 3’ de. Sevimli, matrak, yer yer epey komik... Yönetmen koltuğunda bu kez ‘American Pie’, ‘About a Boy’ gibi filmlerden tanıdığımız Paul Weitz var. Oyuncu kadrosu kendini aşmış durumda. Sadece Robert de Niro ile Ben Stiller’ı karşılıklı izlemek yetmezmiş gibi, bu kez daha az görünseler de oynadıkları her ana değen Dustin Hoffman - Barbra Streisand ikilisi, eski dost Kevin’da Owen Wilson, Greg’in aile
saadetine kasteden afet Andi Garcia olarak Jessica Alba, hatta pek az gördüğümüz okul müdiresinde Laura Dern ve de üç dakikalık performansıyla Harvey Keitel. Daha ne olsun bilmiyorum...
Son olarak ülkemin seri üretim yapan komedyenlerinin dikkatini çekmek istediğim bir konu var: Bu kadar çok tutmuş bir komedi serisinden
10 senede toplam üç adet çekiliyor. İlkiyle ikincisi arasında dört, ikincisiyle üçüncüsü arasında altı yıl var. Ve her biri başka bir yönetmenin elinden çıkıyor. Acaba onların bizimkiler gibi her sene bir tane çekecek becerileri olmadığından mıdır dersiniz?

Haberin Devamı


Dizi izleyicisi ne diyor?
Memleket tüm kurumlarıyla hep birden ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’deki tarihe karışmış tecavüz sahnesiyle uğraşadursun, salı günü yazdığım ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin felaket kotasını doldurduğuna dair yazıya epey destek mektubu geldi. Görülüyor ki, ‘oyuncular öpüştü, aman gençlerin ahlakı bozulur, bira şişesi gördük, ya çocuklar alkolik olursa, hele hele eşcinsellik, evlerden ırak’dan başka dertleri de olan birçok televizyon izleyicisi var.
Belki senaristlere - dizi yapımcılarına bir fikir verir diye mektuplardan bir tanesini yayınlamak istiyorum:
“Lütfen şu ‘Arka Sıradakiler’ dizisindeki sürekli kızların kaçırılıp -tecavüz edildiği - daha içinde bir yığın gerçek dışı, saçma şey bulunan - içimizi daraltan diziye de el atar mısınız? Bu dizideki gençlerin hiçbirinin ailesi yok, polis yok, kanun yok. Bir diğeri ‘Küçük Kadınlar’. Hiç kimsenin başına üst üste bu kadar felaket gelmez, seyredip intihar edesi geliyor insanın.”
Dediğimi tekrarlıyorum, hayat dikensiz gül bahçesi değil elbette ama ekranları da gerçek hayattan daha da karanlık hale getirmek biraz fazla olmuyor mu?