Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“30 yaşında bir insan Şehir Tiyatroları’nda üçüncü kez Vişne Bahçesi’ni izleyebiliyorsa burada bir sorun yok mudur?”
Ne diyeceğimi bilemedim. Hep böyle münasebetsiz sorular soran cinfikirli bir arkadaştır kendisi. Ne olur yani hafızan bu kadar kuvvetli olmasa da her repertuvar açıklandığında karşında ‘yeni’ oyunlar varmış gibi heyecanlansan?
Çehov yazmış 1904 yılında, oyun bugüne kadar yaşamış, hiç mi sahnelemeyeceğiz yani? Yok tabii ki bunu demiyorum. Ama gerçekten 30 yaşında birinin karşısına aynı kurum üçüncü kez ısıtıp koyuyorsa aynı oyunu, ve üstelik her gün yeni bir prodüksiyonun perde açtığı Broadway gibi bir yer değilse bu şehir, burada gerçekten bir sorun var bence.

Eski bahçe eski vişne

Ali Taygun daha evvel yine sahnelenmeye doyulamayanlardan “Macbeth”i Güneydoğu’ya taşımıştı ya, belki diyorum “Vişne Bahçesi” de memleketimizin bir başka yöresinde kök salacaktır bu kez... Bir farklılık olarak? Ama tam o anda aklıma Ortaoyuncular‘ın “Fişne Pahçesu” geliyor, o da yapıldı... Özetle eski bahçe, eski vişne...
Habire yeni bir buluş gibi öne sürülen başka bir sürü oyunumuz da var tabii. Sanırsınız yeryüzünde başka oyun ve yazar yok. Bir Shakespeare var, o da sadece “Macbeth” ve “Hamlet” yazmış, Türkler dönüşümlü olarak sahnelesin diye, bir de Çehov var. 20. yüzyılda da dünyada oyun yazarı yetişmemiş zaten.

Ya Çalıkuşu olmasaydı?

Memleket sınırları dahilinde durum daha da vahim. Ne mutlu bize ki Reşat Nuri Güntekin bir “Çalıkuşu” yazmış, yoksa sinema ve dizi sektörü çökmekle kalmayacak, sahnelerimiz de yerli oyun göremeyecekti.
Tamam, “Ben Gülbeşeker”i çok sevdim” cümlesi hepimizin ezberinde, inan olsun. Biz de Gülbeşeker’i çok sevdik. Beyazperdede Türkan Şoray’dan, ekranda Aydan Şener’den, sahnede Tilbe Saran’dan sevdik. Yetmedi, üç yıl önce Şehir Tiyatroları’nda bir daha sevdik.
Ama Hakan Altıner tuttu, yıllar önce sahnelediği “Çalıkuşu”nu bir kez daha hayata geçirmek istedi. Artık bu “Her sahneye bir Feride olamıyorsa bir sahneye üç Feride çıkarırız” kampanyasının bir sonu gelmeyecek mi?
Bunlar sadece birkaç örnek... Yahya Kemal’in 50. ölüm yıldönümü nedeniyle yeniden gündeme gelen “Kendi Gök Kubbemiz” var mesela Sönmez Atasoy’un, Dinçer Sümer’in “Maviydi Bisikletim”i var, sırf kolay sahneleniyor diye tekrar tekrar repertuvara alınan bin senelik az kadrolu oyunlar var, Ray Cooney farsları var...

Yeni yazar yok mu?

Ama dünyada gerçekten başka şeyler yazılıp çiziliyor bir yandan. Oyun Atölyesi gibi, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu gibi daha önce sahnelenmemiş oyunlar oynamayı tercih eden gruplar var iyi ki, ya da Dot gibi... Böylece biz bir Mark Ravenhill ile tanışabiliyoruz, bir Neil LaBute ile, bir Philip Ridley ile...
İlla iki kişilik oyun oynanacaksa “Salıncakta İki Kişi”den başka seçenekler var, Haluk Bilginer ile Vahide Gördüm’ün iki sezondur kapalı gişe oynadığı Eric-Emmanuel Schmitt’in “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”i gibi... Ve eğer gözünüzü, aklınızı bir parça ileriye çevirirseniz bir dolu da Türkçe yazan genç oyun yazarı bulmak da mümkün...
Ya da hep beraber yakınalım... “Seyirci tiyatroya gelmiyor” evet, çünkü artık Gülbeşeker’den bir adım ötesi gerekiyor...

Haberin Devamı

Bir nevi büyü
Tribute konserlerine tereddütle yaklaştığımı itiraf etmeliyim. Hele hele Freddie Mercury gibi benzersiz bir ses söz konusuysa... Babylon’daki “A Kind of Magic” alt başlıklı “Queen Tribute Night”a da bu yüzden “Dur bakalım” duygusuyla gittim.
Yanımda da üstelik benim zorumla gelmiş bir Queen bilirkişisi var, o yüzden iki kat endişeliyim, beğenmezse başımın etini yer...
Fakat gece bir başladı, zıpkın gibi bir orkestra, fişek gibi bir solist, izleyiciyi anında avucunun içine alan. İlk parça “We Will Rock You” bitmeden biz biat etmiştik zaten.

Bu isme dikkat

Bas gitarda Alper Türek, gitarda Kaan Koçak, davulda Murat Berkin var. Vokal, gitar ve piyanoda ise Selçuk Sami Cingi, ki biz artık bu ismi her duyduğumuz yerde kulak kesileceğiz, bu kesin.
Ankara Devlet Konservatuarı’nda kompozisyon okumuş, Prof. Rengim Gökmen ile orkestra şefliği master’ı yapmış, Florida’da prodüksiyon, film ve reklam müziği üzerine ikinci master’ını bitirip ilk albümünü ABD’de kaydetmiş enteresan bir kişi kendisi.
Mucize gibi çalan orkestrayla birlikte Queen yorumları inanılmaz başarılı. Babylon ahalisine Freddie anısına kadeh kaldırtan Cingi’nin sahne ışığı müthiş. Pazartesi geceleri 00.30’da Hayal Kahvesi’nde başka bir ekiple; gitarda Tarkan Mumkule, basta Levent Candaş, davulda Nedim Ruacan ile birlikte çıkıyor. Kaçırılmamalı...