Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

30 yaş üstü şehirli kadının şarkılarını kim söylüyor derseniz, akla gelecek ilk isim Göksel bence. Hatta yıl yıl onun şarkılarına bakarsanız, giderek artan hüznü ve umutsuzluğu da takip edebilirsiniz.
Önce ‘Belki de akıllanır’ umudu taşıyarak ‘Sabır’ dileyen şarkısıyla girmişti hayatımıza. Ardından ‘Depresyon’un milli marşı geldi ama onda bile alaycı bir tavır, girilen depresyondan çıkma vaadi vardı.
Sonra da hep allı pullu elbiselerin arkasına saklanmış bir hüzün, bir bekleyiş, bir ihtimal umudu taşıyan küçük kız şarkıları dinledik ondan. Aradaki cover albümleriyle sanıyorum o küçük kız dönemini kapatmış oldu ki, şu an olgun bir kadının son derece isabetli oklarını taşıyor şarkıları. Hele hele yeni çıkan ‘Sen Orda Yoksun’dakiler...

HAYAL KURMADAN AŞK OLMAZ
Zaten albümün isim şarkısından belliydi, taşıyacağı iklim... “Siyah beyaz bir adamdı hayalimdeki resim” diye başlıyor şarkı. Göksel de verdiği röportajlarda şarkıda Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’na gönderme olduğunu söylüyor... Ve genellikle bir insanın gerçeğinden çok hayalini sevdiğini... Ve tabii ki, hayalin gerçekten daha iyi olduğunu...
Bütün albüme ve hâlâ aşk yaşamakta ısrarlı bünyelere sinen hayal kırıklığı ve hüznün sebebi de bu olmalı... Hayal kurmadan aşık olunmuyor. Bildiğiniz ve bilmediğiniz, o kalbimize nifak tohumları eken Yeşilçam filmlerinden, romantik komedilerden öğrendiğimiz ne varsa yüklüyoruz karşımıza çıkan insanın omuzlarına. İşte puzzle’ımızın eksik parçasını bulmuş gibi oluyoruz adeta.

İYİ MÜZİK İNSANA İYİ GELİR
Ama o parça o boşluğa uymuyor ki bir türlü. Haberi bile yok, sizin ona biçtiğiniz kalıptan. Sonra Göksel’in şarkısındaki kadın öfkelenmeye başlıyor işte, “Hırçınlığım imkansızlığına” diye... Ya da hayalleri gerçeğe uymayıp da canı yandığında ‘Isırgan’daki gibi “Dudakları ısırgan otu yine de öpsün istiyorum” diye haykırıyor. Finalde de, albümün en sağlam şarkılarından birindeki gibi ‘Aşk kahrohsun’a geliyor konu...
Mabel Matiz’le yazdıkları ‘Denize Bıraksam’la 11 taptaze Göksel şarkısı. Düzenlemeler Ozan Çolakoğlu’na ait. Şarkıdaki gibi ‘Bin parçaya’ bölebilir, sonra dönüp yaranızı sarabilir. İyi müzik, her şekilde iyi gelir.

Haberin Devamı

NEŞELİ GÜNLERİMİZ SONA ERİYOR

Haberin Devamı

Geçen hafta hayat zaten yeterince ‘sebepsiz’, ‘dayanaksız’, ‘acımasız’ kötülük barındırırken dizilerin de sınırsız kötülükten geçilmemesinden şikayet etmiştim ya, bugün de hayatın entrikasız da yaşanabileceğini son derece keyifli bir şekilde 52 haftadır anlatan ‘Aramızda Kalsın’a güzelleme yapmak istiyorum. Çünkü bitiyor.
Anlıyorum, hikaye bu kadardı, zaten böyle planlanmıştı, hepsi tamam. Ama özleyeceğiz...
Cumartesi akşamı bininci kez izlediğimiz ‘Neşeli Günler’deki ‘limooon’ ‘sirkeee’ kavgasını nasıl özlediysek, öyle özleyeceğiz.
Selin Tunç’un kurduğu bu sıcacık hikaye, iyi oyunculuklarla taçlanan şahane karakterler kattı hayatımıza. O müthiş halalar, yıllandıkça kıymetlenen sevdalarıyla ‘Bahattin’le ‘Hüsne, evin kızları ve sevgilileri, ‘Yadigar’la ‘Civan’, ‘Hatçik’... Hepsini tek tek saymazsam muhakkak biri eksik kalacağından kolaya kaçıp bütün ekibi kutlamak istiyorum.
‘Aramızda Kalsın’ sahiden bizim ‘Neşeli Günler’imizdi. Heyecan fırtınası, soluk soluğa izlemeler filan değil, iyilik vaat ediyordu. Soluğumuz zaten hayat tarafından kesildiğinden haftada bir gün oksijen takviyesiyle ciğerlerimizi açıyordu.
Hiç kimsenin gerçekten ‘kötü’ olmadığı, herkesin birbirini sevdiği, bütün ailenin kocaman neşeli kahvaltı sofralarına oturduğu, dönen bütün ‘entrikanın’ iyi niyetli, masum oyunlardan ibaret olduğu, aşkın, sevginin hüküm sürdüğü o dünyayı sahiden çok özleyeceğiz.