Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Filiz Aygündüz, ilk romanı 'Kaç Zil Kaldı Örtmenim?'de o güne dek ekrandan gördüğü 'uzak'taki köye tayini çıkan 23 yaşında bir öğretmenin hikayesini anlatıyor

İnsanın daha hayali kurulurken haberdar olduğu, yazılış dönemine tanıklık ettiği bir romanı eline alması çok heyecanlıymış. Hele hele bu bir 'ilk' romansa. Altı yıldır burun buruna çalıştığım Filiz Aygündüz'ün (Milliyet Sanat dergisinin ve Milliyet Kitap'ın yayın yönetmeni) arkadaşım olduğunu saklayacak halim yok. Komik olur, sahtekarlık olur.
"Bu yüzden bu yazıyı yazmamalı mıyım?" diye de düşündüm. Ama o da haksızlık olur. Çünkü bu kitap Filiz Aygündüz yerine hangi isimle gelse yazmak isterdim ben. Ve zaten Filiz'in Diyarbakır'da öğretmenlik yaptığı yıllardan biriktirdiği insan hikayeleriyle örülen 'Kaç Zil Kaldı Örtmenim?' daha ilk sayfasından öyle bir bağımsızlığını ilan etti ki, karakterler alıp başlarını bildikleri yere gittiler, ben de çoğunlukla unuttum, okuduğumun arkadaşımın elinden çıktığını. Roman beni de aldı götürdü.

Haberin Devamı

Uzaktaki köye gidiş
Hikayeyi ağzından dinlediğimiz kahramanımız, İstanbullu bir genç öğretmen adayı. 23 yaşında fakülteyi bitiriyor ve tayini Diyarbakır Silvan'a çıkıyor. Annesinin babasının kanatlarının altından uçup o 'uzaktaki köy'de buluyor kendisini. Gitmediği, görmediği, hiç ama hiç bilmediği... Yıl 1995.
Üstelik ne kendisi biliyor bunu neden yaptığını, ne ailesi onaylıyor, ne arkadaşları anlıyor. Derya Sazak yazısında 'Çalıkuşu' romanıyla benzerlik kurmuş, ama aslında bizim 'Feride'mizin öyle çok idealist bir durumu da yok yola düşerken. Orada değişiyor, dönüşüyor, öğreniyor, seviyor. Her gün yolunu bekleyen, bir gün hastalansa yaşlarla dolu kapısına gelen 32 çift gözün rehberliğinde. Bu anlamda biraz 'İki Dil Bir Bavul'la paralellik kurulabilir belki aralarında. Ama kesinlikle 'Kaç Zil Kaldı Örtmenim?' daha çift taraflı bir 'dönüşüm'ü anlatıyor.
Öyle hüzünlü, zaman zaman da komik bir hikaye ki. 'Hocanım', lise öğrencilerine fizik dersi vermek üzere okumuş, karşısında ilkokul ikiye giden, yarısı okuma yazma, bir o kadarı Türkçe'yi bilmeyen 32 çocuk. Derdini anlatamamanın, onları anlayamamanın çaresizliği. Hatta, ülkenin başka bir bölgesinde farklı bir dil konuşulduğu gerçeğiyle yüzleşmenin şaşkınlığı... "Dilin yoksa yalnızmışsın meğer."

Haberin Devamı

Okula gidene kadar Kürt, okulda Türk
Sonra o küçücük beyinlerdeki hayalini bile kuramayacağı yoksulluk, yoksunluk, korku bilgisi. "Hadi resim yapın" dediğinde dereler, ağaçlar güneşler değil, panzerler, uçaklar, bombalar çizen çocuklar... Üstlerine başlarına yeni bir şey giydiklerinde "Türk çocuklarına benzemişsin" sözünü duyan, ilkokula kadar bilmedikleri bir dilde her sabah "Türküm, doğruyum" diye haykıran çocuklar. "Onlar hayatı böyle bir şey zannediyordu belki de... Okula gidene kadar Kürt, okulda Türk."
Hocanım'ın kafasındaki soruların cevabı da, yalnızlığının çaresi de, gurbetteki 'evi' de, Mehmet Hoca oluyor. Onu Kürt sorunuyla tanıştıran da... Yine Derya Sazak'ın yazısından 'çalarsam', "Arkadaş filmindeki Yılmaz Güney"e benziyor, biraz.
Çok şey yazmak istiyorum, 'arkadaş kontenjanına' yorulur diye korkuyorum. Cidden öyle değil. Benim sık sık gözümü dolduran, sonra kıkır kıkır güldüren, bir dolu da adetle, gelenekle, türküyle, deyişle tanıştıran bir roman oldu, "Kaç Zil Kaldı Örtmenim?". En çok da sahici insan portreleriyle, hikayelerle. Ve hikayelerini dinlediğin zaman 'orası' - 'burası', 'siz' - 'biz' kalmıyor işte. Anlıyorsunuz. Evladını seven, onun için yüreği titreyen ananın dili filan yok çünkü...

iKi DiL BiR AŞK

Filiz Aygündüz