Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son derece tedbirliydik aslında. Ahmet Kanneci konserini izlemeye ve Londra’yı fethetmeye hazırlanan beş kadın, “British Airways’le uçuyoruz, 5. Terminal sorunlu, aman el bagajlarıyla gidelim, valiz peşinde koşmayalım” demiştik. Naomi’nin başına gelenler bize ders olsundu.
Pazar saat 12.00’de Atatürk Havalimanı’nda gülen yüzlerimizle buluştuk. Akşam üstü Londra’ya inecek, soluğu Notting Hill’de alacaktık. Evet, Hugh Grant’in kitapçı dükkânında...
Sonra baktık ki uçuşumuzda iki saat rötar var. “Olsun” dedik... Notting Hill hâlâ bizi bekliyor - du.
Pasaport kontrolünden geçtiğimizde iki saat rötarın yerinde dört saat yazıyordu artık. Ve bizim yüzler düşmeye başlamıştı yavaştan. Ama hâlâ emindik akşam Londra’da olacağımızdan...
Gerekçe olarak hava koşullarından söz ediliyordu, kardan. Herhalde nisan ayında Londra karlar altında kalmış olmalıydı. Şansımıza teessüf ederek beklemeye devam ettik...
Sabrımız sınıra dayanırken uçaktaydık artık. Ve pilot konuşmaya başladı. Dinlemedik. Ne diyor olabilirdi? Uçuşumuz şu kadar sürecek, hava sıcaklığı bu...
Uçakta iki saat
Fakat mevzu uzayınca insan huylanıyor tabii. Hele her cümlenin sonu “Elimizden geleni yapacağız” diye bitince... Bir de kulak verdik ki sesini sıkça duyacağımız pilotumuz iki saatten filan söz etmekte... İki saat de uçağın içinde bekleyecekmişiz... O sürede de bizi eğlendirmek için “ellerinden geleni yapacaklarmış...” BBC olsun, Comedy Channel olsun, emrimize amade...
Şaka herhalde diye düşünüp o esnada mahçup bir edayla yanımızdan geçmekte olan al yanaklı pilotun bizzat kendisine sorduk, hayır değildi. Komut bekliyorduk kalkış için. En fazla iki saat sürerdi, ama ya daha önce çağırırlarsa bizi? O yüzden uçakta beklemeliydik.
Emel (Armutçu) “Yok ben duramayacağım” diye kalkmaya yeltendi. Notting Hill hayallerinden, akşam planlarından geçmiştik, nefes alamıyorduk artık.
Neticede, beş kızgın kadın, birbirimizi ikna ede ede o iki saati de geçirdik uçağın içinde. Ve inanması güç ama kalktık. Pazar gecesi açık pub bulur muyduk ki bu saatten sonra? Fetih hayalleri sürüyordu...
Utandıran görüntüler...
Neticede yere indik... Uçaktan inemedik. Biz Londra’ya hazırdık ama o bize hazır değildi anlaşılan. Al yanaklı pilotun “Keşke şaka yapıyor olsaydım” diyen sesi duyuldu bir on beş dakika sonra. Uçağımızın ‘park yeri yok’tu, onu bekliyorduk şimdi... Yaklaşık bir buçuk saat sürdü bekleyiş... Pilotun sesini son duyduğumuzda “Lütfen” diyordu, “İner inmez www.ba.com’a girin ve yaşadıklarınızı yazın. Yetkililerimizin e-mail adresleri şudur...”

İstanbul - Londra kâbus hattı

Son durum: Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Akşama dair bütün hayallerimiz uçup gitmiş, sinirimiz tepemize çıkmış olarak kurtulmaya çalışıyoruz 5. Terminal’den. Burası bir kâbus, giremediğin, girdin mi çıkamadığın...
Ertesi gün gazetelerde “Londra’yı utandıran görüntüler” başlıkları. 140 kadar uçuş iptal edilmiş o gün. İptal edilmemişlerin hali meydanda. Pilotlar açıklama yapıyor, “Utanç duyuyoruz” şeklinde. Olmuyor işte, her gün başka bir felâketle sona eriyor 5. Terminal’de. Belli ki hazır değil burası hizmet vermeye... Bu ısrar niye?
Dönüşte kendimizi emektâr 3. Terminal’den sevgili THY’nin turkuaz renkli, güvenli koltuklarına bırakıyoruz. Ne saadet... Salı günü “Bugün ilk kez tam kapasiteyle hizmet vereceğiz” diye müjdeliyor BA yetkilileri. Ama bir daha mı? Tövbe.