Uzun duruşlar, uzun susuşlar, anlaşılamayan konuşmalar, asla ilerlemeyen hikaye ve hep karanlık. Karşımızda Ozan Aksungur’un ‘Misafir’ filmi
Koştura koştura girdik sinemadan içeri. “Rahat olun” dedi yer gösterici, “Bir tek siz varsınız zaten, size tahsis edildi salon...” Yer gösterici esprili ama durum üzücü diye düşündüm. Bir cumartesi öğle sonrasıydı, bir yerli filmi sadece iki kişinin izliyor olması can sıkıcıydı.
Sonra film başladı... Daha doğrusu başlamış olmalı, dakikalar akıyordu çünkü. Ama filmin başladığını iddia etmek, benim gibi gördüğü hemen her şeyi bir tarafından beğenmeye çalışan, Türk filmlerine karşı ekstra iyi niyet gösteren biri için bile zordu. Gördüğümüz, kesif bir karanlık içinde devinen bir insan siluetiydi. Araba kullanıyor, arada zuladaki rakı olduğunu sandığımız şişeyi kafaya dikiyordu. Tahminlerimiz kendisinin Halit Ergenç olduğu yönünde. Pek görmüyoruz ama profili filan andırıyor arkadan ışık vurduğunda.
Netice itibariyle, yaklaşık bir 40 dakika geçiyor, ne hikayeye dair bir fikir sahibi olmak, ne gördüğümüz insanlar arasında bir bağ kurmak mümkün. Halit Ergenç’in oynadığı Oktay adlı kişi, belli ki yurt dışından izne gelmiş. (Filmin ikinci yarısında Eiffel Kulesi’nden söz edince anlayacağız ki Paris, geldiği yer.) Niye orada, ne yapar hayatta gibi bilgilere sahip değiliz. Babasıyla, ailesiyle bir sıkıntısı var, araları soğuk görünüyor, filmin başında bir görüyoruz, bir daha kendilerinden haber alınamıyor.
Bir şekilde akrabası olduğunu anladığımız Ahmet adlı bir delikanlı Oktay’ı “Hayatta bırakmam, bizde kalacaksın” diyerek evine götürüyor. Ahmet’in annesi var evde, Ayşe ki o da Lale Mansur tarafından canlandırılmakta. Sonra geliyor yine sebebi meçhul bunalımlı geceler. Karanlık ve o karanlıkta gölgesi ancak seçilen Halit Ergenç tek başına aralıksız rakı içiyor odasında. Uzuuuuun dakikalar boyunca... Ha, unutmadan, arada tek tük konuşma olursa onlar da duyulup anlaşılamıyor zaten.
Eğer filmi hızla ileri sararsak göreceğiz ki bir ara Oktay’la Ayşe’nin arasında nasıl ve ne zaman filizlendiği izleyiciden saklanan bir ilişki başlayacak. Bir de arada gidip gelen fettan alt komşu Makbule (Yeşim Ceren Bozoğlu) var ki onun da işlevini çok bilemiyoruz.
Neticede uzun duruşlar, uzun susuşlar, anlaşılamayan konuşmalar, asla ilerlemeyen hikaye ve hep karanlık... Karşımızda Ozan Aksungur’un ‘Misafir’ filmi.
Ben, ağır filmden hiç şikayet etmem. Nuri Bilge Ceylan’ın, Semih Kaplanoğlu’nun filmlerinde sıkılanlardan değilim. Ne olduğunu göremediğiniz bir siyahlık değildir onların size sunduğu. Ama böylesinin gerçekten izleyiciye haksızlık olduğunu düşünüyorum. Tabii filmde oynayan oyunculara da...
Feridun Düzağaç’la iyilik güzellik
Radyolar arasında gezinirken sık sık eski bir dosta rastlıyorum bu ara: Feridun Düzağaç’ın ‘Dipteyim, Sondayım, Depresyondayım...’ şarkısı. Fakat bu kez Emre Aydın’ın sesinden. Son derece başarılı bir yorum, bir de kendi şarkılarından da biliyoruz ki Aydın’ın çok yabancısı olduğu bir ruh hali hal değil bu. En son şarkısını hatırlayın lütfen, “İyiyim ben, hep aynı şeyler işte... Uyku hapları, yalan dolan gülümsemeler...” Neticede Düzağaç’ın ‘Depresyon’u da kendisine bir eldiven gibi uymuş, güzel şarkıya, güzel yorum olmuş.
Fakat işin arkasını araştırdığınızda, karşınıza daha da güzel bir haber çıkıyor: Bu, hayırlısıyla yarın müzik marketlerde olacak bir albümden kulaklarımıza fısıldanan ilk şarkı. Devamı var yani. Hem de hakikaten ‘hayırlı’, her bakımdan.
Adı ‘İyilik & Güzellik Spor’. İçinde, çeşitli müzisyenler tarafından söylenen 11 FD şarkısı, üzerine de Feridun Düzağaç’ın kendi sesinden üç parça var. Ve albüm, TEGV (Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı) yararına yapılıyor.
Hemen kimler hangi şarkıyı söylüyor, onu da müjdeleyelim: Badem ‘Aşkın E Hali’, Bertuğ Cemil ‘İçimden Şehirler Geçiyor’, Cem Adrian ‘Beni Bırakma’, Emre Aydın ‘Dipteyim Sondayım Depresyondayım’, Hayko Cepkin ‘Deli’, Jehan Barbur ‘Yeniköy’, Manga ‘Beni Unutma’, Melis Danişmend ‘Çok Geç’, Multitap ‘Boş Ders Şarkısı’, Pinhani ‘Çok Aşık’, Redd ‘Nadas’.
Kadro da süper ya benim gönlüm daha çok kadın, misal bir Aylin Aslım görmek isterdi doğrusu...