Her yemeğe çıktığınızda aynı semtlere kısılıp kalmaktan sıkıldıysanız, yolunuzu Karaköy'e düşürün bir gece
Birkaç arkadaşınızla balık yemeğe niyetlendiğinizde adresler bellidir genelde... Ya Boğaz'a gidilir, ya Asmalımescit'e, bilemediniz Nevizade'ye. Laf aramızda sonra da şikayet ederiz bazen kalabalığından, bazen pahalılığından. Habluki ara sıra bu çemberin dışına çıkarsanız çok güzel yerler keşfedebiliyorsunuz.
Benim son dönemde Karaköy'de iki sevdiğim yer var: Biri, Tarihi Karaköy Balıkçısı ki, "Günaydın" diyebilirsiniz, kaç yıllık yer, Cumhuriyet ile yaşıt. 1923 yılından beri Grifin Han'ın girişinde, sadece gündüzleri açık, esnaf lokantasından hallice bir balıkçıyken bile adı sanı memleket sınırlarını aşmış. Şimdi ise bir senedir Han'ın en üst katına bir yer açmış ki anlatılmaz, gitmek lazım.
Hırdavcatçılar Çarşısı'nın en ücra sokaklarından birine girip o tabelayı bulana kadar "Kesinlikle yanlış yerdeyim" duygusu yaşayabilirsiniz, normal. Asansöre binip Tarihi Karaköy Balıkçısı'na ulaştığınızda ise muhtemelen nefesinizi tutacaksınız, böyle dört başı mamur bir İstanbul manzarası az bulunur çünkü.
Sonra kendinizi garsona teslim edin bence, çünkü onlar tadına doyulmaz bir balık çorbasıyla başlayıp kağıtta levrek ve dil şişe uzanan yolda size rehberlik ediyorlar.
Yediğiniz içtiğiniz lezzetli, manzara inanılmaz, işin hoş yanı çok masa sığdıracağız diye sizi tepe tepeye oturtmuyorlar ve manzara her masadan görülebiliyor. "Romantik bir yemek için ideal" diye tanıtıyorlar kendilerini, doğrudur. (0212) 251 13 71
Gündüz esnaf lokantası, gece meyhane
İkinci Karaköy durağımız ise Karaköy Lokantası. Liman Lokantası'nın karşısında, yaz ise kaldırıma attığı masalarından, kış ise duvardaki çinilerinden tanıyacağınız iki katlı, ferah bir mekan.
Sahibi, masalar arasında dolaşıp herkesle tek tek ilgilenen Oral Kurt, daha önce esnaf lokantası işletiyormuş. Karaköy Lokantası'nın da özelliği, gündüz esnaf lokantasıyken akşam meyhaneye dönüşmesi zaten.
Mezelerinizi eski usul bir şekilde camekandan seçiyorsunuz, çeşitleri bol ve lezzetli. Burada da kağıtta levreğin tadına doyum olmuyor, söyleyeyim. Fiyatlar makul, özellikle dışarıda oturuyorsanız atmosfer çok hoş. (0212) 292 44 55
Her iki Karaköy lokantasında da göreceksiniz ki Türkler'in bilmediği yerler turistler tarafından çoktan keşfedilmiş durumda. Ben arkadaşlarıma yerleri tarif etmekte zorlanıyorum, kimsenin yolu Karaköy'e düşmemiş sanki. Hadi Asmalımescit - Cihangir - İstiklal şeytan üçgeninden çıkalım artık...
Blues söyleyebilen beyaz
Ortalık gürültüden geçilmezken bir yaz gecesinde sakin bir müzikten daha ruha iyi gelecek bir şey olamaz. Nitekim bu gece için de böyle bir önerim var, ne yapacağını bilemeyenlere. İstanbul Caz Festivali, İsveç'ten gelen çok sıcak, çok tatlı bir sesi konuk ediyor bu gece, Esma Sultan'da hem de.
Lisa Ekdahl, Independant'ın "Beyazlar da blues söyleyebilir" başlığını atmasına neden olan 'Give Me That Slow Knowing Smile' albümüyle İstanbullu caz severlere adeta 'ninni'ler söyleyecek, ruhunuzu dinlendirmeye hazır olun.
Türk'ün iDO makinesiyle imtihanı
Bir müddet direndim bu konuyu yazmamak için. Hemen her yeniliğe ayak diremenin alemi yok, elbette bir düzen kurulur, alışılır, bir çare bulunur... Ama yok, hiçbir şey değişmiyor, insanın sinirleri her gün biraz daha bozuluyor.
Mesele şu: İstanbul Deniz Otobüsü iskelelerinde jeton satışı artık sadece makineden yapılır hale geldi. Bisküviyi, kolayı, suyu makineden alabilen, köprüden KGS marifetiyle geçen insanımız niçin jetonunu da aynı şekilde temin edemesin değil mi? Olmuyor ama işte.
Ne zaman iskeleye gitsem muhakkak her birinin önünde makineyle kavga eden bir insanoğlu oluyor. Çünkü kıvrılmamış, buruşmamış, gıcır para talep ediyor bu cihazlar ve cepten cebe dolaşan banknotlarımız için haddinden fazla bir beklenti bu. Sen parayı yuvasına koyuyorsun, o itiraz edip geri veriyor, aranızda bir mücadele sürüyor bir müddet. Sonra halinize acıyan bir görevli gelip yardıma soyunuyor, biraz da o deniyor, ama makine asla geri adım atmıyor.
Sonuçta pes eden görevli size gişeyi gösteriyor. Camında "Jeton 6 lira" yazıyor olmasına aldanmayın, oradan alabileceğiniz tek şey, kendinizinkinden biraz daha yeni bir kağıt para ya da altı adet madeni 1 lira olabilir.
Onları alıp tekrar koşup aynı makinenin karşısına geçeceksiniz, hala delirmediyseniz ya da deniz otobüsünü kaçırmadıysanız tabii.
Nedir bu şimdi? Daha 'medeni' bir jeton satış yolu bulma iddiasıyla insanlara bu kadar eziyet etmek normal mi? Kaldı ki insansız bir alışveriş yönteminin neden daha 'medeni' olduğu tartışılır.
Hiç değilse makinelerin yanı sıra bir gişe de açık kalsın. Onlarla savaşmaktan başka seçeneği de olsun yolcunun. Böyle olmuyor işte, görmüyor musunuz? Ya da herhalde görmüyorsunuz, bir zahmet gidip görün lütfen...