Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mesele sadece rakı değil  anlamadın mı
Üzerinde yaşadığımız toprakların bir kültürüdür bu, siz içmeyi tercih etseniz de etmeseniz de. Rakının tadını sevmeyebilirsiniz, anason kokusundan hazzetmeyebilirsiniz ama “Boğaz’da rakı-balık” diye bir ritüeli yok sayabilir misiniz?
Haberin Devamı

Akıl almaz bir şey oluyor bazen, o kadar saçma oluyor ki, şakaya vurmak daha iyi gibi geliyor. Yüz yıllık bir göçmen türküsünün içindeki rakı sözcüğüne takılması gibi mesela... Ama sonra bakıyorsun, yıllar yılı sohbetle, muhabbetle yan yana durmuş bir su katılınca beyazlaşan şişe, turnusol kağıdı gibi akları karaları ortaya çıkarır oluyor. Ahmet Ümit gibi bir yazarı bu ülkenin, ağza alınmayacak küfürlere, hakaretlere maruz kalıyor. Hem de görünüşe göre “içki değmemiş” ağızlarca. Yani “alkol bütün kötülüklerin anasıdır”a da sığınamazlar.
Neler söylediklerini burada tekrar edecek olsam, son yazım olur herhalde. Ama Fazıl Say’ın Ömer Hayyam dizeleri kadar “incitici” sayılmayacağından onlar devam edecekler herhalde istedikleri gibi kalem oynatmaya. Bir de boykot başlattılar, okumayacaklarmış artık Ahmet Ümit’in kitaplarını. Yazdıklarına bakınca, zaten okuyor olabileceklerine ihtimal vermiyor insan. Bir de Ahmet Ümit ne demiş de bu kadar kızdırmış vatandaşları, ona bakalım. Cümlesi tamı tamına şu: “Rakıyı çıkarsan şu hayattan, ne sohbetin tadı kalır, ne dostluğun, ne akşamın, ne dolunayın, ne şarkının, ne aşkın...”
Şimdi, bu millet kendini bildi bileli rakı içer. Şarkılarında, türkülerinde, şiirlerinde, öykülerinde, filmlerinde ayıkla ayıkla bitmez bir rakı muhabbeti mevcuttur. Rakı bir “içelim dağıtalım” içkisi değil, bir kültürün adıdır. Hatta dağıtmak pek makbul değildir, sofraya oturduğun gibi kalkmak önemlidir, sohbetin tadını kaçırmaman, ağzından çıkanı kulağının duyması... Aksi halde rakı masalarında pek sevilmezsin. Kiminle rakı içtiğin de önemlidir özetle.
Yanında ne yeneceği, neyin hangi sırayla sofraya geleceği üzerine kitaplar döktürülmüş bir içkidir sonra, “rakı adabı” diye bir şey vardır, ötesi var mı? Başka herhangi bir içki için bu kadar çok usulden, kuraldan söz edildiğini duydunuz mu? Üzerinde yaşadığımız toprakların bir kültürüdür bu, siz içmeyi tercih etseniz de etmeseniz de. Rakının tadını sevmeyebilirsiniz, anason kokusundan hazzetmeyebilirsiniz ama “Boğaz’da rakı-balık” diye bir ritüeli yok sayabilir misiniz?
Ve tam da bütün bu sebeplerden, birçok kişi ilk rakısını hatırlar, rakı adabını kimden öğrendiğini... Yıllar geçer, yaşlar büyür, arkadaşlarla “rakı günleri” devam eder. Yaşı ilerlemiş birçok ahbabımızdan “Her akşam bir duble rakısını içer” diye söz ederiz, bir sağlık göstergesidir bu, bütün yaşamına eşlik eden içkiye veda etmemiş olması. Ahmet Ümit’in çok da zarif bir şekilde ifade ettiği gibi, hayatın da, dostluğun da aşkın da, siz hayat deyince ne anlıyorsanız onun da, tadına tat katan bir şeydir işte, uzun sözün kısası... Kimi için bir bardak demli çaysa bu, birçoğu için de bir kadeh rakıdır. “Peki insanlar niye bu kadar meşgul başkasının yiyip içtiğiyle, kendi işimize baksak, üç günlük dünyada geçinip gitsek olmuyor mu?” gibi sorular varsa kafanızda, siz rakı severliğiyle meşhur bir dostumun deyişiyle “Bir büyüğe danışın” iyisi mi...

Mesele sadece rakı değil  anlamadın mı
“Rakı içtiğin gün ölmezsin”
Günlerdir içinden rakı geçen şarkılar, şiirler, sözler dillerde. Benim en çok sevdiklerimden biri Cemal Süreya’nın “Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin”iydi. Bu vesileyle,
buyukkeyif.com sitesinden öğrendiğim bir hikayeyi de paylaşmak istedim: Turgut Uyar ile Edip Cansever’in başını çektiği bir grup şair, Rumeli Hisarı’nda bir meyhanede oturuyorlarmış. Masadaki hanımlardan biri hastalığından söz etmeye başlamış, vücudunda bir iğne olduğundan, onun kalbine saplanmasından duyduğu endişeden... Ölüm korkusundan...
Turgut Uyar bir şişe rakı istemiş masaya, tüm şairler imzalasın diye. Sonra da demiş ki “Bu şişeyi gelecek sene bugüne kadar sakla, 26 Mart’ta yine birlikte içeceğiz bu rakıyı.”
Ve bu gelenek, adına “Ölmeme Günü” dedikleri 26 Mart buluşmaları, 70’lerin sonundan 1985’e kadar devam etmiş. Turgut Uyar
22 Ağustos 1985’te ölene dek...