Kırmızı kaplı kocaman bir kitap, adı “Mutluluk Kitabı”. Her sayfada bir gülen yüz ve birkaç satır. Bir mutluluk tarifi, bir mutlu an fotoğrafı. Gülüşlerin bazıları çok sahte, ama kimileri cidden içini açıyor insanın.
Kitabı hazırlayan Coca Cola asla hayatın tadı, mutluluğun öbür adı değil benim için. Ama Merih Akoğul’un röportajları, Bennu Gerede’nin fotoğraflarıyla hazırlanan kitabın hakkını teslim etmek gerek, hakikaten birkaç saniye için mutluluk üzerine düşündürüyor insanı.
Çok az ünlü insan seçmişler, çoğu sokaktan yüzler. Hastabakıcı, itfaiyeci, otopark görevlisi, muhtar... Ortak özellikleri çevrelerinde mutlu insanlar olarak bilinmeleriymiş. Her birinin işinde mutlu olmak için bir sebebi, hayatında bulduğu kendince bir tad var.
Hastabakıcı Gül Akyol mesela, mesaisi bitince koltuğuna uzanıp film izlemeyi seviyormuş. Mutluluğun anahtarı da aşkmış ona göre. “âşık olunca ne ağrın kalır ne sızın” diyor. Kendisi de 12 yaşında âşık olmuş kocasına.
Simitçi Mustafa Doğan sonra, en büyük mutluluğu kendi kendinin patronu olmak. Sözleri de ders gibi sahiden: “Benim için mutluluk küçük şeylerdir. Geriye bakmam, geçmişle ilgili hayıflanmam. Pazar günleri uyumayı çok severim. Çok param olduğunda yine simitçilik yapmak isterim.”
Sahici yüzler
Her sayfada ayrı bir küçük dünya açılıyor insanın önünde. Gülümsüyorsun ister istemez. Sahici insan yüzleri iyi geliyor insana. Çok renkli bir gazete sayfasında gördüğün başlıklardan çok daha ilginçler üstelik.
Yılın ilk ‘frikiğinden’, plajlar-daki selülit avlarından, Çeşme ‘beach’lerinde kimin kiminle tatil yaptığından gına geldi insanlara. İlle birilerini röntgenleyeceksek objektifimizi gözünü hırs bürümemiş, kanaatkar, gerçek insanların hayatına çevirsek daha iyi olmaz mı...
Derdimizi domatese anlatalım...
Kimi bilimsel araştırmalara bayılıyorum. Şahane sonuçlar çıkıyor ortaya, kimin aklına geliyor bu konuyu incelemek, tanışmak istiyor insan kendisiyle. Bakınız Britanya Kraliyet Bahçecilik Derneği’nin araştırması mesela; kadın sesinin bitkilerin daha çabuk büyümesini sağladığını keşfetmişler.
Nasıl? 10 adet domates fidesine saksılara yerleştirilen kulaklıklar marifetiyle ses kayıtları dinletmişler. Sıradan kayıtlar da değil, rica ederim: Bir ay boyunca Shakespeare’in “Yaz Gecesi Rüyası”nı ve de Darwin’in “Türlerin Kökeni”ni dinlemiş fideler. Bazılarını kadın sesleri, bazılarını erkek sesleri okumuş.
Darwin dinleyenler
Metinlerin içeriğinin bitkiler üzerinde ne gibi etkileri oldu, Darwin’i dinleyenler evrim teorisi gereği bir değişim geçirmeye kalkıştı mı, bunu bilmiyoruz. Değinilmemiş haberde.
Lakin şunu biliyoruz, bir ayın sonunda kadın sesi dinleyen bitkiler 2,5 santimetre daha fazla uzamış. Erkek sesi dinleyenlerde tık yok. Hatta kendi halinde sessizce büyümeye bırakılanlar bile bazı erkek sesi dinleyenlerden daha fazla gelişmiş bu süreçte.
Bizde adettir, kadın dırdırından yakınmak. Kaç erkek arkadaşımın karısından - sevgilisinden “Çok konuşuyor” diye yakındığını gördüm. “Ömrümü yedi” derler, “İki dakika sussa da kafamızı dinlesek...”
Besleyici ses
Buyrunuz, bilim ispat etti ne büyük bir gaflet içinde olduğunuzu. Ömrünüzü yemek şöyle dursun, besleyici, büyütücü, geliştirici bir sesten şikâyet etmektesiniz, farkında değilsiniz.
Ve değerli hemcinslerime seslenmek istiyorum: Bu kadrinizi kıymetinizi bilmeyen tür için heba etmeyin sesinizi. Gördüğünüz gibi bitkilere konuşsanız sonuç daha faydalı. Çıkın bahçeye, domates fidesine anlatın derdinizi. Hiç değilse çiçek açar, sebze verir sonunda.