Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nasıl oluyor, merak ediyorum... Önüne bu dosya gelen savcı, hakim, en son o medeni bir ülkede skandal yaratacak cümleleri resmi bir belgeye yazabilen ‘bakanlık bürokratı’ ne yapıyor mesela?
Eşcinsel olduğu gerekçesiyle işine son verilen bir polis memurunun itirazına bakıp, “Eşcinsel polis mi olur, daha neler” diyerek kenara mı atıyor dosyayı?
Bir insanın meslek hayatını cinsel yönelimi nedeniyle sona erdirmenin doğru olduğuna inanıyor ve evet, kendinde bu hakkı ve yetkiyi görüyor, öyle mi?
Dünkü Milliyet’te Burcu Karakaş’ın haberiydi.
İstanbul’da görevli polis memuru F.E. hakkında 2009’da çocuk pornosu bulundurduğuna dair ihbar yapılmış önce. Evi basılmış, bilgisayarına el konulmuş ve sonunda ihbarın asılsız olduğu anlaşılmış. Ama ne çıkmış ortaya? F.E.’nin eşcinsel olduğu! Aman Allahım, rezalet!
Ve hakkında soruşturma açılmış, duruma ‘yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak’ diye bir isim uydurulmuş ve polis memurunun devlet memurluğundan çıkarılmasına karar verilmiş. Ondan sonra da itiraz için kapısını çaldığı bütün mahkemelerden geri çevrilmiş.
En son da işte Danıştay Tetkik Hakimi Şevket Polat, anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayanarak ‘özel hayat’tan söz edecek olmuş, İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavir Yardımcısı Adnan Türkdamar’dan şöyle bir yazılı yanıt almış:
“Kanun, kamu görevinin inanılır, güvenilir, toplum nezdinde itibarlı ajanlar eliyle yürütülmesini amaçlamıştır. Kamu hizmetinin gerekli saygınlığı yitirmiş memurlar eliyle yürütülmesinin bireylerin idareye olan güven duygularının sarsılmasına neden olabileceği kuşkusuz olup, kanun idare aygıtından bu tür memurların ayıklanmasını öngörmüştür.”
‘Ayıklanmak’, evet.
Bir insanın, bir polis memurunun ‘gerekli’ saygınlığı yitirdiğine karar vermek ve onu ‘idare aygıtından’ ayıklamak...
Bu kadar basit. Ve ‘oybirliğiyle’ verilebilen bir karar. Tereddütsüz...
Çünkü ne yapmış bu insan da güvenilir olmaktan çıkmış, toplum nezdinde itibarını kaybetmiş? Görevini kötüye mi kullanmış? Çalmış, çırpmış mı? Halk sağlığını tehdit mi etmiş? Kafasına kurşun sıkıp adam mı öldürmüş?
Yok canım, bunlar olsa ‘erkekliğimize’ halel gelmezdi... O zaman sarsılmazdı itibar filan... Güvenilir bir ‘ajan’ olmaya devam ederdi yine... Saygınlık böyle bir şey çünkü... Asmakla kesmekle, başkalarına verdiğiniz zararla sarsılmıyor...
Evinizde, dört duvarınızın arasında sadece ve sadece kendinizi ilgilendiren özel hayatınızda ne yaptığınıza göre belirleniyor.

Haberin Devamı

RADİKAL İKİ’Yİ UĞURLARKEN...

Haberin Devamı

Hem umutlu, hem çok iç burkucu bir başlık vardı Pazar günü Radikal İki logosunun yanı başında: Yaptık, gene yaparız!
Yayın yönetmeni Nazan Özcan; meslek hayatımızın ta başında, neredeyse çocukluk yıllarımızda ikimize de okul olan, benim 4, onunsa 17 yılında çalışmaktan ‘onur duyduğu’ Radikal İki’nin 922. ve son sayısı olduğunu yazıyordu.
Radikal, yayınına artık dijital olarak devam ediyor, her daim gazetenin kendisinden daha ‘radikal’ olmuş ekimiz de tarihe karışıyordu.
“Ama doğruya doğru, ‘sıkı’ iş çıkardık, ‘sağlam’ direndik” diye bitiriyordu sözlerini Nazan. Doğrudur. Ne dese, ne kadar övünse az. Tuğrul Eryılmaz gibi Türkiye medyasında eşi olmayan bir ismin ışığındaki Radikal İki, tek başına bütün sesleri duyurmayı kendine iş edinmiş, hiçbir yerde ele alınmayan, hasır altı edilen konulara cesurca yer vermiş, sansüre de, oto sansüre de kafa tutmuş bir yayındı.
Popüler kültüre de, politikaya da farklı bir yerden bakarak yer verirdi. Ne diyeyim, her şeyiyle özeldi. Çok başka bir heyecan, unutulmaz bir maceraydı.
Ben de başta Tuğrul Eryılmaz olmak üzere, orada yolumun kesiştiği, sonrasında okuru olarak günlerimi aydınlatan Radikal İki’yi yapmaya devam eden bütün meslektaşlarıma teşekkür ediyorum bu 18 yıllık hayal için... İnsan inanmak istiyor: “Yaptık, gene yaparız” uzun zamandır duyduğum en güzel cümleydi. Olur muydu? Olurdu...