Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hiç alışık olmadığım bir durumla karşılaştım dün: Bir şeye karşı çıkmak için imza attığım bir dilekçe sonuç verdi! Ne tuhaf bir duyguymuş, insan sevinsin mi endişelensin mi bilemiyor. Hani şu Medina Turgul DDB imzalı nefis Lig TV reklamlarındaki şampiyon olunca ne yapılacağını bilemeyen Bursaspor taraftarı gibi

Şampiyon olduk, ne yapacağız şimdi

Aylardır destekçisi olduğum Greenpeace’den gelen haberlerle takip ediyordum ‘Yemezler’ kampanyasını. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu’nun (TGDF) 29 genetiği değiştirilmiş organizmalı (GDO) ürünün ithalatı için yaptığı başvurunun geri çekilmesini istiyordu kampanya... “Yemezler” diyerek. “Öyle bir yerler ki” diyordum içimden ben de... Radyasyonlu çayı da afiyetle içerler, GDO’lu mısırları çanak çanak satın alır yerler, daha etli olsun diye antibiyotikle büyütülen tavukları da tüketirler... Yerler, çekinmezler.
Fakat Greenpeace’e helal olsun, öyle ısrarlı ve kararlı oldular ki, iş sonunda TGDF’nin başvurusunu geri çekmesiyle sonuçlandı. Çünkü Greenpeace’in yaptığı anket, halkın yüzde 80’inin GDO konusunda hassas olduğunu, ürünlerinde bu hammaddeleri kullanan markaları satın almaktan vazgeçeceğini gösteriyordu.
Türkiye’de ‘muktedir’lerin buna vereceği tepkinin “Almazlarsa almasınlar efendim, ama halkı yanıltmasınlar, GDO da neymiş, kötü bir şey olsa hiç genetik mühendisleri yapar mı? Buyurun, biz de çoluk çocuk yiyoruz” olması şaşırtıcı olmazdı. Gelgelelim ‘şaşırtıcı’ bir şey oldu, Karaköy Güllüoğlu, tüketici sağlığını hiçe sayan bir kurumla işbirliği yapmayacağını belirterek TGDF üyeliğinden çekildi. Ardından Ülker, Eti, Sana, Algida gibi markalar da konuyla ilgili hassasiyetlerini dile getirdiler. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, GDO’lu hammadde ithalatına kişisel olarak karşı olduğunu açıkladı ve mutlu sonuca erdik.
Bu sonuca ancak istikrarla varılabilir. Şöyle bir hatırlayalım; son iki yıl içinde kaç ayrı gerekçeyle döküldük sokaklara, imzalar attık kağıtlara? Bugün biz bile hatırlamakta zorlanıyorsak madde madde, sonuca ulaşmamasına da şaşmamalı belki... Bir de tabii burada Güllüoğlu’nun tavrı örnek teşkil etmeli. Bir firmanın, kurumun, kuruluşun halkın sağlığıyla oynarken, onun sanat merkezlerini yıkarken, havasını, suyunu, denizini kirletirken bir durup düşünmesini, prestij kaybetmekten korkmasını sağlarsak, çok yol almış sayılacağız. Şimdi, bugünlük şampiyonluğumuza sevinmeye çalışalım...

Haberin Devamı

GDO’NUN NESi VAR Ki?

Haberin Devamı

Greenpeace’in sitesinden, “Nedir bu GDO Allah aşkına?” konusunda birkaç madde:
t GDO üretiminde yapılan işlem, bambaşka bir canlının kullanım kılavuzundan bir cümlenin alınıp diğer bir canlının kullanım kılavuzundaki rastgele bir yere yerleştirmeye çalışılmasıdır. Örnek vermek gerekirse, diyelim ki elinizde bir mısır, bir de böcek öldürücü zehir salgılayan bakteri var. Diyorsunuz ki, “Ah keşke bu mısır da böyle zehir salgılayabilse!” İşte bu noktada genetik mühendisleri devreye giriyor. Bu bakterinin kullanım kılavuzundan zehrin salgılanmasını sağlayan cümleyi bulup bunu kitabın içinden keserek çıkarıyorlar ve mısırın kullanım kılavuzunda rastgele bir yere koymaya çalışıyorlar. (Uysa da uymasa da...)
t Dünyada yoğun kullanılan GDO’ların yüzde 99’u sadece iki özellik taşır: Böcek öldüren zehir içermek ve yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara dayanıklı olmak. Tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretir. Bu şirketler üretip patentini aldıkları genetiği değiştirilmiş tohumları yaygınlaştırarak kimyasal ilaç satışlarını da artırmayı hedeflerler. (Biz de böcek öldüren zehir salgılayan tohumları afiyetle yeriz.)
t Ve de: GDO’lar öldürücü alerjilere neden olabilir, GDO’ların salgıladığı böcek zehirinin tamamı, insan sindirim sisteminde parçalanmaz, GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır, zehir salgılayan GDO’lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler.