Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çocukların yaptığı bir şeydir, söylenen söze verecek cevap bulamayınca “Sen kendine bak” demek... Böylece kendilerini temize çıkardıklarını düşünürler... “Bana dil uzatıyorsun ama sen asıl kendine bak!”
E peki sen? Bu senin yaptığını değiştiriyor mu?
“Benim ne yaptığım seni ilgilendirmez, sen kendine bak...”
Ama onlar çocuktur neticede. Hoşgörülebilir.
Kurban Bayramı’nın kanlı görüntülerini savunmak üzere yetişkinler tarafından kullanıldığında iş değişiyor. Uluslararası Hayvan Refahı Organizasyonu adına kesim yerlerini incelemeye, bir başka deyişle ‘işimize burnunu sokmaya’ gelen Christina Hafner’e söylendiğinde mesela...

Boğalar, balinalar, foklar
Ortalık kan gölüne dönecek, İstanbul Boğazı kırmızıya boyanacak, kaçmaya kalkışan hayvanlara kurşun sıkılacak ve buna itiraz etmeye kalkışan Müslümanlık düşmanı ilan edilecek...
Hep aynı çocukça itiraz: “Siz İspanya’daki boğa güreşleri katliamına bakın”. “Ona da karşıyız” diyor Hafner, “Ayrıca İslami anlamda kurban kesimine karşı değiliz, sadece hayvanlara zulmedilmesine karşıyız.”
Yok, kime söylüyorsun? Bu sefer bir gazete manşetine İzlanda’daki balina avını taşıyor: “Sen git katledilen balinalar için not al Christina Hanım.”
Gazetenin lafı değil bu, habere göre, bunu da vatandaşlar söylemiş. Kurban kesen vatandaşlar İzlanda’daki balina avı meselesine de Uluslararası Hayvan Refahı Organizasyonu’nun faaliyetlerine de o kadar hakimler ki, Christina Hanım’ı görür görmez bu ‘kanayan yarayı’ gündeme getirmeden edemiyorlar. Herhalde biraz sonra da Kanada’daki fokların hesabını soracaklar. Yeter ki konu bizim kurbanlara gelmesin.

Müslüman eziyet etmez
Hafner’in izlenimlerine dayanarak hayvanlara eziyet edildiğini ‘ileri süren’ gazeteler de ibadete ‘dil uzatmış’ oluyor. Sanki dışarıdan kimsenin izlenimine ihtiyaç var sokak ortasında olanları fark etmek için...
Din adamları açıklama yapıyor. “Biz Müslümanlar hayvanlara eziyet etmeyiz.” Herhalde ‘eziyet’in tanımını yeniden yapmamız gerekiyor.
Derken gene benzeri bir cümle: “Avrupa’daki mezbahalarda hayvanların kafasına çivi saplıyorlar...”
İyi de bu bir özür değil ki...
“Bana ne, bana ne, sen kendine bak.”
Galiba mesele küçük yaşta başlıyor. Çocuğun ilk “Sen kendine bak” dediği anda... Kendisine de herkesin bakabileceğini, çevresine karşı sorumluluğu olduğunu, etraftaki kötü örneklerin onu temize çıkarmayacağını öğretmek lazım çocuğa. Ki, büyüdüğü zaman yaptıklarının hesabını başkalarına kesmeye kalkıp komik duruma düşmesin.

Küt Küt’ten ‘Derin’lere
Zamanında pek ses getiren bir şarkı olmuştu, “Çok üzgünüm, istemeden seni dün gece aldattım” diye başlayan “Aşk her şeyi affeder mi?”... Özlem Tekin söylüyordu, biz soruyorduk, “Affeder miydi hakikaten?” Magazin ünlülerine yöneltilen bir numaralı soruydu, “Neleri affederdi aşk?”
O şarkının bir yazarı vardı, adı Barlas’tı. Barlas Erinç. Neden sonra kendi sesiyle “Küt Küt” şarkısıyla tanıdık onu. Adı “Küt Küt Barlas” kaldı, halbuki bir dolu sevilen parçası oldu o güne kadar ve ondan sonra da. Teoman’dan dinlediğimiz “Ne Ekmek Ne De Su” mesela, ya da önce Umay Umay’ın, arkadan Emre Aydın’ın söylediği, bana göre Türk popunun gelmiş geçmiş en iyi 10 parçasından biri olan “Hareket Vakti”.
Galatasaray marşlarından “Kalbimizde Şampiyon”u da Barlas’ın bestelediğini belirtip asıl meseleye gelelim: Barlas yeni bir albüm çıkardı We Play / Balet Plak etiketiyle.

Bana yemek pişirme...
Sıkı bir metal-pop albümü “Daha Derin”. 12 Barlas bestesi, Papa Roach’un meşhur “Last Resort”unun Türkçeleştirilmiş hali ve de Led Zeppelin’in “Whole Lotta Love”ı var albümde. Daha evvel Özlem Tekin’in söylediği “Aşka Dair”i Barlas’tan da çok sevdim ben.
Ama favorim, en ‘yumuşak’ parçalardan “Ah Bilseydim”... Sözleriyle Taksim’de geçen ömürlere pek tanıdık gelecek. “Daha Derin” derken ne derece yüzeylerde dolaştığımızı hissettiren parçalar Barlas’ınkiler. Çağımız insanının iç yorgunluğuna dair bir şeyler var ‘derinde’.
Bir zamanlar “Ben isterim yar bir bana baksın / Gördüğü filmi bana anlatsın Yüreği küt küt bir bana atsın” diyen Barlas’ın “Bana yemek pişirme / Temiz tişört getirme / Ne sor ne bil ne duy ne gör ne git ne kal / Seviş benimle” noktasına gelmiş olması da hazin tabii...