Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Romanyalı yönetmen Mihai Maniutiu'nun İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelediği 'Bakhalar', etkileyici bir gösteri...

İstanbul Şehir Tiyatroları'nda bir oyun sahneleniyor bu sezon. Öyle bir oyun ki, yan yana oturduğunuz biri, her dakikasından kelimenin tam anlamıyla 'nefret ederken', siz tamamını basbayağı hayranlıkla izleyebilirsiniz. Euripides'in 'Bakhalar'ından söz ediyorum. Ondan söz ediyorum ama, Romanyalı yönetmen Mihai Maniutiu'nun metinden seçtiği parçalarla oluşturduğu bir performans aslında izlediğimiz.1 saat 15 dakika süren, son derece dinamik, görselliği çok güçlü, etkileyici bir gösteri. Gayet de cesur ayrıca.
Anlaşılacağı üzre, ben ikinci seyirci grubuna daha yakın bir yerde duruyorum. Ama oyunu önermekte tereddüt ederim. İki sebeple... Euripides zamanında 'kutsal değerlere' saygısızlıkla suçlanmış. Milattan Önce 400'lerde... Yıl 2010, 'kutsal değer' kavramının içini herkes kendince doldurup gocunmaya çok müsait.
İkinci sebep ise, Maniutiu'nun yorumunun herkese hitap etmemesinin son derece mümkün olduğunu görmem. Nitekim biz ayaklara kalkıp alkışlarken arka sırada bir beyefendi "Ne alkışlayacağım, onlar beni alkışlasın bir buçuk saattir buna katlandığım için" şeklinde feryat ediyordu.
O yüzden ben iyisi mi Teresias'ı oynayan (Daha evvel Garajistanbul'da İlyas Odman ile birlikte 'Camadamlar' adlı dans tiyatrosunda izlediğimiz) Çağlar Yiğitoğulları adının altını özellikle çizerek hepsi de son derece başarılı oyuncu kadrosunu sayarak kenara çekileyim: Dionisos'da Ali Mert Yavuzcan, 'Bakhalar'da ise Jülide Kural, Şebnem Köstem, Aslı İçözü, Meriç Benlioğlu, Özge Borak Şakrak, Özge Kırış, Nergis Çorakçı, Seda Fettahoğlu, Esin Umulu var. Sahne-kostüm tasarımı Valentin Codoiu’ya, koreografi Varvara Ştefanescu’ya, ışık tasarımı Murat Selçuk’a ait. Gerisi size kalmış...

Haberin Devamı

Ayça Damgacı için izlenir

Seveni de çok nefret edeni de

Daha önce oyunculuğunu bildiğim Sermiyan Midyat'ın adını 'yazar olarak' ilk kez 'Dokuz Ay Son Gün' adlı oyunda görmüştüm. Çok hoş bir mizah anlayışı vardı, iyi de bir dili. Derken bir film çektiğini duyduk, kendi yazdığı ve de başrolünü oynadığı... Nitekim o film bugün gösterimde. Adı 'Ay Lav Yu'. Sloganı "Aşk her yerde yazıldığı gibi okunur".
Kendi memleketinde, Mardin'in köylerinde çekmiş filmi. Öyle de güzel başlıyor ki. Tinne adlı bir köy var, Kürtçe 'yok' demekmiş Tinne. Ve bu köy de, yüz küsür yıldır orada yaşayanlar da resmi olarak 'yok'lar. Muhtar sürekli 'devlete' mektup yazıp derdini anlatıyor. Köyde 'kafa kağıdına' sahip tek bir kişi var, İbrahim, o da Süryani papazın kendisini nüfusuna alması sayesinde becermiş bu işi. Ve gitmiş, okumuş, mühendis çıkmış köyüne dönüyor. Bütün ailenin, hatta köyün umutları onda.
Ama bir haberle geliyor İbrahim: Aşık olmuş, evlenmek istiyor. Gelgelelim kızın adı Jessica.
Bundan sonrası ne yazık ki Amerikalı aile ile bizim 'köylülerin' uyuşmazlığından doğan türlü abartılı komiklik denemeleriyle dolu. Habire bir takım yanlış anlamalar, başlayıp başlayıp bir türlü tamamına eremeyen bir düğün ve ne yazık ki arada heba olan hoş bir konu... Zaman zaman Sermiyan Midyat'ın kıvrak esprileri kendini gösteriyor tabii ki ve neyse ki. Ama bütününde 'gitmeyen' bir hal var.
Filmin en hoş yanı oyuncu kadrosu. İbrahim'i Sermiyan Midyat oynuyor, Meray Ülgen var, Ayşenil Şamlıoğlu, hatta Mariel Hemingway ve Steve Guttenberg bile var filmde. Ama hepsinden öte iyi ki Ayça Damgacı var. İbrahim'in kendisinden önce evlenmesine fevkalade sinirlenen, 'evde kaldığı için' ailesine dünyayı dar eden şahane bir abla oynuyor. Bulunduğu her sahneyi zevkle izlenir kılıyor. Bir de denbejler bir (Cahit Berkay, Mazlum Çimen ve Cem Yıldız) harika.