Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biliyorum, erguvanlar, leylaklar, mimozalar açıyor; içimizin dışımızın kasvetini güneşle bir parça dağıtmaya çalışıyoruz. Ben de yıllardır "Neden bu Film Festivali en güzel havalara denk geliyor?" diye düşünmüşümdür ama şimdi bize en iyi gelecek şeyin güzel bir film izlemek, yeni bir hayat, başka bir hikaye görmek olduğuna inanıyorum. Ve lise-üniversite yıllarını Film Festivali'nin biletlerin satışa çıkacağı günün gecesinde AKM'nin önünde battaniyeler ve çay termoslarıyla sabahlayarak geçiren biri olarak; elimin haftalardır festival programına gitmemiş olmasından dertliyim.
Hemen yarın sabah, 11 seansına City's'e gidiyorum; her izlediğimde antidepresan etkisi yapan 'Bugün Aslında Dündü'yü görmeye...
Yönetmen Harold Ramis'in anısına gösteriliyor, Andie MacDowell ile Bill Murray oynar ve kibirli bir hava durumu sunucusunun adam olana kadar aynı güne hapsolmasını anlatır.
Sonra belki ara veririm, ardından çünkü ahlakımızı korumak için izlememizin engellendiği Lars Von Trier'in 'Nympomaniac'ı var 16.30 ve 19.00'da iki parça halinde. Biletleri bitmiştir ama kapıda bulurum umuduyla gideceğim Ortaköy Feriye'ye. Yine Beyoğlu'nu, en çok Emek'i özleyerek... Saat 17.30'da bu özlemi paylaşanlar Yeşilçam Sokağı'nın girişinde toplanacak bir kez daha "Emek bizim, İstanbul bizim" demek için...
21.30'da Stephen Frears'ın 'Umudun Peşinde'sinin yolunu tutarım bu sefer... Muhteşem Judi Dench'i görme fırsatı kaçar mı?
Bu şimdilik benim festivalin ilk gününe dair hayallerim... Ama Film Festivali biraz da gözünü kapatıp parmağını bastığın filme gitme halidir. Hiç duymadığın yönetmenleri tanıyıp takip etme imkanıdır... Beni de kim bilir hangi Polonya, İsveç, Rus, Fransız filmleri bekliyor bu sefer... Ya da haritada yerini bulamayacağım hangi ülkelerden hikayeler...
Belki bahar sinema perdesinden içimize de sızar, kim bilir...

Haberin Devamı

ESKİ BİR DOSTLA SOHBET GİBİ

Yeni bir Nazan Öncel albümü her zaman sevindirir beni. Genelde şaşırtmaz, çok büyük sürprizler yapmaz, ama yanıltmaz da...
Çok iyi tanıdığın bir eski dostla uzun bir aradan sonra buluşmak gibi. Hani "Merhaba, nasılsın" derken daha, en son bıraktığın yerden devam eder ya sohbet.... Güvenli sularda yüzmenin konforuna bırakırsın kendini ve hüzünlendirse de iyi gelir...
Yeni albümün adı 'Bazı Şeyler' ve henüz sadece ttnet'ten dinleyebildiğimiz 10 şarkıdan oluşuyor. İlk önce Tarkan'la düet yaptığı 'Hadi O Zaman' düştü internete, ben önce öyle bayılmadım şarkıya. Her ne kadar içimizi fıkır fıkır kaynatan, durduk yerde oynatan şarkılar yapmışsa da Nazan Öncel, ben ona hüznü daha çok yakıştırıyorum çünkü. Zaten mutlu aşkların edebiyatı olmadığı gibi şarkısı da olmuyor çok sanki. Bu şarkı ilk kategoriye, yani oynatanlara giriyor ama albümün tamamını dinleyince ne kadar gerekli olduğunu da anlıyorsunuz. Sürekli de boğaza oturmuş bir düğümle dinlenmez ki bir albüm...
Daha 'Bir sürü güzel anımız var bizim / Onları da alıp gidelim mi' diye neşelenirken ikinci şarkıda tokat geliyor. Çok ama çok bildik bir Nazan Öncel melodisi. Aslında albümdeki şarkıların tamamı öyle, hepsinin eskiden kulağınızda kalmış bir besteyle akrabalığı var. Dedim ya, şaşırtmaz da yanıltmaz da, diye. Ama öyle bir söz söyler ki, siz de tam bunu diyecektiniz muhtemelen. 'Beni güzel hatırla / Konuşturma arkamdan kimseyi' gibi...
Şu günlerdeki ruh halimize tercüman olan "Masamıza kuşlar konsun / Güller konsun / Şiir olsun / Bizi yine efkar bastı / Bir gram neşe olsun" diyen 'Dostlar Kahvesi' dışında aşkın acıları içinde kıvranan ama yine de vazgeçilemeyen Nazan Öncel şarkıları var albümde. Bir de Öncel'in beş yıl önce güzel, kocaman gözlerini bir mühür gibi içimize bırakarak giden Lice'li Ceylan Önkol için yazdığı ağıt... Çocukların ceylan gibi avlandığı bir ülkenin şarkısı... Üstüne başka ne denir?