“Bir Türk kızı Kuzey Iraklı bir Kürt’e âşık olamaz, bu Türkiye için negatif bir propagandaya yol açabilir” abuk subuk tartışmalarının akabinde gösterime girdi “Gitmek”
Aslında tartışma bile denemez, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtım Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Yazar’ın müdahalesiyle İsviçre’de düzenlenen ‘Culturescapes-Türkei’ organizasyonunun programından son dakikada çıkarıldı film. ‘Negatif’ propaganda riski ortadan kaldırıldı çok şükür...
Filmi cumartesi günü izledim. Baktım, sahiden çok yerinde olmuş bakanlık bürokratının müdahalesi.
Negatif propaganda...
Bir Türk kadının ne kocaman bir yüreğe sahip olabildiğini görecekti izleyenler. Bir insanı her şeyiyle sevebilme gücünü. Ruhunun ve bedeninin eşini bulduğuna inanınca dağları delebileceğini...
Hanım hanım oturup beklemeyi değil, bir atmaca gibi sevgisine sahip çıkmayı seçişini... ‘Kadın başına’ yollara düşmekten, hiç bilmediği ‘düşman saflara’ dalmaktan bir an bile korkmayışını...
Çok negatif bir propaganda, ürkütücü bir kuvvet ve cesaret, haklılar... Pek çok peşin hükmü yerle bir edebilecek, düşündürücü bir aşk hikayesi.
Çünkü kurmaca da değil, gerçeğin ta kendisi. Filmden sonra Ayça Damgacı’yla konuştum. Filmin hem kahramanı, hem oyuncusu. Kendi hikayesinde kendisini oynuyor. Yaralı fakat çok güçlü bir genç kadın, ‘Bir Portre’ köşesi için hayatını anlattı bana...
Yaşadıkları filmdekinden de şaşırtıcıydı. Uğruna bütün tehlikeleri göze alarak yollara düştüğü sevgilisine yazdığı şiir de bir o kadar etkileyici... Paylaşmak istedim sizlerle:
Marlon ve Brando
“Ey sevgili! Seni sevmekten ve düşlemekten asla vazgeçmedim
Sen benim Diego Rivera’msın. Yıldızlarsın sen, ay ve bulutlar, haberlerdeki F-16’lar.
Kırmızı yatağımdaki o koca bedensin.
Çekmecemdeki son sigara, beni sarmalayan o koca kadife yeşil ceketsin
Sınırı bir kuş gibi uçarak geçtiğim, kendisine uçtuğum adamsın, İran’sın, Suriye’sin
Habur’da nöbet tutan askercik, Mezapotamya’daki en vahşi gelincik, üzerine yattığım uçsuz bucaksız, boz bir vadisin, Marlon ve Brandom’sun,
Küvetimde yatan şişman melek, sevincim, acılarım, arzularım, tiyatrodaki, İstiklal Caddesi’ndeki eşim, Gabriel Garcia Marquez’in son mektubusun
Ve ben de, Zorba’da her tarafından şehvet fışkıran o şişman, dul kadınım. Bil bakalım kafamı kim uçurdu?
Ama ben kafam olmadan da yaşayabilirim!
Çünkü elim, kolum, bacaklarım var sana ulaşmak için ve bir el bombası gibi fırlatıp bütün sınırları havaya uçuracak bir kalbim...”
Ağlayan bir çift göz...
İstiklal Caddesi “Anlamazdın...” diye inliyor bu ara. Kolkola girmiş şarkıya eşlik eden insanlar görüyoruz. Sinema çıkışlarında da manzara aynı. Bir zaman “Aliye” dizisi “Ben Varım”ı nasıl meşhur ettiyse, “Issız Adam” da 18 yıl önce ebediyen susmuş şahane bir sesi döndürdü aramıza: Ayla Dikmen’i.
Benim için çocukluğumda bir 45’lik plaktı Ayla Dikmen. Bir yanında “Al Yanaklım”, hani aslında sözleri