Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kürtaj ve sezaryen konusuna girmeden atlatmayı umuyordum bu haftayı aslında. Ama pazartesi sabahı radyoyu açıp kanallar arasında dolaşırken baktım gene birtakım erkekler, konuyla ilgili atıp tutmakta...

Bir tanesi program yapımcısı, diğerleri telefon marifetiyle bildiriyor engin fikirlerini. Tabii ki konuşulanlar anneliğin kutsallığı, doğmamış bir yavrunun yaşam hakkını elinden almaya kimsenin hakkı olmadığı, bunun büyük ayıp, günah, sorumsuzluk, vicdansızlık olduğu, olduğu da olduğu...

Her kafadan bir ses
Zannedersiniz çocuklarının sokaklarda dilendiği, gençlerinin eğitimsizlikten, işsizlikten kırıldığı, her gün kadınların kızların öldürüldüğü bir ülkeden değil, dikensiz gül bahçesine benzer bir diyardan sesleniyorlar. Efendim, ekonomik sebeplerle, bakamam diye o çocuğu dünyaya getirmemek de ne demekmiş? Nasıl ne demek? Bundan daha anlaşılır bir şey var mı? Doğurup çayıra salmakla olmuyor ki bu iş, geleceğini de garanti altına almak senin sorumluluğun. Bunun aksini iddia etmek nasıl bir sorumsuzluk o zaman? Pardon, gelen can rızkıyla beraber geliyordu değil mi, unutmuşum...

Haberin Devamı


Tam bu bölümü atlatıp kendimi sakinleştiriyorum, bu sefer iyice bilmedikleri bir alanda, doğum yöntemi üzerinde fikir üretmeye başlıyorlar. Tabii ki normal doğummuş, aksi mümkün müymüş? Sonradan adının, isim benzeriği bu ya, Cüneyt Özdemir olduğunu öğreneceğim beyefendinin annesinin bir sözü varmış: “Normal doğum yapan kadın bala benzer, sezaryenle doğuran kadın donmuş yağa benzer” diye. Buralardan filan yola çıkıyoruz yani, doktor, uzman görüşünün hükmü yok memleketimizde.


Ve bir kadın aradı
Arada “Keşke bayanlar arasa” diyorlar, sonra gene erkek erkeğe devam ediyorlar sohbete. Cüneyt Bey yine kendi annesinden bir örnek aktarıyor. Diyor ki, guatr tedavisi gören annesine doğumun tehlikeli olduğu, çocuğun sakat doğabileceği söylenmiş, kendisine de zarar gelebilirmiş doğumda, onun vicdanı elvermemiş, doğurmuş gene de. Ne de iyi etmiş. Radyodan bunu dinleyip canını tehlikeye atarak doğurmaya kalkacak bir kadının hayatının sorumluluğunu da alıyor mu Cüneyt Bey, orasını bilmiyoruz.

Haberin Devamı


Bildiğim, tam program kapanırken bir kadın aradı. Bayan değil, kadın evet. Handan Hanım. Pek sevindi Cünneyt Bey, “Yaşasın bir bayan dinleyiciyle kapatacağız”. “Tam benim söyleyeceğim şeyi anlattınız, ondan aradım” dedi Handan Hanım. Cüneyt Bey coşkulu, “Evet ya, ben doğmayabilirmişim, annemin vicdanı beni kurtarmış...” filan derken, Handan Hanım, “Tam da onu diyeceğim Cüneyt Bey,” dedi, “Keşke benim annemin vicdanı elvermeseymiş.” Bir sesizlik oldu önce... “Ben şu an körüm” diye devam etti Handan Hanım sözlerine, “Ve hayat bana hiçbir şey vermedi. Annemin sekiz çocuğundan biriyim. Sekiz çocuk arasında bana ne sevgi verebildi, ne eğitim verebildi. Sevemeyeceğin, ilgilenemeyeceğin bir çocuğu dünyaya getirmek daha büyük günah değil mi?”

SiZ Mi DOĞURUYORSUNUZ

“Tüm yük annelerde”
Cüneyt Bey “Sizin çocuğunuz var mı? Maaşallah”larla araya girse de Handan Hanım tek oğlundan başka bir çocuğu daha öldür Allah dünyaya getirmeyeceğini söyleyip devam etti: “Sokaklar ilgilenilemeyen, eğitilemeyen çocuklarla dolu. Bir tinercinin annesi olduğumu düşünsenize. Ve o çocuğun topluma zarar verdiğini. Ben kürtaj kararı alarak kendi vicdanıma zarar veriyorum diyelim, bakamadığım halde dünyaya getirdiğim çocuk başkalarına zarar veriyor. Bu daha mı iyi? Bakın ben önceki gün çocuğumu sınava götürdüm sırtımda. Babası neredeydi? Pek çok baba gibi çocuğun bütün yükünü bana bırakmıştı. Babalar çocuğu dünyaya getirip annenin sırtına yüklüyorlar.”
Velhasıl, Handan Hanım o kutsallıktan, yaşama hakkından dem vuran ‘erkek söylem’in yüzüne gerçekleri bir bir vurdu. Sözüm tabii ki çocuklarının sorumluluğunu paylaşan, sevgisini, ilgisini esirgemeyen babalara değil, hatta babalara bile değil, başkalarının hayatı üzerine hariçten gazel okuyanlara. Siz mi doğuruyorsunuz, siz mi bakıp büyütüyorsunuz? O zaman niye konuşan hep sizsiniz?