Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gençlerin sevilmediğini biliyoruz bu ülkede. Biliyoruz ya, bilmek her seferinde dehşete düşmeye mani değil. Daha hayata yeni başlarken canlarından oldukları yetmiyor, bir de suçlu çıkarılıyorlar her seferinde. Onlara emanet edilmiş canı koruyamayanlar tarafından...
17 yaşındaki Münevver Karabulut’un ışıltılı kara gözleri 50 küsür gündür bu ülkedeki vicdan sahiplerini huzursuz etmeye devam ediyor. Parçalanmış halde çöpte bulunmasının üzerinden bu kadar zaman geçti. Katili bulunamadı.
Annesi babası peşini bırakmak istemiyorlar ‘kınalı kuzu’larını kendilerinden ayıranların... Hakları değil mi?

Takip etselermiş

Hayır, değil. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Hürriyet’te Ayşe Arman’a cevap veriyor: “Onlar da takip etselermiş kızlarını...” Bu, “54 gün oldu aileye bilgi verilmiyor. Neden?” sorusunun cevabı olabilir mi?
Çocuğunu böyle korkunç bir biçimde kaybetmiş bir anne babaya bu cümleyi kurabilmek nasıl bir yürek ister?
İşte bir kez daha, ölmüş evladının ‘iffetini’ korumak düşüyor içi yanan bir babaya. “Her zaman akşam saatinde eve gelen, derli toplu bir kızım vardı. Abuk subuk yaşam içinde bir kız değildi.”

Suç hep ölende

Bu ne biçim ülkedir? Çocuğunuzu keser biçer, ortadan kaybolurlar, katili yakalayamayan ‘Emniyet’in müdürü faturayı size keser.
Yılbaşı gecesi üç beş arkadaş toplanıp eğlenirken doğal gazdan zehirlenirler, siz yeni yıla girerken çocuğunuzun cesedini teslim alırsınız, kaçağı tespit etmeyi beceremeyen kurumun müdürü çıkar “Gençler yarı çıplaktı” diye açıklama yapar.
Pırıl pırıl çocuğunuzu hastaneye teslim edersiniz, doktorlar nesi olduğunu doğru düzgün anlayamaz, yanlış müdahaleyle ölümüne neden olurlar, başhekim “Dövmesi vardı, motora biniyordu, uyuşturucu da kullanıyor olabilir” gibi tuhaf cümleler eder.
‘Yetkili’lerin kendi sorumluluklarını yerine getirmek yerine yetkilerini aşıp ahlak bekçiliğine soyunmalarının bir sonu gelsin artık.

Haberin Devamı

Yeni bir başlangıç için
Geçmişi olmayan bir kadın, geleceği olmayan bir adam, kucağında bir bebek. Belirsiz bir zaman ve yerde karşılaşıyorlar... Belli ki bir kıyamet olmuş, hayata dair ne varsa ölmüş...
Bir nükleer bomba mı düşmüş, buzul çağının sonu mu gelmiş, bilmiyoruz. Gerek de yok zaten. Kesin olan tek şey, akıp giden yaşam, bir noktada durmuş. Zaten insanın hoyrat muamelesine çok bile dayanan doğa sonunda pes etmiş. Her şey kurumuş. Sular da, çiçekler de, ağaçlar da...
Adamın dili kaybolmuş, kadının hafızası. Birbirlerini anlamıyor, hiçbir şey hatırlamıyorlar. Ve o belirsiz yer ve zamanda, bir kez daha ölmemek için, hayatı temsil eden tek şeye, bebeğe tutunup yeni bir başlangıcın tohumlarını ekiyorlar. 

Ve Tanrı Dedi ki...

Bir oyun, anlattığım. Adı “And God Said / Ve Tanrı Dedi ki...” Persona Tiyatrosu’nun kurucusu Avra Sidiropoulou, 2007 yazında İstanbul’da yazmaya başlamış metni. “Dil ve kültürün ötesinde bir sanatsal ifade tarzı” peşinde, tiyatro yaparken. Neticede ortaya çıkan ürüne bakın zaten: Yazan ve sahneye koyan Yunan, oyunun dili İngilizce, oyuncular Türk.
İki yetenekli genç oyuncu; Derya Durmaz ve Teoman Kumbaracıbaşı böylesi çok katmanlı ve zor bir tekstin altından başarıyla kalkıyorlar.
Üstelik işleri daha da zorlaşarak devam edecek, zira kadınla adamın birbirleriyle konuşabilir hale gelmesinden itibaren oyunun dili Türkçe’ye dönüyor. Ve zor olan şu ki, bundan sonra gittikleri her yerde o son bölümü o ülkenin dilinde oynayacaklar. Şimdilik gidilecek ülkeler arasında Yunanistan, İran, Arjantin görünüyor...
Yolculuğuna, fikrin doğduğu, metnin temelinin atıldığı ve her şeyden önce Doğu ile Batı’yı birleştiren şehirde, İstanbul’da başlayacak olan “And God Said”, bugün saat 20.30’da Garajistanbul’da seyirciyle buluşuyor. Yarın ve perşembe de tekrarlanacak, hepi topu üç oyun, kaçırmayın derim...